sayesinde en olumsuz doğal koşullar

 

 

 

 

-ROSS

 

 

 

 

 

-ROSS

 

sayesinde en olumsuz doğal koşullar

 

w

 

devle

 

halinde soysuzlaşır ve

 

ssSBKSB;

»ıtt vUd&.AiıLl

 

lıti Lr

 

pol

plânın gerçekleşmesi için bir rekabet girebilirlerdi. Bizden bu kadar…”

 

yarış

 

Üstada ardında bıraktığr ölümsüz eserlerin yenilerinin eklenmesi dileğiyle, şükranlarının sunarak ayrıldık.

 

ülkeleri imrendirecek i®ş,tllllk ^ insanımız çok vetenekl. kapital

Ve butomazbu nesne de defcA V\an\

olumlu ko$ullarakarçın,

“az gelişmiş ülke’1 olmak ayıbından kurtulamadık gitti. Çünkü, bizim öğrendiğimiz ekonomi teori­sinde, öne sürülen (İnsan, Doğa ve Kapital) den kurulu üç etken, kalkınmak için yeterli olmuyor artık.. Bunlar, ancak teknoloji ve plânlı bir sevk ve yönetim ile değerlendirilirse, “Kalkınma, ilerleme” denilen olumlu sonuçlar alınabiliyor.

 

zenginliktedir, politikanın

 

o vakit bir

 

ıSarr-”

 

 

 

 

 

 

 

 

 


an sıkıntısı, hayatın bir döneminde çoğu- ^ muzun yakasına yapışır. O zaman, içimizde ne olduğunu bilmediğimiz büyük bir boşluk duyarız. Yaşamın büyüsü bozulmuş gibidir. Kendi dert ve problemlerimize konsantre olur, güdülenmesini kaybetmiş bir insan olarak yaşa­rız. Her şey çekicilik özelliğini yitirmiştir.

Ruhsal çöküntüde bulunan kişi için, ilgi duymaya, uğrunda fedakârlık yapmaya değer hiçbir şey yoktur, ölüm korkusu ile dolu, dört duvar içinde yaşar, ölüm, onun için tek gerçektir. Kendisini, üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı kuvvetlerin esiri olarak görür.

Yeryüzü bu kadar değerli şeylerle dolu iken, yaşam her an mucizelerini önümüze sererken, insan neden kendisini can sıkıntısının dört duvarı arasına kapatıp, hayatı kendisine zehir etmekte­dir? Can sıkıntısını biraz incelersek, bu sorunun cevabını bulabiliriz: Kişi, canı sıkıldığı zaman çevresindeki ilgi çekici ve yeni olan şeyler yerine, eski ve tanıdık olduğu konular üzerine dikkatini toplar ve bu yolla şiddetli duygusal tepkilerden kendisini korumaya çalışır.

Kuramsal olarak can sıkıntısını tedavi etmek kolaydır. İnsan kendisine, ilgisini çeken bir konu bulabilir. Herhangi bir istek, can sıkıntısını atmaya yeter. Ama kötü olan, kişide böyle bir isteğin uyanmamasıdır. Canı sıkılan insanın yapmak istediği birşey yoktur.

Can sıkıntısını nasıl yenebilirsiniz: Can sıkın­tısını yenmede ilk adım, onu kabul etmektir. Can sıkıntısını, hayatın bir safhasından diğerine geçişin gerekli bir parçasıdır. Bu nedenle, yeni bir başlangıç için bir şans sayılabilir.

İkinci adım ise, can sıkıntımızı analiz etmek* tir. Can sıkıntısı öğelerine ayrılabilir: a) Basit bitkinlik, b) Uyaran yokluğu (kişi çevresinde hiç­bir şey olmuyor sanır), c) Elem, d) Korku, e) Çe­lişki (… yapmalıyım, ama … istiyorum), f) Ne istediğini bilmeme, g) Hayatın anlamını ve değerini yitirme gibi. Eğer can sıkıntınız ilk şıklardan birinin kategorisine giriyor ise tedavisi kolaydır. Dinlenmek, günlük uğraşılarımızda küçük değişiklikler yeterlidir. Ama son şıklara ait ise diğer noktalar! da okumanız yararlı olacaktır.

Üçüncü adım, hiçbir şey yapmamaktır. Can sıkıntısı, bir hayat döneminin şortuna geldiğimi­zin ifadesidir ve kendimizi değerlendirmemiz, yeni amaçlar bulmamız^eski fakat doyurulmamış isteklerimizi anlayabilmemiz için doğa tarafın­dan bize verilmiş bir nimettir. Bu bakımdan sakin olun ve kendinizi dinleyin.

Dördüncü adım da, aklınızda ve hayalinizde oynanan oyunu tanımamzdır. Hayallerin, duygu­ların ve bilinmeyen isteklerin çokluğunda “Ben gerçekten ne istiyorum” sorusunun cevabını bulabilirsiniz.

önemli olan, arzuları; ihtiyaçlardan, zorla­malardan ve alışkanlıklardan ayırt etmektir. Bu nedenle, isteklerimizin yapmamız gerekenden daha önemli olduğu kişilik parçasına gitmeme­liyiz. Bir an için ahlâk kurallarını, değerleri bir kenara bırakın; çocukluğunuzun güzel günlerine dönün, hayaller kurun, Kurduğunuz hayaller, doyurulmamış isteklerinizin anatomisi hakkında size birşeyler söyler.

Sonra arzudan isteğe geçin. Ancak, bunun bir parça rizki vardır. Çünkü, istekler, niyetleri
temsil ederler ve gün ışığına çıktığında, bizi, karışık istekleri olan insanlarla çelişkiye götüre­bilirler.

Bundan sonra da, isteklerinizin hangisini gerçekleştireceğinize karar vermeye çalışın ve harekete geçin. Karar verdiğiniz şeyi yapın. Ancak, davranıştaki bir değişiklik, çöküntü üzerinde etkili olabilir. Harekete geçmeyen fazla miktarda fantazi, can sıkıntısını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Arzularımızın, isteklerimi­zin analizinden doğan bir hareket ise, zorlayıcı olmaktan çok isteğimize bağlıdır. Bu arada şunu belirtmek istiyorum: Eğer kendinize yüzeysel amaçlar seçerseniz, doygunluklarınız da yüzey­sel olacaktır. Enerjinizi yüzeysel bir amaç için harcamak anlamsızdır ve kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına götürecektir.

PSYCHOLOGY TODAY’den Çeviren: Metin ÖNERCt


 

w

 

devle

 

halinde soysuzlaşır ve

 

ssSBKSB;

»ıtt vUd&.AiıLl

 

lıti Lr

 

pol

plânın gerçekleşmesi için bir rekabet girebilirlerdi. Bizden bu kadar…”

 

yarış

 

Üstada ardında bıraktığr ölümsüz eserlerin yenilerinin eklenmesi dileğiyle, şükranlarının sunarak ayrıldık.

 

ülkeleri imrendirecek i®ş,tllllk ^ insanımız çok vetenekl. kapital

Ve butomazbu nesne de defcA V\an\

olumlu ko$ullarakarçın,

“az gelişmiş ülke’1 olmak ayıbından kurtulamadık gitti. Çünkü, bizim öğrendiğimiz ekonomi teori­sinde, öne sürülen (İnsan, Doğa ve Kapital) den kurulu üç etken, kalkınmak için yeterli olmuyor artık.. Bunlar, ancak teknoloji ve plânlı bir sevk ve yönetim ile değerlendirilirse, “Kalkınma, ilerleme” denilen olumlu sonuçlar alınabiliyor.

 

zenginliktedir, politikanın

 

o vakit bir

 

ıSarr-”

 

 

 

 

 

 

 

 

 


an sıkıntısı, hayatın bir döneminde çoğu- ^ muzun yakasına yapışır. O zaman, içimizde ne olduğunu bilmediğimiz büyük bir boşluk duyarız. Yaşamın büyüsü bozulmuş gibidir. Kendi dert ve problemlerimize konsantre olur, güdülenmesini kaybetmiş bir insan olarak yaşa­rız. Her şey çekicilik özelliğini yitirmiştir.

Ruhsal çöküntüde bulunan kişi için, ilgi duymaya, uğrunda fedakârlık yapmaya değer hiçbir şey yoktur, ölüm korkusu ile dolu, dört duvar içinde yaşar, ölüm, onun için tek gerçektir. Kendisini, üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı kuvvetlerin esiri olarak görür.

Yeryüzü bu kadar değerli şeylerle dolu iken, yaşam her an mucizelerini önümüze sererken, insan neden kendisini can sıkıntısının dört duvarı arasına kapatıp, hayatı kendisine zehir etmekte­dir? Can sıkıntısını biraz incelersek, bu sorunun cevabını bulabiliriz: Kişi, canı sıkıldığı zaman çevresindeki ilgi çekici ve yeni olan şeyler yerine, eski ve tanıdık olduğu konular üzerine dikkatini toplar ve bu yolla şiddetli duygusal tepkilerden kendisini korumaya çalışır.

Kuramsal olarak can sıkıntısını tedavi etmek kolaydır. İnsan kendisine, ilgisini çeken bir konu bulabilir. Herhangi bir istek, can sıkıntısını atmaya yeter. Ama kötü olan, kişide böyle bir isteğin uyanmamasıdır. Canı sıkılan insanın yapmak istediği birşey yoktur.

Can sıkıntısını nasıl yenebilirsiniz: Can sıkın­tısını yenmede ilk adım, onu kabul etmektir. Can sıkıntısını, hayatın bir safhasından diğerine geçişin gerekli bir parçasıdır. Bu nedenle, yeni bir başlangıç için bir şans sayılabilir.

İkinci adım ise, can sıkıntımızı analiz etmek* tir. Can sıkıntısı öğelerine ayrılabilir: a) Basit bitkinlik, b) Uyaran yokluğu (kişi çevresinde hiç­bir şey olmuyor sanır), c) Elem, d) Korku, e) Çe­lişki (… yapmalıyım, ama … istiyorum), f) Ne istediğini bilmeme, g) Hayatın anlamını ve değerini yitirme gibi. Eğer can sıkıntınız ilk şıklardan birinin kategorisine giriyor ise tedavisi kolaydır. Dinlenmek, günlük uğraşılarımızda küçük değişiklikler yeterlidir. Ama son şıklara ait ise diğer noktalar! da okumanız yararlı olacaktır.

Üçüncü adım, hiçbir şey yapmamaktır. Can sıkıntısı, bir hayat döneminin şortuna geldiğimi­zin ifadesidir ve kendimizi değerlendirmemiz, yeni amaçlar bulmamız^eski fakat doyurulmamış isteklerimizi anlayabilmemiz için doğa tarafın­dan bize verilmiş bir nimettir. Bu bakımdan sakin olun ve kendinizi dinleyin.

Dördüncü adım da, aklınızda ve hayalinizde oynanan oyunu tanımamzdır. Hayallerin, duygu­ların ve bilinmeyen isteklerin çokluğunda “Ben gerçekten ne istiyorum” sorusunun cevabını bulabilirsiniz.

önemli olan, arzuları; ihtiyaçlardan, zorla­malardan ve alışkanlıklardan ayırt etmektir. Bu nedenle, isteklerimizin yapmamız gerekenden daha önemli olduğu kişilik parçasına gitmeme­liyiz. Bir an için ahlâk kurallarını, değerleri bir kenara bırakın; çocukluğunuzun güzel günlerine dönün, hayaller kurun, Kurduğunuz hayaller, doyurulmamış isteklerinizin anatomisi hakkında size birşeyler söyler.

Sonra arzudan isteğe geçin. Ancak, bunun bir parça rizki vardır. Çünkü, istekler, niyetleri
temsil ederler ve gün ışığına çıktığında, bizi, karışık istekleri olan insanlarla çelişkiye götüre­bilirler.

Bundan sonra da, isteklerinizin hangisini gerçekleştireceğinize karar vermeye çalışın ve harekete geçin. Karar verdiğiniz şeyi yapın. Ancak, davranıştaki bir değişiklik, çöküntü üzerinde etkili olabilir. Harekete geçmeyen fazla miktarda fantazi, can sıkıntısını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Arzularımızın, isteklerimi­zin analizinden doğan bir hareket ise, zorlayıcı olmaktan çok isteğimize bağlıdır. Bu arada şunu belirtmek istiyorum: Eğer kendinize yüzeysel amaçlar seçerseniz, doygunluklarınız da yüzey­sel olacaktır. Enerjinizi yüzeysel bir amaç için harcamak anlamsızdır ve kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına götürecektir.

PSYCHOLOGY TODAY’den Çeviren: Metin ÖNERCt

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*