wiki

KUR’AN ve SÜNNETE TABİ OLMANIN ZARURETİ

Her devirde olduğy gibi, bugün de, insanlığın çözüp
üstesinden gelemediği sayısız problemleri, sıkıntıları, bunalımları
vardır. Bu da bir İlâhi düzenlemedir ki, beşer kendi
güçşüzlüğünü, acizliğini görsün, kendisini tanışın. Kurtuluşunu
kerıdi güçsüzlüğünde, zaaflarında değil de, daha bir
üst iradede, Rabbinde arasın. Böylece, Rabbinin ona uzattığı
ipe (Kur’ân a) tutunarak, gösterdiği istikamette yürüyebilsin.
Bu noktada hemen hatırlatalım ki, tarih; beşerî zaafların
meydana getirdiği şirk, ahlâksızlık, zulüm ile, Rabbinin
ipine sımsıkı sarılanlarm imanlarının gereği huzur, emniyet;
ilim ve medeniyetten ibarettir.
Beşer, her devirde kendi zulmünün kurbanı olurken,
Rabbi ona kurtuluşunun yolunu göstermiş, en güzel uygulayıcısını
da ayrıca göndermiştir. Bu gerçeği Buhari, Müslim
ve Nesef nin müştereken rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte
Peygamber Efendimiz şöyle beyan etmişlerdir: “Muhakkak
sözün en doğrusu Allah’ın kitabı, yolun en güzeli
de Muhammed (s.a.v.)’in yoludur. Ve işlerin en
kötüsü (dinde olmayıp) yeni yeni türetilen işlerdir.
-116-
Hör* yelli’şey bidat, sapıklık; sapıklığın yeri de.cehennemriiîr:”
O halde mesele; Allah’m kitabına ve Resulünün
foluna uymak1 ya -da uymamak meselesidir. İşte
bizim tsrarlâ‘üzerinde dürdüğümün gerçek ittsarî ve iman
davasi’burâdatı kaynaklanmaktadır. Taberanf nin rivayet
ettiği bir hadis-i şeriflerinde de Peygamber Efendimiz şöyle
buyuruyorlar: “Bû Kur’ân’ın bir ucu Allah’ın elinde,
bir ucu da sizin elinizdedir. Binaenaleyh ona sarılın;
çünkü ondan sonra ebediyyen şaşmazsınız”.
Kur’ân ve Sünnete inanıp gereğiniyapan insanla, bun-,
lara inanmayan insanın durumunu en yakın çevremizde
yaşadığımız olaylardan bile anlamak mümkündür. İnanmış
insanın, * sabrı, muhakemesi ve tevekkülüne karşılık
inanmayanın’ ümitsiz, zalim, isyankâr hâli hemen göze çar-1
par.
İnanmak; .emin olmak ve emniyette olmak gibi İlâhi
teminatı beraberinde getirdiği için rnümin her olaya bir ilâhij
teminatın verdiği garantiyle bakar. Hayatın gereği bir takım
inişler-çıkışlar onu sarsmaz ve şımartmaz. Böyle bir teminata
inanmayan,, ondan mahrum olan insan için basit hadi-,
seler bile sarsıcı ve şaşırtıcı ç>lur. ,
İnanmış insanminanç, fikir, düşünce ve bunları hayatauygulamada
en büyük iki teminatı vardır. Bunlar;-Kur ân
ve Sünnettir. Yukarıda meâllerini verdiğimiz hadis-i şerifler
bunun en güzel örneği ve isbatıdırlar. Bunun için mazide
olduğu gibi bugün de, yarıh da insanımız,. Kur’ân ve Sünnete
inanmak, doğrusunu anlamak, hayatına hakim kılmak
ve onların koyduğu ölçülere uymakla ancak kurtulur, huzur
bulur. Aksi mümkün değildir. Kur’ân; Allah’ın vahyi, Sünnet
ise; onun beşer hayatındaki tatbikatıdır.
, Kurbân ve Sünnete tabi olmak insan için tek çare olmakla*
beraber, Allah ve Resulü bu hususta insanları mükellef
tutmaktadır. İnşanlar inanıp-inanmamanın fıesabını vere-,
ceÜerdi£.mânmamak, insanı mükellefiyetten kurtanmaz.
Zaten, îhânmamak tabiî bir hüsran, musibet ve felakettir.
-117-
Peygamber Efendimiz, inanmayan insanın halini ateşe’
düşmeye teşbih ederek şöyle buyurmuşlardır: “Ben ve
ümmetimin misali şudur: Adamın biri ateş yakmışa
da büyük küçuk hayvanlar kendilerini o ateşe atmaya
başlamışlar. Ben eteğinizden tutup çekiyorum.
Siz ise oraya batıyorsunuz” (Buhari, Müslim, Tirmizi).
Bu hadis-i şeriften açıkça anlaşılan odur ki, Allah’ın vahyine
muhatap olan peygamberler, insanları bulundukları ateş,
çemberinden kurtarmakla yazifelendirilmişlerdir. İnsanoğlunun
önünde iki yol var. Ya tabi olacak ve kurtulacak veya
bir nevi intihar edecektir.
f > i
Bugün dahi insanlığın-başının, belası.olan Batı kültürünün
temel: felsefesini oluşturma .Hıristiyanlık ve. Yahudilik
tehlikesine dikkatlerimiz] çekerek Peygamberimiz bi2Û uyar^
makta, kendisine tabi olmamızı, kendi kurtuluşumuz için
istemektedir. Buhari ve Müslim’in rivayetinde durum şöyle
gözler1 önürie serilmektedir: “Sizden evvelkilerin adetlerine
karış karış, arşın arşın o kadar uyacaksınız ki
onlar kertenkele deliğine girseler, siz de arkaların
dan gideceksiniz. -Ey Allah’ın Resulü, onlar Yahudi
vfe Nasraniİer (Hris tîyanlar) midir? dedik.-Onlar değil
de ya kim? buyurdu.’”* İ5 asır öncesinden bugünü,
böylesine apaçık^ hetfta bugün yalayanlardan da daha
mükemmel görmek, tesbit etmek, gözler önüne .sermek
beşer takatinin güç, yetiremeyeceği bir gerçektir…
Beşerin ulaşamayacağı bu gerçek karşısında, âcziyetinı
idrak edip o gerçeğin sahibine tabi ve teslim olmaktan
başka ne bir çare rie de bir şeref vardır. Bunun dışındaki
yol, Batının (Yahudi ve Hıristiyanların) kuyruğuna takılıp
kertenkele’deliğine * girme$k tir. I
Maalesef, bugün, Peygamber ve onun getirdiği
Kur’ân’a inanmayanlar, çok daha rahat, medeni’ve insani^
bir seviyede yaşayabilecekleri bu dünyayı, kendilerine kertenkele
kuyusu yapmışlardır.1 İnsanlığın bu kertenkele kuyruğundan
ve kuyusundan kurtulması şarttır; zaruridir. Çün-
-118 –
kü Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’ inde şöyle buyuruyor:
“Peygamberin verdiği herşeyi alınız ve yasakladığı
her şeyden kaçınınız/’ Evet; Peygambere tabi olmak,
ona. karşı gelmemek. Yine eski kavimleri hatırlatarak’onların
düştüğü sapıklığa düşmemek için, Buhari, Müslim ve
Tirmizi’nin rivayet ettikleri hadis-i şerifiyle Peygamberimiz
bızleri açıkça uyarmaktadırlar: “Yasakladığım şeyden
kaçınız; emrettiğimi de göçünüz yettiği kadar yapınız.
Çünkü, sizden evvelki kavimleri çok çok sorulan
ile peygambere karşı koymalarından başka bir
şey helak etmedi.” Bu mevzuda âyet ve hadisleri çoğaltmak
mümkündür. Ancak inanıyor ve biliyoruz ki, Allah’tan
ve Resulünden gelen bir işaretcik dahi her şeyi anlatmağa
kâfidir. Fakat beşeri zaaflar, gaflet, çokça ve sıkça uyarılmamızı
da gerekli kılıyor. Nitekim bu kadar uyarılara, irşadlara
rağmen durum ortadadır.
Yahudi ve Hıristiyan karışımı Batı kültürünün tarihî
kinine karşılık ne kadar uyarılsak, irşad edilsek; bütün
bunlar, meselenin ehemmiyetini gösterir. Onun için Cenab-
ı Hak ve Peygamber Efendimiz bir taraftan Kur’an ve
Sünnete uymaya davet ederken bir yandan da Yahudi ve
Hristiyanlığm tehlikelerine işaret buyurmaktadırlar. Kertenkele
kuyusu bunun açık bir misalidir. Hatta başka bir âyette
de; “Yahudi ve Hristiyanlar, sen onların milletine (dinine)
tabi olmadıkça senden asla razı olmazlar”, buyuruluyor.
Yani açıkçası; onların kuyruğu -ki bugün maalesef tam bir
kuyruk durumundayız- da olsanız istedikleri zaman sizi
adamdan saymazlar.
Bu noktada, hususen mümin kardeşlerimizi -başta kendi
nefsimiz olmak üzere- Kur’ân ve Sünnete tabi olmaya
davet ediyoruz. Kur’ân’ı ve Sünneti Peygamber, Hulefa-i
Raşidin, Ashâb-ı Kiram ve onlara tabi olanların ölçüsüyle
anlamaya, anlatmaya, onlara istinat eden ‘icma’ ve ‘kıyas’
ile ölçülerimizi tamamlamaya mecbur ve memur olduğumuzu
bir kere daha hatırlatmayı imanî borç ve vazife kabul
-119-
ediyoruz.
Son söz, Allah’ın ve Resulünün olsun.
“Allah’ın ipine (Kur’ân’ma, dinine) toplu olarak
sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız” (Âli İmrân-103).
“Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldıkça asla
sapıtmazsınız. Allah’ın kitabı ve Resulullahm Sünneti”
(Hadis-i Şerif). •

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir