MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar inliyordu dağın ardı, yasla,
Herbir heceden heceden.
Mustafa Kemal’in Kağnısı derdi, kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik,
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü.
Doğrulmuştu yola, önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sankız, yatusıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden.
İriydi, Elif, kuvvetliydi kağnı başında,
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim,
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, getirmişti Niceden niceden.
Durdu birden bire Kocabaş, ova bayır durdu Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti, geçti, gacır gucur. Nasıl durur Mustafa Kemal’in Kağnısı,
Kahroldu Elifcik düşünceden düşünceden.