Dua Etmenin Fiziki Dayanağı
Martín Gardner, bilhassa Batı’da en karmaşık matematik bulmacaları ve en zor zekâ oyunlannı ortaya koyan veya bu tür çalışmalarda ilk akla gelen isimdir. Ama Gardner, bu kadarla yetinmemekte ve fiziğin izafiyet ve kuantum gibi temel konularına getirdiği kıvrak, esprili, ama ciddî yorumlarıyla da tanınmaktadır.
Geçen zaman içinde kendi hususî hayatında meydana gelen değişiklikleri de, yine son çıkan bir kitabında görmek mümkün.
Gardner, bu kitabında oldukça ciddî konulara giriyor. Otobiyografisi
Zafer Araştırma Grubu
mahiyetindeki “The Whys of a Philosophical Scrivener” da, “Bir felsefe işçisi” olarak, ilmin ce-vaplayamadığı “Ni-çin?”leri soruyor. Cevabı da kannca-karannca bizzat veriyor.
“İbadet” konusuna da giriyor Gardner, İbadetin
elbette pek çok psikolo jik faydalan bulunduğu nu, ama esasen Allah’ıp emri olarak görmek gerektiğini açıklıyor.
Anlattığına göre, bir gün kendi kendine “Neden her zaman dua etmeliyiz?” diye sormuş Gardner. Sonra, kuantum fiziğindeki belirsizlik prensibini düşünmüş ve hiçbir sonuca sebepler’in tesir etmediğini, her sonucun ta mamen belirsizce davra nan foton ve elektron gi bi parçacıkların hareketine bağlı olduğunu hesaba katmış. Sonunda “Belki de” demiş. “Allah* ın duamızı kabul etmesi, kuantum sistemlerindeki belirsiz davranış ihtimalle
rftni, bizim lehimize kesinleştirmesi ile tecelli ediyor. Ve hiçbir şey sebeplere bağlı olmayıp, herşey her an Allah’ın ilim, hikmet ve iradesi ile cereyan ediyor. O halde, her an dua etmemiz gerekiyor.”
Kitabın bir bölümünde de panteistlere çatan Gardner şunlan söylüyor*.
İlk ciddî panteist olan Sokrates’in öğrencisi Platondan başladım incelemeye. Kabul etmek lâzım ki akıllı (!) adam. Ancak, nkıl tek başına din sahasında bizi doğruya götürmeye yetmiyor. Başka bir akıllı çıkıyor; daha de-<H$ik şeyler söylüyor. Ni-ı»*kim Platon’a bağlı oldukları halde onun çizgisinden çıkan birçok filozofun ciltler dolusu kitabım okuduğum halde, l»**rrak bir Allah inancı eldi* edemedik. O kadar lu’lime oyunu ve zekâ »•«l/ersizi var ki “galiba ben anlamadım” diyorsunuz. Ama hayır; suyu o kadar bulandırıyorlar ki, ne avladıklarını görmeniz mûmkûn «mu… Oltalarına birşey Mkılmadığı halde inatla ediyorlar.
Bu öz (cevher) form idealara (gerçeklere) dönüştü. Cevherin kendisi tanrıdır. O halde kâinatta form (biçim) almış her şey, hatta insan bile tanrının bir görüntüsüdür.
Yâni Panteizm de tanrı, yaratıcı değil şekil vericidir.
Kendi kendime soruyorum: “Ben bir panteist olsam kazancım nedir?” Panteistin târif ettiği tanrı bana ne veriyor?
Koca kâinatı idare eden. küçük mahlûkatı başka ellere bırakmaz. Demek, ister iste mez “Allah” diyeceksiniz
BEDİÜZZAMAV
Martin Gardner
Göcömön, ilmimin ve nihayet irademin âciz kaldığı bir hâdisede kendisine sığınıp yardım isteyemediğim bir tanrıyı ne yapayım!.. Zulme ve baskıya mâruz kalmış bir zayıfın, ellerini kaldırıp “bana zulmeden şu zâlimlerden hakkımı al, onlara haddini bildir” diye adaletine sığınamadığı bir tanrıyı ne yapayım!.. Benimle muhatab olmayan, emirlerine uyup dürüst bir hayat yaşadığım zaman bana sonsuz bir hayatı yâni cenneti vaad etmeyen tanrıyı ne yapayım!..
Kalbimin en gizli arzularını bilmeyen, butun zaman ve mekânı bir anda kuşata-mayan, Kur’anın tâbiri ile “bana şah damarımdan daha yakın” olmayan tannyı ne yapayım!..”
Panteist filozoflann saçmalıklarıyla vakit öldüremem. Ben, kendisine ibâdet edebileceğim: dualarımı işiten, kalbimin en gizli arzularını bilen ve bana gelecek için ümit vaad eden Allah’ı anyonun. Başka tanrıları değil…