İlâhiyi kazanmak için, şunlara mutlaka riâyet ediniz buyuruyor:
- Daima taze yemeklerden yiyiniz,
- Çok sıcak ve çok soğuk yemeyiniz,
- Çok çiğneyiniz, yavaş yiyiniz,
- Yemeğe oturmadan evvel ve yemekten sonra ellerinizi yıkayınız,
- Yemekten daima iştahlı olarak kalkınız, çok yemeyiniz,
- Yemeklerde çok su içmeyiniz,
- Kışın daha ziyâde yağlı yemekler, yazın hafif yiyecekler ve sebze yiyiniz,
- Üzüm, hurma ve zeytin, Allah’ a (C.C.) şükretmek için size âfiyet ve kuvvet verir,
- Yorulduğunuz zaman tatlı yiyiniz,
- Kırık veya çatlak kâselerde yemek yemeyiniz, su içmeyiniz,
- Yemeklerde daima neşeli olunuz, yalnız yemek yemeyiniz,
- Yemekten sonra daima duâ ederek şükrediniz,
- Ayda bir gün muhakkak oruç tutunuz, vücudunuz dinlensin,
- Bal yiyiniz, bin derde devâdır.
Efendimizin bu tür tavsiyeleri, binleri bulur.
Hicrî 160 senesinde ölen ve 500 kadar telif eseri olan Tavaslı Musa İbn-i Ebû Hayyan’ın “El-Hâlis” isimli kitâ- bında, göz hastalıkları ve boğaz anjinleri için Resûlüllah’ın şu tavsiyesi yazılıdır:
Mantarları alınız, rutubetli karanlık bir yerde üç gün muhafaza ediniz, üstünde küf hası! olur. Demir bir şiş alınız, kızdırınız. Soğuduktan sonra üç defa bu küfe sürünüz, göze sürme çeker gibi sürünüz, bu küfü boğaza talâ ediniz.
Evet Peygamberler Peygamberi son asrın penisilin mûcizesini 1400 küsur sene önce göstermiş ve sonsuz bir ilim sahibinin Resûl’ü olduğunu bir kere daha isbat etmiştir.
Göz ağrılarında daima bol hurma yenmesini tavsiye ederlerdi. Bundan başka mantar suyu kullanırlardı ki, bunun penisilin olduğunu daha önce arzetmiştik.
Ateşli hastalıklarda: Soğuk su ile vücûdu ıslatırlardı. Bu usûl, diğerleri gibi şimdi de tavsiye edilebilir.
Zehirlenmelerde: Zehirlenen kişinin midesini boşaltmak için derhal kustururlar ve omuzlarının arasına üç adet hacamat yaparak hastadan kan alırlardı.
“Eğer insanlar az su içerlerse, vücutlarının sıhhat ve âfiyetlerini aynı istikamet üzerinde devam ettirebilirler.” hadîs-i şerifi, büyük bir hikmet taşımaktadır.
Verem: Zayıf, öksürüklü ve balgam çıkaran hastaları, Medine’den dışarı çıkarır ve dağda çobanlarla beraber bırakırlardı. Ayrıca onlara bol bol süt içmelerini tavsiye ederlerdi. Açık havada tedavi gören bu hastalar, bir müddet sonra Medine’ye gürbüz bir halde dönerlerdi. Mikrop ve lâbora- tuvarın tamamiyle meçhûl olduğu o karanlık câhiliyyet devrinde, Resûl-
- Ekrem’in (A.S.M.) bu hastalık hakkında koyduğu teşhis ve tedavi, son derece dikkat çekicidir ve bugünkü veremlilerin SENATORYUM tedavisi ile aynı esasları taşır.
Taunlu ve veremlilerin, derhal halktan tecrid edilmesini tavsiye buyururlardı.
Bu hastalıkların mikrobu, ancak içinde bulunduğumuz asırda keşfedilmiş ve karantina da, bu asırda kıymet kazanmıştır.