TÜRKİYE’DE İLAÇ SANAYİ

Çok eskiden hasta tedavisinde kullanılan ilâçlar hekimler tarafından hazırlanır ve hastalarına verilirdi. Bu dönemlerde kullanılan ilâç hammaddeleri genellikle bölgesel bitkilerden elde edildikleri için, “dışarıdan ham madde getirilmesi” diye büyük bir sorun yoktu. Yalnızca memleketimizde yetişmeyen, kına kına kabukları, iştah açıcı olarak kullanılan ve halk arasında “acı yonga” diye adlandırılan bitkinin parça-lan, kabızlığa karşı kullanılan bazı tropikal bitkiler, küçük miktarlarda memleket dışından getirilir ve aktar’larda satılırdı. Hekimlik ilerledikçe hekimlerin yazdığı ilâçları daha Standard ve daha uygun bir şekilde verilebilecek biçime sokmak için, ayrı bir meslek dalı olan eczacılık doğmaya başladı. Kimyanın ilerlemesi ve tekniğin gelişmesi ile bitkiden elde edilen ilâçların etkili maddeleri ayrılmaya başlandı ve bunun yanında kimya sanayii yardımı ile sentezleri yapılan yeni kimyasal maddeler, giderek tedavi alanına girdi. Özellikle yirminci yüzyılın başlarında kimyasal maddelerin ticareti gelişmeğe ve bunun sonucu kimya sanayii olmayan memleketlere ilâç hammaddeleri girmeğe başladı.

İlâçların hammaddeleri ve ilâç çeşitlerinin artması, ilâç sanayiinin kurulmasına yol açtı. Bunun sonucu memleketimizde de dışarıdan gelen ilâç hammaddeleri miktarında artma meydana geldi. Hammaddelerin hastaların kullanabilmesi için gerekli draje, komprime, ampul, kapsül, v.b. gibi şekillere gereksinimi, ilâç sanayiinin gelişmesine yol açtı. Yeni bulunan ilâçların hastaya ulaşıncaya kadar bozulmasını önleme yöntemleri, özellikle sindirim sistemi dışında kullanılması gerekli ilâçların hazırlanması özel teknolojiyi gerektirdiği için, eczaneler dışında ilâç yapıcı olacak bir sanayiinin gereksinimi kaçınılmaz oldu.

Memleketimizde bu tip ilâç fabrikaları bulunmadığı için bütün hazır ilâç gereksini mimizi dışardan sağlamak zoruniuğunda kaldık. İlk hazır ilâç üretimi Gülhane Hastanesinde Miting Paşa nın gayretiyle 1908 yıllarında başlamıştır. Bundan hemen sonra Eczacı Eteni Pertev, kinin komprimeleri gibi ilâçları hazırlamaya yönelmiştir. Hazır ilâç yapımı teknolojisine sahip olunmadığı için, bu dönemin felâketli yıllarının etkisiyle de, ilâç sanayimizin öncüleri büyük sıkıntılar
çekmişlerdir. İzmir’de 1907 yıllarından sonra Eczacı Feri d bey çocuk pudrası, Katran Ferid adlı müstahzar yapmaya başlamış, sonraları Nejat Eczaçıbaşı, babasının başlattığı müstah-zarcılığa İstanbul’da devam ederek yeni atılımlara girişmiş ve bugünkü ilâç sanayiinin kurulmasında büyük katkıları olmuştur. Doktor kimyager İbrahim Ethem 1909 senesinde kurduğu laboratuvarda çalışmağa başlamış ve müstahzarcılık yönünden gittikçe ilerleyerek cumhuriyet döneminde büyük atılımlar yaparak, yerli ilâç sanayiinin kurulmasına hizmet’ etmiştir. Bunları 1926’da kurulan Mustafa Nevzat laboratuvarı izlemiştir.

Bunlardan sonra daha birçok laboratuvar-lar kurulmuş, bunların büyük bir kısmı ilerlemelere ayak uydurana yarak ya kapanmış, ya da diğerleri ile birleşerek yeni isimlerle faaliyetlerine devam etmiştir.

1950 yılından sonra gittikçe güçleşen dış alım, memlekette yeni yeni yerli ilâç fabrikalarının açılmasına neden olmuş ve yabancı sermaye kanunu, yabancı firmaların Türkiye’de ilâç fabrikaları açmasına olanak sağlamıştır. Bu arada birçok hazır ilâç da yurd dışından getirilmekte idi. Yerli ilâç sanayiinin teknolojik olarak gelişmesiyle hazır ilâç dış alımı azaltılmaya başlandı.

1955’de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Türkiye’de bulunan ilâç sanayiinin bilimsel denetimini yaptırmak üzere, iki kişilik bir bilim kurulu oluşturdu. Bu kurul Doç. Dr. Alâeddin Akçasu ve Doç. Dr. Enver İzgü’den meydana geliyordu. Bu kurulun denetimi, o tarihlerde varolan 110 ilâç imalathanesinden çok az bir bölümünde hammadde ve mamul madde kontrol laboratuvarı bulunduğunu saptamış ve bunların da işledikleri hammaddelerin analizlerini tam yapamadıkları gibi, mamul madde kontrollanrun da çok eksik olduğunu görmüştür. Daha sonra ilâç sanayiinin yaptığı itirazlar nedeni ile kurul yedi kişiye çıkarıldı ve ilk ikiye ek olarak Sağlık Bakanlığından iki denetçi (izzet Barıştıran ve Şevket Sural) laboratuvarcılar cemiyetinden Eczacı Asaf Hamzalay ve Eczacı Necdet Köknar ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığım temsilen Prof. Dr. Nüsret Fişek görevlendirildi. Fakat ikinci kurulun yaptığı denetimler iki kişilik kurulun vardığı sonuçları doğruladığı için, ilâç sanayii süratle kendine bir çeki düzen verme gayreti içine girdi.

Sonuçta bugün varılan düzeye 1960’lı yıllarda erişildi. Günümüzde Türk İlâç Endüstrisi, Batı dünyasında bulunanların düzeyinde olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İlâç sanayiimiz elde ettiği ivme ile, daima kendim daha iyiye daha üst düzeye götürme gayreti içindedir ve batıdaki eşdeğerlerinden geri kalmamaya gayret etmektedir. Bu şekilde Türkiye çok hızlı bir gelişim ile, ilâç imâlatı sorununu çözmüş bulunmaktadır.

İLÂÇ HAMMADDE SORUNU:

Yerli ilâç sanayiinin kurulması, ilâç yönünden dışa bağımlılığı önlediği halde, bu ilâç sanayiinin, işlediği ilâç hammaddesi yönünden büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu aşikârdır. İlâç hammaddeleri, orijin bakanından üç büyük grupda toplanabili r:

a) Kimya sanayiinin yaptığı ilâç hammaddesi,

b) Bitkisel kökenli etkin maddelerin ayrılması,

c) Hayvansal kökenli ilâç hammaddeleri,

a) Bugün yaygın olarak kullanılan ilâçların hammaddeleri, kimya sanayii tarafından yapılmaktadır. Memleketimizde gelişmiş bir kimya sanayii olmadığı için, bu sınıf ham maddeler dışarıdan getiitilmektedir. Pek az sayıda yerli ilâç sanayii, içinde sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde hammedde ya da yan sentetik madde elde etmeye çalışmaktadırlar. Hiç şüphesiz bu alanda daha organize olunursa, daha büyük sayıda hammaddeyi yurt- içinde üretmek mümkündür.

1967 yılında, ilk kez yerü ilâç sanayiimizin kurduğu ortaklıkla ANSA, antibiyotik üretimine başlayarak, yurdumuzda çok yaygın bir biçimde kullanılan tetrasiklin grubu antibiyotik ile gen ta mi sin gereksinimini karşıladığı gibi, yurt dışına da satmaya başlamıştır.

b) İkinci grub ilâç hammaddeleri, bitkilerden elde edilmektedir. Bunların başında ağrı ve öksürük kesici olarak yaygın kullanılan morfin ve kodein yurdumuzda ekimi yapılan afyon bitkisinden çıkarılmaktadır. Çok geç kalınmış olunmasına karşın, hâlen Bolvadin’de kurulan afyon alkaloidleri fabrikası yakında üretime geçecektir.

Yurdumuzun tıbbi bitkilerce zengin olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, bu alanda, daha geniş atılım yapüabilir kanısındayız.
c) Hayvansal kökenli ilâç hammaddelerinin elde edilmesine yurdumuzda İ.E. firması tarafından 1957 tarihinde girişilmiş ve karaciğer ekstresi ile hipofiz guddesi ekstresi elde edilerek tedavi alanına sokulmuştur.

Bu tip ilâçların yapımı tam olmasa da, kısmen memleketimizde gerçekleştirilebilir. Memleketimiz, hayvan potansiyeli çok zengin bir ülke olması, heparin, insülin gibi hayvansal orijinli ilâçların üretilmesiyle, bu alanda dışa bağımlılıktan kurtulunabileceği gibi, belirli bir ölçüde döviz kaybı da önlenmiş olur.
TEDAVİDE KULLANILACAK YENİ İLÂÇLARIN ARAŞTIRILMASI:

Tedavide kullanılan ilâçların, hammaddelerinin yurtta elde edilmesi büyük ölçüde döviz kaybını önlediği gibi dışa bağımlılığı da ortadan kaldırmakla birlikte, ilâç yönünden bilimsel bağımlılığı engelleyemez. Dış memleketlerde özellikle gelişmiş ülkelerde ilâç fabrikaları tedavide daha az yan etkisi olan, daha etkin ve daha ucuza mal olan yeni aktif madde bulma gayretlerine, kendilerinin kalıcılığını ve daha büyümelerini sağlamak amacı ile çok önem vermektedirler. Yeni bir ilâç bulma çabası ile ilâçların yerli yapılabilme olanağı arasında ilişki, sanıldığından daha azdır. Bir ülke kendi ölçüsünde ilâçlarını üretebildiği halde, ilâç araştırmasına geçememektedir. Yeni bir ilâç araştırması yapabilmek için;

a) Bir süre için karşılık beklemeden büyük giderleri kabul edebilecek bir anlayışa ve mali güce sahip olabilmek;

b) İyi bir sentez laboratuvarı ve personelinin varlığı;

c) Sentezi yapılan kimyasal maddelerden etkili olabilecek birini seçebilecek ve üzerlerinde gerekli farmakolojik ve toksikolojik araştırmalar yapabilecek bir farmakoloji bölümünün oluşmasj;

d) Yeni bulunan ilâçların klinik denemeleri için, gerekli her türlü araştırmayı yapabilecek düzeyde hastanelerin bulunması.

Kanımca organizasyon yönünden, memleketimiz yeni bir ilâç geliştirme araştırmalarını yapabilecek olanaklara henüz sahip değildir. Dileğimiz, bu araştırmaları beklenilen dinamizm için yapabilecek ön hazırlıkların süratle tamamlanmasıdır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*