Kaygusuz (vîzelî), asıl adı alaeddIn alî

Kaygusuz (vîzelî), asıl adı alaeddIn alî

(d. Vize – ö. y. 1563, Vize), hece ölçüsüyle ve arı Türkçeyle yazdığı şiirlerle tanınan mutasavvıf şair.
Yaşamı üstüne ayrıntılı bilgi yoktur. San Abdullah Efendi’nin Semerâtü’l-Fuad fi’l-Mebde-i ve’l Mead (1871) adlı yapıtına göre Bayrami Melamilerinden Sarban Ahmed’in iki halifesinden biridir.
Şiirlerinde Yunus Emre etkisi açıkça göze çarpar. Kimliği ve şiirleri, uzun süre Şeyhi Sarban Ahmed’le karıştınlmıştır. Mahlasla-n aynı olduğu için, şiirleri Kaygusuz Abdal’ m şiirleriyle de karışmıştır. Ama ikisi arasındaki söyleyiş ve tasavvuf anlayışı farklılığı, kimliklerinin ve yapıtlarının aynlmasım kolaylaştım. Kaygusuz’un hece ve aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri bir divanda toplanmamış, mecmua ve cönklerde dağınık kalmıştır. Özellikle hece ölçüsüyle yazdığı şiirleriyle Melami-Hamzavi edebiyatının önde gelen şairlerinden biri olmuştur. Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumî yolunda söylediği şiirler bestelenmiş ve tekkelerde ilahi olarak okunmuştur.
Yaşamıyla ilgili pek çok sorunu çözümleyen, yapıtlanyla ilgili kanşıklıkları aydınlatan Abdülbaki Gölpınarlı, onun dağınık şiirlerinden bir bölümünü Kaygusuz-Vizeli Alaeddin, Hayatı ve Şiirleri (1933) adlı bir kitapta toplamıştır.
Kaygusuz, Bezmi Nusret (d. 1890, Kan-diye [bugün İrâklion], Girit – ö. 24 Nisan 1961, İzmir), Türk yazar ve siyaset adamı.
İzmir İdadisi’ni bitirdikten sonra İstanbul Ticaret Mektebi’nin yüksek bölümünde okudu. Son sınıftan aynlarak Hukuk Mek-tebi’ne geçti ve 1913’te burayı bitirdi.
İlk yazısı 1903’te, İstanbul’da yayımlanmakta olan Musavver Terakki gazetesinde çıkan Kaygusuz İzmir’deki Hizmet ve Haftalık İzmir gazetelerinde çalıştı. 1910’da İstanbul’da Tenkid adlı bir dergi çıkardı (6 sayı). 1911’de Osmanlı Demokrat Fırkası’ nın umumi kâtipliğine getirildi. Yayınlarıyla fırkayı destekleyen Selâmet-i Umumiye ile Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde yazarlık,
başyazarlık yaptı. Osmanlı Demokrat Fır-kası’nın Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katılma karan almasına (Aralık 1911) karşı çıkarak Osmanlı Sosyalist Fırkası’na geçti. İzmir’e dönerek bir süre öğretmen ve müfettiş olarak çalıştı. 1914’te yayımlanmaya başlayan Musavver Mehasin dergisine katkıda bulundu. Mütareke sırasında Alaşehir’de kaymakamlık yaptı. Yunan işgali üzerine İzmir’e döndü, bir süre ticaretle uğraştı. Daha sonra yeniden memuriyete döndü ve 1954’te emekli oldu. Başlıca yapıtları arasında, Fırkalar ve Ben (1912), İlk ve Son (1919), Hüseyin Cahid Bey (ty, eski harflerle), “Nur Baba” Masalı (1922), Bir Roman Gibi (1955), Şeyh Bedreddin Simavenî (1957), Kurumuş Pınar (1958) sayılabilir.
Kaygusuz Abdal, asıl adı alaeddîn gaybî, saravî olarak da bilinir (d. y. 1341, Alaiye [bugün Alanya] – ö. y. 1444, Mısır ya da Elmalı, Antalya), Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu sayılan mutasavvıf şair.
Kaynaklarda yaşamı üzerine kesin bilgi yoktur. Alaiye beyi Hüsameddin Mahmud’ un oğlu, Alaeddin bin Yusuf’un torunu
Kaygusuz Abdal, Levnî’nin bir minyatürü,
18. yy; Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul
Ara Güler Arşivi
olduğu kabul edilir. Sarayda yetiştiği, iyi bir öğrenim gördüğü, gençliğinde avcılık ve okçulukla ilgilendiği anlaşılan Kaygusuz’un yaşamı çevresinde birtakım efsaneler oluşmuştur. Abdal Musa Velayetname’sinde Kaygusuz’un bu şeyhe kapılanması ve abdallar zümresine katılmasına ilişkin bilgiler vardır.
Kaygusuz Abdal, efsaneye göre Abdal Musa’nın dergâhında 40 yıl hizmet etti. Şeyhinden izin alarak Mısır’a gitti (1397/ 98). Mısır sultanının izniyle Nil kıyısındaki Kasrü’l-Ayn adlı yerde bir dergâh kurdu. Bir süre sonra hacca gitti, Kerbela ve Necefi ziyaret etti. Anadolu’ya geçerek Abdal Musa’nın yanına döndü. Bazı şiirlerinde geçen yer adlarından anlaşıldığına göre 1424-30 arasında Rumeli’ye geçti; Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastır’da bulundu. Daha sonra yeniden Mısır’a gitti ve orada öldü. Bazı kaynaklarda Elmalı’da ölmüş olabileceği de ileri sürülmüştür. Kahire yakmlanndaki bir mağaraya gümüldü-ğü, bu nedenle Mısırlılarca Abdüllahü’l-Magarevi diye de anıldığını yazan kaynaklar vardır.
16. yüzyılda bir tarikat olarak gelişip kurumlaşan Bektaşilik, kendi içinde erittiği abdallar topluluğunun ileri gelenlerinden
103 Kayı
Abdal Musa ve müridi Kaygusuz Abdal’ı da tarikat ulularından sayar. Mısır’daki Kaygusuz Dergâhı, halife makamı olarak kabul edilen dört tekkeden biridir. Bektaşilerin giydiği 12 dilimli tacın Kaygusuz Abdal’dan kaldığına inanılır. Ayrıca Bektaşi meydanında yer alan 12 posttan biri Abdal Musa’nın, biri de müridi Kaygusuz Abdal’ın adını taşır. Bektaşiler arasında “Kaygusuz Sultan” diye de anılan Kaygusuz Abdal, bazı şiirlerinde “Sarayî” mahlasını da kullanmıştır. ‘113
Kaygusuz Abdal’ın işlediği ana tema Tan-n, insan ve doğa sevgisidir; Kuran ve hadislerden de esinlendiği şiirlerini duygu, imge, düşünce ve anlam zenginlikleriyle bezemiştir. Şiirinin kaynağım tasavvuf düşüncesi oluşturur. Bu düşünceyi şiirlerinde katı kurallara bağlı bir yöntemle değil, güldürüp düşündüren, eğlendirirken iğneleyen nükteli bir dille ele alıp işlemiştir. Ham sofuları ince bir eleştiriyle alaya aldığı şiirlerinde hece ölçüsü ve yalın bir halk dili kullanmıştır. Hece ölçüsüyle söylediği şiirlerin birçoğu “şathiye” türündedir. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerinin yer aldığı yayımlanmamış bir Divan’ı vardır. Şiirlerinde Yunus Emre’nin etkisi açıkça görülür. Özellikle heceyle yazdığı şiirlerde özgün bir yapı kurmuştur. Kaygusuz Abdal, tasavvufun çeşitli sorunlarını coşkulu bir anlatımla sergilerken, dünyanın gelip geçici heveslerine kapılan insanlan alaya alarak Bektaşi şiirindeki yergi, taşlama ve gülmece türünün öncüsü olmuştur.
Düzyazı alanında da yapıtlar vermiş, bunlarda imgesel varlıklar üzerine düşündüklerini hoş, secili bir anlatım, kısa ve devrik cümlelerle dile getirmiştir. Bunlar halk dilindeki düzyazının en güzel örneklerini oluşturur.
Kaygusuz Abdal’ın manzum yapıtlan içinde Divan’ından başka tasavvufla ilgili mesnevileri de vardır. Bunlardan Gülistan’da vahdet-i vücudu (varlığın birliği) ele almış, tasavvuf konusunda bilgi ve öğütler vermiştir. Hz. Muhammed’i övdüğü Gevhername ve nefis üzerine bilgiler verdiği Minbername de önemli mesnevileri arasında anılabilir.
Düzyazı yapıtlarından Budalaname’de çeşitli tasavvuf sorunlarını, Kitab-ı Mağlata’da uykuya dalan bir dervişin şeytanla olan mücadeleden hep yengiyle çıkmasını anlatır. Vücudname’de ise insanın çeşitli organlarını ele alır ve bazı din ve tasavvuf kavramlarıyla doğa olaylan arasında benzerlikler kurar, bunlar arasındaki çeşitli ilişkilerden söz eder. Dilgüşa ve Sarayname de Kaygusuz Abdal’ın şiir ve düzyazıyla yazılmış tasavvuf içerikli yapıtlarıdır.
Yaşamı ve yapıtları Abdurrahman Güzel’ in Kaygusuz Abdal-Alâeddin Gaybî (1981) ve Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri (1983) adlı kitaplarında ele alınmıştır.
Kayı, Oğuzların 24 boyundan biri. Bozok-ların Gün Han Oğullan koluna bağlıdır. Ongunu (kutsal hayvan) şahindir. Oğuz boylanyla ilgili ilk bilgileri derleyen Kaşgar-lı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk, Reşi-deddin’in Camiü’t-Tevarih ve, Yazıcıoğlu Ali’nin Selçukname (Tarih-i Âl-i Selçuk) adlı yapıtlarında Kayı boyu ile ilgili bazı bilgilere de yer verilmiştir. Reşideddin’in verdiği bilgiler Oğuzların İslam dinini benimsemelerinden önceki dönemi kapsadığından büyük önem taşır. Bu kaynakta ve öteki kaynaklarda boylar listesinin en başına yazılması, Kayı boyunun Oğuzlar arasındaki toplumsal ve siyasal konumunu yansıtır. Birçok Oğuz yabgusu, İslam döneminde
kayık 104
de birçok Oğuz hükümdarı ve beyi Kayı boyundan çıkmıştır.
Osmanh hanedanının da Kayı boyundan geldiği görüşü tarihçiler arasında genel kabul görmektedir. Günümüzde hâlâ kanıtla-namamış olan bu görüş ilk kez 15. yüzyıl tarihçilerinden Yazıcıoğlu Ali’nin yapıtında yer almıştır. II. Murad döneminde (1421-44, 1446-51) bazı Osmanh paralannda, daha sonra başta toplar olmak üzere silahlarda ve padişahların özel eşyalarında Kayı damgasının kullanıldığı bilinmektedir. Yüzyıllardan beri Ertuğrul Gazi’nin türbesini törenle ziyaret eden ve onu kendi ataları sayan Söğüt dolayındaki Karakeçililer de Kayı boyundan gelmektedir.
Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih’te aktardığı söylenceye göre, Seyhun’un (Siri Derya) sol yakasındaki bir Oğuz topluluğunu yöneten Kayı boyundan Korkud Bey’in avcıbaşı-sı Tuğrul Bey, kazandığı başarılarla 40 bine yakın atlı çıkaran bu Oğuz topluluğunun başına geçerek Büyük Selçuklu Devleti’ni kurmuştur. Bu söylenceden Türklerin Anadolu’ya geçişinden önceki yakın dönemde Kayı boyu ile Selçukluların çıktığı Kınık boyu arasında yakın bir ilişki bulunduğu anlaşılmaktadır. 11. yüzyılda Anadolu’ya akınlar düzenleyen Oğuz boyları içinde Kayılar önemli bir yer tutmaktaydı. 13. yüzyılda Asya içlerinden başlayarak Türkistan’a, Horasan’a ve İran üzerinden Anadolu’ya kadar uzanan Moğol yayılması üzerine Kayı boyundan topluluklar öteki Oğuz boylarıyla birlikte Anadolu’ya yerleşti. 15. ve
16. yüzyıllarda tutulmuş Osmanh arazi ve vergi defterlerinde Kayılar, en kalabalık ve en yaygın Oğuz topluluklarından biri olarak görülür. Kızılırmak’ın batısındaki bölgelerde ve Balkanlar’da Kayı adını taşıyan yerleşim merkezlerine sıkça rastlanması, bu boyun geniş bir alana dağıldığını göstermektedir.
Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak Türk-menleri arasında da rastlanan ve öteki Oğuz boylarıyla birlikte “yörük” olarak adlandırılan Kayı topluluklarının çok kısa sürede yerleşik yaşam biçimine geçmekle birlikte yazlan yakın yörelerde yaylaya çıkma geleneğini sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Öte yandan Kayı boyundan bazı oymaklar batıya göç etmeyerek Hazar’ın ötesinde kalmıştır.
16. yüzyıl Osmanh kaynaklarında Kayı boyuna bağlı oymaklarca kurulan ya da bu boyun adını taşıyan 94 yer adı saptanmıştır. Bu sayı 20. yüzyılın ilk yansında 25’e düşmüştür.
kayık, yalnızca kürekle hareket ettirilen ince, küçük tekne. Deniz kıyılarında, ırmaklarda ve göllerde yaygın olarak kullanılır.
Kayık suda kolayca hareket eder ve en önemlisi, iki kürek vuruşu arasında suyun üzerinde süzülür. Böylece, teknenin ileri doğru hareketi kesilmeden sürer ve küreğin her vuruşuyla tekne yoluna devam eder. Düzenli bir tempoyla saatler boyu kürek çekilebilir. Kürek çekme iki biçimde yapılabilir; kürekçi yüzü kayığın kıçına dönük olarak oturur ve küreği kolları ve sırtıyla çeker ya da yüzü kayığın burnuna dönük olarak oturur ve öne yüklenip vücut ağırlığını küreklerin üzerine vererek kürekleri hareket ettirir. Bazı kayıklarda kıçta tek bir kürek bulunur. Buna boyna küreği denir. Yalnız yarışlarda kullanılan özel bir kayık tipi ise tek, çift ya da sekiz kürekli olabilen, ince uzun yarış tekneleridir. Bu tekneler, kürekçi ya da kürekçilerin her kürek çekme
Kayıklar
Erdal Yazıcı
hareketine en fazla gücü aktarabilmelerine olanak sağlayan özel oturaklarla donatılmıştır.
kayın, kayıngiller (Fagaceae) familyasının Fagus cinsini oluşturan 10 kadar yaprak döken ağaç türünün ortak adı. Anayurdu Kuzey Yanküre’nin ılıman ve astropik bölgeleridir.
Çok uzun boylu olan bu küresel ve yaygın taçlı ağaçlann gri renkli düzgün kabuğu ve almaşık olarak dizilen tüysü damarlı (orta damann yan damarlara ayrılması), dişli ya da düz kenarlı parlak yeşil yaprakları vardır. Sarımsı yeşil renkli, yuvarlak erkek çiçek kümeleri ince dallarda asılı olarak, dişi çiçek kümeleri ise aynı ağacın tüylü, kısa dallarında çiftler halinde bulunur. Yumuşak dikenli, kahverengi bir örtüyle sarılı olan fındıksı meyveleri üç köşeli ve sert kabukludur.
Avrupa’nın tümünde yaygın olan Avrupa kayını (F. sylvatica) ile Kuzey Amerika’nın doğusunda yetişen Amerika kayını (Fagus grandifolia) iyi bilinen türlerdir. Her ikisinden de ekonomik açıdan önemli, değerli bir kereste elde edilen bu ağaçlar yaygın bir biçimde süs bitkisi olarak da yetiştirilirler. Yaklaşık 40 m’ye kadar yükselebilen uzun ömürlü Avrupa kayınının düzgün ve silindi-rik bir gövdesi, güzün kırmızımsı bir renk alan yumurta biçimli koyu yeşil yapraklan vardır. Buna karşılık Amerika kayınının iri testere dişli mavimsi yeşil yaprakları sonbaharda sarıya döner. Kuzeydoğu Avrupa, Anadolu, Kuzey İran ve Kafkasya’da yaygın olan Doğu kayını (F. orientalis) 40 m’ye kadar yükselebilen değerli bir orman ağacıdır. Bu düzgün gövdeli ağacın açık gri renkli, düzgün bir kabuğu ve yaklaşık 6-12 cm uzunlukta, dalgalı kenarlı elips ya da ters yumurta biçimli yaprakları vardır. Yaklaşık 20 m boyundaki Çin kayını (F. engleri-ana) ile 24 m’ye kadar uzayabilen Japon kayını (F. japónica) çok gövdeli türlerdir. F. sieboldii, Batı Yanküre’de önemli bir süs ağacı, Meksika kayını (F. mexicana) ise değerli bir kereste ağacıdır.
Kayın ağaçlan en iyi kumlu balçık yapısındaki topraklarda gelişir. Yavaş büyümelerine karşın 400 yıl ya da daha uzun bir süre yaşayabilen bu ağaçlar genellikle tohumlarla çoğaltılırlar.
Yaygın olarak süs ve gölge amacıyla yetiştirilen kayın ağaçlanndan, özellikle Avrupa kayınının parkçılıkta değerli pek çok süs çeşidi vardır. Açık, kırmızımsı kahverengi ve suya dayanıklı kayın odunları başta
mobilya, fıçı, kontrplak, parke, alet sapı v< gemi sandıklannın yapımı olmak üzere çol çeşitli amaçlar için kullanılır. Doğada a\ hayvanlan için önemli bir besin kaynağ oluşturan yağlı meyvelerinden kümes hayvanlarının beslenmesinde yararlanılır, ayn-ca yemeklik yağ çıkanlır.
Doğu kayınının Türkiye’de Istranca Dağla-nndan başlayan doğal yayılışı, Kuzey Anadolu Dağlarının kıyı dağlan üstünden Kaf-kaslar’a bağlanır. Bu ana yayılıştan çok ayn olarak Amanoslar ve Tahtalı Dağlannın
1.500 m’yi aşan kesimlerinde de Doğu kayınına rastlanır. Türkiye’de Doğu kayını saf ormanlar oluşturduğu gibi öbür geniş ve iğneyapraklı ağaçlarla kanşık halde de bulunur. En sık olarak bir arada görüldüğü ağaçlar Kuzey Anadolu Dağlannın doğu kesiminde göknar ve ladin, batı kesiminde göknar, çam ve meşedir.
kayıngiller bak. Fagaceae

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*