AĞLAYAN BEBEK SESLERİNDEKİ İPUÇLARI

AĞLAYAN

BEBEK

SESLERİNDEKİ

İPUÇLARI

#
Natalie ANGIER
^ uatemala’da bir şehir hastanesinde sefalet içindeki pis, aç, güçsüz, uyuşuk, zavallı haldeki bebekleri muayene ederken, oldukça farklı bir şey Dr. Barry Lester’in dikkatini çekti. Bu miniminicik hastalar, üzerlerinde yapılan incelemeler sırasında devamlı olarak ağlıyorlardı; ama bu sıra çıkarttıkları sesler, Dr. Lester’in kulağına, sağlıklı bir bebeğin çıkarttığı sesden çok daha farklı gelmişti.

Dr. Lester, bağırarak ağlıyan bu bebeklerin bu yolla, kendisine, sağlıkları hakkında bazı ipuçları verebileceklerini düşündü. Eksik beslenme nedeniyle büyümeleri engellenen, hasta bir görünüme bürünen bebeklerin refleksleri zayıflamış ve bu eksik beslenme seslerini de gözle görülür bir şekilde etkilemişti. Ama niçin ve nasıl? Vokal fonksiyonlar, merkezi sinir sistemi tarafından kontrol edildiğinden, bebeklerin ağlarken çıkarttıkları değişik sesler, beyinlerindeki bazı gelişimsel bozuklukları gösterebilirdi. Dr. Lester’in gözlemleri, daha önce yapılmış bazı bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçları da desteklemiş oluyordu.

D^ha sonra Dr. Lester bulgularını 1976’da “Child Development” (Çocuk Gelişimi) adlı kitabında topladı; ama sadece birkaç nörolog ile pediatrist bu konu ile ilgilendiler. Fakat, bugün gittikçe daha çok doktor ve araştırmacı bu konu ile ilgilenmeye başlamıştır. Her ne kadar bu alanda yapılan araştırmalar henüz başlangıç safhasında ise de araştırmacılar, merkezi sinir sisteminin değişik bölümlerindeki bozuklukların, yeni doğmuş bebeklerde başka hiçbir yolla anlaşılamıyacağını, ancak bebeğin ağlarken çıkardığı farklı seslerle anlaşılabileceğini görmüşlerdir. Bir bebek kendisinde bulunan bıı tür bir p-hats’?İ!ğı doğrudan söyleyemeyebilir; fakat ağ-
Araştırıcılar, seslerini analiz ederek, yeni doğmuş bebeklerin merkezi sinir sistemlerindeki bozuklukları bulabilmekte, aynı zamanda konuşmanın kökeni hakkında yeni bilgiler de edinebilmektedirler.

şit ağlama, beynin bir bölümünde sinir hücrelt: ri arasındaki iletişimde bir tıkanıklığı; bir başkı çeşit ağlama ise, solunum sisteminde olabilecel bir bozukluğu gösterebilir.

Bebeklerin beyinleri ve sinir sistemleri he nüz gelişimlerini tamamlamadıkları için orkoı teşhis sayesinde çok ciddi bozukluklar dahi çı zümlenebilir. Eğer düzensizlik bu gelişme dt neminde bebeğin ağlamasından teşhis edilme! se, ileride hareketlerindeki bozukluklardan, dav ramşmdaki anormalliklerden anlaşılacaktır k bu durumda çözülmesi belki de olağandışı sr runlar doğuracaktır. Erken teşhis böylece. her doktorun hem de anne-babanın, yeni doğmıı hastaya mümkün olan tek tedavi yöntemini u) gulamasını sağlar;

Diğer bazı araştırmacılar da aynı konu üz» rinde; fakat sağlıklı, normal bir bebeğin ak gelişimindeki ilerlemeleri adım adım izleme amacıyla incelemelerde bulunmuşlardır. Bu araı tırmacılar, zekâya ait yeteneklerin nasıl ve nlçl yaşamın ilk birkaç ayında geliştiğini merak e misler ve bu konu üzerinde çalışırken hiç bel İçmedikleri, oldukça şaşırtıcı bir noktayı gö müşlerdir: Haberleşme yeteneği, hem insanları hem de hayvanların beyin yapısında oldukça tı mel bir dönemde gelişmekteydi.

Son zamanlara kadar, birçok araştırıcı bebe lerin ağlamasını, konuşabilme yolunda atmış o dukları ilk adımlar olarak değerlendirmişlerdi Ünlü dilbilimci Noam Clhomsky, yalnızca lı sanoğlunun, gramer ve sentax yapabilen bir k nuşma organına sahip olduğu üzerinde uzun b süre diretmiştir. Chomsky ve diğer dilbilimr leri, konuşmanın bir haberleşme şekli oldıığııı söylemişler ve bu yeteneğin, nitelik açısındn hayranların sahip olduğu her türlü yetenekte çok daha farklı olduğunu ileri sürmüşlerdir Bununla beraber bugün, bu konu üzerine uzmanlaşmış bilim adamları, Chomsky’nin teoı sinin kesinlikle yanlış olduğunu söylemekted ler. Bu bilim adamları, bir bebeğin ses ynpı

seslerin kaynağı olarak da bütün memelilerin gelişimlerinde, erken ‘bir sahada oluşan ve kızgınlık, korku, açlık gibi duyuları da kontrol eden hipotalamusu göstermişlerdir. Chomsky’nin “evrim sonucu yalnızca insanoğlunun konuşma organına sahip olduğu “teorisinin aksine, bebeklerin ağlıyarak çeşitli mesajlar verdikleri ve böylece birçok diğer türle kendileri arasında bir haberleşme sistemi kurdukları görülmektedir; böylece bir köpek sahibini, sahibi de köpeğini anlayabilmektedir. Bu çalışmalar aynı zamanda şunu da göstermektedir ki hiçbir sözcük kullanmadan da becerebildiği bu haberleşme şeklini bebek, yeni yeni sözcükler öğrenerek İlerletmekte ve yavaş yavaş konuşmayı öğrenmektedir.

Lester, bilgisayar teknolojisini bu alanda kullanan ilk kişilerden biriydi. Guatemala’da 12 tane iyi beslenmiş, 12 tane de eksik beslenmiş bebeğin ağlamalarını kaydeden Lester, daha sonra laboratuvarda, bütün seslerin analizini yaparak her birinin tizlik derecesini, her birinde işitilen pürüzleri, şiddetini ortalama uzunluğunu ve uyarı-tepkl zamanını; yeni bebeğe ağlaması için verilen uyarı anı ile, ağlamaya başladığı an arasındaki zamanı ölçmüştür, ölçümler sonucunda, eksik beslenen çocukların sesleri, birkaç değişik yönden diğerlerinden farklılık gösteriyorlardı. Bu ağlama sesleri, oldukça tiz ve dikensiz (aritmik) olup, alçak şiddette; birbirine bağıntılı kısa kısa ağlamalardan oluşmuş uzun bir ağlarm seklindeydi.

Bundan sonra yapılacak şey ise bıı farklı işaretlerin, merkezi sinir sisteminin durumu hakkında ne söylediğinin bulunmasıydı. 19TS’da Lester, araştırmasına Boston Çocuk Has-
Harvard’dan Dr. Berry Lester, bir bebeğin ağlarken çıkardığı seslerin analizini yapmak i-çln kompütür kullanıyor. Fourler transformasyonu denilen seri bir matematiksel yöntemle, kompütür. bebeğin çıkardığı seslerin tonlarım, uyumlarım, tizliklerini, sesi bileşenlerine ayırarak kaydediyor. Ortaya çıkan anormal bulgular, beyinde hasar olduğunu gösterebilir.
şıtlarına nazaran olgunlaşmamış, nörolojik rahatsızlığı bulunan, aynı zamanda ciddi derecede beslenme bozukluğu olan bebekler üzerinde bazı incelemelerde bulundu. Lester ve meslektaşları, bazı hastalıklarla, değişik ağlama sesleri arasında ilişki olduğunu gördüler. Örneğin tiz bir ses, beyinin larinx kaslarını kontrol eden bölümünde bir hasar olduğunu belirtiyordu. Pes bir ses-den, tiz bir sese doğru dalgalanan bir ağlayış ise merkezi sinir sisteminin, larinx kaslarını kontrol edemediğini, dolayısı ile larinx kaslarının spazma uğradığını İşaret ediyordu. Sakin, sessiz, kısa bir ağlayış İse, akciğerlerin ya da akciğerlere giden sinirlerin normal gelişimini tamamladığım gösterebiliyordu. Fazla yükselmeyen ve alçalmayan monoton bir ses de, üst nefes yollarını kontrol eden kas ve sinirler de meydana gelmiş bir hasardan dolayı olabilirdi. Tabii tüm bu aksaklıklar, merkezi alnlr sisteminde bulunabilecek daha büyük bir bozukluğun belirtileri de olabilirdi.

Araştırıcılar bebek ağlamaları üzerinde başka bir nedenden dolayı da duruyorlar. Bu sesler, gayet sağlıklı görünen bir bebeğin aniden ölümüne neden olan SIDS (sudden infant death syndrome: ani bebek ölümü sendromu)’nin bir belirticisi de olabiliyordu. Bir şan3 eseri, Syra-cuse’dakl New York Üniversitesi Tıp Merkezi doktorlarından Dr. R.H. Colton ve Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesl’nden Dr. Alfred Stein-scheider, böyle bir bebeğin sesini, SIDS hastalığının kurbanı olmadan az önce kaydetmişlerdi. Bu bebek, oldukça pes bir ses çıkarıyordu. Daha sonra Colton ve Stelnschelder, SİDS’In kurbanı olan bebeklerin kardeşlerinin, SİDS’e yakalanma

M
UCLA’da nörobillıııci olan Jennifer Buchvveld, Dr. Lester’inkine benzer teknikleri kullanarak, bir yavru kedinin annesinden uzaklaştırıldığı zaman çıkardığı sesleri spektroskopik yöntemlerle analiz ediyor. Buchvveld, bu yavru kedinin çıkardığı seslerin, aynı durumdaki bir bebeğin çıkardığı seslere benzediğini göstermiştir.
olacağını düşünerek, bu bebeklerin seslerini incelemişler ve, bu bebeklerin de oldukça pes bir 9ese sahip olduklarım görmüşlerdir. Colton ve Steinscheider şimdij bir merkezi sinir sistemi hastalığı üzerinde çalışıyorlar. Bu hastalık, bebeklerin garip »esler çıkartmasıyla, solunum sistemindeki bazı bozukluklarla kendini gösteriyor ve hakkında çok az şey bilinen SİDS’e neden oluyor.

Dr. Lester’in eline, bu tekniği SİDS’e yakalanma olasılığı olan bir hasta üzerinde kullanma fırsatı geçmiştir. Her şeyiyle mükemmel, nurto-pu gibi, çok şirin, çok güzel yeni doğmuş bir kız çocuğunun kalbinin çalışması, kendisi kadar harika değildi; dakikada 120 yerine 70 atış yapıyordu. Öte yandan bebek, bazen nefes almayı kesiyor, bir süre solumadan duruyordu. Bunun üzerine anne, çocuğunun yoğun bakım servisine alınmasını istedi. Fakat doktorların çoğu, bebeğin durumunun normal sağlık sınırları içerisinde ol-
duğunu söyleyerek, annenin bu isteğini geri çe virdiler. Ancak Dr. Lester, çocuğun sesini bandı kaydedip incelediğinde, garip ve düzensiz sos ler saptadı, bulduğu sonuçlan hastanedeki ilgililr re açıkladı ve bebek yoğun bakım servisine alır dı. Bebeğin başında doktorlar devamlı olara nöbet tuttular ve herhangi bir soluk kesilme; durumunda devreye girdiler. Birkaç gün içerisiı de bebekte görülen bu semptomlar azaldı v bebek evine dönebilecek hale geldi. Çok soı raları Dr. Lester” geçenlerde O’nu gördüm 1 aylık, sağlığı tamamen yerinde, harika bir b bek olmuş” diyordu.

Bu tür araştırmalar, bebek için olduğu k dar, anne ve baba için yararlı olmaktadır. Anr ve babanın, çocuklarının nörolojik bir rahatsızlı olduğunu anlayamamalarının yanı sıra, bu raha sizliği anlayamayan doktorlar da suçu anne \ babaya yüklemektedirler. Bu tür karışıklıklar yanı sıra Dr. Lester, merkezi sinir sistemine

Grafiğin sağ tarafı, hasta bebeğe ait sesi t rin tizliklerini gösteı mektedir (1-4) ve buı lan sol taraftaki yec normal bebeğe ait sesi karşılaştırmaktadır ( 11). Hasta bebeklcı ait seslerin, grafikı yaptıkları sivri uçla merkezi sinir sister tarafından kontrol e< lemeyen vokal kardls dan dolavıdır ve teli ke işaretidir.
sesin tizliği (devir/saniyeı
ağlama süresi (milisaniye)

alarma, çocuklarını tamamen bilgisayara binalarını söylüyor ve çocuklarının oldukça ra-giivenli bir ortam içerisinde muayene edile-lerine dair güvence veriyor, Böylece iş, bil-lyarlar sayesinde, beyinde hasar görmüş jeyi bulmaya kalıyor. Diğer yandan, anne ve anın böyle bir durumda “belki kendi kendine anla düzelir” umuduyla, çocuklarını kendi erine bırakmaları, belki de yapılacak en kötü ihi oluşturuyor.

Jennifer Buchvvaid ve UCLA’dan arkadaşları, Shipley ile irfan Altafullah da, beyin fizyo-li üzerinde yaptıkları bazı çalışmalarla, bu ko-üzerindeki araştırmalara katkıda bulunnujş-ır. Yaptıkları deneylerin birinde, bir kedi yav-ı beyninin 318 değişik bölgesine yerleştirdik-mikroelektrotlara elektrik akımı verdiklerin-318 bölgeden 64’ünıin. deneğin 64 değişik çıkarmasına neden olduğunu görmüşlerdir >4 bölgenin çoğu da açlık, acı gi’bi temel du-larla ilgiliydi. Bu tür çalışmalarını ilerleten T.vald’ın ekibi, değişik türlerin soncgramla-rasında birçok ortak noktaların ve benzer-rin var olduğunu görmüşlerdir. Örneğin bir ;k ile bir kedi yavrusu, dışarıya değişik me-ır vermek için, beyinlerinin aynı bölgelerini iniyorlardı. Buchwald, bu konudaki bulgula-sağlamlaştırmak için daha değişik bir deney niştir: Annelerinden uzaklaştırılan bir bebek bir kedi yavrusunun çıkardıkları sesleri in-yen Buchvvaid, bu iki değişik tür canlıya ait 3rin sonogramlarının birbirinin aynısı oldu-ı görmüştür. Annesinden uzaklaştırılmış bu ıı kedinin miyavlayarak annesinden bir yanıt ediğini de söyleyen Buchvvaid, “Anne kedi-favrusuna vereceği yanıt, bir insanın bu dula kendi yavrusuna vereceği yanıtın avnısı-demekte ve aynı zamanda, kedi ile insan ındaki bu benzerliğin, tüm memelilerde de jlduğunu ileri sürmektedir, insanlar konuşmaya nasıl başlarlar? Bilgisa-jalışmaları, bu konuda da bazı noktalan açı-ıkarmıştır. Elde edilen bulgular, bebeklerin dıkları seslerin duygusal içeriklerini, nasıl angi dönemde kontrol edebildiklerini göster-r. Bebekler konuşmaya başlamadan çok önce, bir ritim, bir ton vererek, çıkardık-seslere bir anlam kazandırmaya çalışırlar, limcileri, bebek seslerindeki bu özelliğe >di (prosody) adını vermişlerdir, îebek seslerindeki bu prosodik yapı, yalnız-3beklerin konuşmaya doğru atmış oldukları lan göstermekle kalmaz, aynı zamanda, hırla hayvanlar arasındaki, iletişimin ortak
SENTETİK SARMISAK

Sarmısagın kanın pıhtılaşmasını önleyici özelliği öteden beri bilinir. Araştırmacılar bu bitkinin tıptaki diğer kullanım potansiyelini araştırırlarken, sarmısağın iyileştirici özelliğini ve bilinen kokusunu veren maddesinin yapay kopyasını elde ettiler. Şimdiye kadar bu maddenin gerçek sarmısaktan çıkarılması aylar sürüyor ve tam saflık da sağlanamıyordu; Oysa yeni sentetik madde birkaç günde yapılıyor; üstelik % 100 saflıkta. Ancak asimetrik molekülünden ötürü, aliyi metil trisülfid adı verilen bu maddenin yapayını elde etmek oldukça hüner gerektiren bir iş.

Laboratuvarda bu maddeyi yapmaya çalışırkeıu atomların, simetrik olmak için kendilerini yeniden düzenlemeye meyilli olduklarını söyleyen araştırmacılar bu so. runu çözmek İçin, insan vücudunun benzer molekülleri yapmada kullandığı kimyasal maddeleri taklit ettiler.

Biyologlar, yapay sarmısağı geniş muhtemel uygulama alanlarında kullanmak üzere deniyorlar. Bu alanlardan bazıları, kan kollestorol düzeyinin düşürülmesi, bakteri ve mantarlardan kaynaklanan enfeksiyonlarla savaş ve haşerat öldürücü olarak belirtiliyor.
bir evrimsel kalıtımı olarak da kendini gösterir.

Eğer hayvanlar arasındaki iletişimle, insanın konuşmasındaki farklılık türe özgü değil de, yal mzca işlemin karmaşıklığı olarak ortaya çıkarsa, bu durumda vücudun gelişimi ile ilgili antropolojik kanıtlara, yeni fizyolojik kanıtlar eklenecek; böylece, insan ve hayvanın evrimi, pek çok kişinin dikkate aldığından daha fazla yakınlaşacak.

Discover’dan Çeviren: Başar ÖZARSLAN
i
1

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*