ALEM; Türk-îslâm sanatında câmi, medrese, türbe gibi kubbeli yapıların, minâre külahlarının, sancaklann üzerine yerleştirilen tepelikler. Ayrıca. bayrak, sancak, alâmet ve bir kavim veya topluluğun tanınmış ve şöhretli kişileri için kullanılan bir tâbirdir.
Araplarda sancak mânâsınadır. Umûmiyetle altında toplulukların birleştiği alâmet ve sancaklara, bu hususta kullanılan timsâli işâretlere denir. En eski zamanlardan beri ordu ve asker topluluklarının bir işâreti olmak üzere alemler kullanılmıştır.
Türkler önceleri alem olarak at kujOTgundan tuğlar, boynuz, kurt sûreti ve hilâl şekillerini kullanmışlardır.
OsmanlIlarda alem aynı zamanda silâh olarak kullamlan bir nevî balta (teber)dır. Muhtelif şe-
killeri olur. Uçlan dar yüzlü bir kama veya dört köşe bir süngü şeklinde mızrak gibi uzunca saplı bir silâh olup, mızrak vazifesini de görür. Bunlarm bâ-zılannın üzerinde altın kakmalı yazılar ve süslemelere rastlanır. Yeniçeri ordusunda “sancak alemi” olarak da kullanılırdı.
OsmanlIlarda beyaz, kırmızı, yeşil ve sarı olmak üzere muhtelif renkte bayrak yapılmış ve kullanılmıştır. Sancak karşılığı olarak da alem tâbirini kullanmışlar ve sancağı taşıyanlara da alemdâr demişlerdir. İlk Osmanlı bayrağı, Selçuklu Sultânı Alâeddîn tarafından Osman Gâziye gönderilen alemin beyaz renkte olmasından dolayı beyaz idi. Bu beyaz sancak, Osman ve Orhan Gâzi zamanlarında kırmızı harb bayrağı kullanılmasına rağmen, Yavuz Sultan Selîm devrine kadar muhâfaza edilmiştir. Yeşil sancak ise, Fâtih devrinde pâdişâhın gemiye bindiği zaman geminin arkasına takılmak üzere kullanılırdı. Osmanlı bayraklarma hilâl konması Orhan Gâzi devrinde başlamıştır. Üç hilâl ise, Fâtih’in ilk sikkelerinde ve bundan sonraki yeşil sancaklarda kullanılmıştır. Ay yıldızın bayrağa konulması Sultan Üçüncü Selîm zamâ-nmda olması kuvvetle muhtemeldir.
Bâzı tekke bayraklarının alemlerinde o tekkenin menşub olduğu tarîkat pirinin ismi yazılıdır. Bu yazılar umûmiyetle bakır veya pirinçten kesme veya gümüş kakma usûlüyle yazılmış ve yaldızlanmıştır. Alem tâbiri daha ziyâde dînî, iç-timâî ve resmî mâhiyetli olan işaretler için kullanılır.
Alem, aynı zamanda câmi, türbe, medrese, çarşı, imaret ve bunlara benzer dînî ve içtimâî binâla-nn kubbeleri tepesine ve minâre külahlarıyla, minberler ve şadırvanlar gibi mîmârî kısımlanmn ahşap çatılan üstüne bâzan süs bâzan da mîmârî bir eleman olarak konulan tepeliklerdir. Bunlar düşey bir eksene geçirilmiş boncuk gibi yuvarlak şekilde bir kaç parçadan ve onlann tepesine takılmış ay veya iki uçları dışanya doğru kıvnlmış bir boynuz ve bunlara benzer şekillerle son bulan elemanlardır.
Eski Türkler umûmiyetİe çadır ve binâlann tepesine gerek süs olarak ve gerekse nazara karşı moncuk (veya boncuk) denen tepelikler koyarlardı. Öteden beri devam eden bu geleneğe diğer inşâi ve bediî sebeplerin katılması, alemlerin bugüne kadar devâm etmesine sebeb olmuştur. Türkler İslâ-miyetle şereflendikten sonra, moncuk tâbiri yerine daha İslâmî buldukları alem sözünü almışlardır.
Alemler güzel görünmenin yanısıra mîmârî bir mecbûriyetin netîcesi olup, kurşun levhaların tepedeki birleşme noktasmı örterler. Estetik açıdan da dikkati tepede toplayıp, sanki kubbe veya minâre semâya yükseliyormuş gibi bir his verirler. Kubbe ve minârelerin alemleri binânın büyüklüğüne uygun bir şekilde yapılır. Alemi meydana getiren parçalar aşağıdan yukarıya doğru küp, alt bilezik, armut, boyun, üst bilezik ve ay gibi isimler alırlar. Alemlerin en çok dikkat çeken yeri ay kısmıdır. Bunların boynuz, hilâl, nal, zombah, yaprak ve Mevlevî sarığı şeklinde olanları vardır.
Gerek sancak, gerek kubbe ve gerekse minâre külâhlan tepelerine takılan alemler çeşitli zaman ve memleketlere göre çok çeşitli şekiller almıştır.
Alem (Bkz. Dünya)
OsmanlI
devri
alemlerinden
çeşitli
örnekler.