DÜNYA SAVAŞI
Türkiye
acısından
BALKANLAR. 1914 Eylülü ortalarında Bulgaristan ın Romanya’ya verdiği notada, Romanya’nın savaşa katılması halinde, Bulgaris¬tan’ın Romanya sınırını geçeceği belirtiliyordu. Böylece Bul¬garistan’ın bu davranışı, rumen ordusunun Galiçya’da çekilmekte olan avusturya ordusunun gerisine taarruz etmek imkânını orta¬dan kaldırdı. Bu sırada alman savaş gemilerinin Karadeniz’de harekâta girişmeleri, alman ordusunun Lehistan’daki harekâtı, kral Carol’un tacını bırakması, Romanya’nın savaş isteklerini yatıştırdıysa da, bu Ülke kendi topraklarından Türkiye ve Bul¬garistan’a malzeme ve cephane geçirilmesine razı olmadı. Bulga-ristan’a ait 400 ve Türkiye’ye ait 200 vagon askerî malzeme ve cephane Almanya’da kaldı. Türkiye’nin bu sıradaki harb ima¬lâtı ise, üç milyon mermiyi geçmiyordu. Kasım ayı başında A¬vusturya’nın 16 tümenle Sırbistan’a karşı yaptığı ikinci taarruz da başarıya ulaşamadı. Avusturya bu harekâtta çok büyük kay¬ba uğradı. Bu sırada Yunanistan, Sırbistan’ın müttefiki ola¬rak İtilâf devletlerinin tarafını tutmakta, Bulgaristan ve Türkiye topraklarına göz dikerek, savaşa katılmak için durumu dikkatle takip etmekteydi, özellikle Yunanistan’daki Venizelosçular böyle bir fırsatı dört gözle bekliyorlardı.
Osmanlı devletinin savaşa girmesi. Bu sırada siyasi ve askerî durum, Türkiye nin henüz savaşa katılmasına elverişli değildi. Osmanlı devleti, Balkan harbi yenilgisinden sonra kara ve deniz kuvvetlerini yeniden düzenlemek için gerekli tedbirleri almağa başlamıştı. Bu maksatla İngiltere ve Fransa’ya savaş gemileri ısmarlanmış olduğundan, bunların katılmalarıyle Karadenizde hâ¬kimiyeti sağlamak mümkün olacaktı. Bu arada daha önce Al¬manya’dan getirilmiş bulunan alman ıslah heyeti de, orduyu kısa zamanda düzenlemeğe var gücüyle çalışıyordu.
Birinci Dünya savaşının Avrupa’da başlamasından sonra, Osman¬
lI devleti tarafsızlığını korumak amacıyle daha önce 20 tem¬muz 1914’te (2 ağustos; genel seferberlik ilân etti. 31 Temmuzda (13 ağustos) ise, padişahın bu konudaki teşvik edici iradesi ya¬yımlandı. Osmanlı devleti ile Almanya arasındaki ittifak gizli tutulmuş ve genel seferberlik özellikle tarafsızlığı koruma amacı belirtilerek ilân olunmuştu.
Türk devlet adamlarından Enveı ve Talât Paşaıar derhal savaşa katılmak taraflısı oldukları halde, Başkumandanlık karargâhın¬daki yetkili kurmay subaylar, ilkbahara kadar hazırlanmak ve bekleme durumunda kalmak yolunu savunuyorlardı. Almanlar Türkiye’yi savaşa sokabilmek için gerekli propagandadan başka bir olupbitti yaratmağa çalıştılar. Bu sırada Akdeniz’de bulunan Göben ve Breslau adındaki alman savaş gemileri Mesina’dan Türkiye’ye gitmek için yola çıktılar. 5 Ağustosta Başkumandanlık, Akdeniz Boğaz kumandanına alman ve avusturya gemilerinin Bo¬ğazdan girişlerine izin verilmesi konusunda emir verdi. İngiltere’¬ye bir süre önce Armstrong tezgâhlarında yapılmak üzere sipariş edilmiş bulunan «Reşadiye» ve «Sultan Osman» savaş gemilerine İngilizlerce ambargo konulması, kamuoyunda ağır tepkilere yol açtığı için onların yerine bu iki alman gemisinin konması yolu bulundu. 8-9 Ağustos gecesi Boğazdan girişlerine izin verilen gemilere, ikmalleri ve satın alma işlemleri bitirilerek Yavuz ve Midilli adları verildi. Yavuz ve Midilli’nin türk donanmasına katılması, itilâf devletleri tarafından sert protestolarla karşılandı, İtilâf devletleri Osmanlı devletinin tarafsız kalmasını sağlamak üzere 17 ağustosta ona bütünlüğünü ve istiklâlim muhafaza ede¬ceklerini, kapitülasyonların kaldırılacağını, Türkiye’ye mâli ba¬kımdan yardımda bulunacaklarını vaat ettiler. Ama o sırada Türkiye’ye gelmiş bulunan Yavuz ve Midilli savaş gemileri ile. alman ıslah heyetinin geri gönderilmelerini de şart koştular. Yine de Sultan Osman ve Reşadiye gemilerine İngilizlerce el konmasının bu satın almayı zorunlu kıldığı belirtilerek teklifler geri çevrildi. Alman savaş gemilerini takip eden İngiliz ve fransız savaş gemi¬leri Çanakkale boğazını ablukaya alınca, boğaz 1 ekim tarihinde tamamen kapatıldı, önceleri iki yıl içinde savaşa girilebileceğim belirten türk genelkurmay ikinci başkanı alman Bronzar Paşa çeşitli baskılar karşısında «Rus donanmasına baskın yaparak
savaşın başlatılması»nı öngören bir teklif ileri sürdü. Osmanlı devlet adamları, ilkbahara kadar beklemek niyetindeyken os¬manlı donanma kumandanı amiral Suşon, yeni rus gemileri Karadeniz’e çıkmadan, rus donanmasını baskına uğratmak istedi. Almanların, Türkiye’nin savaşa girişini bir olupbittiye getirmek isteklerine uygun olarak amiral Suşon başkumandan vekili En¬ver Paşadan aldığı yazılı izin üzerine türk donanmasını 23 ekim¬de Karadeniz’e çıkardı. Karadenizde Ruslarla yapılan çarpışmada bazı rus gemileri batırılarak, Odessa, Sivastopol, Novrossiyk, Teo- dosya limanları bombardıman edildiğinden, Rusya 2 kasım 1914 tarihinde Osmanlı devletine savaş ilân etti. 3 Kasımda İngiliz donanması Çanakkale boğazını bombardıman etti, 5 kasımda İtilâf devletleri Türkiye’ye savaş ilân ettiler. Oysa, siyasî ve as¬kerî yönden, Osmanlı devletinin Birinci Dünya savaşından sa¬kınması ve zorunlukta kalmadıkça girmemesi mümkündü. Ayrıca siyasî ve askerî tedbirlere rağmen, savaşa katılmak zorunda ka¬lınırsa bunun her çareye başvurularak mümkün olduğu kadar geciktirilmesinde ae büyük yararlar vardı. Çünkü Karadeniz o¬layları sırasında, yukarıda da belirtildiği gibi Almanlar Marne’da, Galiçya’da ve Sırbistan’da yenilgiye uğramışlardı. Böylece sa¬vaşın, merkezî devletler tarafından kazanma şansının zayıfladığı anlaşılmıştı. Bundan sonra Cihad-ı Ekber (Cihad-ı Mukaddes) ilânı 14 kasım cumartesi günü Fatih camisinde okundu ve ertesi günkü gazetelerle yayımlandı. İslâmlıkta bir fikir mücadelesine ve tasav¬vufta insanın kendi nefsi ile olan mücadelesi anlamına gelen ci¬hadın ilâmyle bütün müslümanlar, halifenin yanında savaşa çağ-rılmak isteniyordu. Bu sırada Rusların Arhangelsk ve Viladivos- tok limanlarıyle İskandinav bölgeleri, İngilizlerin de Pasifik ok-yanusundaki sömürge ve dominyonları ¦ ile Süveyş üzerinden ir-tibatları kesilmek tehlikesiyle karşılaştığından, Hidiv Abbas Hilmi Paşayı düşüren Ingilizler Mısır’ı hâkimiyetleri altına aldılar.
Osmanlı devletinin harekât planı. Türk ve alman kurmaylarının işbirliğiyle hazırlanan harekât planının temel prensipleri, merkezî devletlerin kesin sonuç bölgesi olan Avrupa cephelerindeki başa¬rısını kolaylaştırmak amacıyle, Almanya’nın yükünü hafifletmek için Romanya ve Bulgaristan bölgesinden Karadeniz’de çıkarma yapmaktı. Böylece gelişecek durumu da dikkate almak ve Kaf¬kasya’da Ruslara ve Süveyş kanalında Ingilizlere taarruz etmek suretiyle bu bölgelerden asıl kesin sonuç yerine kuvvet kaydı¬rılmasını önlemek; İstanbul, Marmara ve Boğazlar bölgesinde stratejik alanda savunmada kalarak merkezî devletlere en etkili bir şekilde yardım etmekti. Bu maksatla 900 000 mevcutlu türk ordusundan 1. ve 2. ordular Marmara ve Boğazlar bölgesinde,
3. ordu Kafkas cephesinde, 4. ordu Suriye ve Filistin cephesin¬de seferberlik ve yığınaklarını tamamlamış olarak savaşa hazır¬landılar. Bunlar dışında İran ve Afganistan’ı da birlikte savaşa sürüklemek için, Hindistan’a karşı yapılacak muhtemel harekât¬ta kullanılmak üzere, Basra’da Irak bölgesi kumandanlığı olarak 38. tümen ve çeşitli aşiretlerden kurulu kuvvetler teşkilâtlandı¬rıldı.
Kafkas cephesi. Ruslar savaş ilânından sonra ilk olarak Kafkas cephesinden Kars-Sarıkamış yönünde taarruza geçerek doğu cep¬hesinde harekâta girişmişlerdi. Kafkas veya doğu cephesi adı verilen bu harekât bölgesinde, önce önemli arazi kesimlerini içi¬ne alan Narman-Velibaba-Eleşkirt-Doğubayazıl çizgisini ele ge¬çirmek isteyen Rusiar, 3. türk ordusuyle 6-9 kasımda yaptıkları Köprüköy savaşını kaybederek, sınırlara geri çekildilerse de da¬ha sonra başkumandan vekili Enver Paşanın yaptırdığı Sarıka¬mış kış taarruzu (bk. sarikamiş harekSti) ağır yenilgimizle so¬nuçlandı.
İrak cephesi, özellikle petrol kaynakları bakımından ele geçir¬mek istedikleri Basra körfezi bölgesinde Ingilizler, Hintlilerle bir¬likte 15 ekimde Bahreyn adasına ve savaş ilânından on gün önce 23 ekimde Fav kesimine asker çıkardılar. Harekâta devam ede¬rek 23 kasımda Basra’yı ele geçirdiler ve Korne’ye girdiler. Bu¬rada bulunan pek çoğu yerli Araplardan kurulu 38. tümen er¬leri savaş alanını terk ettiklerinden, ingilizler kolaylıkla ilerle¬meğe devam ettiler ve İran’da Ahvaz’ı ele geçirdiler.
Bazı rakamlar
1915
Siyasi
duruırl
15 Ağustosta ordu mevcutları, FRANSA: 93 tümen. || Belçika: 7 tümen. || BÜYÜK BRİTAN¬YA: 5 tümen. || ALMANYA: 94 tümen (77’si ba¬tıda, 17’si doğuda). || AVUSTURYA-MACARİS- TAN: 49 tümen. || RUSYA: 99 piyade tümeni, 42 süvari tümeni. || SİRBİSTAN: 11 tümen. ¡1 (bir piyade tümeninde 12 tabur vardır).
Uçak sayısı. Almanya: 174, İngiltere: 66, Belçika: 24.
Ağır
548.
top sayısı. Fransa: 308, Almanya:
Ağır makineli sayısı. Fransa: 2 200, Alman¬ya: 2 450 (bunun 2 250’si batıda).
Fransa: 150, Aralık ayında Batı cephesinin uzunluğu 720
km. (Bu cephenin 650 km’sini Fransızlar; 50
km’sini ingilizler; 20 km’sini Belçikalılar tu-
tuyorlardı.) Fransız çelik imalâtının yüzde
80’ini yapan ve demir madenlerinin yüzde
90’ının bulunduğu topraklar Almanlar tara-
fından istilâ edilmişti.
Bu yıl içinde savaşçılara iki devlet daha katıldı: İtalya daha şu¬bat ayında müttefikler safında savaşa gireceğini belli etmişti. Ancak ordusundaki hazırlığın yetersizliği ve siyasî çevrelerdeki görüş ayrılıkları yüzünden (büyük nüfuza sahip olan Giolitti’nin tarafsızlığı desteklemesi, D’Annunzio’nun ise İtalya’nın sava¬şa girmesi için hararetli bil propaganda faaliyetine girişmesi) bu kararı geciktirdi, öte yandan İtalya ile Avusturya ara¬sındaki görüşmelere bir hayli geç başlandı. Avusturya, yalnız Trentino bölgesinde olmak üzere bazı toprak tavizleri vermeğe razı olacaktı. Londra antlaşmasıyle (26 nisan) İtalyan müttefik¬ler safında savaşa girmeğe söz vermişti: İtalya 20 mayıs¬ta Avusturya – Macaristan’a savaş açarak sözünü yerine ge¬tirdi, daha sonra da Almanya’ya savaş ilân etti. Bulgaris¬tan’ın savaşa katılması ise müttefiklerin Balkanlardaki duru¬munu büyük ölçüde tehlikeye soktu. 1915 Yılı sonbaharında müttefikler Bulgaristan ile merkezî imparatorluklar ara-
sında sıkışıp kalan Sırbistan’ın çökmesini önleyemediler.
iki olay Akdenizle ilgili meseleler arasında ön plana geçti. Başta Churchill olmak üzere bazı İngiliz siyaset adamları kesin sonu¬cun Akdeniz bölgesinde alınacağı inancında idiler. Müttefik kı¬taları ekim ayından itibaren Selânik’te bulunmasına rağmen Yu¬nanistan ikiye bölünmüş durumdaydı: Venizelos taraftarları Müt¬tefiklere yardıma hazırdılar; kral Konstantin ise kayınbiraderi Guillaume II’ye bağlıydı. O yıl Kuzey Atlantik bölgesinde ke¬sin sonuca varılamadı. İçinde amerikalı yolcuların da bulunduğu Ingilizlere ait Lusitania gemisi bir alman denizaltısı tarafından torpillendi (7 mayıs). Bu olay A.B.D.’de büyük heyecan yarat- tıysa da siyasetinde önemli bir değişikliğe yol açmadı. A.B.D. borç verme konusunda müttefiklere eylülden itibaren kolaylıklar sağladı, ama bu, A.B.D.’nin geniş ölçüde ihracat yapabilme is¬teğinden doğan bir davranış sayıldı.
582
Askerî
durum
Alman stratejisi. 1915’te savaşın genel yönetimi Almanların elin¬deydi. Falkenhayn bir süre kararsızlık geçirdikten sonra, alman batı cephesinin kuvvetli olduğu kanısına vardı (Nötre Dame de Lorette’te fransız başarısızlığı bu kanıyı doğruluyordu.) Rusların Stanislav ve Przemysl şehirleri üzerine yaptıkları baskıya karşılık olarak martta doğu cephesinde kesin bir darbe indirme kararını verdi. Nisandan eylüle kadar hindenburg ve mackensen kuv¬vetleri, güneyden avusturya-macaristan kıtalarıyle desteklenerek Rusları, Doğu Prusya ve Polonya’yı terke zorladı ve Riga-Pinsk Çernoviç hattında cepheyi yeniden kurdu. Bu cephede 1917’ye kadpr durum değişmeyecektir. Almanlar doğu sınırlarındaki teh¬likeyi böylece uzaklaştırdılar. Fransızların Artois ve Champagne’- daki saldırıları Almanların doğu taarruzlarını kesintiye uğrattı (25 eylül). Bu arada Falkenhayn ocak ayından itibaren Süveyş kanalına yapılan bir akınla ingilizleri endişeye düşürdü. (Bk. FİLİSTİN.) Almanya, Bulgaristan’ın ittifakından yararlanarak Sır- zistan’ı zaptetti. Türklerle işbirliği kurdu, böylece müttefiklerin Balkanlarda ve Boğazlardaki teşebbüslerini bir süre durdurdu. Müttefik gayretlerinin dağılması. 1915 Yılı, İngilizlerin müttefik savaş yönetimine siyasî bakımdan müdahale ettikleri yıldır. Or¬dularını teçhiz eden İngiltere lord Kitchener’in (Kiçner) teşvikiyle, general Joffre’un isteklerine rağmen kuvvetlerini fransız cephe¬sinde harcamaktan kaçınıyor, Almanya’yı dışarıdaki zayıf nok¬talarından vurarak yıpratmayı daha uygun görüyordu. Bu karara uyarak .Türkiye’ye saldırıya geçtiler. Ortadoğu’da yerleşebilmek için Basra körlezine çıkarma yaptılar. Mezopotamya’da iler¬lediler.. Şubat ayı içinde istemeye istemeye kendilerine uyan Fran¬sızlarla birlikte Çanakkale’ye saldırdılar. Bu saldırı Çanakka¬
le hezimetinden (18 mart) ve Sırbistan’ın çökmesinden sonra, Selânik’e yöneldi. İngiliz kuvvetleri temmuzda Alman Güneybatı Afrika’sını işgal ettiler.
Fransızlar ise bütün çabalarını, düşman cephesini yarıp alman işgali altındaki toprakları kurtarmak üzerinde topladılar. Bu se¬beple general Joffre’un Artois’da, Champagne’da, Argonne’da ve Vosges’larda şubattan ekime kadar yaptırdığı şiddetli, ama fay¬dasız taarruzlar sonucunda Trentino’da bir İtalyan cephesi kurul¬du, Falkenhayn ihtiyat kuvvetlerini batı cephesinde kullanmak zorunda kaldı, böylece de rus ordusunun yükü hafiflemiş oldu. Sonuçlar. Bu yıl içinde müttefiklerin askerî harekâtı hayal kırıcı sonuçlar verdi. Yalnız askerî potansiyelin açık şekilde iyi du¬ruma girdiği görüldü. Denizlerde serbestliği elde tutarak silâh¬lanma çabaları, sanayinin güçlenmesine, orduların bünyesinde değişiklikler yapılmasına, yeni muharebe usullerinin denenmesine imkân verdi. Chantilly konferansında (aralık) müttefikler ara¬sında daha geniş ölçüde işbirliğine ihtiyaç olduğu ileri sürüldü, 1916 yılına ait savaş planı görüşüldü, büyük askerî kayıplara uğrayan Rusya’ya maddî yardım meselesi karara bağlandı, öte yandan Almanya da istediği hedefe ulaşamadı, çünkü Rusya’ya alman imparatoru tarafından yapılan barış teklifinin reddedilmesi (haziran) ve Bukovina’da İvanov’un yaptığı taarruz Rus impara¬torluğunun daha tamamen çökmediğini göstermekteydi. Abluka yüzünden sıkışık duruma düşen Falkenhayn, A.B.D.’nin tepkisin¬den çekinmesine rağmen denizaltı silâhını kullanmağa karar ver¬di. Fransız cephesinin önemi iki taraf için de başta gelmekteydi. Bu cephe 1915 yılında da alman ordusunun bütün ağırlığına, baskısına karşı dayanabildi.
Türkiye
açısından
Suriye ve Filistin cephesi. Mısır’da Osmanlı nüfuz ve hâkimiye¬tini yeniden kurmak ve alman batı cephesine dolaylı olarak yar¬dım sağlamak için Süveyş kanalına karşı bir harekât düşünül¬düğü için Filistin ve Sina çölü stratejik bir değer kazanmıştı. Suriye ve Mısır’ı içerisine alan bu geniş harekât bölgesi için o sırada aynı zamanda bahriye nazırı olan Cemal Paşa buradaki
4. ordu kumandanlığına getirildi. Orta doğudaki İngiliz kuvvet¬lerinin Avrupa’ya taşınmasına engel olmak, Süveyş kanalını ele geçirerek İngiltere’yi doğu ve özellikle Hindistan ile Ümit burnu yoluyle bağlantıya zorlamak ve bölgedeki İngiliz kuvvetlerini Mısır’a bağlamak amacıyle Osmanlı genelkurmayında 3. derece¬de önemli bir harekât planı hazırlanmıştı. Bu plana göre baş¬kumandanlıkça 4. orauya, Süveyş kanalına taarruz etmesi emro- lundu. Ordu kumandanı Sina çölünü geçmek için gereken ha¬zırlıkları yaptıktan sonra 8. kolordusunu bu taarruz için görev¬lendirdi. Yetersiz hazırlıklarla 14 ocak 1915’te başlayan harekât, biri kıyıdan, diğeri güneyden olmak üzere iki grup halinde batı kanadından Süveyş kanalına doğru ilerledi. 3 Şubatta Elkantara kesiminden Süveyş kanalı geçilmek istendiyse de başarılamadı. Bunun üzerine 4 şubatta çekilme emri verilerek 15 şubatta Birüs- sebi ve Gazze bölgesinde toplanıldı.
Çanakkale cephesi. Müttefiklerin Rusya ile birleşmek için bu cepheden denizden ve karadan yaptıkları^ çeşitli taarruzlar, kah¬ramanca yapılan başarılı savunma harekâtı sayesinde büyük bir zaferle sonuçlandı. Dünyanın en büyük birleşik müttefik donan- masıyle, İngiliz, fransız ve aiğer müttefik kara kuvvetleri, Ça¬nakkale’de yenilgiye ve ağır kayıplara uğradılar, sonbaharda geldikleri gibi çekilip gitmek zorunda kaldılar. Rusya ile direk bağlantı kurulamadığından gerekli yardım yapılamadı. Bu yüz¬den 1917 yılına kadar savaşa dayanabilen Rusya’da Bolşevik
ihtilâli başladı ve böylece büyük bir müttefik devletin erken¬den çökmesine yol açılmış oldu. (Bk. ÇANAKKALE SAVAŞLARİ.)
Kafkas cephesi. Enver Paşanın Kara kışta yaptırdığı Sarıkamış kış taarruzu, ağır kayıplara mal oldu ve Ruslar kuvvetlerini yeniden getirdikleri taze birliklerle takviye ederek Erzurum genel istikametinde ve diğer kesimlerde taarruzlarına devam ettiler. Bu sırada Erzurum çevresindeki 3. ordu birlikleri arasında tifüs sal¬gını başladı. Savaş bölgelerinde fırsat gözeten, Ermeni azın¬lığı da ayaklanmağa başladı. Bunların en büyük hareketleri nisan 1915 ortalarında Van bölgesinde görüldü. Askerî hareketleri bal¬talayan ve silâhsız türk halkına yönelen ermeni saldırıları do¬ğudaki illerin birçoğunda yayıldı. Bu yüzden hükümet, buralar¬daki ermeni halkını Suriye ve Kuzey Irak’a yerleştirmek suretiy¬le, gerekli güvenlik tedbirleri aldı. Ruslar 27 nisan 1915’te Tor-tum ve Karaköse’de taarruzlarına devam ederek Van ve Malaz- girt’i ele geçirdiler. Fakat 22 temmuzda yapılan genel karşı taar¬ruzla Van ve Malazgirt kurtarılarak Ruslar eski sınırları geri¬sine sürüldü.
Irak cephesi. 1914 Yılında İngilizlerin ele geçirdikleri Basra’yı geri almak için bu cephe kumandanlığına getirilen Süleyman Askerî Bey, yerli halkın da yardımıyle 12 nisanda giriştiği taar¬ruzdan sonuç alamadı ve Kut’ül Amare’ye çekilmek zorunda kal¬dı. Ingilizler ileri harekâta devam ederek, Kut’ül Amare’yi aldılar. Eylül sonunda general Tawnshend emrindeki kuvvetlerle Bağdat üzerine yöneldiler. Fakat Bağdat’ta toplanan türk kuvvetleri, In- gilizleri Selmanpak’da durdurarak 26 kasımda düşmanı çekilmek zorunda bıraktı. Bu çekilme sırasında Kut’ül Amare’deki general Tawnshend kuvvetleri, 8 aralıkta Dicle kenarında kuşatıldı. A¬ralık ayında, Basra’dan Tawnshend’i kurtarmağa gelen Ingilizlere karşı Felahiye’de savaşlar verildi.
Bazı rakamlar
Ordu gücü, ALMANYA: 160 tümen (ağustos), lık) batıda 107 piyade tümeni, 10 süvari tü- ni. || İTALYA: 36 tümen. ¡1 RUSYA: 132 piyade
batıda 93 tümen, doğuda 66 tümen, İtalya meni. ||
BÜYÜK BRİTANYA: 54 tümen (450 000 tümeni, 42 süvari tümeni. || Çanakkale’de 5
cephesinde 1 tümen (eylülde) [batıda 102 tu- , . …. . .. _ ,, . . … … . _ r , …
men, doğuda 48 tümen, Balkanlarda 9 tümen, kişilik kuvveti Fransa’da). || AVUSTURYA-MA- ıngılız turnem, 2 fransız turnem, 7 turk tu-
Italya cephesinde 1 tümen.] || FRANSA: (ara- CARISTAN: 3 piyade tümeni, 10 süvari tüme- meni.
Siyasi
durum
Merkezî devletler. Romanya yeni bir muharip devlet olarak müt¬tefikler safında savaşa katılmağa karar verdi (28 ağustos). İtal¬ya da Almanya’ya savaş ilân etti. Bulgaristan’a karşı bir denge kurmak ve rus ordusunu desteklemek amacıyle yapılan rumen harekâtı başarısızlığa uğradı. Almanlar tarafından işgal edi¬len Romanya toprakları bu yılın sonunda Almanlara değerli buğday ve petrol kaynakları kazandırdı. Bu sırada Almanya’nın Avrupa’daki durumu çok kuvvetlenmişti. Alman imparatorluğu gelecek hakkında geniş tasarılar kuruyordu. Bu tasarılar arasın¬da aralıkta Polonya’ya bağımsızlık tanıyacağı vaadi vardı. Buna rağmen, İktisadî sıkıntılar ortadan kalkmamıştı: ikmal maddele¬rini sağlamak, ayrıca işçi bulmak meselesi zorluklar yaratıyordu (Belçika’da mecburî çalıştırma usulünün uygulanması, 3 ekim). Bu arada müttefikler uzun vadeli tedbirler almak gereğini duy¬dular: tarafsız ülkelere gönderilecek malları kontenjanlara bağla¬yarak deniz ablukasını daha sıkı bir hale getirmek (mart); İn¬giltere’de mecburî askerlik hizmetini genelleştirmek. Bu yıl
içinde doğuda Korfu adasında yeniden kurulan Sırp ordusu Selânik cephesinde toplanan müttefik kıtalarını takviyeye kul¬lanıldı. Fakat Yunanistan’ın siyasî durumu eski karışıklığın¬dan kurtulamadı. İngiltere ve Fransa’nın Yakındoğuda kendi¬lerine nüfuz alanları bulmağa çalıştıkları sırada (Sykes-Picot antlaşması, 9 mart) Osmanlı imparatorluğuna karşı patlak ve¬ren Arap isyanı (Mekke emîri Hüseyin ve ailesi) kesin bir etki yarattı. A.B.D.’de, Wilson, Cumhuriyetçi parti adayı Hu- gues’e karşı yeniden cumhurbaşkanı seçildi (7 kasım); mütte¬fikler Hugues’un savaşa karışma konusunda daha kararlı dav¬ranacağını umuyorlardı, Hugues Doğu Amerika’nın en kalabalık yerlerinde oy kazanmıştı, ancak Batı Amerika’daki oy çoğunlu¬ğu Wilson’un başkan seçilmesini sağladı. Wilson savaşan devletle¬rin savaş hedeflerini açıklamalarını istedi (aralık). Bütün hükü¬metler kendi siyasetlerini belirlemek zorunda kaldılar. Bu da müttefikler arasında her alanda görülen anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına yol açtı.
Askeri
durum
Verdun ve Somme. Her iki tarafın 1916’ya ait askerî planları, Fransa cephesindeki mevcut ve malzemelerinin yıpratma taar- ruzlarıyle yok edilmesine dayanıyor ve kesin sonuç bu yol¬dan alınmak isteniyordu. Joffrc. yaz başlangıcında Somme üze¬rine birbiri ardına güçlü ve sistematik saldırılar yapmak kara¬rını verdi; bu harekâtın Rusların Galiçya’daki taarruzu ile des¬teklenmesi gerekiyordu. Fransa’da insan kaynaklarının tüken¬mek üzere olduğunu tahmin eden ve yeni İngiliz orduları işe karışmadan önce fransız ordusuna bir darbe indirmek isteyen Falkenhayn 21 şubattan sonra Verdun’e karşı taarruza geçti. Fransız savunma imkânlarının tükenmesi sonunda Verdun düş¬tü. Bu düşüşün savaşın sona ermesi üzerinde bir etki yarat¬
ması bekleniyordu. Ne var ki, Verdun savaşı (şubat-aralık) her ne kadar fransız ordusunu yıpratmakla berabeı’, alman strateji¬sindeki başarısızlığı da ortaya koydu. Gerçekten de Joffre 1 temmuzda Somme üzerine taarruza geçti, bu saldırılar dört ay sürdü, böylece Almanların Verdun’de bütün güçlerini kullanma¬larını önlemiş oldu.
öteki cepheler, öteki cephelerde de aynı yıpratma taktiği kulla¬nıldı. Fransız cephesindeki bellibaşlı muharebelerle ilgili olarak mayısta AvusturyalIların Trentino’ya taarruzu başladı, harekât önce başarı kazandı, sonra İtalyanların isonzo’ya yaptıkları karşı taarruz ile (Brussilov taarruzu) Almanların Doğu’daki
1916
(devam)
Askeri
durum
Türkiye
acısından
kuvvetleri oldukları yerde durduruldu. Bukovina ele geçirildi ve Lwow şehri tehlikeye düştü.
Balkanlarda. Makedonya’da Fransız generali Sarrail’in kuvvet¬leri bir bulgar taarruzuna karşılık vermek için 14 eylülde karsı saldırıya geçtiler ve Manastır’ı zaptettiler (kasım), fakat Tran- silvanya’da tehlikeli bir duruma düşen Romanya ordularının Fal¬kenhayn tarafından ezilmesine ve Bükreş’in Almanların eline geçmesine engel olamadılar.
Sonuçlar. Romanya’nın zaptedilmesi, alman başkumandanlığının Verdun’da uğradığı manevî başarısızlığı ortadan kaldıramadı. Al¬
man kumanda merkezinin itiraf ettiği gibi, Verdun, savaşın «dö¬nüm noktası» idi. Askeri alanda bütün cephelerdeki teşebbüs¬ler iki taraf için de dengeli oldu, iki tarafın giriştiği yıpratma muharebeleri iki orduya da, onların başkumandanlarına da zarar verdi. Falkenhayn ağustosta yerini Hindenburg’a bıraktı, aralık ayında Joffre’un yerini Nivelle aldı. Alman ve avusturya kuvvet¬leri 6 eylülde emir ve kumandayı, teK elden yönetmek üzere, Hin- denburg’a bırakmışlardı. Fakat, düşmanlarının askerî gücü gün¬den güne artıyor, denizdeki üstünlükleri de, kesin bir sonuca bağlanamayan Jutland savaşına (31 mayıs) rağmen, açıkça belli oluyordu.
1915 Yılı sonuna kadar yem teşkil edilenlerle birlikte türk sey¬yar ordusu 48 piyade, 2 nizamiye ve 1 ihtiyat süvari tümenine yükselmişti. Ayrıca Arabistan’da da 4 tümen bulunuyordu. Ça¬nakkale cephesinde düşman yenilgiye uğrayarak çekildikten son¬ra, bu cephede bulunan 16 türk tümeni serbest kaldı. Böylece Türk başkumandanlığı, bu kuvvetlerin yeni kullanma yerlerini doğru seçerek, kesin sonuca önemli ölçüde yardım edebilecek duruma geldi. Kafkas cephesinde, 1915 sonbaharında durakla¬yan çalışmalardan sonra 1916 kışında yeni bir taarruz bekle¬niyordu. 1916 Baharında Kut’ül Amare düşünce İran’daki rus süvari kolordusuna karşı taarruza geçildi. Uzun hazırlıklara ih¬tiyaç gösterdiği için İngilizlerin çölü geçerek Filistin’e taarruz¬ları beklenemezdi. Türk başkumandanlığı Avrupa cephesine gön¬dermeyi düşündüğü Trakyadaki 2. ordunun hareket hazırlıklarını başlattı. Kafkas cephesindeki kritik durumu gören 3. ordu ku¬mandanı Mahmud Kâmil Paşa, İstanbul’a gelerek başkumandan vekili Enver Paşadan yardım istedi. Fakat Çanakkale’de serbest kalan kuvvetlerin Avrupa cephelerinde kullanılmasını tasarlayan başkumandan, 3. ordu kumandanına «Ruslar baskılarını artırır¬larsa Sivas’a kadar çekilirsin» diye cevap verdi. Alman genel¬kurmay başkanı general Falkenhayn’ın Mısır’a karşı yapılma¬sını istediği taarruz için türk başkumandanlığı, Trakya’daki 5. kolorduyu Halep’e göndermeğe karar verdi. Daha önce, kuman¬danların tekliflerine uyularak 14. tümen Suriye, 4. tümen de Irak cephesine taşınmağa başlandı. Durumun gelişmesine göre Halep’ten Irak veya doğu cephelerine gönderilmesi mümkün gö¬rünen 5. kolordu, Erzurum yolu düşmana açıldığı için doğu cep¬hesindeki 3. ordu emrine gönderildi. 15 Şubat 1916’da Erzurum’¬un düşmesi üzerine, Trakya’daki 2. ordu da doğu cephesine sevk edilerek Erzurum’un kurtarılmasına karar verildi. Süveyş kana¬lına taarruz için Almanya’dan bir miktar ağır topçu, makineli tü¬fek, muharebe birlikleri ve motorlu araçlarla, iki hava müfreze¬sinden kurulu Asya kolu adındaki kuvvet gönderildi. Fakat Paşa kolu da denilen bu müfrezenin gönderilmesi geç kaldığından, temmuz 1916’da Süveyş kanalına yapılan baskın başarıya ulaşa¬madığı gibi, ingilizlerin Gazze çevrelerine kadar ilerlemelerine sebep oldu. Irak cephesinde ingilizler, Kut’ül Amare’de kuşatıl¬mış bulunan general Tawnshend kuvvetlerini teslim olmaktan kurtaramadı. Irak sınırında Hanikin’e kadar ilerleyen rus kol¬ordusuna yapılan taarruz sonucunda 15. kolordu, Hemendan’a ka-dar ilerledi. Irak’taki iki kolordunun birisinin bu şekilde ıran içe¬rilerine kadar ilerlemesi ile 18. kolordu cephede yalnız kalmış oldu. Bunu fırsat bilen İngilizler, yeniden aldıkları takviyelerle sonbaharda Bağdat’a doğru taarruza geçtiler. Doğu cephesinde ise, Erzurum’u alan Ruslar, ilkbaharda kıyı yoluyle Çoruh vâ- disinden ve Fırat bölgesinden yaptıkları taarruzlarda başarı gös¬teremediler. Bu sırada 2. türk ordusu Diyarbakır-Elazığ bölge¬sinde toplanmağa çalışırken, Ruslar 3. orduya karşı giriştikleri taarruzu geliştirerek Tirebolu doğusu —Erzincan batısı çizgisine kadar ilerledi. 3. Ordunun bu şekilde yenilgiye uğramış olması güneyde yığmağını yapmakta olan 2. ordunun da taarruzunu önlemiş oldu.
Galiçya cephesi. Selânik bölgesindeki general Sarrail kuvvetle¬rinin taarruza geçmesi ve Rusya’nın da Bulgaristan’ın Karadeniz kıyılarına asker çıkaracağı haberlerinin yayılması üzerine Bul- garlar, Türkiye’den yardım istediler. Rus orduları bu sırada Ga¬liçya’da ilerlemeğe başladığı için, alman başkumandanlığmca yar¬dımın Galiçya cephesine yapılmasına karar verildi. Bunun üzerine türk başkumandanlığı Uzunköprü-Keşan bölgesindeki 14 kolor¬duyu (19. ve 20. tümenleri) Galiçya’ya göndermeyi uygun buldu. Bir ay süren hazırlıklardan sonra, 23 temmuz günü bu kolordu¬nun trenle Galiçya’ya şevkine başlandı. Böylece ilk gönderilen 19. tümen, 12 ağustosta Lemberg doğusunda Botmer ordusu emri¬ne girdi. 20. tümen de 21 ağustosta cepheye girerek bir avusturya tümenini değiştirdi. Böylece Yakup Şevki Paşa kumandasındaki 15. kolordu tamamen Galiçya cephesine girmiş oldu. 623 subay,
21 560 er ve 5 293 hayvandan meydana gelen bu kolordu 5-6 ha¬van bataryası, makineli tüfek bölükleri ve fennî kıtalarla takviye edildi. Eylül başında rus taarruzları bu cephede yeniden başla¬yınca 15. kolordu verdiği başarılı savunma muharebeleriyle çok önemli görevler yaptı ve Merkezî devletlerin bu cephedeki kuvvetlerine büyük yardım ve destek sağladı.
Romanya cephesi. 27 Ağustosta Romanya’nın Avusturya’ya sa¬vaş ilânından sonra, 29 ağustos Türkiye ve Almanya; ı eylülde de Bulgaristan Romanya’ya savaş ilan ettiler. Türk başkumandan¬lığı, bu cepheye de iki tümenli bir kolordu göndermeğe karar verdi. Rumen ordusu, büyük kısmı iıe Avusturya’ya taarruz ettiği sırada Bulgar sınırlarına ayırdığı kuvvetleri de müttefiklere karşı üstün durumda bulunuyordu. Bu bölgede dengeyi kurabilmek ü¬zere cepheye iki tümen ayıran Bulgarları takviye için 15. ve 25. tümenlerden kurulu 6. kolordu Dobruca cephesine gönderildi. Bu kuvvetin toplanması ve hazırlanması bir buçuk ay sürdü. Kol¬ordu 6 ekime kadar iki ayda cepheye taşınabildi. Böylece Dob¬ruca cephesine giren türk birlikleri, Mustafa Hilmi Paşanın ku¬mandasındaki taarruzlarla, Rusların takviye ettiği Rumenleri ye-nilgiye uğrattılar. Dobruca’daki bu başarı üzerine, Transilvanya’- daki rumen taarruzu da durdurulmuş oldu. Rumen orduları, al¬
man ve avusturya kuvvetleri karşısında 10 ekimde çekilmeğe başladılar. Türk kuvvetlerinin de etkisiyle 11 kasımda tamamen yenilgiye uğradılar. Dobruca’da harekât yapan cephe kumandanı mareşal Mackensen, kuzeyden ilerleyen alman ve avusturya kuv¬vetleriyle birlikte Bükreş doğrultusunda taarruza geçmeyi karar¬laştırdı. Bölgedeki tuna ordusu, birinci ve ikinci bulgar piyade tümeni ve bir bulgar müfrezesiyle, bir alman piyade ve bir al-man süvari tümeninden kurulmuştu. Cepheye taşınmakta olan 26. türk tümeni de kasım ayı başında bu kuvvetlere katılmak üzere görevlendirildi. Tuna ordusu 23 ekimde büyük kısmı ile Tuna’yı Ziştovi’den geçerek Bükreş doğrultusunda ileri hareketine devam etti. Rumenler güneyden ve kuzeyden ilerleyen bu kuv¬vetlere karşı yer yer karşı taarruzlar yaptılarsa da bunları dur- duramadılar. Böylece müttefik kuvvetlerin birleşmelerine engel o¬lamadıklarından Bükreş önünde yapılan Argesu meydan sava¬şını kaybettiler. Bu muharebede özellikle 26. türk tümeni bü¬yük başarı gösterdi, özellikle bu tümenin üstün düşman taarruz¬larını kırarak karşı taarruza geçmek suretiyle cephesindeki düş¬manı Argesu nehrinin gerisine atması ve 3 600 esir ve 37 top ve 20 makineli tüfek ele geçirmesi büyük takdir topladı, özellikle 78. türk piyade alayı, muharebede üstün başarı ve kahraman¬lıklar göstererek ün yaptı. 3 Aralık 1916’da Bükreş ele geçirildik¬ten sonra, Merkezî devletler Romanya içerilerine harekâta devam ettiler. Dobruca’daki birlikler de bu arada Tuna ağzına kadar ulaşmışlardı. Diğer birlikler de, 1916 yılı sonuna doğru Seret nehrine kadar ilerlediler.
Makedonya cephesi, itilâf devletleri Çanakkale’de sonuç alabil¬mek için yeni bir ordu getirmeyi planlarken, sırp ordusu al¬man, avusturya ve bulgar orduları karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak çekilmeğe başladı. Eylül 1915’te Selânik’e çıkarılan ge¬neral Sarrail kumandasındaki üç fransız, bir İngiliz tümeni, Var- dar vâdisi boyunca kuzeye doğru ileri harekete geçti. Sırp or¬dusunun yenilmesi üzerine Selânik dolaylarında tahkim edilen ordugâhında kaldı; Merkezî devletlerin kuvvetleri de, tarafsız Yunan topraklarına giremedikleri için, Sırpları takip edemediler. Almanya, Çanakkale’den yeni getirilen itilâf kuvvetlerinin Ma¬kedonya cephesine bağlanmasını, batı cephesine kaydırılmama- sı için bulgar kuvvetlerinin burada görevlendirilmesini uygun bul¬du. Durumdan faydalanan Fransız ve İngilizler, mayıs 1916’ya ka¬dar general Sarrail emrindeki bu doğu ordusunu 5 İngiliz, 4 fransız, 1 İtalyan tümeni ve bir rus tugayı ile takviye ettiler. –
6 Piyade ve bir süvari tümeninden ibaret sırp ordusunun da katılmasıyle bu cephede toplam olarak: 16,5 düşman piyade tü¬meni toplanmış oldu. Doğu ordusu V) ağustos 1916’da taarru¬za geçti. Bulgar ordusu, bölgesel bazı başarılar elde ederek bu ordunun taarruzunu püskürttü. Bu sırada Doğu Makedonya’da bulunan 4. yunan ordusu da büyük kısmı ile Almanlara sığındı. Diğer kısmı da denizden Yunanistan’a çekildi. Selânik’teki yu¬nan kuvvetleri de itilâf devletleri tarafına geçince, Venizelos ha¬reketin başına getirildi, itilâf devletleri, bir yandan Yunanis¬tan’ı kendi taraflarında harbe katılmağa zorlarlarken ekim 1916’- da Makedonya’daki doğu ordusunu bulgarlara karşı tekrar taar¬ruza geçirdiler. Manastır’ı ele. aldılarsa da Bulgarlaı, eski taarruz çıkış mevzilerinde direnmeyi başardılar. Bulgar ordusu bu taarruz başlayınca Türkiye’den yardım istemişti. Türk başkumandanlığı, bu defa iki tümenini de Makedonya cephesine göndermeğe karar verdi. Bu maksatla 50. tümen ekim ayında şevke başlandı. 46. Tü¬men de, 50. tümenden sonra gönderildi. Bu tümenler, Make¬donya cephesinde bulgar sol kanadındaki tümen emrine girdi; Abdülkerim Paşa kumandasında Seıez batısında toplanarak bu kanattaki savaşlara katıldı.
Kafkas cephesi. Avrupa doğu cephesindeki başarısızlığından sonra çar tarafından 24 eylül 1915’te Kafkas cephesi kumandanlığına tayin edilen grandük Nikolay kuvvetlerini arttırdı: yedi kolordu ile bu cephedeki rus kuvvetleri 700 000’i buldu. Bunların kar¬şısındaki 3. türk ordusunun mevcudu, 64 000 kadar idi. Teş¬kilât olarak Rusların, dolgun mevcutlu 183 piyade taburu, 244 süvari bölüğü ve 386 topuna karşılık 3. türk ordusu zayıf mev¬cutlu 122 piyade taburu, 28 süvari bölüğü ve 150 toptan ibaret kuvvetiyle kritik bir durumda bulunmakta idi. Ruslar, Çanak¬kale cephesinde serbest kalacak türk. kuvvetlerinin Doğu cephe¬sine kaydırılmasından önce, 3. türk ordusuna ağır bir darbe vurmak maksadıyle, iki kanadı sarp dağlara dayalı bulunan türk kuvvetlerinin cephesini Azap civarında (Horasan çevresi) Çilligöı dağı-Köprüköy doğrultusunda yarmak üzere, 11 ocak 1916’da taarruza geçtiler. Gece gündüz beş gün devam eden Azap mu¬harebeleri çok kanlı oldu ve düşman önce geri atıldıysa da, da¬ha sonra altı kat kuvvet üstünlüğü ile yüklendiği 33. tümen ya¬nından cepheyi yardı. 300 Kilometre genişliğindeki bir cepheyi savunmak zorunda bulunan 3. ordu kuvvetleri çok dağınık bir durumda bulunduğundan, kritik bölgelere gerekli yardım zama¬nında yapılamamıştı. Böylece rus süvarileri Köprüköy doğrultu-sunda ilerleyerek 19 ocak 1916’da Hasankaleye girdiler. 3. Ordu ise, Erzurum mevzilerini savunmak üzere geri çekilmek zorunda kaldı. Azap muharebesinde 3. ordunun 22 000 kişilik kaybına karşılık Ruslar 18 000 kayıp verdiler. Bundan sonra ileri hare-