MEDENİYET ve TEKNOLOJİ

MEDENİYET ve TEKNOLOJİ
Eşref-i mahlukât olarak yaratılan insanın, bütün maharet ve kâbiliyetlerini cem eden ve ulvî gayesini hülâsa eden iki ana vazifesi mevcuttur: İnsanın, dolayısıyla insanlığın ihyâsı ve âlemin, eşyanın imarı… Burada, birinci vazife medeniyetin, ikinci vazife de tekniğin esasını teşkil eder. Bu iki ana vazife ifa edildiğinde ancak, insanın İnsanî gayesi ve maksadı hasıl olabilir.

Medeniyet, insanın İnsanî hasletlere sahip olması; inanç, ibadet, iffet, izzet, sabır, kanaat, tefekkür, tevekkül, ihsan, irfan… gibi müsbet sıfatları kendisine hal edinme olayıdır. Bu sıfatları da ancak, insan fıtratının gerekleriyle mutabık olarak insanı mutmain kılan İslâm kazandırabilir.

Medenî insan, kendisini her zaman ilâhî bir kudretin önünde bilerek hareket eder. Kontrollü, istikrarlı ve mura-kabelidir. Onun olduğu yerde, ferdî hayattan cemiyet planına kadar her yerde adalet vardır; zulme yer yoktur. Medenî insan, kendi yararına kazanılmış insandır. Önce iç âlemi ihya edilmiş bu insan ancak, eşyayı imar ederek insanlığın istifadesine sunabilir.

Demek medenilik, her şeyden evvel bir iç âlem meselesidir; çekirdek meselesidir. Kabuğun şekillenmesi çekirdeğin evsafına göredir.

Bu meyanda, esasında medeniliğin dış kıyafetle de (giyim-kuşamla) ilgisi yoktur. Başka bir ifade ile; giyilen elbisenin şekli bir medenilik ölçüsü değildir. Bugünkü manada, pratik bir ifadeyle söylersek medenilik, ütülü elbise giyinmek yahut kravat takınmak değildir. Böyle zannedenlere Nasreddin Hoca’nın kavuk hikâyesi en iyi cevaptır. İlim ve maharetini kavuğunda görenlere Hoca, şu anlamlı, bir o kadar da alaylı cevabı vermiştir: “Eğer kerâmet kavukta ise, buyurun başınıza koyun ve siz okuyun!”.

Bugün, meselelerde kabuğu delerek öze nüfuz edemeyenler, medeniliği giydiği kumaşın cinsinde, şeklinde ve hatta renginde arayabilecek kadar moda düşkünü ve gösteriş budalası olmuşlardır. Hatta daha da ileri giderek, bu durumu bir ideolojik gösterge olarak anlayanlar zuhur etmiştir.

Öte yandan; medeniliği, açılmanın ve çıplak kalmanın boyutlarıyla ölçmeye kalkışan gayr-i fıtrî bir zihniyetle de karşı karşıya bulunmaktayız.

Teknoloji ise, maddenin şekilden şekile girmesi olayıdır. Eşyanın elde şekillenmesi olayı olan teknoloji, medenî insanların elinde hayırlı ve faydalı olur. Medenî olmayanlar nezdinde teknoloji, kâtilin elindeki silah gibidir.

Bu haliyle teknoloji, insanlığın mahvını hazırlayan bir sebep olabilir. Nitekim, dün Japonya’da patlayan atom bombası, bugün insanlığın korkulu rüyası haline gelen nükleer facia meselesi, bu felâketi ihbar eden örneklerdir.

Arzu edilen ve istenen; teknolojinin medenî insanların elinde insanlığın hayrına kullanılabilmesidir. Asıl bunun mücadelesini vermek lazımdır. Bunun için, akıl, ilim ve fennin iman ile beraber bulunması şarttır. Bunu da gerçekleştirebilecek yegâne yol İslâm’dır. O halde, İslâm’dan

mahrum olanlardan gerçek manada medenilik beklenemez. Bunun için Allah ve Resulünün istediği vasıfta gerçekten medenî insanların yetişmesi şarttır. Aksi halde, ne eşyanın imarı ve ne de insanın ve insanlığın ihyası gerçekleşebilir. Böylelerinden, hak ve adaleti tatbik ve temsil vazifesi

de beklenemez.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*