O NA İNANIYORUM

O NA İNANIYORUM

allah herkesi gaffar ismi ile affeder

allah herkesi gaffar ismi ile affeder

Plain Truth’dan Tere: Tahsin Aktı
Ey “insanım” diyen

Kendine bir bak, gökyüzünde dolaşan gezegenlere dikkat et.

Bütün kozmik kâinat, güneşleri, galaksileri ve nebulalarıyla tam bir ihtişam içinde.

Onlar cansızdır. Akılları ve zekâları yok. Senin yaptığının binde birini yapamaz, düşünemez, muhakeme edemez, hususî arzu ve isteklerini yerine getiremezler.

Oysa ki bizler, en küçük zerrelerden en büyük galaksilere kadar herşey hakkında bilgi edinebileceğimiz âletler
icad edebiliyor, roketler ve bilgisayarlar yardımıyla Ay’a adam gönderip, tekrar geri getirebiliyoruz.

Azgın nehirlere gem vurup, onları kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda yönlendirebiliyoruz.

Bir yandan en yüce dağların zirvesine ulaşırken, diğer yandan da muhteşem okyanusların derinliklerinde dolaşıyoruz.

İnsanoğlunun yapamadığı ve yapamayacağı tek birşey kalmıştır. “KENDİNDEN DAHA MÜKEMMEL VE ÜSTÜN OLANI YAPABİLMEK

Evet bizler, mükemmel evler yapabiliriz. Muhteşem barajlar kurabiliriz. Bir otomobil, neredeyse canlı bir şeydir, fakat onun üretilmesi için gerekli olan akıl ve zekâ gibi kuvvetler, üretilenden her zaman üstündür.

Kısacası bir eser, ustasını aşa-mamaktadır.

FARZEDİN Kİ…

Bir an için muhakeme, plânlama, desenleme ve uygulama gücünüze güç katıldığını farzedin. Arzu ettiğiniz herşeyi plânlayıp yapabildiğinizi ve bunun için sadece iradenizin yeterli olduğunu kabul edin. Daha sonra, haddinizi sonsuz ölçekte aşarak gezegenleri, güneşleri, nebula ve galaksileri bütün haşmetiyle ve kusursuz bir şekilde tasvir etme, biçimlendirme ve harekete geçirme işine giriştiğinizi düşünün. Bu gezegenlerin biri üzerinde, orada mevcut bütün hayat şekillerini plânlayıp meydana getireceksiniz. “Benzerini yapacaksınız” demek istemiyorum. Çünkü o ana kadar taklid edilebilecek herhangi bir hayat şekli veya gezegen yoktur. Bu muhteşem faaliyeti gerçekleştirirken, en güçlü mikroskopların yardımıyla dahi görü-nemeyen maddenin en küçük parçalarına kadar âlem içinde âlemler kuracaksınız.

Bir atomu yaparken, aynı sistemle güneş sistemini de kurup sizin için küçük-büyük farkı olmadığını göstereceksiniz.

Milyonlarca tür hayvanın yüzmil-yarlarca ferdinin hayatlarını tek tek tanzim edecek, herbirinin ayrı ayrı olan rızıklarını bir dakika dahi geçirmeden onlara ulaştıracak, gerekli olan
elbiseleri giydirecek, birbiriyle olan münasebetlerini sağlayacak, hayatlarını muhafaza etmek için herbirine ayrı ayrı korunma cihazları takacak, dünyaya geliş ve gidiş zamanlarını düzenleyecek ve hepsinin hukuklarını koruyacaksınız.
Milyarlarca insanın yüz şeklini göz, kulak, burun ve ağız olmak üzere aynı uzuvlardan teşkil etmenize rağmen, hepsini birbirinden farklı yapacak ve hepsine de kendine has güzellikler vereceksiniz.

Onların maddî ve manevî cihazlarını kusursuz bir şekilde işlettirecek ve kalplerinden geçen arzulara göre ihtiyaçlarını yerine getireceksiniz.

Ve daha, daha, daha…

Aklınızın, zekânızın ve kuvvetinizin bunlar için yeterli olduğuna inanıyor musunuz?

Biraz durup düşünün.

bütün bu kâinatın yaratılmamı, kusursuz idaresini ve lmı/imini akılsız, şuursuz tabiat kuvvetlerine veya çeşitli sebeple-m» isııad eden zavallıların ne kadar gülünç duruma düştüklerini fjttrün.
Diğer bir ifadeyle de Allah’ı bulmanın ne kadar kolay olduğunu anlayın.

HİÇ SAATÇİ YOKTU

Bir televizyon şirketinde çalıştığım için yayın saatlerini düzenlemek üzere çok hassas bir saate ihtiyacım vardı. 23 taşlı ve çok pahalı bir saat alarak bu işi halledebileceğimi düşündüm. Fakat kısa süre sonra tam mükemmel olmadığını anladım. Eğer saniyesi saniyesine doğru olmasını istiyorsam, Western Union’da bulunan saate göre ayarlama yapıyordum. Ancak kısa bir süre sonra bu saatin de
tam hassas olmadığını ve haftada iki-üç kere Washington’daki Deniz Rasathanesinde bulunan saate göre ayarlandığını öğrendim. A.B.D.’nin baş saati olan bu büyük saatin de ara-sıra düzeltildiğini duymuştum.

Kısacası, teknolojinin önderliğini yapmakta olan Birleşik Devletlerde kusursuz işleyen bir saat bulmak mümkün değil.

Ancak bir tanesi müstesna.

Ve o kusursuz saati görebilmek için başınızı biraz yukarıya kaldırıp GÜNEŞ’e bakmanız yeterli…

Bu dev saatin, milyonlarca senedir bir saniye bile şaştığı görülmemiş. Saniyesinde doğmuş, saniyesinde batmış ve yine belirlenen saniyesinde tutulmuş.(*)

Böyle muhteşem bir saati planlayıp biçimlendiren ve fezanın hadsiz mesafelerinde gezegenleriyle birlikte dolaştıran o yüce sanatkârı görebilmek için, ille benim gibi yayıncı mı olmak lâzım?

Hayret ettiğim noktalardan biri de, kültürlü geçinen kimselerin bu gerçeği bir türlü görememeleri. Bence bu, görmek istememelerinden kaynaklanıyor. Çünkü görseler ve yaratıcılarını tamsalar, ibadet külfeti başlayacak.

Ey benim akıllı arkadaşım.

. Eğer Allah’ı tanımazsan veya tanımamazlıktan gelirsen, ceza

dan kurtulacak mısın? Kanunları bilmemek, suçunu affettirir mi?

Bana diyorsun ki, “Kâinat meydana geliverdi, ustası yoktu. Hiçbir kudret onu tasarlayıp plânlamadı, yaratıp var etmedi. Yıldızları ve gezegenleri yerlerine yerleştirip, sayısız gök cisimlerini, yörüngelerindeki muhteşem seyahatlerine başlatmadı.”

Bana bunu mu diyorsun?

Eğer diyebiliyorsan, ben de senin aklına ve zekâna saygı duymam.

Kendine biraz dikkat etsen ve insanın ahmakçasına karıştırıp kirlettiği şeyler müstesna olmak üzere kâinattaki eserlere göz gezdirsen ve sana verilen akıl nimetiyle onları biraz tefekkür etsen, eminim ki onların ustasını da bulacaksın.

Evet dostlarım, benim bir Allah’ım var.

Yanlış bir şekilde “tanrı” adı verilen putlar da dahil olmak üzere herşeyi var eden, maddeyi, kanunları ve enerjiyi yaratıp hayat mekanizmasını işlettiren ve kendini tanımamızı isteyen bir Allah.

İşte ben O’nu tanıyorum. Ve O’nu tanımayan, fakat bir gün ister istemez tanıyacak olanların da tanımasını istiyorum.

Sanıyorum ki bunun için de dâhi olmak gerekmiyor.

O’NU TANIYAN VE İTAAT EDEN, ZİNDANDA DAHİ OLSA BAHTİYARDIR. O’NU UNUTAN SARAYLARDA DA OLSA ZİNDANDADIR, BEDBAHTTIR.

BEDİÜZZAMAN

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*