veya uzunca ayaklılarında bu kuvvet yoktur.

veya uzunca ayaklılarında bu kuvvet yoktur.

Çelişki, Harrier-Dik inen uçaklarını ısmar­layan bir İngiliz firmasını düşündürmüştü. Bunun üzerine Edinburgh Üniversitesinden Dr. Bennet-Clark ve bilimsel fotoğrafçı E.C.A. Lucy’yi bu sorunun araştırılması için görevlendirdiler. Sonuç pirelerin şimdiye ka­dar sanıldığı gibi zıplayıp sıçramadıklarını meydana çıkardı.

Pirede enerjinin yalnız yüzde üçü kaybolmaktadır

Araştırmaların sonunda pirenin arka ba­caklarındaki ivme aracı olarak hiç bir kasın kullanılmadığı sonucuna varıldı. Bazı özellik­ler, pirenin bundan çok uzun yıllar önce ka­natlı bir böcek olduğunu gösterdi. Kanatlı böcekler ise kanat hareketlerini lastiğe ben­zeyen bir cins proteinin yardımiyle başarır­lar, buna bilimsel dilde “Resilin” adı verilir.

ResiSin şimdiye kadar insanoğlunun bul­duğu ve yaptığı her lastikten daha iyidir. O bir çok kez uzunluğunun üç katına kadar gerilebilir, kırılmaz ve sonra birkaç saniye içinde eski durumuna döner. Bugün piyasada bulunan en iyi lastik gerildiği zaman, gerekli olan enerjiyi içinde saklar ve geriye döner­ken % 85 ‘ini tekrar verir. % 15’ini ten belliği yüzünden yitirir. Bunun anlamı şudur: lastik hemen eski durumuna dönemez, bırakıldığı zaman yerde sürünür.

Resilin ise sakladığı enerjinin % 97 sini geriye gelirken hemen serbest bırakır. Pire de milyonlarca yıldan beri kanaatlarını geri­sin geriye sıfır noktasına kadar geliştirdiği zaman, bunların iki resilin-bandını, yakında­ki arka bacaklarına almayı başardı. Yalnız, onlarla zıplayıp sıçrayamaz.

En kuvvetli bacak kasından faydalanarak, bir mancınığın bantları veya bir Tatar okun­da olduğu gibi bir kancada gerer. Germe bir­kaç saniye içinde oluşur, içerideki kanca dı­şarı çekilince bu saniyelerin germe enerjisi bir yayın mikro saniyelerden bir araya gelen açılmasında toplanır. Bundan dolayı da pire sıçramaz. Başlangıç anında daha önemli bir kas kuvvveti harcayacak yerde, arka bacakla­rı bu milmetrelik böceği 35 santimetre kadar (bir ok veya mancınık gibi) havaya fırlatır. Bu bakımdan onun, bacaklarıyla uçtuğunu söylemek de doğru olur.

Kişisel hayatımızda bütün bunlar bizi ilgi­lendirmez, bizi ilgilendiren pirelerin insanla­rın kanını emdikleri ve emerek meydana ge­tirdikleri yaralarda kanın güç pıhtılaşmasını sağlayan ve fazlaca kaşındıran bir salya bı­raktıklarıdır. 18 inci yüzyılda Fransa kralı 15 inci Louis’in saraylı bayanları, elbiseleri­nin altında 1 ife kapanları” saklarlardı. Bun­lar fil dişinden yapılmış ve içerisinde kanla bulaşmış yem tıpaları bulunan küçük tüpler­di: Bayanlar da yaklaşıp tüpe düşen pireler­den büyük bir zevkle intikamlarını alırlardı.

Bugünkü uygar dünyamız pirelere, pisli­ğin bir kanıtı ve toplumda bağışlanmayacak bir ayıp olarak bakmasına karşın, 19 uncu yüzyılda panayırlarda pire sirkleri sergilenir ve orada bu küçücük siyah noktaların olduk­ça büyük araba modellerini çektikleri eğle­nerek seyredilirdi.

Diğer yandan, bu böceklerin hava alma­yan stratosferde yaşadıkları, hatta 9 ay ku­tup buzları içinde kaldıktan sonra yeniden canlandıkları bilinmektedir. İnsanların, onla­rın bu niteliklerinden faydalanacakları pek ümit edilmezse de, mühendis ve bilim adam­larının dikine kalkan uçaklara ait bazı tek­nik püf noktalarını sifonaptera’lardan kopya edebilecekleri olasıdır. Doğa bu özel planın gelişmesinde 65 milyon yıl uğraşmıştır.

PM’den

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*