DELİLİK

DELİLİK

DELİLİK
Delilik uzun süre kutsal yaşamın bir parçası sayıldı ve dolayısıyla belirtileri de, Antikçağ ve Ortaçağ insanının günlük yaşamıyla doğal olarak iç içeydi. Delileri «tımarhanelere tıkma», akıl hastalıklarının tipolojisini yapma ve deliliğin tıp açısından ele alınmasına ön ayak olma, XVIII. yy’dan sonra klasik düşüncenin bir sonucudur ve bundan ötürü deliliğin yakın tarihimizde bir hastalık olarak görüldüğünü söylememiz gerekir.
Deliliği anlayabilmek için, bu olaya iki açıdan yaklaşmamız; yani, önce «hastalığın» kendisini göz önüne almamız ve sonra bunu hastalık olarak niteleyen toplumu irdelememiz gerekir.

ilk seyyahlar, gözlemledikleri toplumlarda kural dışı gibi görünen ve kendi kültürlerinin normlarına uymayan davranışları, çoğunlukla akıl hastalıklarıyla bir tuttular. Mesela Avrupalı vakanü-visler, bütün Kuzey Amerika Kızılderili toplumlarmda bulunan ve berdaş denilen aykırı kişilere ilişkin ayrıntılı gözlemler yaptılar.
Deliler Gemisi, Hieronymus Bosch’un tablosu (Louvre Müzesi, Paris).
Biiyüsel tedavi. Büyücü hekim kendisine baş vuran köylüyü rahatsız eden ruhu yatıştırmak için bir piliç kurban ediyor. Bu işlem, bedensel acının kişinin içine kötü bir varlığın girmesinin sonucu olduğu görüşüne dayanıyor.
İÇİNDEKİLER

NORMAL VE PATOLOJİK ETNOPSİKİYATRİ DELİLİKLERİN DİL! İNSANLARIN DELİLİĞİ TANRILARIN DELİLİĞİ
Berdaşlar, kadın gibi giyinen, kadınlara ait işler yapan ve homoseksüel ilişkiler içinde olan erkeklerdi. Bu tür davranışları rezilce şeyler olarak gören vakanüvisler, berdaşların «kaçık» olduklarını ileri sürdüler. Aynı şekilde, hekimler ve yöneticiler, doğaüstü ruhlarla iletişime girmek için kendilerinden geçip yerlerde çırpınan Sibiryalı Şamanların abartılı davranışlarını, psikopatolojik belirtilerle bir tuttular ve bu din adamlarının kendilerinin sıyrıldıkları rahatsızlıklardan başka insanları kurtaran «iyileşmiş deliler» olduğunu düşünemediler.

Buna karşılık, XIX. yy’ın ilk yıllarında «insan gözlemcileri», «vahşîler»de, «mani» (coşkulu ruh hastalığı) belirtilerinin bulunmayışı konusunu irdelemeye yöneldiler ve «uygar» insandaki «budalalık» durumlarıyla karşılaştırmak üzere, çeşitli «budalalık» formlarının inceden inceye betimlenmesi gerektiğini ileri sürdüler.
SfM

taJ
NORMAL VE PATOLOJİK

İlkel topluluklara ilişkin olarak yerinde yapılan sistemati lemelerin gelişmesiyle birlikte, delilik sorunu başlangıçta loğlar ile psikiyatrlar arasında normal ve patolojik denen g lerin kültürel göreliliğine ilişkin bir tartışmanın patlak verr yol açtı. 1930’lu yıllardan başlayarak psikanalizin de etk Amerikan kültür antropolojisi, her kültürde, toplumsal kur la bireysel ruh yaşamının nasıl eklemlendiğini betimleme ğı sağlayacak karşılıklı bağlılık modellerini belirlemeye yö;

Bu sorunsal içinde Ruth F. Benedict, «Kültür Modelleri» (Pe of Culture, 1934) adlı kitabında, Batı kültürü normlarıyla halinde bulunan davranışlara «patolojik» yaftasının yapışC sından başka bir şey olmayan ve başka toplumlarda bu da\ ların, yüksek değerlere uygun oldukları için herkesçe onayi leceklerini paradoksal olarak gösteren etnik-merkezciliğin zünü ortaya koydu. Nitekim, New Mexico Pueblolarımn toplumsal kurumlan, yas tutmak veya kıskanmak gibi yoğ yecanların sınırlandırılmasına ve aşırı bireysel yaşantıların dilmesi amacına yönelikti. Oysa başka toplumlarda kişisel: rın elde edilmesinin bir aracı olarak uyuşturuculara, alkolı işkenceye baş vurulması, bu tür heyecanlara ve yaşantılara ren bir yoldu ve Pueblolar bunun tersine, törensel yaşamın tif ve kurallı yanının ağır basmasına önem veriyorlardı. E sıyla onlar, toplumsal açıdan itibar görmek için kişisel iktid m kullanmaya veya şiddete baş vurmaya yönelen kişileri ■ mal» olarak görüyor ve kimi zaman da büyücülükle suçlu; dı. Diğer yandan, Kvakiud kültürünün (Amerika’nın kuze kıyısı), çocukların eğitimiyle gerçekleştirmek istediği kişili di (Batılı psikiyatrlar, bu kişiliğin paranoyak olduğunu sö çeklerdir her halde), prestij kazanma mücadelesiyle tam i gunluk içindedir ve bu mücadele de gösterişli armağanlarır diği ve alındığı potlaç uygulamasının temelini oluşturur.

Büyücülük ve Şamardık uygulamaları, sözünü ettiğin kendini yüceltmeye yöneliktir ve burada utanılacak hale d len rakiplere zarar verme ve hatta ölümü en yüce bir karş olarak kabullenme söz konusudur. Nitekim, bu işin üste: gelmenin yolu, Kvakiutlların «çılgınlık bunalımı» dedikler yani, potlaça, adam öldürmeye veya intihara kendini kapıı

irmektir. Melanezya’nm Dohularınm yaşam tarzım belirleyen kıskançlık, kuşku ve kindir. Dohular doğal dünyayı da, insan cını da aynı ölçüde kötü varlıklar olarak görürler ve bu kötülük-:i yenilgiye uğratmak için her zaman büyüden yardım bekler-Dolayısıyla günlük yaşamını ölümlü düşmanlara karşı sürektir savaş haline getirememiş bir kimsenin de bön veya ahmak duğunu düşünürler.

Bu toplumları etkisi altında tutan manevî değer sistemlerinin rşılaştırılarak incelenmesi, her kültürde, «normal» kavramının n» yanı toplumsal açıdan onaylanan anlamına geldiğini göster-îktedir. Dolayısıyla, bireysel davramşları normal veya patolo-diye nitelemek için keyfi olarak saptanmış mutlak bir normal-kavramma baş vuramayız. En doğru olan, bu davranışları, ken-özel kültür alanları içine yerleştirerek ele almaktır.

ETNOPSİKİYATRİ

Etnopsikiyatri adını almış olan ve hem bir tedavi uygulaması, m etnografya incelemesi, hem de genel bir kültür kuramı olma-yönelen bilim dalının özerk hale gelme çabası da ancak, etno-‘ ile psikanaliz arasındaki çatışmak durumlara bağlanabilir. Et-psikiyatrinin bu çeşitli boyutları, Georges Devereux’nün (1908-35) yaptığı inceleme ve araştırmaların çeşitliliğinden kaynakla-Macaristan’da doğan Deveureux, Kaliforniya’daki Mohavele-e Vietnam’daki Sedangları incelemek için oralara gitmeden ön-Marcel Mauss’un derslerini izlemek üzere Paris’e gelmişti. De-ıreux hem etnolog, hem psikanalizci olması sayesinde, ilk ça-nalarım Mohave kızılderililerinin ruhsal rahatsızlıkları üzerin-yaptı. Sonra Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda ders vermek ı, 1963’te Paris’e gelip yerleşmesinden önce ABD’de özel bir küte ve çeşitli hastahanelerde pratisyen olarak çalıştı.

Deveureux kültürel farklılıklara uygun düşen bir psikoterapi-ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı gazilerini tedavi eden Veteran spital (Topeka, Kansas) psikiyatrlarıyla birlikte çalışırken or-a koydu. Bu ilkeler, hastalardaki organik ve işlevsel belirtile-:endi öz kültürlerinin onlara yüklemiş olduğu anlam bakımın-ı değerlendirmeye ve tedavinin yarattığı ruhsal süreçlere bir n kazandırmak için de, yerel kültürdeki inançlara ve tasarım-baş vurmaya dayanıyordu. Demek ki, birçoğu bir başka kül-i şu veya bu ölçüde sert bir biçimde benimsemek zorunda niş olan kişilere uygulanan bir tedavi yöntemi olması bakımdan etnopsikiyatrinin belirgin özelliği, bireylerin kişisel ruh-;atışmalarına bağlı olarak, öz kültürlerinin öğelerini nasıl de-kliğe uğrattıklarına ve kullandıklarına önem vermekte kendi-österiyordu. Etnopsikiyatrin asıl amacı, çoğunlukla artık or-m kalkmak üzere olan geleneksel toplumlarla bireyi bütün-irmekten çok, yeni kültür bağlamlarına uyarlanma yatkmlığı-ağlamaktı.

liğer yandan Devereux’nün «Mohavelerde Etnopsikiyatri ve İnti-(Mohave Ethnopsychiatry and Suicide, 1961) adlı eseri, yerlı-eki delilik türlerinin ele alındığı ilk etnografya anketidir. Deve-bu tür olayları, Ban biliminin önceden kestirdiği şeyler olarak ılmaktan başka bir şey olmayan etnik-merkezcilik eğilimini sık deştirir, bu eğilimin iç yüzünü ortaya serer ve mesela, Mohave anının kendisine başvuran hastaların rüyalarını irdelerken bu anın bilinçdışı isteklerini irdelemek amacım değil, ama hasta-ı düştüğü durumdan sorumlu olan doğaüstü varlığını veya bir :a büyücüyü saptamak amacını güttüğünü ileri sürer, er iki durumda da Devereux, kültür özelliklerinin örgüden-:arzlarmdaki çeşitliğin ötesinde, kültürün bir tekbiçimliliği ve <ültürel oluşumun belirlediği ruhsal dürtülerin ve fantazma-ötesinde de insandaki ruhsal mekanizmanın tekbiçimliliği-julunduğunu ileri sürerek, kültürcü görüşe iki açıdan karşı çı-Ona göre, «biz» ile «diğerleri» arasındaki iletişimi olanaklı kı-ıvrensel bir modelin özel (tikel) olarak gerçekleşmesi demek her kültür; kişiliği, çocukluk yaşlarında uygulanan eğitim ikleriyle değil, her bireyin Oidipus kompleksini çözmesini lyan standartlaştırılmış yüceltme formları ve savunma şişeri aracılığıyla biçimlendirir. Diğer yandan her kültür, kendi toplumsal örgütlenmesinin doğurduğu özgül gerilimlere kişisel bunalımları dile getirmek ve düzenlemek için kötü mtş modelleri önerir. Nitekim Devereux, sapkın diyebileceği-;U dört davranış kategorisini birbirinden ayırt eder.

’.utsal çırpınmalar: Kızılderililerde, Sedanglarda, SibiryalIlarda lellikle Şamanlıkta görüldüğü gibi, büyücülerin ve Şamanla-ücünün ortaya çıkmasını sağlayan doğaüstü deneyimler ve :cü hekimin sağladığı iyileşmeye eşlik eden olağandışı ken-;n geçme halleridir; bunlar nevrozdaki çatışmaların ruhsal
yapılanmasına yol açan kurallı formlara bağlıdırlar;

– etnik çırpınmalar: belirtilerin kültürel açıdan yapılanması süreçleridir. Ama bunlar kutsal çırpınmalardan farklı olarak patolojik davranışlar olarak bilinip tanınırlar. Nitekim Malezya’da «amok’a kapılma», çoğu zaman adam öldürmeye kadar varan ve ardından unutulup giden ve sadece erkeklerin gerçekleştirdiği bir tür insan öldürme çılgınlığım belirtir: bir sıtma nöbeti, maruz kalman bir hakaretin intikamını alma isteği, şan ve şeref içinde ölüp gitme eğilimi veya sadece bir kris (büyüsel gücü olduğuna inanılan kısa kılıç) görme gibi durumlar, bir MalezyalInın amok’a kapılmasına yol açabilir;

– tip çırpınmaları: toplumsal örgüdenme modelinin, özel kültürel farklılıklar ötesinde ürettiği ve desteklediği zihinsel patoloji formlarıdır. Nitekim batılı olmayan geleneksel toplumlarda pek az şizofrene rastlanmaktadır, ama buna karşılık bu toplumlar, sanrısal psikozların en aşırılarından olan geçici çılgınlıkların ortaya çıkmasına elverişli zemin sağlarlar;

– özel çırpınmalar: herhangi bir kültür bunlar için kurallara bağlanmış hiçbir ifade biçimi ve savunma mekanizması sağlayamaz; bunların temel özelliği kültür özelliklerinin genel kullanımlarından ve anlam taşıyan bağlamlarından saptırılmasıdır.

Dolayısıyla, Amerikan kültürcü okulunun yaptığı gibi, toplumsal uyarlanma ile akıl sağlığını birbirine karıştırmak gibi bir hataya düşmemek gerekir. Bunun nedeni de, nevrozluların, kendi belirtilerini, kültürlerinde sunulmuş olan tip çırpınmalara uyarlanarak yapılandırmaları ve diğer yandan hasta bireylerin var olması gibi hasta toplumlarm da var olmasıdır.
Kendini kuşa benzeten Kızılderili büyücü (XVI. yy gravürü). Tüyler takınarak ve uçmaya benzer hareketler yaparak ruhunu bedensel kısıtlamalardan kurtarmaya çalışıyor. Böyle bir davranış, kendi kültür alanının dışında delilik gibi görünebilir.

Ermiş Martin bir cin çarpmışı bu kötii ruhtan kurtarırken (ressamı bilinmeyen bir XV. yy tablosundan ayrıntı; Unterlinden Müzesi, Colmar). cin çarpması, Ortaçağ’da Avrupa’da davranışlardaki bozukluğa ilişkin yorumlamalardan biridir.
DELİLİKLERİN DİLİ

Toplumsal olayların psikoloji ve psikiyatri terminolojisiyle açıklanmalarının anlam kargaşasına yol açtığım belirten Levi-Strauss, «Marcel Aîauss’un Eserlerine Giriş» (İntroduction â l’ceuv-re de Marcel Mauss, 1950) adlı kitabında, patoloji alamnın tam anlamıyla bireysel belirtilere indirgenmesinin olanaksız olduğunu da ileri sürer. Ayrıca, patolojik davranışların belli bir kültürün ayırt edici özelliklerini ortaya koyan yapısal olanaksızlıkları ortaya koydukları üzerinde durarak, kültürel üretimlerin savunma mekanizmalarına indirgenmesinden kaçmayı sağlayan bir çözümleme ilkesi de önerir. Bu anlamda, patolojik davranışlar, «global sistem»in bir bölümünü oluştururlar. Başka bir deyişle, «Her toplumda, normal davranışlar ile özel davranışlar arasındaki bağıntı, tamamlayıcı bir bağıntıdır». Yani, tedavi törenlerinin, yerlilerin yaşamına ilişkin sınıflandırmalar ve açıklayıcı kuramlar olarak yorumlanması, toplumsal gerçekliğin en çeşitli alanlarını göz önüne almayı gerektirir. Bunlar, hısımlık ve akrabalık, dinî inançlar ve tasarımlar, teknik bilgiler, bedene ve erkek ve kadın fizyolojisine ilişkin tasarımlardır.

Başlangıçta, egzotik toplumlara uygulanmış olan bu yaklaşım, Avrupa’da çok daha sonra pekişip kendini ortaya koydu. Gerçekten de, farklı bakış açılarına dayanarak, deliliği salt tıp açısından
incelemenin elinden kurtaran iki eser, ancak 1961’de yayımli Bunlar, İtalyan etnolog Emesto De Martino’nun «Pişmanlık 71 ğı» (La Terra Rimorso) ve Fransız filozof Michel Foucaur: «Klasik Çağda Deliliğin Hikâyesi, Delilik ve Bilinç Bozukluğu» ,K ire de la folie â l’age classique, folie et deraison) adlı kitaplar De Martino’nun «Apulia’daki tarantizm» konusundaki araşü: lan, bu terimin belirttiği törensel uygulamalar bütününün, j yy’dan beri kabullenilegelmiş iki yorumdan hiçbirine indırr meyeceğini ortaya koydu. Bu yorumlara göre, «Apulia’dakı s tizm», zehirli bir örümceğin sokmasından doğal bir zehirli belirtisi veya bir melankoli hezeyanın veya kolektif psikozun li bir biçimiydi. Hekimlerin patolojik belirtiler olarak görd-şey, aslında tedaviyi sağlayan bir mekanizmayı temellendirt: dinî tasarımlar sistemiydi ve bu, kadın yaşamının bunalım-nemlerinde ortaya çıkan bilinçdışı ruhsal çatışmaları; dans, ir. ve renkler aracılığıyla kötü ruhların kovulması yoluyla çözn yöneliyor ve törensel davranışlar, bu uygulamaya, örümcek: fmdan zehirlenmek gibi kültürel bir form kazandırıyordu.

Avrupa toplumlarının siyasî ve ekonomik yapılarıyla olar. kilerini ve toplumsal alanda oynadıkları düzenleyici rollerir_ termek amacıyla bilgi arkeolojisi ve psikiyatri uygulamasıj Michel Foucault ise deliliğin, bu rahatsızlığı «akıl hastalığı rak nesnelleştiren bilgilerden ve kuramlardan daha önce. ; bir nesne olarak var olmadığını gösterdi. Ayrıca, XVI. XVIII. yy’a kadar uygulanan ampirik ve tıbbî tedavileri, dar . ce yapıldığı gibi çağdaş psikiyatrinin bilimselliği açısından ar lı veya yanlış şeyler olarak nitelemek yerine, bu uygulamalar,: melinde yatan mantığı kavramaya yöneldi. Foucault, deliler ter kürek mahkûmluğuna göndermek, ister şifacıların teda-. den geçmeleri için hacca göndermek veya suyun, değerli tas. kokuların, madenlerin ve insan kafatası tozunun kullanılma: luyla gerçekleştirilen bilimsel veya halk bilgisine dayanan îs; ler söz konusu olsun, bu tür törenlerin bilgilerin ve uyguların hepsinde, simgesel bir etkinliği olan ve mecazi nitelik ra; bir düşüncenin egemen olduğunu ileri sürdü.

Çeşitli kültürlerde ampirik uygulamaların vc töresel bilgiler.: celenmesi, birtakım genel saptamalara varılmasını sağladı. E: ce, sınıflamaların, bedensel ve ruhsal rahatsızlıklar arasında bir fark gözetmediği sonucuna varıldı. Mesela Senegal Ovzj rına göre, bir atanın ruhu tarafından ele geçirilmiş olma, sar-z. meye ve şiddetli davranış bunalımlarına yol açtığı kadar, bsf rahatsızlıklarına ve hatta kısırlığa da yol açabiliyordu. Bu iki c. arasındaki bağlantı, Luc de Heusch’ün gösterdiği gibi, bir bile-; ğin belirtisi değil, tam tersine, geleneksel Afrika kültürlerine densel acıyı en gerçek hastalık gibi kabul etmelerinin sonuç*-

Böylece etiyoloji (nedenbilim), iki büyük açıklayıcı mode_: yanıyordu. Yani hastalık, ya hastanın bedenine girmiş olan v-tü ruhları kovma teknikleriyle çıkarılmaları gereken hastalı
TÖRESEL BİLGİLERDEKİ SIÇRAMALI DEĞİŞİKLİKLER

Deliliğin kategorilerinin saptanması ve ele alınış tarzları bir toplum. kileyen sosyal-ekonomik alt üst oluşların ve kültürel dönüşümler_r. kişinden kurtulamaz. Afrika kültürleri söz konusu olduğunda, kzy .■ rumlarının gücünü kaybetmesinin, soya dayanan eski toplum duz: nin yıkılmasının, yeni sorunların ve tersliklerin ortaya çıkmasının ni büyücü hekimlerin çoğalmasına yol açtığını söyleyebiliriz. X; Auge «Hastalığın Anlamı»nâa (le Sens du mal, 1984), iki tedavi sıszt-nin birbirine karıştığı bir göç bölgesi olan Togo’nun güneyindeki c_’ mu inceler. Bu yörede, kehanetler aracılığıyla yeni rahipleri gelens.-. bir biçimde kendi üyeleri arasına katan manastırlar yanında, v\.\i-(Benin bölgesinde tanrılar) aracılığıyla ve töresel uygulamalarla h=ı lara bakan büyücü hekimler de çok sayıda ortaya çıkmıştır. Nite#.’ delilik hekim büyücü veya herhangi bir kalp ve astım hastalıklar, -kim büyücü, çeşitli ruhsal bozuklukları birbirinden ayırt edip be-* mektedir: ihmal edilmiş veya büyünün gücüne zemin hazırlamış ‘ ana veya baba soyları ıw/«’Iarının yol açtığı delilikler, büyünün s siz. sıyla bedene sokulmuş olan bir kurttan kaynaklanan delilik; uyuşi-: cu kullanmanın sonucu olan delilik ve aklını dinle bozmak gibi r&” sızlıklar bunlar arasında sayılabilir.

Bu belirlemeler, hastanın gösterdiği belirtilerin inceden inceye r: lemienmesine dayanmaktadır ve buna göre, vodu’ların saldırısına -t: mış olanlar, çaresiz ve bitmiş insanlardır ve intihar etmeye yöne~: Bir kurdun yol açtığı hastalık ise, daha ılımlı bir harekedilikle kem. gösterir. Din deliliğiyse çok güçlü bir boğuntuya yol açar ve hasta t; dişine kötülük yapılacağını ve tehdit altında olduğunu düşünür. Es. tilerin bu biçimde şaşmazlıkla ortaya konmasına, bir başka kültür- : nimsemenin yarattığı sorunları göz önüne alan daha geniş bir etr*: ji (nedenbilim) eşlik etmektedir. Bu, töresel-dinî tasarımların zav.r masında ve beyaz insanın dinindeki uzlaştırmacılığm da ağır hasır sında açıkça görülmektedir. Buna karşıt olarak, tedavilerde kuliar_ deva seçimini düzenleyen simgesel mantık zayıflamaktadır.
-_JWMWL

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*