DEMOKRASİ

DEMOKRASİ demokrasi

«Genel Seçim». Fransız Frederic Sorrieu’nün tablosu. (1850; Carnavalet Müzesi, Paris). İnsan haklan bu kurumun temelidir.
SOSYAL DEMOKRASİ

Art arda baş gösteren toplumsal hareketler ve ekonomik krizler karşısında demokratik devletin rolü, dönüşüme uğramaktadır. Devlet artık yalnızca kişisel özgürlükleri güvenceye alan örgüt özelliğinin ötesinde, büyük eşitsizlikleri ortadan kaldırmak amacıyla, ekonomik ve toplumsal ilişkilere doğrudan katılmakta, toplumsal hakları (çalışma, sağlık hizmetlerinden, eğitim imkânlarından yararlanma hakkı) güvenceye kavuşturma görevini de üstlenmektedir.

Kişisel özgürlüklerin tersine, toplumsal haklar, insanın doğal özellikleri olmayıp, devletten talep edilmesi gereken haklardır: çalışma hakkı, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, eğitim görme hakkı, vb. Dayanışma düşüncesi kendini hissettirmektedir. Koruyucu devletin ortaya çıkmasıyla (welfare State), özellikle de ikinci Dünya Savaşandan sonra, demokrasi sos-yalleşmiştir.
Demokrasi idealinin kökeni, Antikçağdaki Yunanistan’ın klasik dönemine (MÖ V. ve IV. yy’lar) dayanır. Demokrasi bu dönemdeki Atina örneğinde hem bir felsefe, hem siyasî bir deneydir (Kleistenes’in MÖ 508 yılında gerçekleştirdiği reform). Antik demokrasi, modem demokrasinin birtakım ilkelerini içermesine karşılık, XVIII. yy’ın sonlarında ABD’de, Fransa’da ve İngiltere’de ortaya çıkan ilk liberal demokrasiler üzerinde kayda değer bir etkisi olmadı.

DEMOKRASİLERİN DOĞUŞU

Demokrasi, bir yönetim sistemi olarak çok geniş bir entelektüel hareketten sonra ortaya çıktı. Ortaçağ’ın kilise hukukçularından Aydınlanma hareketinin filozoflarına kadar uzanan bu hareketin hedefi, eski düzenin yerine, yeni bir insan ve siyaset anlayışını geçirmekti.

Entelektüel bağlam

Bireyin bir değer olarak görülmesini ve hukukî eşitliği temel alan modem demokrasi ideali, XVIII. yy’ın başında, yeni bir insan anlayışının ileri sürülmesiyle ortaya çıktı. Özgür ve bağımsız irade sahibi bu insan, artık ilahî gücün boyunduruğu altında değildi. Özgürlük, insan kişiliğinin özünde var olan bir yetenek olarak tanımlanıyor, dokunulmaz ve kutsal doğal hakların tanınmasıyla tam olarak gerçekleşiyordu. Fransa’da eski krallık rejiminin hak ve ayrıcalıklar üzerine kurulu toplumunu temelinden sarsan bu anlayış, 1789’daki insan ve Vatandaş Haklan Bildirgesi’nde resmen ilan edildi. Bu bildiride, «insanlar, özgür ve eşit hakka sahip olarak doğar ve yaşar» deniyordu.

Modem siyaset felsefesine göre, bireysel olanla toplumsal olan arasındaki bağları düzenleyen temel belge, «toplum sözleşmesidir. Hobbes ve Rousseau, bu terimle, bireylerin bir toplum oluşturmak için kendi iradeleriyle bir araya gelmesi olgusunu ifade ediyordu. Ne var ki demokrasi idealinin gerçekleşebilmesi için, bundan böyle özgür olan bireylerin iktidara karşı korunması gerekir, çünkü insanlar doğal haklara sahip oldukları gibi, siyasî haklara da sahiptir. Rousseau bu ilkeden, doğrudan demokrasi-
nin kurulması gereği düşüncesine varıyordu; bu demokraside birey, egemenliğin bir parçasına sahipti ve bunu başkasına d retme hakkı yoktu; oysa Batı’nın demokrasi deneyimleri, kan şık toplum yapılarını içeren modern büyük devletlerde gerçek tirilmesi imkânsız bu anlayıştan uzaklaşacaktı.

Liberal öğreti

İlk demokrasilerin dayandığı, iktidarın örgüdenmesine iliş büyük ilkeler, Locke ve Montesquieu’den kaynaklanan geniş entelektüel akımı temel alır. Bu ilkeler, sınırlı bir halk tanın temsilî sistemi ve demokrasinin sadece siyasî yanım temel al

Liberal demokrasi öğretisine göre, halk egemenliği kesini bireylerin oluşturduğu bütünün sosyolojik gerçeğiyle özdeş ğildir. Gerçekten de Amerikan siyasî kurumlarının kurucu b< lan, 1789 Fransız devrimcileri gibi, yalnızca gerçek bir özeri ten yararlanan, dolayısıyla da maddî sıkıntılardan (mülk sahi ri veya vergi ödeyebilecek durumda olanlar) ve toplumsal baj lılıklardan kurtulmuş bireylere siyasî haklar tanınması kayg; la, ancak belirli bir vergiyi ödeyebilen vatandaşlara oy hakkı t
DEMOKRASİ
Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu kabul eden yegâne devlet biçimi olarak demokrasi belli bir insan ve politika anlayışına dayanır; insanı kendi kaderini kendi tayin edecek bir varlık, politikayı da vatandaşla iktidar arasında bir ilişki sayar ve bunları bir özgürlük

ortamına dönüştürmeye çalışır.
CoryAquino, seçim kampanyasında.

Demokratik kurallar, siyasî nöbet değişimini gerektirir: Filipinler Cumhuriyeti’nin 7 şubat 1986’da seçilen yeni cumhurbaşkanı, Ferdinand Marcos’un20yıl süren diktatörlüğüne son verdi.

yan bir siyasî sistemi savunuyordu. Fransa’da, erkek vatandaşlara daha 1848’de genel oy hakkı tanınmış olmasına rağmen, ABD’de bazı eyaletlerde uygulanan, seçme ve seçilme hakkına bazı kısıtlamalar getiren «poll-taxes» (kelle vergisi), sistemi, ancak 1964’te kaldırıldı. Liberal öğreti diğer yandan «halk» kavramının yerine «millet» kavramını koyar; bu kavramla da ekonomik ve toplumsal ölçülerden bağımsız soyut bir varlık kastedilir (Sieyes). Egemenlik katına yüceltilen ulus, kendini ancak temsilcileri aracılığıyla ifade edebilir.

Vatandaşlar bu duruma göre, modem toplumların kabul ettiği temsilî demokrasi sisteminde iktidar üzerinde dolaylı biçimde etkili olabilmektedir. Farklı biçimlerde uygulanan seçimler aracılığıyla, kendi iradelerini ifade etmekle görevlendirdikleri temsilciler seçerler. Böylelikle bireylerle iktidar arasındaki ilişkiler dolaylı kılınmış olur. Seçimle işbaşına gelmiş temsilciler, herkesin uymak zorunda olduğu yasalan belirler. Liberal demokrasi, bundan böyle bir parlamenter demokrasi biçimini alır. Bu demokraside, kurumsal mekanizmaların tümü (kuvvetler ayrılığı, Montesquieu’nün kuramına uygun olarak, yöneticilerin yasalara uyması, serbest seçimler, insan haklarına saygı), toplumu iktidarın keyfî yönetime kaymasına karşı korur.

Sosyalist demokrasi

Sanayi devrimleri sonucu ekonomik yaşamda meydana gelen dönüşümler, halkın büyük kesiminin yaşam koşullarının zorlaşması ve XIX. yy’da toplumsal hareketlerin gelişmesi, liberal demokrasi ilkelerinin sosyalizm tarafından genel bir eleştirisinin yapılmasına yol açtı, işçilerin içinde bulundukları koşulların analiz edilmesinden hareket eden Marksizm, demokrasinin, insanın insan tarafından sömürülmesinin önüne geçemediğini gözler önüne serdi.

Marksizme göre devlet, herkesin rıza göstermesiyle örgüde-nen millet değil, sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin bir ürünü, egemen sınıfın elindeki baskı aracıdır. Bu öğretiye göre, kişiler özgürlüklere doğuştan sahip değildir; bu özgürlüklerin mücadeleyle kazanılması, yeni bir ekonomik ve siyasî yapının kurulması gerekmektedir ki bu, ilerde devletin bile ortadan kalkmasına yol açacaktır.

Ne var ki Leninist ilkelere göre kurulan «sosyalist demokrasiler», devletsiz bir topluma doğru ilerlemek bir yana, devlet kuruluşlarının, siyasî sorumluların seçimini yönlendiren, hatta buyruğu altına alan partinin kesin denetimi altına girmesine yol açtı. Siyasî düzen otoriter ve polis gücünün hâkim olduğu bir temele oturtuldu, her türlü eleştiri, yıkıcılık kabul edildi.

ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLER

Batı demokrasilerinin temel aldığı liberal ilkeler, XIX. yy içinde önemli değişikliklere uğradı. Bu değişikliklerin en önemlisi, siyasî olanla ekonomik olanın birbirinden ayrılması ilkesinin bir yana bırakılması ve toplumsal hakların kabul edilmesidir.

Liberal modelin yayılması

Liberal demokrasi modeli, giderek Avrupa devletlerinin bütününde ve XIX. ve XX. yy’larda sömürgelikten kurtulma hareketlerinden sonra kurulan bazı devletlerde uygulanmaya başladı. Demokrasi ilkelerinin, özellikle de insan haklarının uluslararası a-landa benimsenmesi, 10 aralık 1948’de BM (Birleşmiş Milleder) Genel Kurulu tarafından kabul edilen insan Hakları Evrensel Bil-dirgesi’yle, daha sonra da 1966’da kabul edilen, biri vatandaşlık haklan ve siyasî haklarla, diğeri ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarla ilgili iki anlaşmayla ifadesini bulur. Avrupa çerçevesinde, insan haklarının korunmasına ilişkin bir konvansiyon, Roma’da 4 kasım 1950’de imzalandı.

Batı demokrasileri, egemenliğin asıl sahibinin halk olduğunu yavaş yavaş kabul etti. Buna bağlı olarak genel oy hakkı, bütün liberal düzenler tarafından kabul edildi, büyük siyasî «partiler» ve toplumsal (sendikalar) örgütler kuruldu. Liberal demokrasi, bireysel özgürlüklerin dışında, örgüdenme ve toplantı özgürlüğü gibi kolektif özgürlüklerin varlığını da kabul etti.

Böylelikle bireylerin siyasî alandaki klasik rolü büyük ölçüde değişikliğe uğradı, buna bağlı olarak da siyasî kurallar alt üst oldu. Bugün bazı büyük örgüder, iktidarlara rakip olarak ortaya çıkabilmektedir; öyle ki yeni kitle partileri eski dengeleri tehdit eder hale gelmiştir. Yasama meclisleri bundan böyle siyasî güçler temelinde yapılanmakta, iktidarların icraatları da koalisyonların dengesine bağlı hale gelmektedir. Buna bağlı olarak, fikirlerdeki çoğulculuk bir hükümet kuralı haline gelmiş, bu da bazı durumlarda iktidarların nazik dengeler üzerine kurulmasına yol açmıştır.
İktidarın dönüşümü

Liberal demokrasilerin günümüzdeki ayırt edici özelliği, siyasî, toplumsal ve ekonomik örgütlerin çoğalmasıdır. Demokratik toplum, bireylerin iktidarla ilişkilerinin neredeyse bütününü dolaylı kılan çıkar gruplan halinde yapılanmaktadır. Buna paralel olarak devletin rolünün gelişmesi sınırına ulaşmış görünmektedir. Bu gelişme karşısında kimi düşünürler, liberalizmin kaynaklarına, yani «daha az devlete» dönülmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

Siyasî ve toplumsal örgüderin siyasî alanda artan rolleri, demokrasinin kurallarının farklılaşmasına yol açmaktadır. Toplum içinde bazı gruplar iktidar karşıtı olarak ortaya çıkarak, iktidar karşısında özerkliklerini ellerine almaktadır; bu gruplar, kendi üyeleri adına, onların çıkarlarını korumak amacıyla, yöneticilerle doğrudan pazarlığa girişmektedir. Demokrasi böylece korporatif özellikli geniş örgütler bütününe dönüşme eğilimi göstermekte, bu bütünde yasallığm yerini giderek güç almaktadır. Bu çerçeve içinde alınan siyasî kararlarda, özgürlüğün getirdiği sonuçtan çok, satıcı alıcı ilişkisi, kamu yetkilileriyle çıkar grupları arasında gerçekleştirilen bir pazarlık ağır basmaktadır. Sonuç olarak en güçlü gruplar kendi iradelerini dayatmaya kalkışmakta, bunu da çoğu defa başarmaktadır. Bu iktidar krizi, Batı demokrasilerinin hepsinde görülmekte ve çelişkili olarak, demokrasilerin içinde feodal grupların yeniden oluşmasına, dolayısıyla da çoğulculuğun ve siyasî yasallığın başlangıçtaki anlamının değişmesine yol açmaktadır.

XIX. yy’m başından beri devletin giderek güçlenmesi, hükümetin ve yönetimin güçlenmesine yol açarken, XX. yy’ın sonuna doğru devlederin içindeki teknokratik güç, seçilmişlere indirgenme eğilimi göstermektedir. Uzmanlar, karar alma sürecinde giderek daha büyük ölçüde yer almakta ve çeşitli gruplarla ilişkilerini daha fazla geliştirerek, çıkacak anlaşmazlıklarda hakem rolü oynayacak güce erişmektedir. Sözleşmelere dayandırılan pazarlıkların böylelikle sistematik olarak oylamaların yerini alma tehlikesi ortaya çıkmaktadır ki, geleneksel olarak oylamaların, çatışan çıkarları düzenleyeceği düşünülüyordu.

Demokratik toplumun gelişmesi, aynı zamanda vatandaşların siyasî katılımlarının azalmasına da yol açmaktadır. Bu durum, harekete geçirici ideolojilerin kısmen başarısızlığa uğramasından kaynaklanmakta; buna, siyasî kurumlarının yasallığı konusunda yaşanan kriz de eklenmektedir. Bu «demokratik eksiklik» çoğu defa iktidarın daha geniş ölçüde kişileştirilmesiyle veya kişilere bağlı kılınmasıyla örtülmeye çalışılmaktadır. Bu olaya, giderek daha büyük harcamalar gerektiren seçim kampanyalarının ortaya çıkardığı zorluk da eklenmektedir. Ayrıca iletişim araçların da para gücünün oynadığı aşırı rol, eşit bir siyasî mücadeleyi engellemektedir.

Liberal demokrasilerin karşı karşıya kaldığı büyük zorluklar, bireysel özgürlük ile vatandaşların dayanışması arasında var olması gereken denge üzerinde yeniden düşünülmesini gerektiriyor. Bununla birlikte, 1990’da komünist sistemin iflas etmesinin de gösterdiği gibi, bugün karşı karşıya bulunulan zorluklar ne olursa olsun, demokratik değerler, özgür olduğunu savunan her toplumun temel değerleri olarak kalmayı sürdürmektedir. □
TÜRKİYE’DE

DEMOKRASİ

Batı örneğine uygun tır l: siyi kurma ve yerleştrr-ı . Tanzimat’tan (1839) tarihinin ayrılmaz bir turur. 1876 Anayasası” – : Meşrutiyet, büyük ama yerini kısa bir sure ı: ~: dülhamid istibdadına partili hayatın başlang:;: :ar demokrasi tarihinde mayı temsil eden ikncı S : ise (1908), bir süre sorarı T e rakki’nin diktatörlüğü-; -1924’teki Terakkiperver I_~ Fırkası, 1930’daki Seriş;: yet Fırkası denemeler-T-f Cumhuriyet Türkiye’si 1 – -r rejimin tek partisi CK?::: netildi. ikinci Dünya 5„ı. •. ; ra ortaya çıkan eivenş.-partiler kurulmaya ra,; ^ yapılan genel seçimlere r. parti katıldı. !950’de se;r“:. sonucu iktidarın e] isE_î~r yeni bir dönemin •••:.» Bundan sonra Türkiye, r_ : jim ve hayat tarzı oSarai:, m : saydığı demokrasiyi çeş re, yenilemelere ve 12 eylül 1980’deki asssrî — lerden kaynaklanan ke=_”; men ayakta tutmayı ba-zm.
=r–;
Londra’da Hyde Park Comer.

Konuşma özgürlüğü, ûemzesr* J vatandaşlannın, basında c î-J- ; ‘ kamuya ait yerlerde de siyas'”- ~i açıklamalannı sağlar.
AYRICA BAKINIZ

– İB.ANSÜ cumhuriyet ► EH monarşi

– LB.ANs.il partiler

– [B.ANSLI sosyalizm
Doğrudan demokrasi. Vssrzs,.

agoralarda toplandığı es* ‘.~ı~ sitelerinde olduğu gibi. s. ;-ş Glaris kantonunun ah£:s r; kez siyasî geleceklenme ; ele alındığı tartışmaya

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*