GÜDÜLENME VE EYLEM

GÜDÜLENME VE EYLEM

Aynı sonuçlara yönelen birçok deneyim, güdülenmenin önemini bilimsel olarak ortaya koymuştur. Sözgelimi^ yalnızca düşünce ve irade etkinliğini temel alan eğitimbilim anlayışının, çocuğun, eğilimlerine uzak düşen bazı ödevlerin verilmesine bağlı başarısızlıkları kabullenmesinden
sonra, dikkat olayının güdülenmeye dayandığı ve onun tarafından yönlendirildiği ortaya konmuştur. En soyut düşünsel işlemler ve öğrenmeye ilişkin etkinlikler, uygun bir güdülenme yaratılarak kolaylaştırılmıştır. Meslekle ilgili başarı da, kişinin yetenekleri kadar ya da ondan daha çok, belli bir etkinliğe duyduğu ilgiye dayanır. Ama güdülenmenin, girişilen işteki başarı üstündeki olumlu etkisini mekanik bir biçimde yorumlamamak gerekir. Başarıyı kolaylaştırmasına karşın güdülenme, yapılacak işin öneminden ya da toplumsal çerçevenin saygınlığından (jüri önündeki bir adayı, ya da olimpiyat stadındaki atleti düşünelim) ötürü aşırı bir ölçüye ulaşırsa, elde edilen sonucun derecesini düşürebi-lir.
Bundan dolayı ruhbilimciler, “güdülenmenin optimumu” diye bir yasa
ortaya koymuşlardır. Bu ya göre, güdülenme, başarıyı bel noktaya kadar, kolaylaştırır \ noktadan sonra aşırı bir ölçüye ) ğında başarıya zarar verir. Bu r yapılacak işin güçlüğüne de baj Iş ne kadar büyük ve hızlıysa, bir güdülenme, kişiyi olanakl. bir bölümünden yoksun bu Oysa, kolay işler, sonucun e olması için güçlü bir güdül gerektirir.
Eğitimbilim, mesleksel yönlenc pazar araştırmaları, reklam siyasal yaşam gibi konularda ; lenmelerin incelenmesinin uygı açısından önem kazanması, hi( kuşuz bu alanda gerçekleş! kuramsal ilerlemelerle ilişki Güdülenme kavramı bile tek b eski ruhbilimin bir “dinamik i lim” durumuna gelmiş olduğun termeye yeter.
Gülgiller (Rosaceae) ailesinden ağaç, ağaççık ya da otsu bitki.
1-2 metre yükseklikte, dik durumlu ya da sarmaşıcı tipte olan gül ağacı-
nın gövdesi düz, yay ya da çengel biçimli dikenlerle kaplıdır; yaprakları kulacıkhdır ye kenarlan testere gibi çok ince dişli 3-11 yaprakçığa
bölünmüştür. Sert ve dikenlerle olan kapçıklı meyveleri çiçeğin gülün) çanak bölümünün dibine sayıda kümeler oluşturur, o
laşma sırasında etlenir, kırmızı ya da siyaha yakın bir renk alırlar. Bitkinin çiçeğinin, yani gülün beş taçyaprağı ve çok sayıda erkekorganı vardır; gül, çeşitli büyüklüklerde beyaz, pembe ya da kırmızı renkli ve kokulu bir çiçektir; çiçek durumları, tek tek ya da demet biçimindedir.
Yabani gül ağacının en çok raslanan türleri kırmızı gül (Rosa gallica),Rosa arvensis ve kuşburnudur (Rosa canına]. Ayrıca bazı yabani gül ağaçları arasında şunlar sayılabilir: Rosa banksiae; has gül (Rosa centifolia);
şam gülü (Rosa damascena); hint gülü (Rosa indica); misk gülü (Rosa moscbata).
Ticari amaçlarla yetiştirilen gül çeşitleri çok sayıdadır; en üstün nitelikli olanlara ünlü kişilerin ya da tarihsel olay yerlerinin adlarının verilmesi alışkanlık haline gelmiştir. Yeni güllerin elde edilmesinde türler arası ve çeşitler arası melezleme önemli bir rol oynar.
Gülün hoş kokulu esansı her zaman değer verilen ve aranan bir madde olmuştur.
Sânayide taze gül yapraklarının.s kaynatıldıktan sonra imbikten § rilmesiyle elde edilen gülsuyu, çe tatlılara özel koku verme amaç kullanılır; gülsuyundan ayrıca muşatıcı etkisinden dolayı, parfü ride yararlanılır.
Gülün taçyapraklarmdan elde ed kokulu yağdan da (gülyağı ya da esansı] parfümeri alanında yara mlır. Günümüzde gülyağı. ürı başlıca ülkeler arasında Bülgaris Fransa, Türkiye, İran, Tunus, İta Almanya, İngiltere sayılabilir.
güldürü Bkz. komedi
Gerçeğin güldürücü, alışılmamış yanlarını ortaya koyan düşünce biçimi ve sanat türü (mizah da denir). Aslında gülmece, tanımlanması oldukça güç bir kavramdır. Kimi yazarlara göre, gülmece, yergici ve duygusal, hoşa giden bir alay biçimidir; bu anlamda, bir neşe ve üzüntü, bir duyarlık ve kabalık, bir derin felsefe ve sevimli bir hafiflik karmaşasıdır. Nitekim Dickens?bu karmaşayı günlük yaşama ilişkin anlatılarında, Thackeray da yüksek sosyete yaşantısını ele aldığytapitlarında kullanır. The Book of Snobs (Züppelerin Kitabı, 1846) adlı kitabın yazarı Thackeray şu görüşü ileri sürer: “Gülmece yazarı, yalnızca gülünç olanı ortaya çıkarmakla yetinmez, ama acımayı, şefkati, ikiyüzlülükten nefreti, ıstıraplar ve yoksullar karşısında acıma duygusunu da doğrudan devreye sokar.”
Sterne, Mark Twain, Lewis Carroll, Wilde, Synge ve daha sonraları Joyce, Shaw, Anglosakson gülmece okulunun en önde gelen kişileridir. Alman-‘ ya’da da başta Johann-Paul Richter ile Lichtenberg olmak üzere ünlü mizahçılar yetişmiştir.
Fransa’da, XIX. yy’m sonunda başlayarak gülmece öğesine yönelen birçok yazar dikkati çekmiştinAlphonse Allais, Apollinaire, Corbière, Courte-line, Max jacob, Jacques Prévert, vb. Gülmece öğesi ayrıca desene de yansımış; bu arada, sinema banında da bir anlatım biçimi yaratmıştır.
KARA GÜLMECE (KARA MİZAH)
Güldürü güçlerini kötü, düşsel ya da iç karartıcı, ama aynı zamanda son derece hoşa giden raslantılardan alan acımasız, sert kara gülmece, Swift ve Villiers de L’İsle-Adam’ın yapıtlarıyla, gerçeküstücülerin öncüleriyle (Raymond Roussel, Lautréamont, jarry) ve gerçeküstücülerle birlikte yaygınlık kazandı. André Brpton,
Anthoiogie de /’humour noir’da (Kara Gülmece Antolojisi,1940) kendinden yirmi yıl önce }acques Vache’nin yaptığı gülmece tanımım yeniden ele aldı ve gülmece, varolmanın zorluklarını gidermeye yönelik bir tür tepkiye dönüştü.
TÜRK EDEBİYATINDA GÜLMECE
HALK EDEBİYATINDA. Türk edebiyatında gülmece, hem sözlü gelenekte, hem de yazılı gelenekte varlığını sürdürmüştür. Sözlü gelenekte fıkralar, masallar, seyirlik halk oyunları ön sırada yer alır. Nasrettin Hoca fıkralarında, yaşama bağlı, gündelik kaygı ve sıkıntılara hoşgörüyle, iyimserlikle yaklaşmasına karşın bencilliği, zalimliği, ikiyüzlülüğü güçlü bir alaycı anlatımla yeren ve çevreyi gülmece penceresinden gören bir dünya görüşü sergilenmektedir.
Murad IV döneminde yaşadığı söyle-
nen Bekri Mustafa’nın adı çevres oluşturulan fıkralarda, kalen içkiye düşkün halk adamı B Mustafa’nın tutumuyla toplum ralları ve içki yasağını uygulaya arasındaki çatışma işlenmiştir, yer Bekri Mustafa fıkralarıyla zerlik gösteren ve konularını, tarikat çevrelerinden alan Bek fıkralarında, din buyruklarına 1 zaman aldırmazca, kimi zaman mece açısından, kimi zaman da edercesine yaklaşan’bir hava mendir.
Keloğlan masallarındaysa, her t kötülüğün içinde pişen Keloğk yeri gelince kötülerden öcünü en maşız biçimde alışı dile getirilir. Geleneksel Türk tiyatrosu içinde alan Karagöz, bilgiç Hacivat ile t siz halk tipini simgeleyen Kar arasındaki karşıtlığı, anlaşma: yöneten-yönetilen ilişkisini topi sal yergi düzleminde sunar. Mec
ve ortaoyunu da sözlü gülmece türle-rindendir. Karagöz, meddah ve ortao-yununda gülmece, sözcüklerin yanlış anlaşılmasından, kaba sayılabilecek sözcük ve sövgülerin uluorta söylenmesinden, vb’nden doğar. Anonim halk edebiyatında ayrıca bazı mani, türkü (özellikle atışma), destan (Sivrisinek Destanı) gibi türlerde de pek çok gülmece örneklerine raslanır. Tekke ve saz şiirinin önde gelen kimi temsilcileri de gülmece kapsamına girebilecek nitelikte, şiirler söylemiş ya da yazmışlardır. Yunus Emre’nin, Kaygusuz Abdal’ın ve öbür Bektaşî ve Alevi ozanlarının şathiyeleri önemlidir. Bu tür şiirlerde, temelinde tasavvuf kavramlarının yattığı bildirinin, bilinçdzşı ve gerçeküstü imgelerle verilmesi giderek gülmece öğesini, hatta kara gülmeceyi ortaya çıkarır,
DİVAN EDEBİYATINDA. Divan edebiyatında gülmece türü yapıtlar, genel olarak, hiciv, hezl ve latife kapsamına girerdi: Gülmece niteliğindeki yazılar da letaif adı verilen kitaplarda toplanırdı. Divan edebiyatı gülmecesinin şiir ve düzyazı alanında çok sayıda örneği vardır.Divari edebiyatı ozanları ve yazarları gülmeceyi ya cinsellikle ilgili şakalara yöneltmiş ya da ince bir alayla yergiye dönüştürmüşlerdir. Şeyhî, Har-name adlı mesnevi türündeki yapıtında “rahat umdukça zahmetler gördüğünü, devlet istedikçe sıkıntı bulduğunu” belirterek, bir eşeğin bu duruma uygun öyküsünü anlatır. Fuzulî, Şikâyetname’sinde, uğradığı haksızlığı çıkış noktası yapmakla birlikte, toplumun çeşitli yönlerdeki aksaklıklarını eleştirir. XVI. yy, ozanlarından Bağdatlı Ruhî, ünlü Terkibibend’inde döneminin insanlarının ikiyüzlülüklerini acımasızca eleştirmekten kaçınmamıştır. Bu yapıtlarda, kara gülmece denilebilecek bir gülmece anlayışı, toplumsal yergiden doğmaktadır. XVII. yy’da yergileri ölümüne yol açan Nefî, özellikle Siham-ı Kaza (Kader Okları) adlı kitabında döneminin tanınmış devlet adamlarına, çağdaşı ozanlara, vb’ne yergiler düzmüştür. Gene XVII. yy’da Edirneli Güftî Teşrifat-üş-Şuara adlı manzum tezkiresinde, ozanların yaşamlarını, beğenilerini yergi ve gülmece yoluyla vermiştir. XVII. yy’ın ünlü gezgini Evliya Çelebi’nin Seyafıatname’sinde yer yer görülen şakacı, yergili anlatım ve abartma öğesi, kendine özgü bir gülmece anlayışını sergiler. XVIII. yy’da yaşamış olan Kâni, süslü düzyazıyı bir nükte ve alay aracı olarak kullandığı, ciddiyet ve gülmecenin iç içe girdiği mektuplarıyla ünlüdür. Bu mektuplar arasında uykuya düşkün bir dostuna yazdığı, başla ilgili deyim
ve atasözleriyle dolu olan bir mektubu ile bir kedinin ağzından sahibine yazılmış Hirrename’si özellikle dikkati çeker. XVIII. yy. ozanlarından Süruri de eğlenceli yergi demek olan hezeliyat’ı ile ünlüdür. XVIII. ve
XIX. yy. ozanlarından Enderunlu Fazıl (Zenan-name) ve İzzet Molla (Mihnet-keşan) da gülmece türündeki yapıtlarıyla tanınmışlardır. TANZİMAT’TAN GÜNÜMÜZE. Tanzimat edebiyatı döneminde gülmece, toplumsal ve siyasal konuları işleyen en etkili araçlardan biri durumuna geldi. İlk gülmece dergisini Teodor Kasap, Diyojen (1869) adıyla çıkardı. Daha sonra çıkan gülmece dergileriyle, gülmece, Batılı bir tür olarak daha da yaygınlaşma olanağını buldu. Tanzimat dönemi yazarı Ziya Paşa, Zafername adlı manzum yapıtında siyasal alanda anlaşmazlık içinde olduğu devlet adamlarını, özellikle sadrazam Ali Paşa’yı kıyasıya eleştirmekten, alaya almaktan kaçınmadı. Direktör Ali Bey, Lehçet-ül-Hakayık (Gerçeklerin Dili, 1896) adlı sözlüğünde, sözcükleri gülmeceli bir dille tanımlamaya çalıştı. Halk romancısı Ahmet Mithat Efendi (Fela-tun Beyle Râkım Efendi, 1875) ile Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası, 1896) batılılaşma olgusunu
işleyen romanlarında gülmece < rine de yer verdiler. Eşref, gene Divan dili ve nazım biçimleriyle dığı yergilerinde döneminin yc luklarını, devlet adamlarının si alandaki başarısızlıklarını gül yoluyla yansıttı, ikinci Meşrutiyet’ten (1908) so özgürlük döneminde gülmece de rinin sayısında da büyük bir oldu. Bu dönemin gülmece der arasında özellikle karikatürcü ( Cem’in Kalem’i (sonra Cem aı 1910), Sedat Simavi’nin Di (1918), Refik Halit Karay’ın Ay si (1922) sayılabilir.
Özellikle İstanbul’un çeşitli kes rinden insanların günlük yaş; rım, sıkıntılarını, inançlarını be ahlak anlayışı oluşturmak düşı siyle romana döken Hüseyin R
SULHİ DÖLEK
Türk gülmece yazarı (İstanbul,
1948).
Deniz Lisesi’ni ve Deniz Harp Oku-lu’nu bitirdikten sonra 1971-1975 yıllan arasında A.B.D’nde Michi-gan Üniversitesi’nde gemi yapımı ve makine dallarında öğrenim gören Sulhi Dölek, Deniz Kuvvefle-ri’nde çeşitli gprevlerde bulundu. Edebiyat dünyasına küçük öyküler yazarak giren Sulhi Dölek, tek perdelik bir oyunuyla Yusuf Ziya Ortaç Armağanı’m kazandı (1969). Akbaba dergisine öyküler ve değişik konulu gülmece yazıları yazdı. Giil-mecenin amaç değil, bir anlatım yöntemi ve bir araç olduğuna inanan Sulhi Dölek bu türdeki yazılarını iki yıl süreyle Milliyet Mizah’ta ve daha sonra Cumhuriyet’in Ciddiyet sayfalarında sürdürdü. Daha sonra roman, öykü ve oyun türlerinde ürün veren Sulhi Dölek’in başlıca yapıtları şunlardır: Korugan (1975, Milliyet Yayınları Roman Yarışmasında Üçüncülük Ödülü, 1974); Yeşil Bayır (Kültür Bakanlığı 1979 Çocuk Yapıtları Yarışma-sı’nda Roman Birincilik Ödülü); Giilyüzlü Tarlalar (çocuk romanı,
1980); Geç Başlayan Yargılama (roman, 1981);ıVidalar (öyküler, (1983); Teslim 01 Küçük (roman, 1988); Truva Katın (roman, 1992),.
Gürpınar, gülmece öğelerinden büyük ölçüde yararlandı, ayrıntı niteliğindeki pek çok olayı gülmece öğeleriyle zenginleştirdi.
Ahmet Rasim, özellikle anılarım ve İstanbul’un gündelik yaşamını gözler önüne sererken, gülmeceyi sanki bir anlatım kuralı gibi değerlendirdi. Hem aruz, hem de heceyle yazan Fazıl Ahmet Aykaç da toplumsal ve siya-
ç<

MUZAFFER İZGÜ
Türk gülmece yazarı (Adana, 1933). Diyarbakır İlköğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra, ilkokul öğretmenliği, ardından da ortaokul türk-çe öğretmenliği yapan Muzaffer İz-gü, 1979 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Yazı yaşamı Akbaba dergisinde gülmece öyküleriyle başlayan Muzaffer İzgü, gülmeceyi hoşgörüden yola çıkan, espriyle yoğrulmuş, içeriğinde toplumsal yergi bulunan, düşündürücü, “taşı gediğine koymak için anımsanan bir araç” olarak değerlendirir. Başlıca yapıtları arasında şunları sayabiliriz:
Roman: Gecekondu (1970); İlyas Efendi (1971); Halo Dayı (1973); Uçtu Uçtu Ali Uçtu (çocuk romanı, 1979; Uluslararası İstanbul İkinci ocuk Festivali Masal Birincilik dülü); Çizmeli Osman (çocuk romanı, 1980); Bülbül Düdük (çocuk romanı, 1980); Kasabanın Yansı (1982); Üç Halka Yirmibeş (1984).
Öykü: Bando Takımı (1975); Donumdaki Para (1977; 1978 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü); Dayak Birincisi (1979; Bulgaristan Altın Kirpi Gülmece Yanşması Altın Kirpi Ödülü); Sen Kim Hovardalık Kim? (1980); Her Eve Bir Karakol (1980); Deliye Her Gün Bayram (1980); Lüp Lüp Makinesi (1982); Çanak Çömlek Patladı (1983); Demokrasimiz Kaç Para Eder? (1988); Bir Namussuz Aranıyor (1990); Bizim Ayılar Amerikahlan Çok Sever (1991); Bir Mayıs Polis Bayramı (1992).
Oyun: İnsaniyettin (1972); Kayna-nalar-Kaynatalar (1972); Kara Düzen (1974); Reçetesi Peçete (1974); Utanmıyorum, Üşüyorum (1975); Her Devrin iti (1975).
OKTAY VEREL
Türk gülmece yazan (İstanl 1927).
İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdik (1948) sonra Ulus, Son Telgraf,
nin, Akşam, Tercüman, Yeni Ga te, Yeni İstanbul gazetelerinde fi ve röportaj yazarlığı, yazıişleri r dürlüğü yapan Oktay Vere! bir Kitaplar dergisini çıkardı (19! Turizm ve Tanıtma Bakanlığı i şavirliği, İstanbul Basm Merk müdürlüğü (1978) gibi görevle bulundu. Gülmece öykülerinde romanlannda güncel gerçeklen
n, ikiyüzlülükleri, çücarcılık] sergileyen Oktay Verel, gazeteı ğinin getirdiği birikimle gözleıı rini ustalıklı bir biçimde Icullaı Başlıca yapıtlan şunlardır: Kul lar (1960); Şimdi Tasa Anay
(1970); Maksat Vatan Kurtıili
(1971); Arslan Gibi Eşekler (19* Şeytan Mağarası (1982).
sal olayları gülmece aynasından sıtmayı başardı. Refik Halit I<£ özellikle siyasal gülmece türünde rildi.
Cumhuriyet dönemi gülmeces Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı A ba (1923) dergisinin büyük bir ı lığı vardır. Cumhuriyet dön gülmecesine değişik bir kimlik zandıran öbür gülmece dergileri sında karikatürcü Cemal N Güler’in Amcabey’i (1942), Sabc tin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilga Mim Uykusuz’un Markopaşa’sı (1 ve günümüzdeki Gırgır (1972), (1976), vb. sayılabilir. Cumhuriyet dönemi gülmeces Neyzen Tevfik’in özel bir yeri va İçkicili, neyzenliği ve ozanlı|
gumus
Pirit (sarı ve çizikli) ve ku mrsla (yarısaydam billurlar) karışım) kiiçiik-gri billurlar biçimindeki ^ p.mahaz (hem bakır, hem I antimon, hem de gümüş İçeren mineral).
tanınmış olan Neyzen Tevfik, sahte din adamlarını, vurguncuları yermesi, bilime ve eğitime önem vermesiyle halkın sağduyusunun temsilcisi o|du. Cumhuriyet dönemi gülmecesi-nin en önde gelen temsilcisiyse Aziz Nesin’dir. Aziz Nesin, konularını
Atom numarası Z= 47, atom ağırlığı M= 107,868 ve simgesi Ag olan element.
Değerli ve asal metallerden biri olan gümüş, havadan etkilenmez ve toprakta doğal olarak, katıksız Kaide bulunur. Bu da, gümüşün, bakır ve altınla birlikte, bilinen en eski metallerden biri oluşunu açıklar.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*