Genel Valilikte kaldığı üçbuçuk yılda

Genel Valilikte kaldığı üçbuçuk yılda, yaptırdığı 3000 Km. yol, 1400 köprü, yüzlerce okul, fabrika, tarım tesisleri, dernekler v.b. gibi ekonomik, kültürel, toplumsal kuruluşlar Vali Paşa’nın gücünü kanıtlamaya yeter de artar bile.. Halk hoşnuddur kendisinden.. Özellikle Mithat Paşa’- nın ülkede ilk kız ve erkek san’at okullarını açtırması başlıbaşına bir olaydır. Bu başarıları üstüne bir yıl Şurayı Devlet başkanlığında kalır. Ardından Bağdat VAliliğine gönderirler. Orada da aynı bayındırlık, kültürel v.b. alanda eserlerini sergiler. İlk kez Bağdat-Basra suyolunu işletmeye açar.

H0 Günlük Sadaret

Fakat her güçlü ve becerikli kişiliklerin karşısına her zaman bir cüce kıskancın çıkması yazgı gibidir. Bu kez de çelme ve engelleme ifriti Sadrazam Nedim Paşa adıyla başına dolanır. O Sadrazam, ki Mithat Paşa’yı tüm yönleriyle kendine rakip ve düşman görür. Elierdikçe ayağını çalar. Genç Vali Bağdat’tan istifa ile Başkent’e dönmek zorunda kalır.

Padişah Sultan Aziz sonradan gerçeği anlaya­rak kendisini Sadrazamlığa getirir (317-1872)… ise de Paşa ikiyüzlülükten hoşlanmaz. Doğru bildiği gerçekleri, önceki sadrazamın yolsuzluk­larını ve yeni dış borçlanmaların zararlarını açıkça ve dikine söyler. Bu çıkışlardan Padişahın da canını sıkar. Böylece Mühür, geri alınarak 80 günlük sadaret sona erer., Takvimde kader ağlarını şaşırmadan örerken, yine hiç değişme­mesi gereken bir noktayı vurgulamalıyız: bir kişiliğin biyografisi aslabir övgü veya yergi yazısı değildir. Belki o kişilikten kalan ve hiç geçerlili­ğini yitirmeyer değer yargılarının kısa bir bilanço­su olabilir, kâr ve zarar sütunlarıyla… Paşa’nın tablosunu çizerken, anaçizgilerinden bazılarını belirtmeliyiz. O hukuku, devlete ben inletenler­dendir. Yani “Kanunu bilmeyen, yasayı herşeyin üstünde görmeyen uluslara uygarlık nasip ola­maz”, yasasını da bilenlerdendir. Bölgesel yöne­timindeki başarısı, toplumsal gerçeklerle yasal adaletin kesiştiği noktada düğümlenmektedir. Hele genç Vali halka hizmet yarışında ırk, soy, ulus, din, mezhep ayırmaz. Salt hizmet ve devlet yanlısıdır da. Ama bütün bunlar salt başarıya yeterli mi? İnsan denilen varlığın serüveni aşağıdaki satırlarla sürdürülmektedir.

Sıkışan Saltanat trafiği

Azlolunan Paşa, Meclisi Ahkâmı Adliye Başkanlığına getirilir. Davası; devletin gelece­ğinin, halkın esenlik, refah ve mutluluğunun çağdaş bir yönetim biçiminde olduğuna inanma­sıdır. Doğrusu yurdunda parlamenter bir rejimle yönetim ister. Oysa Abdülaziz tahtda kaldıkça buna olanak bulunmadığını da bilir. Ayrıca Mahmud Nedim gibi paşalar Rus elçisi İgnatief’in etkisi ve baskısı altında birer oyuncaktırlar, özellikle ülke ve aydınlar içten ve dıştan amansız bir kıskaç arasındadır. Kötü yönetimin kaynak­landığı çağın gidişine ayak uyduramayış, üst yöneticileri kırgınlıkla, kızgınlıkla Padişahın kar­şısında birleştirir. Varılacak tek amaç: Padişahı devirmektir. Başta sadrazam Mütercim Rüşdü, Serasker Hüseyin Avni, Mithat, Kayserili Ahmet, Harp Okulu Komutanı Süleyman paşalar ve Şeyhülislam Hayrullah efendi olmak üzere Sultan Aziz’in hal’ini planlar ve hazırlanırlar… Ve plan hızla uygulamaya konulur. Bu konuda başrolü, İsparta’nın Gelendost köyünden çıkarak tâ Serasker ve Sadrazamlığa kadar yükselmiş Hüse­yin Avni Paşa oynar. Yerine, Kanunuesasi’yi ilan koşuluyla V. Murad’ı getirirler. Bugünkü Cumhu­riyetimizin ilk aşaması sayılan Birinci Meşrutiyeti hazırlayanları unutmak veya kötülemek acaba bir vefasızlık, insafsızlık, mantıksızlık örneği sayıl­maz mı?

Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi, ve V. Mura&ın çıkarılması bir günde tamamlanır. (30-5-1876). Gerçi Sultan Aziz deli değildir. Ama kibirli, onurlu, duygusal ve çabuk kızar cinstendir. Devrilişini, hapislik ve hakaretleri onuruna yediremez. Beş gün sonra kol bileklerini keserek intihar eder, ölümü, doktorların rapo­ruyla kesinleşir. Ne var ki kaderin hükmü gecikmez. Gerçekten Sultan Murad’da cinnet belirtileri görülür. Sanki görünmez uğursuz bir el gezinmektedir ülkenin üzerinde…

Kanunu Esasi’nin ilânı amacıyla Bakanlar Kurulu Mithat Paşa konağında toplantı halinde­dir. Abdülaziz’in öcünü almak üzere, eski bir Saray yaveri ve bir cariyenin yakını Kolağası Çerkez Haşan Konak toplantısını basar. Hüseyin Avni ve Raşid paşaları öldürür. Çerkez Hasan’ı da Bayazıt Meydanın’da asarlar.

Durumdan doğan görev gereği Mithat Paşa, yine Kanunu Esasinin ilânı vaadiyle Şehzade II: Abdülhamid’le görüşür. Antant kalınarak Hasta Padişah V. MuradUn yerine Abdülhamid tahta çıkarılır. Henüz doksan günlük iken bir saltanat sona erer. Rüşdü Paşa’nın istifası üzerine Sadaret Mührü ikinci kez Mithat Paşa’ya verilir (20-12- 1876).

Böylece sıkışan iktidar trafiği çözülür gibi olur. Üç gün sonra I. Meşrutiyet Mithat Paşa’nın ağzından dünyaya ilân olunur. Aradan çok zaman geçmeden Osmanlı-Rus Savaşı (93 Savaşı) patlak verir. Dahası 45 gün sonrasında Mithat

Paşa azledilir. Buraya kadarki beklenmedik olaylar dizisi ilginç görünümleri yansıtmaktadır. Tıpkı fizikdeki gibi bir “Etkr-Tepki” kanunu yürürlüktedir sanki… Halbuki olaylardan ders almak insanoğlunun ön görevi olmalı değil mi? Gerek kişisel, gerekse devlet çapında… Nitekim Osmanlı-Rus Savaşının ardından Rauf Paşa’yı Padişah Rusya’ya gönderir. O’nun aracılığıyla Rus Çarından Abdülhamid’e şu tavsiyeler gönderilir: “1 — Kanunuesasi ortadan kaldırılmalıdır, 2 — Pa­dişah bağımsız ve salt egemen kalmalı, 3 —Ab- dülaziz’in hal’i işine karışanlardan, hanedan adına öç alınmalıdır/’ Üstelik Mithat Paşa parayla, pulla satın alınamaz da.. Yayılan söylentiler, verilen jurnaller kuruntulu Abdül- hamidi çileden çıkarır, önceki hanedan üyele­rine benzemek istemez hani…

Avrupa’da Avare Bir Sadrazam

Mithat Paşa bir sabah, Padişahın iradesi ve İzzettin vapuru ile Avrupa’ya sürülür. Sürgün Paşa, bir buçuk yıl süreyle Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde avare dolaşır, durur. Batılılardan gördüğü saygınlıkla Padişah aleyhine, yurt yararına giriştiği eylem ve yayınlarını İstanbul zararlı bulmaya başlar. Şüphe burada insanın aklına bir soru getiriyor: İyi bir Vali, acaba iyi bir sadrazam olabilir mi? Şimdi olayları birlikte izleyelim: Padişah Avrupa’da sakıncalı geziler yapan Paşa’yı kandırır ve Suriye Valiliğiyle dönüşünü sağlar. Suriye’de çalışırken de jurnalci­ler boş durmaz, Sultan’ın uykularını kaçırtırlar. Artık Mithat Paşa’nın kesinlikle ortadan kaldırıl­ması gerekir. Paşa Aydın Valiliğine giderken İzmir’deki konağı basılır. Oysa Vali Paşa bu tutuklanmadan öncelikle haberlidir. Dışarı kaç­ması gerekirken, İzmir Fransız Konsolosluğuna sığınır. Sarayla Paris arasında çirkin bir pazarlık tezgâhlanır; Fransızlar Tunus’un kendilerine ta­nınması karşılığında, Konsolosluğuna sığınmış Paşa’yı, Kızıl Sultan’a satarlar. Bu olay, tarihte yabancılara güvenmenin en tipik bir örneğidir., doğaldır ki ibret alınırsa…

Yıldız Mahkemesi ve Dış Basın

Abdülhamid, Mithat Paşa’yı ortadan kaldırmaya kararlıdır. Amcası Sultan Aziz’in ölümünde parmağı bulunanları suçlama bahane­siyle hepsini mahkemeye verir. Bunun

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*