Fraser, Simon

Fraser, Simon

(d. 1776, Bennington, New York – Ö. 19 Nisan 1862, St. Andrews, Batı Kanada), Kanadalı kürk tüccarı ve kâşif. İngiliz Kolumbiyası’ndaki Fraser Irmağını keşfetmiştir.
İngiltere yanlısı olan babası New York’taki Albany’de bir savaş tutsakları kampında ölünce, Fraser 1784’te ailesiyle birlikte Ka-nada’ya göç etti. 1792’de çalışmaya başladığı Kuzeybatı Kumpanyası’na 1801’de ortak oldu. 1805’te şirketin Kayalık Dağların batısındaki işlerinin sorumluluğunu üstlendi ve dağları aşarak elverişli ticaret yolları, özellikle de Büyük Okyanusa bir çıkış aramak üzere yola koyuldu. Kayalık Dağların batısındaki Trout Gölü kıyısında bir kürk alım merkezi oluşturdu (McLeod Kalesi). 1806’da Columbia Irmağına ulaşmak amacıyla ikinci bir geziye çıktı. Fraser Gölü kıyısında da bir kürk alım merkezi oluşturduktan sonra, yanlışlıkla Columbia Irmağı sandığı Fraser İrmağının aşağı bölümlerine ilerledi. 1808’de ırmağın ağzına ulaştı ve ulaşıma tümüyle elverişsiz olduğunu gördü. Aynca bu ırmağın Columbia Irmağından daha kuzeyde olduğunu fark etti.
Fraser 1810’da Athabasca bölgesinin sorumluluğunu üstlendi. Bu sırada Hudson Körfezi Kumpanyası da rakip olarak belirmişti. Bu şirketin yeni yöneticisi Lord Selkirk, Kuzeybatı Kumpanyası’nın ticaret bölgesinde bulunan Red Irmağı vadisine göçmenler yerleştiriyordu. 1811’de Red Irmağı bölgesinin sorumluluğunu üstlenen Fraser, Haziran 1816’da göçmenlere karşı girişilen Seven Oaks Katliamı’na katıldığı iddiasıyla Lord Selkirk tarafından tutuklandı. Dört arkadaşıyla birlikte yargılanmak üzere Montreal’e gönderildi ama aklandı. 1818’de bugünkü Ontario’da bulunan Corn-wall’da aldığı çiftliğe yerleşti.
Fraser Adası, great sandy (Büyük Kum) adasi olarak da bilinir, Avustralya’da Que-ensland’in güneydoğu kıyıları açığında ada. Anakara ile Maryborough limanından Her-vey Koyu ve Great Sandy Boğazıyla ayrılır. Uzunluğu 120 km, yüzölçümü 1.620 km2’dir. Ada üzerinde, yer yer 250 m’ye ulaşan kum tepeleri ve balık bakımından zengin çok sayıda tatlı su gölü bulunur. Adanın güneybatı kesimi turistik bölgedir. Adanın bir bölümü, 1908’den beri orman alanı olarak korunmaktadır. Fraser’ın yaklaşık dörtte biri 1971’de ulusal park ilan edilmiş, 1976’da Great Sandy Ulusal Parkı adını alarak genişlemiş ve bugün adanın üçte birine erişmiştir. Ada, çeşitli çam türleri ve kerestelik ağaçlarla kaplıdır. İngiliz Uluslar Topluluğu’nun kum ihracını yasakladığı 1977’ye değin, adada kum çıkarımı yapılıyordu. Fraser Adasını ilk kez, burayı dağlık bir burun sanan Kaptan James Cook saptamış ve adaya ilk kez 1802’de Matthew Flinders ayak basmıştır. Ada, adamlarıyla birlikte 1836’da Yerliler tarafından burada öldürülen Kaptan James Fraser’ın adını almıştır.
Fraser Irmağı, Kuzey Amerika’nın batı kesimindeki en büyük akarsu. İngiliz Kolumbiyası’nm orta bölümünde 238.000 krrr’lik çok geniş bir alanın sularını toplar. Bu alanın yaklaşık yüzde 70’inin yüksekliği 900 m’nin üzerindedir. Görece yakın geçmişe değin el değmemiş olan bu bölgede altın madenlerinin büyüsüne kapılan öncü yerleşimciler pek çok serüven yaşamıştır. Irmak yatağının doğal güzellikleri (özellikle görkemli kanyon kesimi) ve onu çevreleyen kırlar gene de bozulmadan kalabilmiştir. Irmağın adı, akarsuyu izleyerek ilk kez denize ulaşan (1808) Simon Fraser’dan gelir. Cariboo Dağlarındaki altına hücum
399 Fraser Kanyonu
hareketi 1858’de Fraser Irmağı havzasında başlamıştır.
Fraser Irmağı, İngiliz Kolumbiyası-Alber-ta sınırındaki Yellowhead Gölünden doğar ve Georgia Boğazındaki ağzına kadar 1.368 km yol alır. Dağdaki kaynağından çıktıktan sonra, önce kuzeybatı yönünde, Kayalık Dağlar çukuru boyunca hafif bir eğimle alçalarak akar. 54° kuzey enlemi yakınlarında, İç Platoyu ve Kıyı Dağlarını geçebilmek için güneye doğru büyük bir kavis çizer; gitgide daha çukur ve eğimli bir arazide akmaya başlar. Kıyı Dağlarına varınca kö-püre köpüre yaklaşık 1.530 m derinliğinde bir kanyondan geçer. Bu kanyonun aşağısında batıya dönerek, Vancouver (İngiliz Kolumbiyası) yakınlarındaki ağzına kadar, bir alüvyon ovası içinde durgun bir biçimde akar. Irmağın kollarından çoğu geniş dağ göllerinden çıkar; bunların en önemlisi, ağzına 233 km kala Fraser’a katılan Thompson Irmağıdır. Ulaşım yalnızca, açık deniz gemilerinin barındığı New Westminster limanında, gelgit olaylarının görüldüğü ırmak ağzında önemlidir.
Havzada ekonomik yaşam ormancılığa dayanır. Kozalaklı ağaçların bulunduğu ormanlar, güneyde aşağı yamaçları dar otlak şeritleriyle kaplı kurak vadiler dışında, İç Platonun büyük bölümünü kaplar. 1940’a değin, havzadan geçen üç demiryolu hattı boyunca küçük bıçkıhaneler çalışırdı. 1950’den sonra Pasifik Büyük Doğu Demir-yolu’nun (sonradan İngiliz Kolumbiyası Demiryolu) kuzeye doğru uzaması ve karayollarının artması üzerine ormanlara ulaşmak kolaylaştı; küçük şirketlerin birleşmesi ile yonga ve küçük ağaçlan kullanarak kâğıt hamuru üreten imalathanelerin ortaya çıkması sonucunda orman kaynaklarından daha çok yararlanılabildi. Orman ürünleri bugün ya denizaşırı pazarlara gönderilmek üzere Vancouver’a ya da demiryoluyla Ka-nada’nın orta kesimleri ile ABD’nin Orta-batı kesimlerine taşınmaktadır. Burgaçlı Fraser Irmağından, kütüklerin bıçkıhanelere taşınması için bile yararlanılamamak-tadır.
Irmak havzasında tarım çok gelişmemiştir. Yalnızca Fraser Irmağının batısındaki Chil-cotin Platosunda ve Thompson Irmağının güneyindeki Nicola Vadisinde otlaklarda sığır çiftliklerine rastlanır. 1860’larda altın arayıcılarının gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan bu çiftlikler, altın madenciliği önemini yitirdikten sonra, gittikçe büyüyen Vancouver kentinin et gereksinimini karşılamaya başlamıştır.
Fraser Irmağı, İngiliz Kolumbiyası’nm en büyük sombalığı kaynağıdır. Irmağın kolları ile bunları besleyen göllere sombalığının çeşitli türleri yumurta bırakır. Bu balıklar yaz sonlarına doğru ırmağın kaynağına yüzüp orada yumurtlar, ertesi yıl aşağı inerek bundan sonraki iki ya da üç yılı okyanusta geçirir. Bu göç alışkanlıkları yüzünden som-balığı avcılığı temel olarak Fraser Irmağı ağzı açıklarında yapılır; ırmak havzasında avlanma hakkı ise yalnızca Yerlilere tanınmıştır. Irmakta kurulan hidroelektrik sant-rallar gelecekte bu balık göçlerini tehdit edebilecek niteliktedir.
Fraser Kanyonu, Kanada’nın İngiliz Ko-lumbiyası eyaletinde, Lytton ile Yale arasında Fraser Irmağının oluşturduğu derin kanyon. Fraser Irmağı burada, dağların 900 m yüksekliği aştığı yabanıl ve görkemli bir çevrede akar. Hell’s Gate (Cehennem Kapısı) ırmağın bu kesiminde yer alır. 1955’ten sonra uygulamaya konan taşımacılığı geliş-
Frasniyen Kat 400
tirme projesi çerçevesinde, Fraser Kanyonunda Alexandra Kuzey Kemeri inşa edilmiştir. Hope’un kuzeyinde, kayalar içine oyulmuş ve uzunlukları 600 m’ye ulaşan yedi karayolu tüneli vardır.
Frasniyen Kat, Devoniyen Dönemde (y. 395-345 milyon yıl önce) oluşan deniz kayaçlarınm dünyanın her yerinde görülen standart bölümü ve bu kayaçların çökeldiği zaman dilimi. Üst Devoniyen Dönemde oluşan başlıca iki katın altta olanıdır. Adını, Belçika’daki Frasnes yakınlarında saptanan yüzey oluşumlarından alır. Temel olarak Manticoceras cinsi ammonit fosilleriyle ayırt edilir. Frasnes bölgesinde Frasniyen Kat, marnların arkasına sıkışmış şeyllerden ve kireçtaşlarından oluşur. Katmanlar fosil bakımından zengindir. Kireçtaşlarında Brachiopoda filumundan Spirifer, Athyris, Atrypa, Rhynchonella ve Orthis cinsleri boldur; buna karşılık şeyllerde ammonitler çok görülür. İngiltere’de Frasniyen Katı simgeleyen Saltern Cove Yatakları zengin fosil faunasıyla (bazı ammonit kafadanayak-lılar) göze çarpar. Frasniyen Kat bölümlerine Almanya’da, zengin ve değişik faunaların egemen olduğu mercansı kireçtaşı, marn ve kumtaşı katmanlarıyla eski Sovyetler Birliği’nde, volkanik kayaçların da bulunduğu Avustralya’da ve Kuzey Amerika’da rastlanır.
Fratellini ailesi, sirk gösterileriyle tanınan Fransız aile. En ünlü üyeleri olan Fratellini Kardeşler, Paul, François ve Albert (sırasıyla 1877-1940; 1879-1951; 1886-1961), bir palyaço üçlüsü oluşturarak zekâları, sevimlilikleri ve üstün oyunculuk teknikleri ile I. Dünya Savaşı sonrasında sirk dünyasına duyulan ilginin yeniden canlanmasını sağlamışlardır.
Giuseppi Garibaldi’nin yandaşı olan babalan Floransalı Gustavo Fratellini (1842-1905), trapez cambazı ve akrobattı. En büyük ağabeyleri Louis (1867-1909), Paul ile birlikte palyaço olarak çalıştı. François ile Albert de mesleklerine bir ikili olarak başladılar. 1909’da Louis ölünce geride hiçbir maddi dayanağı olmayan bir aile ve rol arkadaşını kaybetmiş bir kardeş bıraktı. İki sorunu birden çözebilmek için öbür kardeşler üç kişilik bir gösteri hazırladılar: François, kendini beğenmiş, zarif, beyaz suratlı palyaço olarak geleneksel rolünü sürdürdü. Albert, hemen hemen kendinden sonraki bütün palyaçoları etkileyecek yeni bir makyaj tasarlayarak pejmürde kılıklı bahtsız “Auguste” tipini geliştirdi; makyajı, yüksek siyah kaşlar, abartılı bir ağız ve soğan biçiminde kırmızı bir burundan oluşuyordu. Paul ise bu gösteriye yeni bir rolle, daha az makyaj ve kardeşlerinden daha az komik bir üslupla katıldı.
Fratellini ailesi, I. Dünya Savaşı sırasında Paris’te Medrano Sirki’ne katılmadan önce Avrupa ve Rusya’da turnelere çıktı. 1923’te, aile artık bütün Paris’in sevgilisi olmuş, hem halkın, hem entelektüellerin, özellikle de Raymond Radiguet ve Jean Cocteau gibi oyun yazarlarının hayranlığını kazanmıştı. Bu iki yazar daha sonra oyunla-nnda Fratellini ailesinden esinlenen karakterler yarattılar.
Fratellini Kardeşler’in çocuklarından çoğu sirk yıldızı oldu. Bunların arasında Paul’ün oğlu Victor ve Victor’un kızı Annie Fransa’ daki aile geleneğini sürdürerek başanlı palyaçolar oldular. Albert 1955’te, Nous, les Fratellini (Biz, Fratelliniler) adlı anılarını yayımladı.
Fraticelli, tIncîler olarak da bilinir, ortaçağda, Fransisken tarikatının aşırı bir kolu. Fransiskenliğin bu koluna bağlı din adamla-n, Aziz Francesco’nun ilk tüzüğünün öngördüğü çilecilik ve yoksulluk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalınmasını istiyorlardı. En büyük Fransisken ilahiyatçılarından Aziz Bonaventura, Fraticelli’ye bir ölçüde karşı çıktı. Daha sonra papalığın Fraticelli’ye cephe almasıyla, grup üyelerinden bazıları sapkınlıkla suçlanarak idam edildi. Bu grubun üyelerinden Fioreli Gioacchino’nun (y. 1130/35-1201/02) yazıları önemli etki yarattı. Fraticelli, 16. yüzyıl Reform hareketinde Protestan mistiklerine esin kaynağı oldu.
Fratres Arvales (Latincede “Arval Kardeşler”), Eski Roma’da, başlıca görevi ürünün bereketli olması için her yıl kamu adına kurban sunmak olan kurul ya da ruhban grubu. Kökeni çok eski çağlara dayandığı sanılan bu kurul Roma’da cumhuriyet döneminde unutulmaya yüz tutmuştu. İmparator Augustus döneminde canlandırıldı ve bir olasılıkla I. Theodosius dönemine (379-395) değin etkinliğini sürdürdü. En yüksek düzeydeki kişiler arasından, ömür boyu görevde kalmak üzere seçilen 12 üyeli kurulda, imparator da yer alırdı. Fratres Arvales’ten söz eden edebi metin çok azdır. Ama Roma yakınındaki Dea Dia Korusunda, kurulun törenlerine ilişkin, taş üzerine kazınmış 96 açta (tutanak) bulunmuştur.
Fratres Militiae Christi (Latincede “Mesih’in Savaşçı Kardeşleri”), Almanca schwertbrüderorden (“Kılıç Kardeşliği Tarikatı”), kiliç şövalyeleri, lîvonya tarI-kati ya da lİvonya şövalyeleri olarak da bilinir, 1202-37 arasında Livonya’yı (bugünkü Letonya ve Estonya’nın büyük bölümü) ele geçirerek halkı Hıristiyanlaştırmayı amaçlayan şövalye tarikatı.
12. yüzyıl ortalarında Lübeck’li ve Bre-menli tüccarlar, Dvina Irmağı ağzı yöresinde ticaret yapmaya başlayınca Alman misyonerler de bölgeye geldiler. 1202’de Livon-ya’nm üçüncü piskoposu Albrecht von Bux-hoevden, papanın izniyle Fratres Militiae Christi tarikatını kurdu. Tarikat, Livonya’ da kalıcı bir askeri güç işlevi görecek ve bir yandan kilisenin ele geçirdiği toprakları korurken, öte yandan pagan yerli halkları zorla Hıristiyanlaştıracaktı.
1204’te papa tarafından kutsanan tarikat, Templier Şövalyeleri örgütünün ilkelerini benimsedi: Tarikata girecek şövalyelerden, soylu olmalarının yanı sıra, yoksul kalmaya, evlenmemeye ve itaat etmeye ant içmeleri isteniyordu. Kılıç ve haç motifleri işlenmiş beyaz pelerinler giydiklerinden, tarikat üyelerine Kılıç Şövalyeleri de deniyordu. Şövalyeler, tarikatın büyük üstadınca seçilen bir askeri komutan ile kendi kurullarının yönetimindeki yerel şatolarda, küçük topluluklar halinde yaşardı. Yaşam boyu görev yapan büyük üstadı ise, şövalyelerin genel kurulu seçiyordu. Bu kurul, yıllık toplantıları sırasında öteki görevlileri de seçmekle görevliydi. Tarikatın üyeleri arasında, şövalyelerden başka askerler, zanaatçılar ve din adamları da vardı.
1206’da tarikat, Dvina ve Gauja ırmaklan-nın ağızlarında yaşayan Fin-Ugor kökenli Livlerin topraklarında üstünlüğünü artık kesin olarak kabul ettirmiş, 1217’ye gelindiğinde ise Dvina Irmağının kuzeyindeki Let kabilelerinin yanı sıra Güney Estonya’ya da egemen olmuştu. Ardından Dvina’nın güneyindeki toprakları ele geçirmeye yöneldiyse de, burada yaşayan Kurlar ile Zemgallerin güçlü direnişiyle karşılaştı. Eylül 1236’da Litvanya bölgesinden ganimetle yüklü ola-
rak dönen tarikat ordusu, Zemgal topraklarından geçerken Litvan ve Zemgal güçlerinin saldırısına uğradı (Saule Çarpışması). Saldırı, tarikat için ağır bir yenilgiyle sonuçlandı; büyük üstat Volquin öldürüldü ve . şövalyelerin askeri güçleri kırıldı.
Paganlara olduğu kadar Hıristiyanlığı yeni kabul etmiş gruplara karşı da acımasız davrandıkları için daha önce hem Papa, hem Kutsal Roma-Germen imparatoru tarafından kınanan ve kilise adına Hıristiyanlığı yaymaktan çok, kendi feodal düzenlerini kurup geliştirmekle uğraşan tarikat, 1237’de papa tarafından dağıtılıp Töton Şövalyele-ri’nin bir kolu olarak yeniden örgütlenmeye zorlandı. Bundan böyle Livonya’nın yerel üstadı (Landmeister), merkezi Prusya’da olan Töton Şövalyeleri’nin büyük üstadınca atanacaktı. Livonya Şövalyeleri, Livonya’ daki fetihlerini sürdürdüler ve 1525’ten sonra yeniden özerk bir tarikat olarak bölgeyi yönettiler. Livonya’nın bölünmesinden sonra 1561’de tarikat da dağıldı.
fratri, antropolojide, ayrı sib, klan ya da akraba gruplarının bir araya gelmesiyle oluşmuş topluluk. Bu gruplar, ortak bir ataya duyulan inançtan ötürü bir araya gelebilecekleri gibi, ortak törenleri ve akrabalık uygulamalarını benimsedikleri için de aynı örgütlenme içinde yer alabilirler; bununla birlikte sibler ya da klanlar içinde gerçekten kan bağına dayalı bir örgütlenme yoktur. Böylesi bir örgütlenmenin fratri olarak adlandırılabilmesi için en az üç gruptan oluşması gerekir; iki grup söz konusu olduğunda, topluluk ikili örgütlenme özellikleri gösterir ve her bir gruba yarım adı verilir. J.
Fratrinin sib ve yarım ile bağıntılı olarak tanımlanması gerekir. Sib, üyeleri ortak bir atadan geldiklerini öne süren teksoylu bir. gruptur; anâsoylu ya da babasoylu olabilir. Sib terimi daha çok ABD’li antropologlara kullanılır; Avrupa’da ise bunun yerine klan terimi benimsenmektedir. Soy ve sibden daha büyük bir toplumsal grup oluşturan fratri örgütlenmesi, akrabalık iddialarına, ortak çıkarlara ya da törensel uygulamalara dayanır. Yarım ise, iki geniş birimden oluşan, daha da büyük bir örgütlenmedir; her yarım bjrçok sibi ve kimi zaman fratrile-ri kapsar. Öte yandan, eğer üç ya da daha çok sayıda fratri, yarımlara ayrılmış durumda değilse, farklı fratrilerin üyeleri arasından ki ilişkiler, ikili örgütlenme özelliği göstermez. İkili örgütlenmenin gerçekleşmesi için, bir topluluğun iki yarıma bölünmüş olması gerekir. Ayrıca bak. ikili örgütlenme; klan.
Frauenfeld, İsviçre’nin kuzeyinde, Thur-gau kantonunun merkezi (1803) kent. Murg Irmağı kıyısında ve bu ırmağın Thur ile’ birleştiği noktanın yakınlarında yer alır, Zürich’in kuzeydoğusuna düşer. Kiburg kontu ve Reichenau başkeşişi tarafından başkeşişe ait topraklarda kurulan ve tarihte ilk kez 1246’da adından söz edilen Frauenfeld (Anamızın Toprakları), 1264’te Habs-burgların eline geçti. 1460’ta İsviçre Konfe-derasyonu’nun yönetimine girdi. 1712-98 arasında federal meclisin (Diet)• merkezi oldu. 1771 ve 1788’deki iki büyük yangında bugün kanton müzesini barındıran, 13. yüzyıldan kalma kale, bir ev ve 14. yüzyıla ait vitraylarla bezenmiş pencereleri olan Protestan Kilisesi dışında bütün kent yandı:. Bir kara ve demir yolu kavşağı olan Frauen-feld’de dokuma, metal ürünler ve konserve üretilir. Almanca konuşan nüfusun yaklaşık dörtte üçü Protestandır. Nüfus (1986 tah.) 18.944.
Frauenlob, asıl adı heinrich von meissen (d. y. 1260, Meissen, Thüringen – ö. 29 Kasım 1318, Mainz, Franken), Orta Yüksek Almanca dönemi şairi. Minnesinger(*) adı verilen aşk şairlerinin yerini alan ve bu geleneği tanrısal gizem, bilimsel bilgi ve felsefe konularındaki şiirlere uyarlayan bir orta sınıf şairler topluluğunun ilk temsilcile-rindendir.
İyi bir öğrenim gördü. On üç yaşındayken bir şiir atışmasına katıldığını gösteren bir kayıt vardır. Daha sonra gezginci saray şairi oldu, bir süre Prag’da kaldı. Yaklaşık 1312’de Mainz’a yerleşti ve orada ilk Meistersinger(*) okulunu kurdu. Bu okul
15. yüzyıldaki, lonca örgütlenmesine benzeyen Singschule (şarkı okullan) kadar katı bir yapıda olmamakla birlikte, Frauenlob’un şiirlerindeki yaratıcılık ve ustaca eğretilemeler, onun Meistersinger’lerin gerçek örneği sayılmasına yol açmıştır. Meryem Ana’yı övdüğü en ünlü şiiri Marienleich’de (Mary’nin Şarkısı) geleneksel dinsel imgeler, çifte anlamlar ve felsefenin içsel yorumlarına göndermelerle örülen karmaşık bir dille ustalığını etkileyici bir biçimde sergilemiştir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*