TARİHİN TARİHİ

TARİHİN TARİHİ

Tarih türünün yaratıcısı olarak genellikle Herodotos kabul edilir. Bununla
birlikte, tarih yapıtlarının üretilmesinden önce, Sümer, Hitit, Asur ve Mısır hükümdarlarının yaşamöykülerine ilişkin yazıtların, Romalı ¿madamlarının Yıllıklar’ mm ve Çinlilerin buna benzeyen belgelerinin de gerçek “tarih’ler oldukları unutulmamalıdır. Ayrıca Eskiçağ’daki Yakındoğu ve Çin hükümdarları önemli arşivler düzenlemişler ve bunlar arkeologlarla birlikte tarihsel gereçleri toplayan paleografi ve diplomatik uzmanlarınca sürekli olarak incelenmiştir.
HERODOTOS, THUKYDİDES, PLUTARKHOS
Halikamassoslu Herodotos (İ.Ö. 484 e doğru-İ.Ö.420’ye doğru) olaylara açıklamalar getirmek için tanıklıkları toplamak ve bunları eleştirmek istedi; ayrıca soruşturmasını uygarlık olgularına da yöneltti. Tarih ’i günümüzde bazı açılardan basit gibi görünse de He-rodotos’un bu yapıtta tarihin konusunu (toplumun bütünü), bilimsel ereğini, kaynakların incelenmesine dayanan yöntemlerini açıkça belirlediği kesindir.
O tarihten bu yana tarihçiler ve tarih okulları bu çerçeve içinde kalarak bazen yönteme, bazen de açıklama kay-
gılarına ağırlık verdiler. Açıklam kaygılarının, tutumu ve anlatım biç minin bilimsel gücü bakımından ço modern bir yapıt olan Pelopoımeso Savaşları Tarihi’nin yazarı Atina Thukydides’te (İ.Ö. 465’e doğr. – İ.C 395’e doğr.) ağır bastığı görüldü. İ.Ö. V. yy’da yaşamış bu iki Yunan tarihçi ile XVIII yy. Avrupası tarihç leri arasında, yirmi yüzyıl boyuncı tarih, bir bilim dalı olarak duraklad hatta geriledi. Anlatıya, büyük kişili rin davranışlarının ve askeri, siyası olaylarm incelenmesine önem vereı prensin çıkarlarına, “ulusal” ya d dinsel bir davaya hizmet etmek ist yen ve “ahlaksal” dersler çıkaran !
ki Yunan, Roma ve Ortaçağ tarihi edebi bir tür haline gelme eğilimindeydi. İ.S.I. yy’da yaşamış Yunanlı tarihçi Plutarkhos, olaylara ve ahlaksal dersler çıkarmaya sıkı sıkıya bağlı olan bu biyografi tarihinin tipik temsilcisidir. Ama bu özellikleri, Plutarkhoş’un yapıtlarım günümüz tarihçileri için önemsiz kılmaz. Plutarkhos Avrupa’ da Rönesans’tan başlayarak önce kolejlerde,daha sonra XIX. yy’da liselerde örnek tarihçi haline geldi.
SEZAR, POLYBİOS, TACİTUS, İBNİ HALDUN
Avrupa olay tarihçiliğinin bu karanlık yüzyıllarında, her şeye karşın üç kişiden özellikle söz etmek gerekir: Se-zar; Polybios; Tacitus.
Sezar (Î.Ö. 100- İ.Ö. 44) gerçek anlamda tarihçi nitelikleriyle (kendini haklı çıkarma saplantısı içindeydi) değil de etnolojik kaygıları (Galya’mn ve Galyalıların betimlemesi bu açıdan oldukça ilgi çekicidir) ve askeri tarüı anlayışı bakımından önemlidir.
Pek tanınmayan Polybios (İ.Ö. 200’e doğru-Î.Ö. 125) her ne kadar Thuky-dides gibi Romalıların yükseliş nedenlerini açıklamaya çalışmışsa da Thukydides’e göre modem bir belgeleme kaygısını taşıyordu.
Tacitus (54-56 arası-120) ise duygularını, Titus Livius’tan ve Suetonius’tan daha çok tarihin itici gücü haline getirdi.
Öte yandan, Arap tarihçisi ve felsefecisi İbni Haldun (1332-1406) da topyekûn bir toplum tarihinin ilkelerini ilk kez saptayan kişi oldu. Ona göre deneyci ve gözlemci bir bilim dalı olan tarih, toplumlarm kültür aşamalarını, yapılarını, evrimlerini incelemek zorundaydı. Yaşadığı dönemde yeni düşünce ve ilkeleriyle pek kolay anlaşılamayan, dolayısıyla pek ilgi görmeyen İbni-Haldun, XVIII. ve XIX. yy’larda toplumbilimin gelişmesiyle birlikte etki uyandırmaya başladı ve Mukaddime (Başlangıç) adlı yapıtı çeşitli dillere çevrildi.
YÖNTEMİN ZENGİNLEŞTİRİLMESİ
Hıristiyanlık, tarihsel düşünüşleri asıl tarihten çok, tarih felsefesine yöneltti. Kilise, geçmişi Tanrı iradesinin sergilenmesi olarak görüyordu. Büyük buluşların ve Eskiçağ metinlerinin doğru çevirilerinin yapılmasının yarattığı şokun etkisiyle, XVI. yy’da, tarih üretiminde çok elverişli olan bilincin billurlaşması, uygarlıkların hem ölümlü hem de çok sayıda olduğunun
görülmesi üstüne Karşı-Reform bu eğilimi daha da belirginleştirdi. Bununla birlikte. XVI. ve XVII. yy’lar tarih biliminin gelişmesinde birikim yüzyılları oldular. Gerçekten de, eski metinler araştırıldı, amtlar korundu, her şeyin kökeni (hukuk, töreler, diller, vb.) dikkatle incelendi. Tanrıbilim tartışmaları ve liberten girişimler kutsal metinlerin ve Kilise’nin geçmişi çerçevesinde belgelerin “iç” ve “dış” eleştiri yöntemlerinin doğmasına yol açtı. Nümismatik, paleografi, arkeoloji gibi tarihe bağındı yan dallar doğdu.
XVHI. yy’da yalnızca tarihle uğraşan tarihçi bulunmamasına, tarih niteliğindeki yapıtların bütün öbür yapıtlar gibi eski düzeni sarsmaya yönelik olmasına ve doğal hukuk ideolojisinin temelde tarihe karşı olmasına rağmen Vico (1668-1744), Voltaire, Rousseau ve Gibbon (1776-1788 arasında The History of the Decline and Fail of the Roman Empire [Roma İmparatorlu-ğu’nun Gerilemesi ve Çökmesinin Tarihi] adlı yapıtını yayımladı)(Montes-quieu ile Condorcet’nin belirttikleri gibi “nesnelerin döğası”ndaki tarihsel yasaları belirlediler. İnsansal olan her şeyin toplumsal bilimden doğduğunu daha önceki bütün yazarlardan daha iyi kavradılar.
Aydınlanma çağında oluşan kavramları ve Rönesans’tan başlayarak ortaya atılan yöntemleri, Fransız Devri-mi’nden doğan toplumsal ve siyasal çatışmalara deneyimi ışığında harekete geçirenler, Fransız (Thiers, Gui-zot, Mignet, Barante, Thierry, Miche-let), İtalyan, İngiliz ve Alman tarihçileri oldu. Tarih de bundan sonra gerçek anlamda doğdu ve XIX. yy’ın felsefecileri (Comte, Hegel, Marx, Darwin, vb.) bütün büimleri evrimcilik üstüne oturttular. Ayın zamanda tarih, orta ve yükseköğretimde okutulan bir ders haline geldi, meslekten tarihçiler yetişti. Devletler belgeleri saklamaya, arşivler düzenlemeye yöneldiler ve tarih alanındaki araştırmaları desteklediler.
XX. yy’a gelindiğinde kesinlikle her şey tarihin konusu olmaya başladı. Gerçekten de iktisadi, biyolojik, ruh-bilimsel, vb. olayların da tarihi yazılmaya başladı. Tarih bir bilim dalı olarak öbür bilim dallarının sorunlarından, yöntemlerinden ve ulaştıkları sonuçlardan yararlanmaya yöneldi. Kitlelere ilişkin olayları ele alırken nicel yöntemler geliştirdi.
Son yıllarda Batı’da yetişmiş ünlü tarihçiler arasında şu kişileri sayabiliriz: F. Braudel; M. Bloch; L. Febvre;
E. Le Roy Ladurie; F. Simiand; E rousse; R. W. Fogel; D.C North; Engerman; F. Nora; j.Le Goff, B remek; M. Föucault; A. G. Lı Gourhan; P. Chaunu; S. Rou> Duby; A. Wallon; P. Aries; M. V lo; R. Veyne; vb.
TÜRKLERDE TARİH ÇALIŞMA] Türklerde tarih çalışmalarının çc kilere gittiği, bilinen bir gerçi Anadolu’nun Selçuklu Türkleri fmdan fethi, Anadolu Selçuklu < mi, Anadolu beylikleri dönemi v manii İmparatorluğu’nun kurulu nemlerinden kalma Türk kayna] nın yanı sıra, Latin, Bizans, t İran, vb. kaynaklardan da söz < bilir. Bu kaynaklar arasında çeşi rihçilerin kitapları, anonim tari pıtları, monografiler, kitabeler, olojik yapıtlar, kent tarihleri, vl ahr.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ku dönemlerine ait belgeler, yüks dönemine ve sonraki dönemlere la oldukça yetersiz ve azdır. K Osmanlı tarihleri genellikle yüks döneminde yazılmıştır. Kuruluş rını da içine alan bu tarihler dah padişahların seferlerim abartm şehname biçiminde anlatan yap dır. Bu türden yapıtların en tan Hoca Sadettin Efendi’nin (1536 1537-1599) Tâc-üt Tevarih adlı bıdır. Yükselme döneminde ve sonraki dönemde yazılmış bütü

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*