İSLAM TANRIBİLİMİ

İSLAM TANRIBİLİMİ

İslam tannbüimi, Tann’yı, Tann ile ilgili konulan inceleme konusu yapan bir bilim dalıdır ve Tann’nın varlığını, evrenle, yaratılışla, yaratılmış olan bütün varlıklarla, insan davranışlarıyla ilgili bağlantılarını belli bir düzen içinde inceler; öteki dinlerde olduğu gibi bağunsız bir felsefe niteliği taşımaz. İslam tanrıbilimcileri daha
çok mutasavvıf düşünürler oldukları için, tannbilime ilişkin konulan tasavvuf alanı içinde ele almışlardır. İslam tanrıbiliminin de kaynaklan Kur’an-ı Kerim ve hadislerdir. İslam tannbiliminde Tann en yüce varlıktır, özü bakımından bütün olarak bilinemez; “zat”ı aklın, bilgi gücünün, anlayış yeteneğinin sınırlarını aşar. Evren de Tann’mn bir eseridir; başlangıcı vardır, er geç yok olacaktır. Ay-
nı zamanda da Tanrı’nın sonsuz b|L “zuhur” alanım gösterir. İslam tanji biliminin en belirgin özelliklerindi] • biri de inançla akıl arasındaki ayr|| ğı dinin lehine ortadan kaldırmış i’ masıdır. İslam tannbiliminde de îl sefeyle, özellikle Eflatun felsefesiyjl din ilkelerini uzlaştırmak, din konuliS rrnı felsefeyle açıklamak ilkesi benin| senmiştir (Bkz. TASAVVUF).
tanrıtanımaz- Tanrı’nın varhğun yadsıyan öğreti.

Tanrıtanımazlık, Tann fikrini reddetmekle sorunu çözmüş olmuyordu. Çünkü dinlerin evrensel bir olgu olması, tanrıtanımazlığın karşısına bir sorun olarak çıkıyordu. Bundan ötürü tanntanımaz felsefecilerin insanoğlunun ruhsal ya da toplumsal doğasında, Tanrı fikrinin oluşmasına neyin yol açtığını aramaları ve açıklamaları gerekiyordu.
Epikuros, tanrılar ve insanlar arasında kökten bir ayırım yaparak bu konuda bir zemin hazırlamıştı. Epiku-ros’un Romalı izleyicisi Lucretius ise, ustasının düşüncelerini yeniden ele almakla birlikte, dinlerin kökenini açıklamak için de ilk olarak girişimde bulundu. Lucretius’a göre dinsel inançlar, felsefenin, akıl ve bilim adına savaşmak zorunda olduğu yanılgılardı. Hegel ise, felsefenin kavramlarda açıkladığım, dinin imgelerle dile getirdiğim söyledi, insanları kurtarmak
için ete kemiğe bürünen Hıristiyanlık Tanrısı, evrensel Tinden başka bir şey değildi ve tanrısal Üçlemin gizi, hegelci diyalektiğin ilk olarak ortaya konuşuydu.
Feuerbach da buna benzer bir görüş geliştirdi. Ona göre Tanrı, “insanoğ-lundaki gizli hâzinelerin görkemli bir biçimde ortaya çıkmasından” başka şey değildi ve dinin tarihi, inşan kültürünün tarihi ile birbirine karışıyordu. Marx, sonradan modern hümanizmi eleştirdi.
İnsan bilimlerindeki çağdaş gelişme, tanntanımaz felsefecileri dinsel yanılsamanın ruhbilimsel-toplumbilimsel incelenmesine yöneltti. Freud ve Durkheim, bu açıdan büyük önem taşırlar.
Freud’a göre Tann, baba imgesidir ve insanın bilinçdışı bu imgeyi kendi dışına yansıtıp bir nesnel gerçeklik haline getirir. Her oidipusçu bağıntı gibi bu da iki değerlidir. Durk-
heim’a göre, bunun tam tersine, dil olayı gibi bir toplumsal olay ancaifl başka toplumsal olaylarla açıklanabil lir. ■
Dinde, aşkın Tanrı, sınırsız gücüyle İm sam egemenliği altında tutmakta du-. i
Tanrı, yasa koyucudur, koruyucuda! ve ahlak yaşamının örneğidir. İnşamı kendi benzeri olarak yaratmıştır, i|| kindir ve insanın içinde bulunmakta! dır.
Bu çifte yanlılık özelliği, toıjl lumun da temel özelliğidir. Toplumda insanoğlunu, otoritesiyle egemenlik aS tmda tutar. Ama bu durum, bireyi™ toplumsal çerçevenin tam anlamıyla! içinde bulunmasını ve kuramlarla da[ ğerlerin savunulmasına katılmasın engellemez. JT
Durkheim şu sonuca varır: “Tanrıf sallık, kolektivitenin simgesel bir bil çimde düe gelişidir.” d
Kanın, damarların iç çeperine yaptığı basınç (atardamar basıncı da denir).
Kan akımının yaptığı basınca, atardamar çeperinin gösterdiği direnç olan ve klinikte ölçülen tansiyon, gerçekte atardamarlardaki kan basıncıdır. Ölçülmesinde sıklıkla kullanılan aygıtlar, Vaquez-Laubry ya da Pachon kan-basıölçerleridir (sfigmomanometre). Bunlar, şişirilebilir kolluklardır, üstlerinde üç sayı okunabilir: Biri, kan dalgasının gücüne denk düşen ve karıncık kasılmasıyla kanın aorta aül-masıni temsil eden büyük basınçtır; öbürü çevre damar direncim belirten küçük basınçtır; sonuncusuysa aygıtın kadranında okunan dalgalanmala-nn en yüksek olduğu sayıya uyan ortalama basınçtır. Atardamar kan ba-smcı, üç öğenin bileşkesinden oluşur: Kalbin hareket uyarıcı etkinliği, atardamar sisteminin durumu ve dolaşan kan kütlesi. Bu öğelerin her biri, uyarıcı ve baskılayıcı etkilere açıktır. Atardamar basıncı sabit değildir, ke-
sin bir biçimde ve hizla bedenin ani gereksinimlerine uyum sağlar. Tansiyonun sabit tutulması ya da değişmeleri, sinir sistemi tarafından titizlikle denetlenen bir “damar genişlemesi ya da daralması” olaylanyla belirlenir. Ayrıca, anormal düşüş ya da yükselişleri, atardamar düşük basıncına (hipotansiyon) ve atardamar yüksek basıncına (hipertansiyon) yol açar.
Klinikte gözlenen atardamar yüksel basınçlarının çoğu, damar sertliği n<3 deniyle çevre damar dirençlerimi! yükselmesine bağlıdır. Ama belli bil miktan da aort darlığı, böbreküstü bS zi uru ya da bir böbrek hastalığın^ bağlıdır. Gebelikte de atardamar i sek basıncı görülebilir.
Atardamar düşük basıncının kökenini de, kalp kası enfarktüsü (ya da miy
r
tantracılık
Varoluş çemberi.
Tibet yavsıyla “ezenmiş bir taş.
Yıkım ve ölüm .mrıçası ve aynı nda Siva’nm !karısı olan Kali’yi, boynunda kuru kafalardan kolye taşıyan bir zenci kadın ‘olarak canlandıran Ht’it minyatürü.
kard enfarktüsü), kalp dışzarı içinde sıvı toplanması ya da göğüs içinde sıvı toplanması gibi kalbe bası yapan bir nedene bağlı kalbin atım hacmi düşüklüğü, çevre direncimi düşüren bir damarsal çöküş (şok) veya kan hacmi azalması (kanama) bulunabilir.’ Çeşitli tedavi yöntemleri, kökendeki
hastalığa, aynı zamanda hastanın yaşına, kilosuna, sağlık durumuna ve da-, mar sertliği derecesine, vb’ne göre ayarlanır. İlaç tedavisini, sağlık koruma ve ön diyet önlemleri etkinlikle tamamlar. Düzenli olarak tansiyon ölçümü yaptırmak, yerinde bir hareket olur. Normal tansiyon değerleri, yak-
Tantra olarak adlandırılan kutsal yazılan, Sivâ’nın kadın yanım temsil eden Sakti kültünü açıklayan Brahma-cılık kolu.
SAKTİ
Sakti, Brahma’nın karısı olarax, evrensel Varlığın üretici enerjilerinin; Vişnu’nun karısı olarak koruyucu enerjilerinin; Siva’nın karısı olarak da, yıkıcı ya da dönüştürücü enerjilerin kaynağı ve bireşimidir. Hindu tanrılarının tümü gibi bir tapınınım konusu olduğunda, bu üç Sakti’nin her biri, öbür ikisinin niteliklerini kendinde toplar ve tanrısal eşi ile birlikte, farksızlaşmış ve mutlak Brahma’nın biçimsel bir belirlenimini oluşturur ve. Brahma da böylece, kavranabilir,
“tapmılabilir” hale gelir. Brahmanlığın, bu dini benimseyen çok sayıda insanın farkh yatkınlıklarına ve eğilimlerine uygun düşecek biçimde birçok tapınım kurmuş olmasını, ancak bu açıdan açıklayabiliriz. Tantracüık, Hinduların Karanlık Çağ (Kali-Yuga) diye adlandırdıkları günümüzdeki dönemde yaşayan insanlara en uygun tapınım olarak ileri sürülmektedir. Böyle bir çağın “maddeci” özellikleriyle uyum halinde bulunan Tantracılık yolu, dünyadan el etek çekme üstünde değil de, kahramanın gücünün (virvam) ve erdemlerinin gelişmesi (vira) üstünde temellenen bir manevi yükseliş önermektedir. “Yogi, zevk düşkünü (bhogi) olamaz ve o da yogi olamaz. Tantracı yol, hem yoga hem de zevk almadır ve bundan ötürü (Karanlık Çağ’da) bütün öteki yollardan üstündür. Bu yolda, zevk ahna yoga haline gelir, günah kurtarıcı bir şey olarak ortaya çıkar ve böylece samsara, yani koşullanmış varlık kurtarıcılık niteliği kazanır” (Kulamava, Tantra, II, 22).
Bu anlayışa göre, olumsal varlığın koşulları, tanrısal Ana düzeyine kadar bütün olarak geliştirilmelidir. Kozmos tarafmdan ve onıin içinden, gene kozmos dışına çıkarılmış olan Siva ile birleşmek için, Sakti’nin ortaya koyduğu yaratıcı gücün kaynağına doğru ilerlemek ve kozmosu doğururken uyguladığı işlem tarzım tersine izleyip ilerlemek gerekir. Mikrokozmos ile mak-rokozmos arasındaki kurucu benzerlik, teknik terimlerle söylemek gerekirse, kundalini yogası denen bu özümleme sürecinin temelidir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*