tercih ederler; “Bilinen fizik kanunları ile Taşlayarak, Big Bang sırasında parçacıklar iadar anti parçacıklarında oluştuğunu varsayarak, acaba evrenimizin civarında maddenin üstünlüğünü açıklayabilecek herhangi bir yöntem var mıdır?
1950 “ler ve 60’larda bu sorunun en geçerli yanıtı, uzayın bir bütün olarak, madde <adar anti madde içerdiğini, fakat bilinme- • en bir takım olayların kosmik madde ve ıntimadde adalarını birbirinden ayırdığını Jeri sürmekti. Bu “ayrılmış evren teorisini'” destekleyenler Big Bang “i izleyen ilk mikro- aniye sırasında bazı bölgelerin daha fazla -nadde ile bazı bölgelerin de daha fazla anti -ıadde ile dolduğunu ve bunların her birinin miktarlarının da eşit olduğunu söylemişlerdi. Diyelim ki, örneğin, bir bölgede binbir -natiae ve bm anti madde olsun. lUOO’lik iki grubun her biri bir araya gelecek ve birbirlerini yok edip geriye bir madde parçacığını bırakacaklardı. Eğer bu bölgeye Bing 3ang’den çok uzun zaman sonra bakacak olursak, burada maddenin egemen olduğu sonucuna varacağız. Galaktik ölçüde, bu, galaksimizin nasıl maddeden oluşduğunu bize içıklıyacaktır.
Evrenin, diğer bölgelerinde de, spekülas- nnun sürdüğü gibi, aynı işlem, antimadde taksilerinin oluşumunu da sağlıyacaktır.
Antimadde ve madde galaksilerinin neden birbirlerini yok etmediğini açıklamada da, bazı hayalci bilim adamları, bunların birbirle- n ile çarpıştığını, fakat sadece kısmı yok simanın oluştuğunu ve normal madde ile an- :.maddenin sınırlarında bir X ışığı “Jüzgarı- nın meydana geldiğini ileri sürmüşlerdi. Bu –22ar, çarpışan galaksilerdeki malzeme yığınını üfleyerek, yok olma sınırından uzaklaştırmaktaydı.
Mantıklı görünmesine rağmen bu teori, kendisini çürütecek unsurları da içermektedir. Uzayda geniş bir alandan dışarıya doğru yayılan yoğun X f ışınlarını, astronomlar araştırmışlar ve uydular böyle muazzam enerji kaynaklarına sahip bölgelere rastlamadıklarından, kesinlikle bunların olamayacağı anlaşılmıştır.
Eğer evrendeki madde ve antimadde arasında sınırlar yoksa ve biz madde bölgesindeysek, evren içindeki herhangi bir yerde antimadde bölgelerinin olmadığı sonucu anlaşılır.
Antimadde sorunu, şimdi daha da ilginç olmaktadır. Sadece dünyamızın civarında antimadde olmadığının nedenini açıklamakla kalmayıp, aynı zamanda, niçin Big Bang’m ürünü olarak antimaddenir. yaratılmadığını da sormamız gerekmektedir.
Big Bang’in evrimine ait herhangi bir sorunun çözümü, eiementer parçacık fiziği ile mümkündür. Çünkü o sırada bu parçacıklar vardı. Bu parçacıkların davranışlarını düzenleyen dört teme! kuvvet vardır: Proton ve nötronları atom çekirdeğinde bir arada tutan “güçlü kuvvet”, radioaktif bozunmaya neden olan “zayıf kuvvet” ve bilinen iki kuvvet, “elektromağnetizm” ve “yer çekimi.”
Her bir kuvvet diğer üçünden farklı davranışlar gösterdiğinden, fizikçiler her biri için ayrı ayrı teoriler geliştirdiler. Fakat 1979 yılında, Sheldon Glashav, Abdus Salam ve Steven Weinberg bu kuvvetlerden elektromağnetizm ve zayıf kuvvetin, tek bir nesnenin iki farklı görünümleri olduğunu ileri sürerek, o yılın Nobel ödülünü kazandılar, iki kuvvetin birliği ile ilgili olarak ortaya atılan bu teori, yapılan birçok deneysel sonuçlarla kanıtlanmış olup, bugün bilimsel çevrelerce tamamen kabul edilmiştir. Bu sonuç, “bileşik alan teorilerinden birisinin örneği olup, bilim adamları, ilerde bütün bu dört kuvveti açıklayan tek bir teorinin oluşturulacağını ümit etmektedirler.
Bu kuvvet ler don üçünü birleştiren bir teoriyi oluşturmak, günümüzde parçacık fizikçilerinin en büyük amaçlarından biridir. “Büyük birleştirme teorileri” olarak adlandırdıkları bu kavramın oluşturulmasına çok yaklaştıklarına da inanmaktadırlar. Kuvvetlerin en zayıfı olan yer çekimi, hala bunların dışında gözükmektedir