Genel

YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK İÇİN DÖRT KURAL

YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK İÇİN DÖRT KURAL

  1. Düşüncelerinizi bir noktada yoğunlaştırın:

Bir besteci, müziği, özellikle ilgilendiği müziği düşünür. Düşüncesini fizik veya elektronikte yoğunlaş­tırmaz. Sanatçı, bilim adamı, desinatör, yazar; hepsi dik­katlerini, yaratıcı fikirleri aradıkları alana yöneltirler. Bir fikri alıp onunla birlikte yaşarsanız gördüklerinizle büyülenirsiniz. Kapıyı bir açtınız mı orijinal fikrinizi giydirmek için her yerden fikirler girer içeri. Hangi yöne gideceğinizi iyi belirleyin ve her seferinde tek bir fikri içeri alın.

  1. Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez:

En iyi sonuçlar için projenizi bilinçaltınıza tam an­lamıyla yerleştirmeniz gerektiğini unutmayın. Zamanı­nız hiç tükenmeyecekmiş gibi rahat olun. Aklınıza gelen fikirlerle oynayın, onları sevin, suçlamayın. Uygula­malı İmajinasyon adlı kitabı birçok yaratıcı düşünme dersinde kullanılan Alex F. Osborn, gelen fikirleri olduğu gibi kabul etmenin, yargılamamanın en önemli şey olduğunu, “eleştiriyi ertelemek” gerektiğini söylüyor. Gruplara, bir araya geldiklerinde fikirlerini serbestçe or­taya dökmelerini öneriyor. Burada ana kural, diğerleri­nin fikirleriyle eğlenmemek, onları eleştirmemek. Aynı şey kişinin kendisi için de geçerli. Suçlamanın, düşünce akışını kesintiye uğrattığı kanıtlanmış bir gerçektir. Düşüncelerinizi değerlendirip eleme yapacağınız zaman daha sonra gelebilir.

Rahat olun, oyalanacak hafif bir şeyler bulun, ister­seniz televizyon seyredin veya güzel bir müzik dinleyin. Derin zihniniz, her zaman verilen sipariş üzerinde derin­lemesine düşünür ve kısa bir süre sonra fikirler öylesine hızlı akmaya başlarki bunları nasıl yakalayacağınız endişesine düşersiniz.

 

  1. Fikirler geldiğinde yakalamaya hazır olun:

Sezgiler kısa ömürlü, gelip geçici düşüncelerdir.

Adeta birer parçanız olmuş, alıştığınız sınırlı düşüncele­rinizden tamamen farklıdırlar. Bu düşünceler bir kele­bek zerafetiyle gelir ve çabucak uzaklaşıp giderler. Henüz belleğinize kaydedilmemişlerdir. Araba kullanırken ya da uykuya dalmak üzereyken gelen ilhamı hatırlayabile- ceğinizi sanmayın. Birçok iyi fikir bu şekilde kaybolur gider. Durum ne olursa olsun, arabayı durdurun ya da kalkıp ışığı yakın ve fikrinizi bir yere yazın.

içinden gelen sesi dinlemeyi öğrenen yaratıcı insan, not defterini ve kalemini yanından ayırmaz. Fikirler ge­nellikle uyanmak üzereyken ya da gece boyunca geldiği için kâğıt kaleminiz yatağınızın başucunda olsun. Birçok insan çözmek istediği bir soruyu yatmadan önce kendisine sorup, istediği yanıtla uyanmayı güvenle bek­lemeyi öğrenmiştir.

Bir konuşmacı ya da yazarsanız, kendinize bir tas­lak hazırlayın. Birkaç kez üzerinden geçerek aklınıza yerleştirin. Sonra da birkaç gün içinde gelecek fikirleri yakalamaya hazır olun. Diktiğiniz ağaca asın onları; göreceksinizki her zamanki bilinçli düşüncelerinizin ya­pabileceklerinden çok daha iyilerini üreteceksiniz. Da­hası, bu şekilde çalışmak sinir ve gerginliği de ortadan kaldıracaktır.

  1. Şimdi fikirlerinizi değerlendirmeye ve kullan­maya hazırsınız:

Bundan önceki basamaklarla işiniz bittikten sonra artık eleyici olabilirsiniz. Şimdi birçok fikir içerisinden hangilerini kullanmak istediğinize karar verme, kalan­ları eleme ya da gelecekte kullanmak üzere depolama za­manıdır. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirimki, bir saatlik yaratıcı düşünme, çok uzun süre kullanabilece­ğiniz fikirler üretebilir ve her fikir yenilerini doğurur.

 

Gerçekten de sezgi, Sonsuz’la bağlantımızdır.

Gleen Clark, Evrenin Sırlarına Ulaşabilen İnsan adlı bir kitap yazdı. Bu, aynı hayatta beş ayrı hayat yaşadığını söyleyen Walter Russell’in öyküsü. Kendisi başarılı bir müzisyen, mimar, ressam, heykeltıraş, kitap ve dergi ressamı idi. Russell, 1897 ve 1898 yıllarında Col- lier’s Weekly ‘de sanat editörü olarak çalıştı. İspanyol savaşı sırasında Collier s ve Century için savaş muhabiri olarak görev yaptı. 1900’de ilk olarak Tülin Uluslararası Sanat Sergisi’nde sergilenip İtalya’da gurur verici eleştiriler alan, daha sonra tüm Avrupa’da sergilenip Fransa, Belçika ve Ispanya’da ödüller kazanan ve kendi­sine, Toledo’daki İspanyol Sanat ve Edebiyat Akademi- si’ne üyelik getiren “Yüzyılların Gücü” adlı alegorik res­mini tamamladı. Daha sonra büyük bir portre ressamı oldu ve ülkenin çeşitli yerlerinde kayda değer eserler ya­rattı. Bu arada birçok kitap yazdı ve konferans verdi. Mi­marlıkla ilgili hiçbir eğitimi olmamasına rağmen -ki okulu on yaşında bırakmıştı- New York’ta yirmi milyon dolarlık, tüm dünyaca bilinen binaları inşa etti. İnşaat­ları kendisi finanse etti ve hepsini sattı, hatta kooperatif yoluyla satın alma yöntemini, ki o zamanlar bu işe hiç de iyi gözle bakılmıyordu, uyguladı.

Dr. Clark “Wâlter Russell’in resimden hey­keltıraşlığa geçişi elli altı yaşındayken gerçekleşti ve ta­mamen rastlantıydı” diye yazıyor. Tüm hayatı boyunca resim yapmış, çamura elini bile sürmemişti. Sanat ve Bi­lim Topluluğuna başkan seçilmişti ve bu topluluk Edi- son’a bir madalya verecekti. “Madalyanın büstünü yapan heykeltıraş başarılı olamadı. Bunun üzerine Walter Rus­sell biraz çamur aldı ve Bayan Edison’a telgraf çekip büstü kendisinin yapacağını bildirdi.”

Daha sonra bilim alanında büyük keşifler yap­masına, filozof ve konuşmacı olarak uluslararası bir ün kazanmasına rağmen asıl şöhretini heykeltıraşlıkla ka­zandı. Zamanımızın birçok büyük kişisinin büstünü yapmış olmasına rağmen konuşma özgürlüğünü, din özgürlüğünü, gereklerden ve korkudan kurtuluşu temsil eden dört figürden oluşan eseriyle tanındı en çok.

“Hiçbir zaman Tanrı’dan başarıya ulaşmasını sağlayacak gücü vermesini istemedi; çünkü bu güce zaten sahip olduğunu biliyordu. Sözsüz ve ilhama dayalı bir ilişki içinde ondan iste­diği tek şey içindeki mutlak kudretin daima bilincinde olmasını sağlamasıydı.”

Dr. Clark’ın kitabına neden Evrenin Sırlarına Ulaşabilen İnsan ismini verdiğini merak ediyor musunuz?

Walter Russell ve diğerleri evrenin sırlarına ulaş­tılar, biz de ulaşabiliriz. Eflatun’un bildiğini siz de bilebi­lirsiniz. Sezgi yalnızca aşırı duyarlı kişilere, medyomla- ra ya da kâhinlere has bir özellik değildir. Sigmund Freud ve Cari Jung sezgiyi, zihnin normal bir fonksiyonu olarak kabul etmişler ama keşfedememişler. Düşün- ce’nin ulaşabileceği yerler henüz ortaya çıkarılmamıştır. Herkes bu alanda bir kâşif olabilir. Sezginin sesini dinle­meyi öğrenirseniz, sorularınıza cevap bulabilmek için ondan ona koşmaya, endişelenmeye son verebilirsiniz. İçinizdeki Bilge, karşılaşabileceğiniz her sorunun çözü­münü bilir ve beşeri düşüncenin ürünü olan cevapların aksine bunlar doğru cevaplardır. Deneyin. Şaşıra­bilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir