BİR KASIMPATI KÖKÜNDE 1500 ÇİÇEK

BİR KASIMPATI KÖKÜNDE 1500 ÇİÇEK

Bu, bilim kurgusal bir tasarı olmayıp, kimyanın bahçecilikte kullanımının ve azıcık da sevginin sonucu gerçekleşen bir olaydır. Bu gerçeği bahçıvan ve aynı zaman­da gübre üreticisi olan François Santini, özenle geliştirdiği üç ye­ni dünya rekoru ile göstermiştir: 14 aylık, 2,53 m yükseklikte ve çev­re uzunluğu 5,65 m olan top biçi­mindeki sevimli bir sardunya; 7 ay­lık ve 2,40 m yükseklikteki ikinci bir sardunya ve son 2,5 ayda 12 cm uzamış olan, yine 7 aylık, yi­ne 2,40 m yükseklikteki büyük yapraklı bir begonya. F.Santini kendi deney seralarında yüksekli­ği 4 m ve çevre uzunluğu 6 m olan küpe çiçekleri ile, bir kökte bin çiçeği bulunan kasımpatılar (İlk rekor, 1028 çiçekle kırılmıştı. Ye-

L

ni yetişenler ise, 1500 tomurcuk taşıyorlar) da yetiştirmiştir.

Bu süper bitkilerin ilk örnek­leri, F.Santini’nin yöneticisi oldu­ğu Algochimie laboratuvarlarında hazırlanan yeni gübrelerin, yeni böcek zehirlerinin ve asalak man­tarları yok edici yeni ilaçların et­kinliğini göstermek ve sınamak için kullanılmaktadır.

Bahçecilikteki bu başarının gi­zi, algoflaş denen kimyasal mad­dedir. Algoflaş, sulama suyuna ka- rıştırılabilen sıvı bir gübredir. Te­mel öğelerle (azot, fosfor, potas­yum) ve yardımcı öğelerle (mag­nezyum, demir, vb.) dengelenmiş olan bileşimi, bitkinin aynı bölüm­lerinin gereksinimlerine de uyula­rak, yeşil bitkiler için azotça ve çi­çekli bitkiler için de potasyumca zenginleştirilmiştir.

Bahçıvanlığın bir numaralı formülünü elde etmek için Franço­is Santini, kısa kış günlerini yapay olara uzatma yoluyla ışık oyunla­rına başvurmuş, bitkilerini başka saksıya (köklerinin sıkışık olmasın­dan hoşlanan sardunyayı çok bü­yük olmayan bir saksıya) aktarmış, onlara daha çok sevgi göstermiş ve


 


 

güzel bitkilerinin çokça gereksinim duyduğu suyu bol bol vermiştir. Sardunya şampiyonu, günde on lit­reye yakın su (litre başına 2 gr gübre eklenmiş) içmektedir. Şam­piyon kasımpatının su gereksini­mi ise, günde 12-15 litredir.

Science et Vie’den Çev.: Dr. Hanaslı GÜR

 

 

 

lenen genlerin etkisini hem bakteri hücrelerinde (E.coli), hem de mantar hücrelerinde (Podospora anserina) gösterirler (Şe­kil 3 sağ).

Günümüzde, mitokondiriyal DNA’ların gen taşıyıcısı ola­rak kullanılmasını amaçlayan yoğun çalışmalar sürdürülmek­tedir. Bir başka örnek şekil 4’de gösterilmiştir. Bu örnekte bir bakteri plazmiti (Prokaryotik) değişik enzimlerle açılarak, yapısına yeşil renkteki çekirdekli başka bir hücreden alınmış (eukaryotik) lösin aminoasitini yapan gen eklenmiştir. Bu me­lez plazmitte siyah renkli bölge, prokaryotik hücreye özgü ço­ğalma emrini veren bölgedir. Melez plazmitte, aşılanan genin alındığı eukaryotik çoğalma bölgesi olmadığından, bu melez plazmitin diğer bir eukaryotik hücreye (Saccharomyces cerevi■ siae) enjekte edilmesi başarısız kalır. Çünkü enjekte edilen me­lez plazmld çoğalma yeteneğine sahip değildir. Eğer biz aynı melez plazmiti özel enzimlerle bir yerinden açıp, açık kalan kısma lösin aminoasitini yapan geni aldığımız mitokondriyel DNA’nın çoğalma bölgesini de ekleyebilirsek (şekil 4’de, sağda mavi içinde siyah bölge), oluşan iki çoğalma bölgeli melez plazmitin Saccharomyces cereviside hücresinde tutunduğunu ve çoğaldığını görürüz (Şekil 4, sağ). Bu, aşılama öncesi lö­sin aminoasitini sentezleyemeyen, başka bir deyişle lösin ami- noasitinin bulunmadığı bir ortamda yaşayamayan bu hücre­nin (Saccharomyces cerevisiae) aşılandıktan sonra lösin ami- noasiti bulunmayan kültür ortamında da yaşayabileceği de­mektir.

Sonuç olarak moleküler biyoloji alanında çekirdekli hüc­relerin mitokondirileri içinde kendilerine özgü DNA’ların bu­lunması ve zamanla bu DNA’lardan kopan plazmitlerin orta­ya çıkması, gen aşılama yönteminin çok geniş alanda kulla­nılabileceğini prensip olarak göstermektedir. Ancak henüz bi­linmeyen sayısız sorun ortada durmaktadır. Bunlar zamanla gün ışığına çıktıkça, bugün teorik olarak düşündüğümüz, eko­nomik yönü çok güçlü olan yeni yeni kombinasyonların or­taya çıkacağına mutlak gözüyle bakabiliriz. Örnek olarak, eğer bilim adamları ağaç olma özelliğini taşıyan genleri çoğalma bölgeleri ile birlikte domates hücrelerine aşılayabilirlerse, ağaç­ta yetişen domateslerin ortaya çıkması neden olmasın? An­cak tüm bilgilerin en ince ayrıntılarına kadar elde edilmesi gerekir ki, bu da bir zaman sorunudur.    ■

T uzun yüksek tansiyonla ilişkisi yeniden gözden geçirilmektedir. Yüksek tansiyonu olan 60 milyon Amerikalı’nın yalnızca üçte birinin tuza karşı duyarlı olduğu saptanmıştır. Bunun yanısıra, Oregon Sağlık Bilimleri Üniversitesi’- nde 10.372 kişi üzerinde yapılan bir araştır­mayla, düşük kalsiyum almanın çoğu kez yük­sek tansiyonla yakından ilgili olduğu saptan­mıştır. 8 hafta boyunca günde 1 gram fazla kal­siyum alan 48 kişiden 27’sinln tansiyonlarının düştüğü gözlenmiştir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*