Franz Joseph

Franz Joseph

(d. 18 Ağustos 1830, SchönFranz Joseph, 1908
British Museum, Londra, fotoğraf, J R Freeman & Co. Ltd.
Macaristan’ın eşit haklara sahip olduğu İkili ; Monarşi’yi kurmuş, 1914’te Sırbistan’a verdiği ültimatomla Avusturya ve Almanya’yı
I. Dünya Savaşı’na sokmuştur.
Gençliği. Arşidük Franz Kari ile Bavyera kralı I. Maximilian’in (Bavyera elektörü,
IV. Maximilian Joseph) kızı Sophie’nin en büyük oğluydu. Amcası İmparator I. Ferdinanden çocuğu olmadığı için, onun vârisi olarak yetiştirildi. Lombardiya-Venedik’in;.
Sardinya kralı Carlo Alberjo’nun desteğini alarak Avusturya egemenliğine karşı ayaklandığı 1848 ilkbaharında, Franz Joseph İtalya’daki Avusturya birliklerinde görev aldı. Devrimin Avusturya İmparatorluğu’-nun başlıca kentlerine sıçraması üzerine, tahttan çekilen İmparator Ferdinand’ın yerine, 2 Aralık 1848’de Olmütz’de (bugün Olomouc) imparator ilan edildi. Franz Jo-seph’in tahta çıkması güçlü bir monarşiden yana olan çevrelerin umutlarını artırdı.
Franz Joseph’i yetiştirenler arasında onun üzerinde en kalıcı etkiyi bırakan kişinin eski dışişleri bakanı Metternich olduğu söylenebilir. Ama 1854’te evlendiği ve fırtınalı evlilik yaşamı boyunca derinden bağlı kaldığı karısı Bavyeralı Elisabeth’in Franz Joseph üzerindeki etkisi çok daha güçlüydü.
Yeni mutlakıyetçilik, 1849-60. Franz Joseph, hükümdarlığının yeni mutlakıyetçilik dönemi olarak adlandırılan ilk 10 yılında neredeyse tek kişilik bir rejim kurdu. Schwarzenberg prensi (1852’ye değin) Felix, Thun kontu Leo ve Bach baronu Alexander gibi önemli danışmanlarının da yardımıyla gerek dış politikada, gerek öteki stratejik konularda kararları bizzat kendi verdi. 1848’de başbakan ve dışişleri bakanı olan Schwarzenberg’le birlikte ülkede düzeni sağlamak için harekete geçti.
Schwarzenberg dışişlerinde Avusturya’yı güçlü bir konuma getirdi. 1850’de imzalanan Olmütz Anlaşması’yla Prusya, Avusturya’nın Almanya’daki üstünlüğünü tanıdı. Ama Schwarzenberg’in iç politikadaki sert tutumu ve acımasız bir polis örgütünün kurulması, ülkede içten içe büyüyen bir ayaklanma havasının doğmasına yol açtı. 1849’daki devrim çalkantılarının baskısı altında verilen anayasa sözü 1851’de geri alınınca, bu ayaklanma havası daha da tehdit edici bir nitelik kazandı. Anayasa sözünün geri alınması, uzun süre gündemde kalan sorunların doğmasına ve Liberallerin Franz Joseph yönetimine sürekli güvensizlik duymasına yol açtı. 1853’te Viyana’da imparatora karşı bir suikast girişiminde bulunuldu. Aynı yıl Milano’da bir ayaklanma çıktı.
Franz Joseph 1852’de, Schwarzenberg öldükten sonra yerine yeni bir başbakan atamadı ve siyasal sorunlarla daha doğrudan ilgilenmeye başladı. Avusturya’nın 1853-56 Kırım Savaşı sırasında izlediği yanlış politikanın sorumluluğu büyük ölçüde onundu. 1849’da Macaristan’da patlak veren bir ayaklanmayı bastırmada ona yardımcı olan Rusya’ya şükran borcunu ödemekle, İngiltere ve Fransa’nın yanında yer almanın sağlayacağı yarar arasında kararsız kalan Franz Joseph, sonunda Avusturya ordusunu Rusya sınırındaki Galiçya’da savaş durumuna geçirdi. Ciddi bir hata olduğu sonradan anlaşılan bu kararı, Avusturya’ya Batılı devletler arasında dost kazandırmadığı gibi, Çar I. Nikolay’ın Franz Joseph’e beslediği iyi niyetin büyük ölçüde azalmasına yol açtı.
Franz Joseph’in imparatorluğunun ilk 10 yılında ülkede uzman kişilerin değerlendirildiği bir devlet memurluğu sistemi kuruldu. İmparatorun yüksek taleplerini karşılamaya çalışan bu memurların da yetersizliği, 1859-60’ta ülkenin karmaşık mali sorunlarını çözmeye giriştiklerinde gitgide belirginleşti. Yenilgiyle sonuçlanan savaşların Avusturya’nın askeri saygınlığını zedelediği bir dönemde, askeri harcamalarda kısıtlamaya gitmek zorunda kalındı (1859). Öte yandan ülkenin uzun süre polis rejimiyle yönetile-meyeceği anlaşılmıştı. Maliye ve içişleri alanlarındaki sorunların üst üste yığıldığı bu koşullarda hükümet önemli askeri kararlar aldı. Bu kararların, özellikle 1859’da Pie-
monte-Sardinya ile Fransa’ya açılan savaşta uğranılan yenilginin sorumlusu Franz Jo-seph’ti.
Avusturya’yı bu savaşa kışkırtan Piemonte-Sardinya başbakanı Kont Cavour’un planı, Fransız ordusunun yardımıyla Avusturya’nın İtalya’daki varlığına son vermekti, imparatorluk orduları başkomutanının savaşı kazanamayacağının anlaşılması üzerine başkomutanlığı Franz Joseph üstlendi. Ama 24 Haziran 1859’daki Solferino yenilgisinin önüne geçemedi. Prusya’nın, Avusturya’nın yanında savaşa girmek için Avusturya ordusunun komutasının Prusya’ya bırakılmasını şart koşmasından telaşlanan Franz Joseph, Temmuz 1859’da imzaladığı Villafranca Ba-nşı’yla Lombardiya’yı Sardinya’ya bıraktı. Ama ardından Avusturya’ya İtalya ve Almanya’daki eski konumunu kazandırmak umuduyla, bu ülkelerle savaşın koşullarını hazırlayan bir dış politika izlemeye başladı.
Karar yılları, 1860-70. 1859 yenilgisini izleyen bunalım ortamı Franz Joseph’i yeniden anayasa sorununa eğilmek zorunda bıraktı. Meşruti yönetime geçmek amacıyla yapılan merkeziyetçi ve federal denemeler, ülkede 1867’ye değin sürekli bir bunalıma yol açtı. 1863’te Frankfurt’ta toplanan ve Prusya kralı dışında bütün Alman hükümdarlarının katıldığı prensler kongresi Franz Joseph’in siyasal yaşamının dönüm noktalarından biri oldu. Prusya kralının kongreye gelmemesi bu ülkenin artık Avusturya’yı Alman devletlerinin önderi olarak görmediğini gösteriyordu.
Franz Joseph 1864’te Danimarka’ya karşı savaşta Prusya’yla ittifak kurarak Almanya üzerindeki egemenlik mücadelesinin sonuçlanmasını ertelemeye çalıştıysa da bunda başarılı olamadı. Savaşın zaferle sonuçlanmasına karşın iki ülke arasındaki sürtüşmeler arttı ve Prusya’yla savaş kaçınılmaz duruma geldi. Bu sırada İtalya ile Prusya bir ittifak antlaşması imzaladılar. Bu durumun her iki ülkeyle aynı anda savaşmak gibi ciddi bir tehlike yaratabileceğini gören Franz Joseph hiç değilse İtalya’yla silahlı bir çatışmayı engellemek için harekete geçti. Haziran 1866’da Fransa imparatoru III. Napoléon’la, Avusturya’nın Prusya’yla yapacağı savaşın sonucu ne olursa olsun Venedik’in Sardinya Krallığı’na bırakılmasını öngören bir antlaşma imzaladı. Ama ardından, savaşmadan toprak yitirmeyi ordunun onuruyla bağdaşmaz görerek antlaşmaya karşın İtalya’ya karşı savaşa girdi. Aynı tarihte Prusya’yla başlayan savaş Avusturya’nın kesin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu yenilgiyle Avusturya kuzeyde toprak yitirmemekle birlikte, Almanya üzerindeki hegemonyasını yitirdi. Avusturya ordusunun güneyde kazandığı zaferler ise Venedik’in yitirilmesinin önüne geçemedi; böyle-ce Avusturya’nın İtalya üzerindeki egemenliği de son bulmuş oldu.
Franz Joseph’in eski Saksonya başbakanı Kont Beust’u 1867’de Avusturya başbakanlığına ataması, başlangıçta bu durumu kabullenmediğini gösteriyordu. Ama Beust’un Avusturya, Fransa ve İtalya arasında Prusya’ya karşı bir ittifak kurma tasarısı hiçbir zaman gerçekleşmedi. Öte yandan Prusya’ nın birbirini izleyen askeri başarıları ve Macaristan başbakanı Kont Gyula An-drâssy’nin ısrarlı tutumu, Avusturya’nın 1870’te başlayan Fransız-Alman Savaşı’nda Fransa’nın yanında yer almasını engelledi. 1871’de Beust’un görevden alınmasının ardından dışişleri bakanlığına getirilen An-drâssy ise, ileride Franz Joseph’in dış politikasının temel taşı durumuna gelecek olan Almanya ile yakın işbirliği politikasını başlattı.
397 Franz Joseph
1867 Uzlaşması ve İkili Monarşi. İmparatorluk sınırları içinde yaşayan bütün milliyetlerin benimseyeceği federal bir çözüme varılamaması çeşitli milliyetler arasındaki ilişkileri gerginleştirmişti, imparatorluk yönetiminde söz sahibi olmak için güçlü bir mücadele yürüten Macarlarla uzlaşma gereği, Avusturya’yı 1867’de İkili Monarşi’nin kurulmasını kabul etmek zorunda bıraktı. Böylece, Avusturya İmparatorluğu toprakları üzerinde, Avusturya ve Macaristan’ın eşit haklara sahip olduğu ortak bir monarşi kurulmuş oldu. Ama bu uzlaşma, Macarların nüfuzunu artırırken Slavları her tür ayrıcalıktan yoksun bırakarak, imparatorluk sınırları içinde yaşayan milliyetler arasındaki eşitliğin bozulmasına da yol açıyordu. Bu yüzden iç huzursuzlukların sonu gelmedi. Slav dillerini Macarca ve Alman-cayla eşit konuma kavuşturmak için yapılan son bir reform girişimini de Alman ve AvusturyalI milliyetçilerin baskısı altındaki Franz Joseph veto etti. Öte yandan Çeklerin tarihsel haklarının geri verilmesi sorunu da iç ve dış politikada ciddi bir bunalım yaratıyordu. Macarların 1867’den sonra izlemeye başladığı Hırvatları Macarlaştırma politikası ise, Sırbistan’ı Avusturya-Maca-ristan’ın en büyük düşmanlarından biri durumuna getirdi.
1867 Uzlaşması’nı (Ausgleich) İkili Monarşi’nin anayasası olarak yürekten benimseyen Franz Joseph, bu oldukça karmaşık belgenin olumsuz yanlarını kavramaktan uzaktı. Asıl ilgi alanı dış politika ve askerlik olduğundan, milliyetler sorununu bütün ciddiyetiyle kavrayacak ölçüde içişleriyle ilgilenmedi. Özellikle de Avusturya-Maca-ristan’ın içişlerinin, Rusya’yla ilişkiler ve Balkanlar’daki siyasal durum üzerindeki etkilerini göremedi.
Barış politikası. Franz Joseph’in dış politikayı hep kendi uzmanlık alanı olarak görmesine karşın, gerçekte bu alanda onu dışişleri bakanları Kont Gyula Andrâssy, Kont Gusztâv Kâlnoky von Köröspatak ve Kont Aloys Lexa von Aehrenthal yönlendiriyordu. Andrâssy yalnızca 1879’da Almanya’yla ittifakı sağlamakla kalmadı, ayrıca Bosna-Hersek’in işgalini de gerçekleştirerek imparatorluğun Balkanlar’daki ilk büyük dış politika başarısını elde etti. Her türlü muhalefete karşın Almanlarla ittifakı savunan Franz Joseph, Avusturya’nın öteki müttefikleri İtalya ve Romanya’ya çok güvenmiyordu. Bu tutumu, sonunda her iki müttefikle de ilişkilerin bozulmasında etkili oldu.
Franz Joseph dış politikada kişisel ilişkilerini kullanan bir imparatordu. 1873’te Berlin’de Çar II. Aleksandr’ın yanında yer alarak Uç İmparator Birliği’nin (Dreikaiser-bund) kurulmasına önemli katkıda bulundu. Ayrıca her iki ülke arasındaki uzlaşmaz çelişkinin temelini kavramaksızın kurduğu kişisel ilişkiler yoluyla, Rusya ile ülkesi arasında çıkabilecek olası anlaşmazlıkların önüne geçmeye çalıştı. Gerek 1897’de Petersburg^ yaptığı yolculuk sırasında, gerek Çar II. Nikolay’ın 1903’teki Avusturya ziyaretinin ertesinde, Balkanlar’da Avusturya ve Rusya arasındaki güç dengesini korumaya uğraştı. Ama Dışişleri Bakanı Aehrenthal, Avusturya işgali altındaki Bosna-Hersek’in 1908’de ilhak edilmesiyle sonuçlanan bunalım sırasında Franz Joseph’in korumaya çalıştığı barışı ciddi bir biçimde tehlikeye soktu. Bu olay, dış politikanın artık hükümdarlar arasındaki dostluk ilişkileriyle yürümediği ve çıkar çelişkilerinin hükümdarların kişisel uğraşlarıyla çözülemediği yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu.
Franzen, Frans Mikael 398
Franz Joseph, Sırbistan ya da İtalya’ya karşı önleyici bir savaş açılmasını savunan Genelkurmay Başkanı Kont Franz Conrad von Hötzendorf un uyarılarına karşın, 1908-
14 arasında barış politikasını sürdürmekte ısrar etti. Ama Dışişleri Bakanı Kont Leo-pold Berchtold’un etkisinde kalarak Temmuz 1914’te Sırbistan’a ağır bir ültimatom verilmesine karşı çıkmadı. Doğuracağı sonuçları önceden değerlendiremediği bu ültimatom, I. Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açtı.
Değerlendirme. Franz Joseph, asker olmak üzere yetiştirilmesine ve yaşamı boyunca üniforma giymesine karşın başarılı bir strateji uzmanı değildi. Askerlik ve devlet adamlığı alanlarındaki yetersizliğini belgeleri titizlikle inceleyerek, olağanüstü güçlü belleğini ve insan tanıma yeteneğini kullanarak gidermeye çalıştı. Memurları için eşi bulunmaz bir doğruluk, göreve bağlılık ve titizlik örneğiydi. Onun yönetimi sırasında Avusturya-Macaristan, Avrupa’nın en iyi işleyen memurluk sistemine sahip ülkesi olarak tanındı. Dış politikayı ve askerlikle ilgili her konuyu denetimi altında tutan Franz Joseph, dış politikaya yöneltilen her tür eleştirinin gerçekte kendisini hedef aldığını sık sık yinelerdi. Hükümdarlığının başlarında dürüstlüğünden dolayı saygı duyulan ama soğukluğu nedeniyle az sevilen Franz Joseph, yaşamının sonuna doğru, bütün kusurlarına ve yetersizliklerine karşın, dağılmakta olan bir imparatorluğu ayakta tutmayı başardığı için bütün dünyanın saydığı bir kişi durumuna gelmişti.
Kişisel ilişkilerinde çok çekici ve ince biri olmasına karşın ailesine karşı çok sert ve katıydı. Bu tutumunu hanedanın geleceğine ilişkin kaygıları belirliyordu. Tahtın tek vârisi olan oğlu Arşidük Rudolf’un 30 Ocak 1889’da sevgilisiyle birlikte intihar etmesinde Franz Joseph’in tutumunun etkisi oldu. İmparator, dul kalan gelini Stephanie’nin yaptığı ikinci evliliği de konumuna uygun bulmayarak ona acımasız biçimde davrandı. Bu tür evliliklerin hanedana karşı suç işlemek olduğuna inandığı için, tahtın yeni vârisi yeğeni Arşidük Franz Ferdinand’m evliliğini de hiçbir zaman kabullenmedi. Hatta Ferdinand ile karısının 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da öldürülmesini, tanrısal bir ceza olarak değerlendirdi.
İmparatorluğun yıkılmasına yol açabilecek 1848-49 bunalımını aşan Avusturya, Franz Joseph’in tahtta bulunduğu 68 yıllık sürede iniş ve çıkışlarla dolu uzun bir değişim sürecinden geçti. Franz Joseph çok sayıda hata yapmasına karşın, birçok önemli işin başarılmasına da katkıda bulundu. Başbakan Taaffe kontu Eduard’ın 1880’lerde yürürlüğe koyduğu toplumsal içerikli yasalar, 1852’deki yeni ceza yasası, 1859 ticaret yönetmelikleri ve 1862 ticaret yasası bütün Avrupa’da saygı uyandıran uygulamalardı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*