GORBAÇOV VE SSCB’NİN SON İÇ BUNALIMI

GORBAÇOV VE SSCB’NİN SON İÇ BUNALIMI

 

Gorbaçov, Sovyet sisteminin hastalıkları için hazırla­dığı reçeteye, perestroyka (“yeniden yapılanma”) adı­nı vermişti. Perestroyka, Sovyetler Birliği için zama­nın geçmekte olduğu duygusuna, “ya şimdi ya da hiç” duygusuna dayanıyordu: Ya sosyalizmin vaat ettikleri­ne ulaşılacak ya da SSCB, önemsiz bir “üçüncü sınıf” devlet durumuna düşecekti. Perestroyka’nın en çarpıcı öğesi, glasrıost (“açıklık”) anlayışıydı. Rusça “ses” sözcüğüyle ilgili olan glasnostun amacı, Sovyet toplu- muna, yapıcı eleştiriler işitme umuduyla, sesini yeniden kazandırmaktı. Buna karşılık Gorbaçov’un ekonomik hedefleri, daha az atılgandı: Brejnev’e özgü akılcılık ile özünde küçük özel işletmeler olan kooperatiflerin ya­sallaştırılması gibi yenilikçi öğeleri birleştiriyordu.

İç siyasette Gorbaçov, ağırlığın partiden devlete ak­tarılmasını, yani, seçilmemiş, “yol gösterici” partinin elinde olan iktidar tekelinin, yasama gücünün sorumlu­luğuna ve hukuk devletine aktarılmasını istiyordu. Dış siyasetteyse, Gorbaçov ve dışişleri bakanı Eduard Şe- varnadze, karşı karşıya gelmek yerine, karşılıklı bağım­lılık ve işbirliğini vurgulayan “yeni düşünüş”ün dünya ölçeğinde sözcüleri oldular. Gorbaçov’un tutkulu yeni­den yapılanması, sistemin yadsınması değil, leninci ide­allere inancı koruyacak kökten bir stalincilikten kurtul­ma olarak tanımlanıyordu.

Perestroyka’nın gelişmesi. Gorbaçov, bu son derece iddialı programının ana çizgilerini açıkladığı zaman, yurt içinde ve yurt dışında ilk tepki, gerçekten ciddi ol­duğundan kuşkulanılması oldu. İlk işaretler pek açık de­ğildi. Nisan 1986’da, Çemobil’de patlak veren nükleer “faciada”, gizlilik ile cılız açıklama girişimleri birbirine geçmiş durumdaydı. Bununla birlikte, Gorbaçov’un Çernobil’i eski düzenin günahlarının bir simgesi olarak kullanması ve “neredeyse” tam bir açıklama siyaseti üs­tünde ayak diremesi, glasnostun onurunu kurtardı.

1986 sonunda Gorbaçov, Gorki (Nijni Novgorod) ken­tinde yaşamını gözaltında (iç sürgün) sürdüren Andrey Saharov’u serbest bıraktırdı. Saharov, Brejnev döne­minde rejim karşıtlığıyla ve insan haklarını korkusuzca savunmasıyla ün salmış parlak bir bilim adamıydı. Brej^ nev yönetimi onu, Afganistan’ın istilası sırasında Gor- ki’ye sürerek susturmuştu.

Kökten reformların en açık sözlü savunucusu Boris Yeltsin’in, 1987 sonbaharında politbürodaki görevle­rinden alınması, Batı’da perestroykanın yavaşlamakta olduğu yolundaki görüşleri doğrular gibi olduysa da, 1988’de, Gorbaçov reformlarının gerçekliği konusun­daki bütün kuşkular silindi. Glasnost bütün hızıyla ilerli­yor, yalnızca Stalin döneminin suçlarını ortaya dök­mekle kalmayıp, ülkenin içinde bulunduğu bunalımın korkunç boyutlarını cfa açıkça gözler önüne seriyordu.

SSCB’nin son devlet başkanı Mihail Gorbaçov’un, Sovyet sistemini demokratikleştirme girişiminin bir parçası olarak sıradan vatandaşlarla konuşurken çekilmiş bir fotoğrafı. Gorbaçov’un perestroyka programı, sonunda SSCB’nin çözülmesine yol açan süreci başlatmıştır.

 

 

Gorbaçov, bundan sonra, daha etkili bir ulusal meclis oluşturma planlarına geçti. Yeni kurallar, gözden düş­müş Yeltsin’in saygınlığını yeniden kazanması ve parti örgütüne karşın (ya da onun sayesinde) yasama meclisi üyeliğine seçilmesiyle, çarpıcı biçimde kanıtlandı. Sa- harov, vb. birçok açık sözlü eleştirici de, milletvekilliği­ne seçildiler.

Dışta, silahlanmanın sınırlandırılması konusunda bü­yük ilerlemeler gerçekleştirilmesinin yanı sıra, Sovyet birlikleri Afganistan’dan çekildi. En görkemli gelişmey- se, 1989’da uydu ülkelerde komünist rejimler art arda çökerek, bağımsız yönetimler kuruldukça, Gorba­çov’un SSCB’nin Doğu Avrupa üstündeki denetiminin uçup gitmesine göz yumması oldu.

SSCB’nin parçalanması. Tek olumsuz yön, ekonomik reformun hızının kesilmiş görünmesi, ekonomik per­formansın uzun birinişe geçmiş olmasıydı. 1990’da de­netimin bütünüyle yitmiş olduğu konusunda başka be­lirtiler de ortaya çıktı. 1990 başlarında, Komünist Parti- si’nin resmîiktidartekeli sona erdi. Bu hareket, çoğulcu siyaset yolunda bir adım sayıldıysa da, aslında birleştiri­ci öğe olarak partinin yerini almaya hazır hiçbir güç yoktu. Mart 1990’da, Litvanya bağımsızlığını ilan etti. Bu küçük Baltık cumhuriyetinin yürekli girişiminden (SSCB’nin baskısıyla, bağımsızlık ilanını askıya almak zorunda kaldı) belki daha da önemli olan, Rusya Fede­rasyonunda ve Ukrayna’da uzun süredir uyku duru­munda olan bağımsızlık duygularının, yeniden alevlen­mesi oldu. Haziran 1990’da Rusya Federasyonu’nun cumhurbaşkanlığına seçilen Yeltsin, merkezden yöne­timin başlıca karşıtı haline geldi. Bu arada Gorbaçov, “birliği sürdürme” düşüncesini, bir takınak haline geti­rerek, birliğin çözülmesini beklergörünen köktenci de­mokratlardan kuşkulanmaya başladı. 1990’ın sonların­da, sağa dönüş, Şevardnadze’nin bir diktatörlük tehli­kesi konusunda uyarıda bulunarak Dışişleri bakanlı­ğından istifa etmesine yol açacak kadar belirginleşti.

1991      ilkbaharında Gorbaçov, birliği korumak için tek şansının, birliği oluşturan cumhuriyetlerin başkanla- rını karşısına almak değil, onlarla birlikte çalışmak oldu­ğunu kavradı. Bu arada partinin birçok sadık üyesi ile güvenlik güçlerinin, ordunun ileri gelenleri, sanayi ku­ruluşlarının, kolektif çiftliklerin yöneticileri, ülkenin da­ğılmanın eşiğine gelmiş olduğunu anlamışlardı. Bunun sonucunda, Ağustos 1991 ‘de bir darbe girişiminde bu- lunulduysa da, darbeciler, merkezî hükümeti kolayca ele geçirmelerine karşın, Yeltsin’i ve Rusya Federasyo­nu yönetimini devirmenin olanaksızlığını gördüler. Darbe birkaç gün içinde başarısızlıkla sonuçlandı ve Komünist Partisi, yasa dışı ilan edildi.

Ağustos darbesi, Sovyetler Birliği’nin merkezî yöne­timinin ne kadar zayıflamış olduğunu ortaya koymuştu. Çok geçmeden de bundan, gereken sonuçlar çıkarıldı. Aralık’ta Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya önderlerinin oluşturduğu bir

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*