Ama Tolteca, ülkesi yıkıldığı halde ve hâlâ geri dönmedi

n ülkesinin sistemli kasapları olarak zalimlik ve >kme gösterilerine alışkın olmalıydılar. Belki de iskidiinya’ya gönderdiği fetih notlarında, aradık-îvtan iilkesfni en iyi şekilde tarif etmek amacıy-dan duyduğu tiksintiden söz ediyordu. Avrupa’da farının, işkence aletleriyle insanların kemiklerini li bir şekilde kırdıklarını, kollarını ve bacaklarını ırla bağlayıp atlara çektirerek kopardıklarını, ca-suçladıkları milyonlarca genç kızı kazığa bağlattıklarını anımsıyor olmalıydı. “Bizden daha acı-arı da var” gibi düşünmüş olmalıydı belki de,

mlann Çarpışması

myolların yıktığı Tenoctitlan’a, yani Mexico

■ beni çeken duygu, insanlık tarihinin bu en acı-karşılaşmasıydı. Tanrılarını yatıştırmak için bin-üşiyi kurban eden, yürek söken Yenidünya ile eryüzüne kendi Tanrılarının düzenini yaymak ıraya gelen Eskidünya’nm, henüz beş yüz yılı bul-; karşılaşması.

Dİik dünyası, İsa Mesih’in geri dönebilmesi için m krallığının yeryüzünün her köşesinden silin-erektiğine inanıyordu. İşte bu yüzden papazlar, ıcılar, gemiciler ve savaşçılar; uzak denizlere, bi-en ufuklara yelken açıyorlardı. Keşfetmek, fet-k, yok etmek ve dönüştürmek için. Ne büyük te-¿r ki, Yenidünya da kendi Tann’sı Quetzalco-¡onüşünü bekliyordu. Kıyamet olacak ve Aztekie-eni. altıncı defa yeniden kurulacaktı, h hafızlanndan biliyorlardı ki, Quetzalcoatl (Qu-*şunun yılanı ya da tüylü yılan), Tolteca’nın bütün jının tapındığı en büyük Tanrıydı. Ve bir gün,
Geleneğin devinimi: Müzenin ana kapısının dışında Meksika halklarına ait geleneksel bir gösteri yapılıyor. Yüksek bir direğe tırmanan dört kişi ayaklarına bağladıkları ipi direğe sarıyor ve kendilerini boşluğa bırakıyorlar. Sarılı olan ip yavaş yavaş çözülürken, bu dörflü de aynı hızla yere iniyorlar,

büyük bir günah işledi. Gerçi kimse bilmiyordu ama o yine de itiraf etti. Quetzalcoatl, kendisini ayartmak için gelen cinlerin sunduğu kaktüs şarabım içti, bilincini yitirdi ve kız kardeşiyle ya da kimileri der ki kendi kızıyla ahu-ilnema eylemini yaptı. Uyandığında işlediği suçu fark etti ve kendini affetmedi. Yılan derilerinden ya da kuştüy-lerinden bir kano yaptı ve Doğu Denizi’ne açıldı. Kendisini kıyıda uğurlayanlara geri dönme sözü verdi. Ama Tolteca, ülkesi yıkıldığı halde ve hâlâ geri dönmedi,

Şimdi, Doğu Denizi nden karaya çıkan soluk benizli ve sakallı adamlar Quetzalcoatl ve oğulları olabilir miydi? Ulakların koşup getirdiği haberlere göre kendilerine Espanoles ya da Casteîlannos diyorlardı, ama bu isimlerden İkincisi, Nahua Diline daha kolay çevrilebiliyor-du: Catztilteca. Sonradan koşup haber iletenler, Catztil-tecaiarm Tanrı’ya benzediğini anlatıyordu -en azmdan savaş Tanrılarına- acımasızdılar, yok etme ve fetih arzusuyla doluydular. Dev geyiklerin (atlar) üzerindevdi-ler, ucundan ateş saçan ve korkunç ses çıkartan boruları (toplar) vardı, asla kırılmayan metal uçlu okları, mızrakları vardı, vücutları başlan başa sarılıydı (zırhlar), sadece sakallı yüzleri gözüküyordu ve rengi beyaz toprak gibiydi. Evet, Hernan Cortes, Küba’dan gelip Veracruz kılarına ayak bastığında yanında beş vaiz asker, yüz denizci, on altı beygir, otuz iki kundaklı yay, on tunç top, çok sayıda arkebüz, alaybozan ve tabanca vardı. Oysa Azteklerin başkenti Tenoctitlan, o tarihlerde

anın en büyük kenti Sevilla’dan iki kat daha bü-Nüfusu 200 bini buluyordu. Moktezuma’nm rı ilk haberi şöyle vermişlerdi: “Denizin üzerinde *ır ilerleyen kocaman bir tepe var!”

>arator, ilk topun patlayışını görenleri de dinledi, n nasıl patladığım, nasıl gürüldediğini, gümbür-in nasıl yankılanarak insanı sağır edip bayılttığı-disine söylediklerinde dehşete kapıldı imparator, •u gümbürtüyle birlikte topun ağzından yuvarlak in fırlayıp da ortalığa ateş saçtığım işitince gözle-»larmdan dışarı uğradı…” anaca, Tcpeyahuaca ve Tetzcalteca’yı ele geçir-binlercc Kızılderili yi kendi küçük savaşçı grubu-mışlardı. Zaten bu üç şehrin halkı Azteklcre baş-nak için fırsat kolluyordu. Catztiltecalar, geçlik-ylerde, kasabalarda, her teocali tapınağını deviri-ımanacali piramidini yıkıyor, Tann ve Tanrıça lerini parçalıyorlardı. Yerlerine, kucağında bir tutan beyaz bir kadının ağaçtan yontusunu koyu-h. Diyorlardı ki, bu ölümsüz anne, bu Tanrıyı /a getirdi ve Critzlanoyotl adım verdikleri dinle-şlattı. Bu sıradan kadın ve bebeğe tapıyorlardı.

an Kurbanı

.nyol tanık tarihçiler ayrıntılarıyla anlatmıştır… ık bilmeyen Aztek Tanrılarının tek besin kaynağı ıvaş tutsaklarının, piramitlerin basamaklarından şını, dört rahip tarafından tapmağa doğru yürü-iü, kolları ve ayakları gergin haldeyken kurban üzerine sırtüstü yatınlışını, başka bir rahibin jlkan taşından bıçakla göğüsleri baştan başa yar-, yüreklerin koparılıp ateşe sunulmasını. Sonra îtlerin basamaklardan aşağıya yuvarlanmasını. panyada Kızılderililerin Tarihi adlı eserinde Az-ı son günlerini anlatan Diego Duranın anlattık-yledir. Duran, .obsidyen bıçağı bazen bir kralın ldığmı ve kurbanın göğsünü yardığını söyler: açtıktan sonra yüreği çıkardı ve güneşe yapılan
Mısır Tanrısı’nı temsil eden bu renkli seramik kap, Azteklerde yaygın olan tütsü geleneğinde kullanılıyordu (üsffe, solda).

Başkent meydanlarının çeşitli köşelerinde> Aztek ayini yapan Meksikalılar, deniz kabuklarını öttürerek ve tütsü geleneğini devam ettirerek geçmişi yaşatıyorlar, (üstte ve solda)

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*