İSLÂM DAVETÇİSİNE NOTLAR

İSLÂM DAVETÇİSİNE NOTLAR
Bugün üzerinde durulan mevzulardan en mühimi davet metodudur. Zira bu mevzu yüzünden gerek iç gerekse dış uyumsuzluklar zuhur etmiş, mü’minler haklı veya haksız birbirine husumet etmeye başlamışlardır. Mü’minler kardeş olmaları gerekirken birbirlerine bu denli muhalefet etmeleri büyük bir hata veya yanlış olsa gerektir. Bu yanlış o kadar büyük boyutlara vardı ki, metod farklılığından dolayı ortaya çıkan bazı teferruat farkları sanki kıble ayrılığı gibi telâkki edilmiş, neticede mü’minler birbirlerini tekfir etme gibi büyük bir yanlışın içine saplanmışlardır. O halde asıl dava nedir? Bize kalırsa asıl mesele yapılan hizmetlerde bir takım metod farklılıklarının oluşudur. Bu farklılıklar, telâkkilere göre maalesef bu büyük yanlışları vücuda getirmiştir. Şimdi yapılması gereken iş şu olmalıdır: İslâm davetinin temeline inilmeli hep beraber bu temelden mülhem olarak hareket edilmelidir.

O halde bu temel davet nasıl bir organizeye maliktir. Şimdi hep birlikte bunu görelim:

Şüphesiz İslâm’a daveti, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz, Mekke devri ve Medine devri olmak

üzere iki ana bölümde ele alarak çeşitli tavırlara ve de vasıtalara müracaat etmiştir. Dikkat edilirse görülür ki, Mekke’de gelen âyetlerin içinde içtimâî, hukukî, İktisadî mevzularda ahkâm-ı İlâhiye yer almamaktadır. Bu vadide nazil olan nikâh, zekât, içki, talak, alışveriş hükümleriyle ilgili âyetler, Medine devrinde nazil olmağa başlamıştır.

Mekke, Islâm’ı yaşayan samimi mü’min cemaatin kadrolaştığı mekandır.

Mekke’de gece yarısı Beytullah’a girip ibadet eden Peygamber (s.a.v.), orada bulunan putları kırabilirdi. Ama yapmadı. O biliyordu ki, Haktan nasibini henüz alamamış bir topluluk, yapılan bu hareket karşısında kızacak, kin kusacaktı. Bu sebeple de dar olan imkânlar daha da dara-lacaktı. Halbuki yapılacak olan iş, zemini yumuşak tutup o putları evvela kalplerden çıkarmak, orada onlan yıkmaktı ve de Resulullah (s.a.v.) bunu yaptı.

Resulullah’ın (s.a.v.) hayatı tetkik edildiğinde görülürki, Peygamberimiz bir çok müşrikleri idare ederek onların tavassutu ile İslâm’ı yaymıştır.

İbn-i Abbas’ın rivayetinde Abdurrahman bin Avf, gördüğü hakaretten dolayı Peygamber’e gelerek: “Ya Resulellah, biz müşrik iken izzet içinde idik. İslâm’la şeref bulduk fakat müşrikler bizi zillete uğrattılar. Artık izin ver de gerekeni yapalım”. Hz Peygamberin cevabı: “Hayır ben af ile emrolundum. Sakın bir çarpışma ve çatışmaya meydan vermeyiniz” 10.

Cenab-ı Peygamber, Mekke devrinde muazzez ve mü-kerrem İslâm’ın fildişi kulesini Sahabe ile yapmıştır. O muazzez binanın yapı taşları Sahabe-i Kiramdır. Bu yapı taşlarının sağlamlığından olacak ki, Ezel ve Ebed’in Efendisinin methiyesine mazhar olmuş, “Sahabem gökyü-zündeki yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız Hakk’a gidersiniz” buyurmuştur.

Hülâsa: Demek isteriz ki, Mekke, İslâm binasını vücuda getiren Sahabe’nin yetiştiği yerdir. Burada ihtiyaçlar gerekli kıldığı zaman müşrik bile olsa bir gayri müs-limin himayesine girilmiş ve ondan yardım talep edilmiştir. Ve bu caizdir.

Medine, mü’minlerin dışa açıldığı, dış tabiata müteallik mevzuata ehemmiyet verildiği devirdir. Gerekirse bu mev zua ileride girilir.

İSLÂM DAVETÇİSİNİN BAZI VASIFLARI

1. Bugün İslâm’ı dava eden şahısların dikkat etmeleri gereken en önemli husus şudur: Bütün maksadı, muhabbeti, varlığı ve de gayreti İslâm olmalıdır. Hayatını sadece İslâm’a hizmete adamalıdır. Esasen her mü’minin bu halde olması zarurîdir. Heyhat ki bu cemaati bugün bulmak zor olduğu için sadece davet edenlerin bu hal ile hallenmesini şimdilik kâfi görüyoruz.

2. İslâm’a davet amelî olmalı. Davette nazariyeler pek müessir olmaz. Gerçi nazariyelerin rolü yok değildir. Ama amel, nazariyenin üstündedir.

3. İslâm’ın arzu ve isteklerini şahsî arzu ve isteklerin üstünde tutmalı. Söylediğini bizzat kendi yaşamalıdır.

4. Kabiliyetli liderler yetiştirmeli. Her dava, liderlerin omuzlarında yürür.

5. Liderleri itaata ve de tevhide alıştırmalı. Onları merkezî bir otoriteye bağlılığa ikna etmeli. Davada böylece merkezî bir lider zuhur etmelidir.

6. Yapılan çalışmalar gelişi güzel değil, plân ve program dahilinde olmalıdır.

7. İktisadî organizasyonlar oluşturup Müellefe-i Kulub müessesesi geliştirilmelidir.

8. Davetçinin sabırlı ve de metanetli olması şarttır.

Kesinlikle savunduğu ve de tebliğ ettiği davasını bilmelidir; mukni delillerle işi ele almalıdır. Karşısındakini ikna edemezse kızmamalı, muhatabıyla ilgi ve alâkayı kes-memelidir.

10. İslâm’ın prensiplerinin varlık ve yokluğu münakaşa edildiği topluluklarda iman, itikat konularında bir temel oluşturmalı. Bilahare diğer mevzulara geçilmelidir.

11. Meselelere her an hazır olmalıdır. Gerekirse eğitilmelidir.

12. Davette bütün vasıtalardan istifade etmelidir. Bu vasıtalar söz ve sözleri aktaran radyo, televizyon, teyp v.s. olabileceği gibi gazete, dergi, kitap, broşür, bildiri v.s. gibileri de devreye konmalıdır.

13. Davetçi, işe yakınlarından başlamalı, yakınlarını ikna etmelidir. Oluşan cemaate yakınlar destek olur.

14. Cemaatler arasındaki ittifak konularında mutlaka bir araya gelinmeli, ihtilaf konulan geriye bırakılmalıdır.

15. Cemaatleri tenkide teşebbüs etmemeli ve de cemaatlerin tenkidi önlenmelidir.

16. Antitezi değil, tezini anlatmalıdır; yani “Hak gelirse batıl mutlaka zail olur”

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*