UZAM-ZAMAN KARMAŞIKLIĞI

“ı i zam – Zaman Karmaşıklığı” denilince, U “Uzam” ile “Zaman”ın, birbirlerinin içine girmiş yapılarının anlatılmak istenildiği, kavranı- lacaktır. Eskiden “Uzam” kelimesi karşılığı olarak “Mekân” denilirdi. Kısaca “Uzam” (ya da mekân) ile bir şeyin “Kapladığı Yer” anlatılmak istenmek­tedir. Çok basit bir örnek vermek için şöyle diye­lim: Biz, şu anda, “Yeryüzü” adlı gezegenimizin belirli bir “Yer”inde bulunuyoruz. Aynı anda da, bize göre belirli bir “Zaman” içindeyiz. Siz şu satırları okuduğunuz anda, saat 16 ise, aynı anda Amerika’da bulunanlar, gece yarısının tatlı uyku saatleri içindedirler. Bu örnekten de açık ve seçik olarak görüyoruz ki, hangi “Uzam”dan söz edi­lirse edilsin, o “Uzam”ın içinde bulunduğu “Za- man”dan da söz ediliyor demektir. Ya da tam ter­sine, hangi “Zaman”dan söz edilirse edilsin, aynı anda, sürdürülen bir “Uzam”dan da söz ediliyor demektir.

Kısaca, “Uzam” ile “Zaman”ın, birbirinden çekip çıkarılması olanaksız olduğu için, bu durum, “Uzam-Zaman Birliği” biçiminde anlatıl­mak istenilmiştir. Ancak, konu, ayrıntıları ile incelenince, “Uzam” ile “Zaman”ın bir “Birlik” halinde olmadığı anlaşıldığından, batılı düşünür­ler, bu durumu “Uzam-Zaman Paradoksu” biçi­minde tanımlamayı yeğ tutmuşlardır. Biz de bu nedenle, konumuzu “Uzam-Zaman Karmaşıklığı” başlığı altında sunmanın daha yerinde olacağını düşündük. Nitekim, Londra Üniversitesi Uygu­lamalı Matematik ve Tarih Profesörü G. J. Whit- row, “What is Time” (Zaman Nedir) adlı kitabına, çok ilginç bir olay ile başlayarak, konunun kar­maşıklığını dile getirmeye çalışmaktadır. Çok iyi bildiğiniz gibi, İngilizce, “What time is it?” Saat kaç? demektir, işte, Profesör Whitrow, Londra’ya gelen, fakat İngilizceyi pek iyi bilmeyen bir kişi­nin “Saat kaç?” diye soracağı yerde “Zaman nedir?” diye soru sormasını anlatmakta ve şöyle yazmaktadır:

Rus ozanlarından Samuel Marshak 1914 yılından önce, Londra’ya ilk geldiği zaman, yeteri kadar İngilizce bilmiyordu. Yolda giderken, birine rastlayıp, şöyle sormuştu “Affedersiniz Zaman^edırV Mam. kendisine şaşkınlıkla bak­tıktan sonra, şu karşılığı vermişti: Fakat bu,

felsefî bir sorudur. Bana niye soruyorsun?” (1).

Profesör Whitrow, “What time is it?” diye sorulacak sorunun “What is time?” biçiminde sorulması ile, konunun nasıl birden bire derinle- şiverdiğini ve filozofik bir yapıya büründüğünü de, böylece dile getirmeye çalışmaktadır. Oysa, türkçemizde, herhangi bir kelimenin yer değiş­tirmesine ya da eksik söylenmesine gerek kalma­dan “Zaman” ve “Uzam” konusunda çok ilginç deyişler yer almıştır, örnek olarak, “Masal Söyle­meyi” ele alalım:

Bir İngiliz, masala başlasaydı, sözüne Once upon atime” diye girecekti. Kısaca “Bir zaman önce..” demektir. Eğer, bir Alman, baş­lasa idi “Es war einmal”.. diye söze girecekti Onun türkçe karşılığı ise “Bir zamanlar, di” ola­caktır. Oysa, bir Türk, masala başlasa idi/aynen şunları söyleyecekti:

Evvel, Zaman İçinde Kalbur, Saman İçinde Karınca, Berber İken Deve, Tellâl İken Ben de, Babamın Beşiğini Tıngır, Mıngır Sallarken,

Bir Varmış, Bir Yokmuş…

Hiç de farkına varmadığımız, şu sözlerin, derinliğine, şimdi birlikte, kısa bir göz atalım. “Evvel, Zaman içinde” diye başlıyoruz. Yani, “Çok Daha önceden Var Olan” ve aynı zamanda “Zamanın içinde Olan Bir Eski Zaman ‘dan söz ediyoruz. Kalburu, Karıncayı, Deveyi bir kenara bırakın, “Ben de, Babamın beşiğini .. sallarken”., diye sürdürüyoruz, masalın başlangıcını. Bura­daki “Astro-Fizik Felsefesinin derinliğini düşü­nebiliyor musunuz? Çocuk, babasının doğduğu tarihten çok daha öncesine atlayabilmiş ve baba­sının beşiğini sallayabilme durumuna girdiğini dile getirmiştir. En son cümle, ise, bu filozofinin en ilginç cümlesidir. “Bir Varmış, Bir Yokmuş!..”

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*