HİPNOTERAPİ NEDİR?

HİPNOZ NEDİR?

“Kişi zengin olsun, yoksul olsun, hastalığı iyileştiren de mutsuzluğu mutlu kılan da zihindir.”

Edmund SPENCER

HİPNOZ NEDİR?

Hipnozun tedavi amacıyla kullanımına hipnoterapi denir. Bu tedaviyi yapan kişi hipnoterapist veya hipnologdur. Sahnelerde hokkabazlık, şarlatanlık yapan veya gayret göstererek bu ilmi öğrenen herkes hipnozitör olabilir; ama tıbbi gerçekleri göz ardı etmeksizin hastalıkların tedavisinde kullanılmasını ancak hekimler gerçekleştirebilir. Hipnoz, Yunan mitolojisinde uyku tanrısının adıdır. Hypnosis kelimesinin anlamı ise; bir şahsın, başka bir şahsı telkin yoluyla muvakkaten emrine alarak, söylediği telkinleri kabul edebilir duruma sokma halidir. Bu nazarla ve bakışla temin edilmiş olabilir. Hipnoz altında bulunan bir şahıs objektif kriterlerini kaybeder. Toplum içindeki sosyal rolü ile uyuşmayan kabulleri ve hareketleri rahatlıkla yapabilir. Bu yüzden insanın kendisini emanet edeceği hipnoloğun güvenilirliği, hastalığı tedavi etmekteki samimiyeti ve kişiliği oldukça önem kazanmaktadır.

Hipnoz Çeşitleri:

A – HETERO HİPNOZ

Bir sujenin (hipnotize edilen kişi) veya suje topluluğunun hipnozitör aracılığı ile çeşitli teknikler kullanılmak suretiyle hipnotize edilmesidir. Burada etken olan hipno- zitördür. Hipnozitörün yol göstericiliğinde süje ve süjeler hipnotize edilirler.

Dört şekilde olabilmektedir:

1) Ferdi Hipnoz

2) Grup Hipnozu

3) Kollektif Hipnoz

4) Sosyal Hipnoz

1

B – OTOHİPNOZ

Kişinin herhangi bir yardımcıya gerek duymadan kendi kendisini hipnotize etmesi halidir. Bu, iki şekilde olmaktadır.

1 – Post Hipnotik Telkine Dayalı Otohipnoz Önceden başka biri tarafından hipnotize edilmiş ve kendisine hipnoz esnasında bazı telkinler verilmiş olan bir kişinin bu telkinlerin tesiri ve yardımı altında daha sonraları kendi kendisini hipnotize edebilmesidir. Daha önceki telkin; süre ve etkinlik olarak otohipnozun kalitesinde önemli oranda pozitif bir farklılık meydana getirir.

2 – Otohipnozun Özel Usullerle Elde Edilmesi Bu durum hipnozitöre gerek duyulmadan kişinin kendi kendisini otohipnoza sokmasıdır. Transandantal meditasyon ve yoga yapanların, dinî tarikatlara mensup dervişlerin durumları bu hale örnek verilebilir. Kişiler kendi gayretleri ile otohipnoza girerler. Telkinin istenildiği şekilde kişinin kendisi tarafından yapılması mümkündür. Uygulamalarda çoğu kez telkin kullanılmamaktadır.

C ÖZEL HİPNOZ HALLERİ VEYA HİPNOZA BENZEYEN DURUMLAR

1) Yol veya Direksiyon Hipnozu:

Her türlü monoton uyaran, insanı hipnoza sokmada önemli oranda rol oynamaktadır. Yorgun olmak ve uykusuz kalmak özellikle yol esnasında ve direksiyon başında hipnoza girilmesini sağlamaktadır. Uzun ve virajsız otoban yollarda kazaların olmasını bu şekilde açıklayabiliriz. Yoldaki kesik çizgilere veya yol kenarındaki bazı işaretlere sürekli bakıldığında da hipnoza girilebilir.

2) Televizyon Hipnozu:

Hipnoza girmede temel nokta şuurun belirli bir noktada toplanması, dikkatin belirli şeylere yoğunlaşması, bunun dışındaki uyaranların algılanmaması halidir. Çok önemli bir konuşmayı takip ederken, millî bir maçı seyrederken evdeki-çocuğumuzun veya eşimizin bize seslenişini işitmeyiz. Bu, hipnoza benzer bir haldir. Beyin korteksimiz dışarıdan gelen uyarıları inhibe etmekte ve şuurumuz sadece seyrettiğimiz şey için çalışmaktadır.

3) Annenin veya Değirmencinin Selektif Hipnozu:1

Anne, uyurken kendisine yapılan hiçbir gürültü ile uyandırılamazken, çocuğunun en küçük bir sesiyle uyanması enteresandır. Değirmenciye değirmeninin sesi bir ninni gibi gelir. Değirmenin sesi kesildiğinde, onun için tersi bir anlamla ona bu sessizlik, bir uyaran haline dönüşmektedir. Bu tamamen bilinçaltımızı şartlandırmamıza bağlı olarak gelişen selektif bir hipnoz halidir.

D – İLAÇLA HİPNOZ

Hipnoza dirençli vakalarda, sosyal medikal ve siyasal amaçlarla kullanılmaktadır. Bu yöntem % 2,5 pentothal solüsyonun damar içine dakikada 1 cm3 olmak üzere gayet yavaş zerk edilmesi şeklinde uygulanır.

BİR KİŞİ NEDEN HİPNOTİZE EDİLMEYİ İSTER?

Elbette ki bunun birçok sebebi vardır. Sebebe göre kişinin hipnotize olabilme imkânı değişmektedir. Hasta olanlar, merak edenler, hipnotize edilemeyeceğine inanarak bunu ispatlamaya çalışanlar, araştırma isteğine olumlu cevap verenler, bazı yeteneklerini arttırmak isteyenler hipnotize edilmeyi isterler. Ben hipnozu ilk kez bir öğretmen arkadaşımızın, yapılış şeklini görmek için ısrar etmesi üzerine kendime uygulattım. Aynı zamanda kendime yaptığım otohipnozla olan farklılığını deneyimlemek istedim. Çok açık ve net olarak kendime uyguladığım otohipnozla bana bir başka meslekdaşımın uyguladığı hipnozun aslında aynı şey olduğunu gözlemledim. Dışarıdan bir başkasının size vereceği telkini siz kontrolünüzü kaybetmediğiniz için kendi kendinize verebilme imkânına sahipsiniz. Hatta otohipnoz esnasında insan kendisini tanıdığı ve değiştirmek istediği ölçüde farklılaşma çabalarında daha anlamlı sonuçlar elde eder. Değişim için önce insanın kendisini yeteri kadar tanıması ve eksikleri doğrultusunda farklılaşmaya gerçek anlamda tarafsızca bakabilmesi gerekir. Bir kişinin bilinçli olarak hipnotize olması için çok değişik yöntemler vardır. Bunlardan birisi olan imajinasyondan burada kısaca bahsetmenin yararlı olacağını düşünmekteyim.

Nedir İmajinasyon?

İmajinasyon bilinçli canlandırma ile rüya gördürme ya da bir başka kişinin görmesini sağlama halidir. Burada da otohipnozun gücü kullanılır. Adına bazen meditasyon da denilmektedir. Bu yanlıştır. Bilinçli rüya meditasyonun tam karşılığı olamaz. Otohipnozda da girilen trans durumuna benzer bir deneyim elbette yaşanılır ama me- ditasyonda yönlendirme olmaması girilen trans durumunun daha farklı yaşanılmasını sağlar. Kuantum düşünce sisteminde elde edilen düşüncenin sıradışı olarak dizayn edilmesi ve otohipnoz benzeri trans durumu imajinasyonla elde edilir. Düşüncelerin çekim gücü vardır. Neyi düşünürseniz onu kendinize çekersiniz. Bir süre sonra hedefve isteklerinizle ilgili tüm araçlar size akmaya başlar. İmajinasyon sadece kuantum düşünce sisteminde değil birçok değişik tedavi uygulamalarında kullanılmakta olan bir yöntemdir. Karakterlerin oluşumunda özellikle çocukluk dönemlerinde büyük oranda sevgisizliğe ve farklı psikososyal olaylara bağlı olarak gelişen sorunların ortadan kaldırılmasında kullanılır. Toplumumuzda “Yedisinde neyse yetmişinde de odur”, “Can çıkmayınca huy çıkmaz” gibi birçok sözün bu yöntem karşısında hiçbir ciddi tutar yanı kalmaz. Çok kısa bir zaman dilimi içinde ve çok hızlı bir şekilde değişim gerçekleşir. İmajinasyon uygun ve tespit edilen soruna yönelik yapıldığında çok büyük faydalar sağlar. Şahsiyet oluşumunun en önemli devresi olan ilk altı yaş içinde meydana gelmiş olan sorunların çözümünde çok etkilidir. Hasta tüm sorunların asıl sebebini çok iyi düşündüğünde, bunların çocukluk dönemleriyle alakalı olduğunu bulmakta gecikmez. Bu sorunlar; yetiştiriliş tarzı, annenin, babanın ve diğer aile bireylerinin birbirleriyle olan iletişim sorunları, davranış farklılıkları gibi sorunlardır. Temelde ufak bir cümleden va da kelimeden tutun da çıkan kavgalara kadar hemen her şey insanı etkilemiş olabilir. Bir başka çocuk için önemli olmayan bir kelime ya da cümle, diğer çocuk için onulmaz yaralar açar ve insan tüm hayatı boyunca bunu bir kişilik sorunu olarak yaşamaya devam eder. İmajinasyonda yapılan şudur: Hasta bilinçli bir rüya haline sokulur. Burada hafif bir trans halindeyken çocukluğuna götürülerek orada yaşadıklarıyla, etkileşimleriyle anne ve babasıyla yüksek benliğiyle tekrar temas kurması sağlanır. Ç o k dikkatli ve oldukça etgili yönlendirme ile bu işlem  gerçekleştirilirken çocukluk dönemlerinde giderilemeyen  ihtiyaçların birinci sırada öneme sahip olduğu bilinir. Bu ihtiyaçların en önemlisi sevgi ve J önemsenme, insan olduğunun farkına varıl- W ması ihtiyacıdır. İnsan çocuğunu sever, ama  ona bu duygusunu göstermezse, hele hele şımarnlasın mantığı ile çocuğuna yaklaşırsa ona en büyük kötülüğü yapmış olur. Bunun aslında sevgiye o anda çok muhtaç olan çocuğu için ne kadar da zalimce bir davramş olduğunu, kimi aile büyükleri yaşamları boyunca anlayamaz ya da bazıları çok uzun yıllar sonra ancak anlama fırsatı elde ederler. Bunun telafisi mümkündür, ama yıllar boyu yaşanılan acılar ve engellenmiş bir kişilikle yaşamış olmak, insanın boynunda bir pranga olarak kalmıştır bir kere. Fakat zararın neresinden dönülürse kârdır anlayışı ile tüm bu azap verici durumlardan kurtulmak mümkündür.1

Ömür boyunca bir saplantı halinde yaşanmış duygu ve düşünceler çok kısa bir zamanda ortadan kaldırılarak, muhteşem bir geçmiş ve olağanüstü bir gelecek oluşturulabilir. Eskiden yaşanmış ve olumsuz olarak bilinçaltına atılmış olaylar tamamen tersyüz edilerek onlara farklı anlamlar verilebilir. Geçmişte yaşanılmış tüm olayların bizdeki bilinçaltı kayıtları yaşamımızı etkilemeye sürekli devam eder. Genellikle bu etkilenme negatif yönde olur. Geçmiş, geçmiş olarak orada durduğu yerde durmaz; bugüne, yaşantımızın şimdiki haline uzanarak sınırlamalar, korkular, serzenişler ve birçok olumsuz ruh halleri, kişilik bozuklukları taşır.

Aynı şekilde bu çalışmayı geleceğimiz için de yapabilmemiz mümkündür. Çoğu insan önünü göremediğini, yapacağı iş için önce geleceğini görmesi gerektiğini söyler. O hep bekleyecektir. Yaşı ilerlemiş bir doktor arkadaşıma artık evlenmesi gerektiğini söylediğimde bana verdiği cevap “Dur hele bir önümüzü görelim, sonra evlenmeyi düşünürüz” olmuştu. Hep ömürlerimiz bu karamsar bekleyişlerle geçer. Sonra geriye döntip baktığımızda birçok şey için geç kaldığımızın farkına varırız. Oysa geleceği şekillendirmemiz hep daha iyi şeylerin olacağı düşüncesi ve beklentisiyle mümkün hale gelir. Bu başlangıcın birinci şartı, odağı geleceğe yöneltmekten geçer.

Burada belki ifade etmeye çalıştığım en önemli nokta, geleceğin bizim tarafımızdan şekillendirilebileceği gerçeğidir. Geçmişteki anlam farklılığını dönüştüren beynimiz, henüz gelmemiş ama mutlaka farklı şekillerde önemli bir potansiyele sahip olan geleceğimizi kendi isteklerimiz doğrultusunda gerçekleştirebilir. İsteklerimizin yoğunluğu nispetinde kuantum düzeyinde evrenin tüm güçler dengesi, bu şekillendirmeye katkıda bulunmaya başlar. Bir süre sonra tam anlamıyla geleceğin isteklerimiz doğrultusunda geliştiğini gözlemleme imkânına kavuşuruz.

İMGELEME (Bilinçli Senaryo)

1
İmgeleme, hayal gücümüzün farklı şekilde ama bizim kontrolümüzde, isteklerimiz ve daha önceden öngörülmüş gerçekler doğrultusunda yeni baştan organize edilmesidir. İmajinasyondan farklı değildir. Fark sadece yöntemi uygulayanların uygulama esnasında yaptığı değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Burada anlatılanlar standart olmayıp uygulayıcıların kendi kişilikleri, karşılarında bulunan insanın istekleri ve şikâyetleri, elde edilecek sonuçların farklılıkları, o anki ruh durumlarındaki farklılıklar evrensel olan bu tedavi yönteminin değişik varyasyonlarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. İmgeleme her ne kadar genel bir konu olsa da, burada daha çok Kuantum düşünce sistemine göre anlatılacaktır. İmgeleme; maddî ve manevî isteklerin gerçekleştirilmesinde, karakter mühendisliğinde, hayat planının yapılmasında, başka insanlarla ruhsal boyutta iletişim sağlamak amacıyla kullanılır. İmgeleme, başlangıcı ile sonu arasında değişik aşamalar içerir. Elde edilecek faydanın maksimum düzeyde olması için bu aşamaların ihtiva ettiği anlamlarla birlikte yaşanması gerekir.

Bu aşamalar:
1) Sevinç ve Heyecan Duymak

Kurduğumuz hayalin bizi motive edecek en önemli özelliği duygu olarak ondan elde edeceğimiz sevinç ve mutluluktur. Bu sevinç ve mutluluk yoksa, bilinçli senaryoyu gerçekleştirmemiz zordur. Beslendiğimiz asıl güç kaynağı buradadır. Güç kaynakları elbette ki her insana göre farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar doğal olarak karşılanmalı ve bir güçler dengesi oluşturma çabasında olan insan hak ettiği önemli konuma yükseltilmelidir. Sevinç ve heyecanınız sınırlı ise bir makale ya da hikâye yazabilirsiniz, ama bir kitap yazmak için bu duyguları daha derinlikli olarak yaşamanız gerekir. Ancak bu duyguların derinliği uykusuz sabahlara çıkabilmenizi sağlar. Bu heyecan size büyük bir güç verir. Yaşam amacınıza tam odaklanabilirsiniz. Kalp atışlarınızın artması ve ellerinizin titremesi, bu sevinç ve heyecanın her yanınızı sarmasının eseridir. Hücrelerinize işlemiş bu heyecan, hücrelerinizin ortak ve evrensel bilinçten yararlanmasını arttırır. Hücreler de artık sizin için, sizin istekleriniz ve heyecanınız doğrultusunda çalışmaya başlarlar. Sadece hücreleriniz mi? Elbette ki hayır! Tüm evren ve içindeki gizli güçler bu çalışmaya ortak olur.

1

2) Sonuç Resmini Görmek

Yaşam amaçlarımızın bizi götüreceği nihaî sonucun nerede ve nasıl olduğu önemli değildir. Sadece bizim ve insanlığın hayrına olacak bir sonuç olmasına dikkat edilmelidir. Zihin, bazen mantığı öne sürerek sonuç resmine ulaşamayacağımızı söyler. Örneğin Türkiye’ye başbakan olmak istemeniz sizin sonuç resminiz ise; bunun ulaşılamayacak, imkânsız bir hedef olduğunu aklınıza getirir. Bu noktada zihne verdiğimiz yetki geri dönerek negatif bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Zihin, mantığı kullanarak gerçekte yapılabilecek, ulaşılabilecek ve mümkün olan birçok önemli gerçekliği güdükleştirir. Sık kullanılan ve doğruluğu tartışılır “Çingeneye yetki vermişler önce babasını kesmiş” özdeyişinde olduğu gibi zihin burada yetkisini kötüye kullanmaktadır. Sonuç resmi hiçbir sınır tanımadan ve sınırsızlığı gerçek özgürlük kabul ederek zihinde canlandırılmalıdır. Ayağı sağlam yere basacak olan bu sonuç resmi, sizi heyecanlandırmak ve mutlu etmelidir.

3) Senaryo

Her filmde, tiyatroda bir senaryo ve her senaryonun da temel bir duygu yoğunluğu vardır. Senaristlerin kurguladığı eski Türk filmlerini bilirsiniz. Fakirlerin asil, iyi, saf olduklarını; zenginlerin ise mağrur gaddar olduklarını anlatır çoğu kez bu filmler. Bu yüzden duygu sömürüsü yapıyor denilir bu filmler için. Oysa bu senaryolar, ülkenin ve izleyicilerin sosyo-ekonomik kültürel düzeylerine göre düzenlenir. Çünkü ihtiyaca göre hazırlanan ve mevcut duruma uygun olan bu senaryoların film haline getirilmesi pirim yapar. Her insanın kendisine has bir senaryosu vardır. Senarist kendisidir. Çoğu insan kendisine seçtiği rolün farkında olmadığından ve zihnini kullanamadığından kendi senaristi olmadığı gibi, ancak başkalarının yönlendirmeleri ve telkinleri ile sıradan hayatım yaşamaya devam eder.

Nasıl masa üzerinde kâğıda çizilmiş bir bina projesi bina değilse, yaşanmamış tüm duygularımız da aslında bizim değildir. Mimar önce projeyi çizer, sonra bir takım prosedürler gerçekleştirilerek inşaat yapılmaya başlanır. Proje olmadan inşaatın yapılmasının mümkün olmadığım hepimiz biliriz. Gölcük ve Düzce depremlerinde projelerinde ve yapımlarında eksiklik olan binaların ne hale geldiğini çok yakın geçmişimizde millet olarak hepimiz gördük. Zihnimizin çalışması da böyledir. Mutlu ve huzurlu bir yaşam sunacak sonuç resmine ulaşabilmemiz, ancak kendimiz ve geleceğimizle ilgili olarak hazırladığımız projemizle gün yüzüne çıkar. Bir yaşam projemiz varsa ve bunun pratik yaşantımıza geçmesini sağlayacak bir senaryo geliştirmişsek, artık mimarlığın gereğini yaptığımızı söyleyebiliriz. Bu mimarlık kendi yaşamımızın ve varoluş gerçeğimizin, kalbimizin zümrüt tepelerine giden yolun motifler ve kanaviçelerle süslenmiş olağanüstülüğüne bizi mutlaka kavuşturacaktır.

4) Beş Duyumuzun Tümünü Kullanmak

Zihinde canlandırmanın bir aşama sonrası, bu görüntünün meydana getirdiği his ve duygu yoğunluklarını çapalama yöntemi ile kalıcı kılmaktır. Onların kalıcılığım perçinlemenin daha teknik yöntemleri vardır ve bu yöntemler basit, pratik ve muhteşem etkinlikteki yöntemlerdir. Sonuç resmini zihninizde yaşadığınız sırada o anda gördüğünüz renkleri, işittiğiniz sesleri, tattığınız tatları, kokladığınız kokuları uygun yöntemlerle kalıcı hale getirmeniz mümkün olabilmektedir.1

Örneğin; “Rengârenk granitlere benzeyen mermer dağlar, yeşilden kızıla çalan mis gibi çam kokulu ormanlar ve yüksek platolardan doğarak doğanın yamaçlarından aşağılara doğru bir gelin edasıyla usulcacık süzülen, içinde alabalıkların oynaştığı zümrüt mavisi, şırıl şırıl akan ırmaklar altın kumsalları olan denizle kucaklaşıyordu” cümlesini zihninizde canlandırarak okuduğunuzda, bu manzarada geçen renkleri gördüğünüzde, sesleri işittiğinizde, kokuları ve duyguları hissettiğinizde o manzaranın sizi mutlu ettiğini göreceksiniz.

5) Bırakmak Sonuçtan emin olarak beklemektir.

Her görevi ve yapılması gerekeni yaparsınız, ardından beklemeye başlarsınız. Burada sonuç beklenmektedir. Sonuçtan ne kadar eminseniz o kadarına layık görüleceksiniz. Derin bir kuyudan kısa bir iple su çekemezsiniz, ipinizi uzattığınızda kovanız mutlaka su ile dolacaktır. Karlı bir kış günü yollar karla kaplı iken arabanızın lastiğine zincir takmadan yola çıkarsanız başınıza geleceklere hazır olmalısınız. Yolculuk boyunca başınıza her türlü felâket gelebilir. Burada yapmanız gerekenleri yapmamışsınızdır. Sebeplere sarılmadan ve onları yapmadan sonuçlara asla ulaşamazsınız.

6) Uyanık ve Tetikte Olmak

Uyuşuk ve baygın bir şekilde durmamaktır. Hedefe ve sonuç resmine giden yolları tespit ettikten sonra onlarla ilgili olarak meydana gelen tüm işaretlerin farkına varılmalı ve hepsi değerlendirmeye tâbi tutulmalıdırlar. Her sonuç resmine giden yol, otomatik olarak değerlendirmeye alınmalı ve önü sürekli açılmaya çalışılmalıdır. Kedinin
Zihinde canlandırmanın bir aşama sonrası, bu görüntünün meydana getirdiği his ve duygu yoğunluklarını çapalama yöntemi ile kalıcı kılmaktır..
fareyi gördüğünde nasıl dikkatle onu izlediğini ve ilk fırsatta ona saldırdığını hepimiz biliriz.

7) Süreçlere Saygı Duymak

Her gelişme ve sonuç bir sürecin ardından gelir. Doğum, anne rahminde bir bebeğin dokuz ay kalmasının ardından gerçekleşir. Çocuk hemen yürümez. Çocuk birçok denemenin ardından ve defalarca yere düştükten sonra yürümeyi öğrenir. Yürümeyi öğrenirken yere düştüğünde azminden bir şey kaybetmez. Kendisini protesto etmez. Hatta çoğu çocuk ağlamaz, düştükten sonra gülmeye bile başlar. Öğrenilmiş çaresizlik biz büyüklerin hastalığıdır. Hiçbir çocuk bunu bilmez. Yaratılış olarak onlar, başarana kadar inada tekrarlamaya devam ederler. Bir samuray gibi savaşçıdırlar.

8) Mizah ve Abartıyı Kullanmak

Mizah ve abartı zihnin işleyiş mekanizmalarındaki kuramların temizlenmesini sağlar. Soba borularının kullanılmaya bağlı olarak zamanla tıkanması gibi ya da damarlarımızın kolesterol plakları ile dolması gibi zihin de tekdüze kullanılmalar sonucunda artık hantallaşmaya ve tıkanmaya başlar. O, sıradışıyı sever. İlginç olanı takdir eder. Komik ve abartılı olanı ise benimser.

9) Peşinen Teşekkür Etmek

Niçin teşekkür ederiz? Çok çeşitli sebeplerle teşekkür ederiz. Ama asıl teşekkür, güvendiğimiz için yaptığımız teşekkürdür. Daha istediğimiz şey gerçekleşmeden, ama bizim onun gerçekleşeceğine inanarak yaptığımız teşekkürdür. Bu teşekkür nimetin devamını sağlayan şükürden farksızdır. Burada samimiyet derecesi çok yüksektir. Bu samimiyet, inancın ve güven duygusunun gücünden gelir. Peşinen teşekkür etmek bizim içimizde, dışımızda ve her yerimizde her zaman hazır olan, her şeyi gören ve işiten, çok büyük olan ve her şeye gücü yetene olan inancın bir sonucudur. Bu teşekkür aslında koşulsuz sevginin bir tezahürüdür. Koşulsuz sevgi ise gerçek yaşam enerjisidir.

1

TELKİNİN GÜCÜ

Hipnotize edilmenin ardından verilen telkinlerin direkt şuuraltına hitap ediyor olması, tedavinin gücü hakkında hiçbir şüpheye firsat vermez. Hepimiz yaşamımızın her safhasında yolda yürüyorken, gazete okuyorken, televizyon izliyorken, başkaları ile iletişim halinde olduğumuz her an ve hatta kendi başımıza kaldığımız zamanlarda bile telkinler altındayız. Kendimizle yaptığımız içsel konuşmalar ve özellikle şartlanmış içsel sesimiz bize negatif telkinler yapar. Aldığı telkinleri kontrol edemeyenler yaşamlarını kontrol edemezler. İki tür telkin hücumuna maruz kalmaktayız. Birincisi dışarıdan gelen telkin. Bu telkinler hep moralimizi azaltıcı, gücümüzü zayıflatıcı yönde çalışır. Bunları görmezden gelmek, önemsememek bizim elimizdedir. Çoğu kez insanlar bunu başaramazlar ve olumlu yönde telkin için hipnotize olmaya adeta mecbur kalırlar. Bazen de etkisi altında kaldığımız masum telkinler olabilir yaşantımızda. Örneğin, bazı meslekdaşlarımız ilaç firmalarının tanıtım yetkililerinin (reprezant) etkisi altında kalabilmektedirler. Bazıları ise reprezantın çalışmasından etkilenmemekte, ama kendi bildiği ilaçları daha fazlaca yazmaya devam etmektedir. Aslında kendi bildiği ilaçları da yine belirli etkilenmeler ve telkinler sayesinde yazmaya başlamıştır. Rep- rezantlar, hep dikkat etmişimdir, telkine daha açık doktor arkadaşlarımıza yönelik çalışma yapmayı istemektedir. Elbette ki kendilerine göre haklılık payları vardır. Herkes yapmış olduğu işin karşılığını almayı ister. Bu yüzden onlar tercihlerini hep telkine daha açık, tesir altında kalan doktor arkadaşlarımıza çalışma yaparak kullanırlar. Diğer telkin ise, kendi içimizden bir yanardağın fışkıran lavları gibi ihtişamla çıkabilme gücüne sahip olan hayal gücümüz sayesinde meydana gelir. Hayal gücümüzü kullanarak kendimize yaptığımız telkin, muhteşem bir etkinliğe sahiptir. Şimdi yapmış gibi hayal etmek şuuraltına verilen çok önemli bir telkindir. Şuuraltı sadece şimdiki zamanda bulunur ve şimdiki zamanda yaptığımızı ifade etmeye devam ettiğimiz eylemler, mutlaka hayatın pratiğine doğar. Hayalimizi düzenleyiş biçimimiz, hayatımızı tanımlayış ve yaşayış biçimimizi belirler. Gerçekte hayat içinde yaşadıklarımızla iyi kurulmuş bir hayal arasındaki farkı anlayamayan insan beyni; inandığı sürece otomatik pilota bağlanmış gibi her taraftan gelen bilgileri süzer ve sürekli inandığını destekleyecek referanslar arar. Burada otomatik pilot, anlamlı ve faydalı yönde çalışır. Seçici davranarak olumsuz bilgi ve deneyimlerin tesiri altında kalmayı engeller. Bu seçicilikte inanmış olmanın önemi ilk sıradadır. Yaşamın vazgeçilemez ve asla yadsınamaz gerçeği, inancın gücünden gelir. Yapacağınıza, başaracağınıza inandığınız an yapmış ya da başarmışsınız demektir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı mücadelesinin ilk meşalesini yaktığında tüm hücrelerine kadar düşman silahlı kuvvetlerini topraklarımızdan kovacağına inanıyordu. Bu inancının gücüyle ve sağlam iradesinin desteğiyle hepimiz şu anda ülkemizde rahat ve bağımsız bir şekilde yaşamaktayız.

Merak ettiği için hipnotizma yaptırmak isteyenler

Bu gruptaki insanların bir rahatsızlıkları yoktur. Konuya meraklı oldukları için bu işi yaptığını bildiği kişi veya hekime deneme maksadıyla evde, dost sohbetlerinde ve değişik ortamlarda yaptırmak isterler. Kimisi inanarak bunu ister, kimisi de gerçekle bağlantısı olmadığını düşünerek böyle bir istekte bulunur. Profesyoneller, insanların bu şekildeki isteklerini çok mantıklı ve makul görmeyerek genellikle hipnoterapi yapmaya uluorta kalkışmazlar.

Bazı yeteneklerini artırmak için hipnotizma yaptırmak isteyenler

Konsantrasyon sorunu yaşayan ve böylelikle derslerinde başarı gösteremeyen öğrenciler, bazı sportif etkinliklerde başarı ve performanslarını arttırmak isteyen sporcular hipnotizma olmak için müracaat edebilmektedirler. Gerçekten de bu tip etkinliklerde hipnoterapinin olağanüstü faydaları vardır.

HİPNOTİZMA UYGULAMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER

1) Genel Faktörler, Bir kişi neden hipnotize edilmek ister, sorusunun cevaplarında genel faktörler sıralanır.

2) Özel Faktörler,

a) Sujeye,

b) Hipnozitöre ,

c) Çevreye ait faktörler olarak sıralanabilir.

a) SUJEYE AİT FAKTÖRLER

En önemli faktör kişinin psişik karakteridir. Heyecanlı, hassas ve pimpirik diye tabir edilen kişilerde, romantik, dinî duyguları bulunan ve manevî değerlere önem veren kişilerde hipnotize edilebilme özelliği daha belirgindir. Sujenin rızasını almak önemlidir. Kendisinin kabul etmemesi durumunda hiçbir kişi hipnotize edilemez. İlk hipnotizma seansı kişinin isteği ile yapıldıktan sonra, diğer seanslarda kişi istemese de, ilk seansta posthipnotik (hipnoz sonrası) telkinlerle şartlandırılmaya bağlı olarak kolayca hipnotize edilebilir. Tetikleyici herhangi bir söz veya bir olayla otomatik hipnoza girmesi telkini kendisine yapılmıştır. Bu bir tür beyin yıkama işlemidir. Kişinin bundan haberi yoktur. Daha sonraki seanslarda oluşacak direnci yıkmak için böyle bir uygulama yapılır. Sujenin heyecanını artırmak ve hipnotizma ile ilgili yersiz korkularını ortadan kaldırmak son derece önemlidir.
1

Bakış çalışması

Bakışların disipline edilmesinde kişinin gözünü belirli bir noktaya odaklayıp, en az beş dakika gözünü hiç kırpmaksızın bakmasını sağlamak gerekir. Bu sadece gözün disiplini için değil, insan beyninin, zihninin, iradesinin gelişmesi için de oldukça önemli bir çalışmadır. Bu işlem için en çok işimize yarayacak alet, bakış kartonudur. Beyaz bir karton veya kâğıt üzerine çapı 0,5 cm. olan siyah bir daire çizerek içi aynı renkle karartılır. Bu siyah daireden sonra 0,5 cm. kalınlığında ve daireden de 0,5 cm. uzaklıkta ikinci bir daire çizerek içi boyanır. Bu aralık ve kalınlığın ölçüleri korunarak daireler çoğaltılır. En dıştaki kısmın beyaz olarak kalmasına dikkat edilmelidir. Bakış diski, rahat ve gevşekçe oturulan yerden 1,5-2 metre uzaklıkta ve göz hizasının biraz üzerinde bir yere isabet edecek şekilde duvara yapıştırılmalıdır. Bu diskin ortasındaki alana mümkün olduğu kadar uzun ve gözleri kırpmaksızın bakmak gerekir. İlk başlarda gözlerde sulanma ve iğnelenmeler olabilir. Göz kapaklarının kapanma ihtiyacı sizi epeyce zorlayabilir. İlk çalışmalar 15-20 saniye kadar olmalı ilk günün sonunda süreyi 1 dakikaya çıkarmak yeterli bulunmalıdır. Daha sonraları bu süreyi yavaş yavaş arttırarak 15-20 dakikaya çıkarmak mümkündür. Bu çalışma; kişiye dikkatinin bir noktaya toplanılması ile iradesini bu yolda zorlayarak o noktaya yoğunlaşmasını sağlayıp, etrafından kendisini ayırabilmesini, bir tür trans durumuna girebilmesini sağlar. Aynı zamanda zihnin yoğunlaşması ile elde edilen kullanılabilir potansiyelde belirgin bir iyileşme elde edilebilir. Fiksasyon sırasında zihinde tek bir fikir olmalıdır. 1, 2, 3, 4 diye sayı sayılabilir. 500 sayısına kadar ve daha fazla da sayılabilir. Bu arada zihinsel olarak “gözlerimden çok güçlü manyetik etkiler çıkıyor, her çalışmamda bu çıkış daha da fazla yoğunlaşıyor” diye tekrar tekrar söylenilmelidir. Bu bir tür kendimize yaptığımız telkindir. Can sıkıntısı ya da zorlanma olmaksızın bu çalışmalar istekle yapıldıkça bu etkinlik, bir süre sonra insanın bakışının manyetik gücünü geliştiren ve irade enerjisini arttıran güzel bir sonuç meydana getirir. Bakış gücü ve irade enerjisinin, günlük yaşantımızı ve yaptığımız işlerdeki başarımızı olumlu yönde etkileyeceği muhakkaktır. Bazı mistik kişilerin veya bazı önemli şahsiyetlerin bakışlarındaki etkin güç; etkileme gücü bu manyetik özellikten gelir. Karizmatik siyasî liderlerin de böyle bir güce sahip oldukları ve bakışları ile insanları farklı bir duygu içine soktukları bilinmektedir.

Tarikat şeyhlerinin genelde toplumda, özelde kendi müritleri arasındaki olağan dışı güçleri ve etkinlikleri, bakışlarındaki bu manyetik gücün yoğunluğundan kaynaklanır. Onların algı boyutları da, bir bakışta insanların içinden geçeni okuyabilecek kadar gelişmiştir. Sujenin zeka seviyesi, hipnotize edilebilmesinde önemli rol oynamaktadır. Zeki sujeler daha kolay hipnozite edilir. Ahmak, aptal ve bunamış olanlar hipnotize edilemezler. Olayın farkında olması, iyileşmeyi arzu etmesi ve kendisinden istenilenleri yerine getirebilmesi için mutlaka kendini idare edebilecek kadar akıl sağlığının yerinde bir insan olması gerekir. Sujenin güvendiği bir kişinin seans esnasında yanında hazır bulundurulması önemlidir. Şuuraltında güvensizlik taşıyan kişiler için bu uygulamanın önemi büyüktür. Yanında getirdiği kişiye yeteri kadar güvenemiyorsa bu da ayrıca bir sorun teşkil edebilir. Dengelerin iyi ayarlanması son derece önemlidir. Hastaların bazıları aşırı kuşkucu olabilir. Her yapılan davranıştan çok farklı anlamlar çıkarabilirler.1

Tüm bunlara karşı uygulayıcının uyanık olması ve dikkatli hareket etmesi gerekmektedir. Telkinlerin tekrarlanması ile etkinliği paralel olarak gitmektedir. Ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar anlamlı bir sonuç elde edilebilir. Her olayda olduğu gibi bu uygulamada da tekrarın önemli olduğu inkâr edilemez. Çok küçük çocuklar ve yaşlı insanlar hipnotize edilemezler. Kesin bir yaş sının be lirtmek güçtür. Ufak çocukların hipnotize edilmesi çok gereldi değildir. Çok yaşlı olanlarda ise anlama, idrak sorunları ya da dikkatlerini yoğunlaştıramamaları nedeniyle başarılı olunmayabilir.

10 – 20 yaş grubu, en uygun ve kolay hipnotize edilebilecek gruptur. Bu işe ilk başlayacaklara bu yaş grubu arasındaki sujeleri tercih etmeleri tavsiye edilir. Daha dirayetli ve etki altında kalma korkusu ile tedaviye direnen kişilere uygulama yapılmaması tavsiye edilir. Başarma oranı en yüksek hasta grubu seçilerek oluşabilecek bir başarısızlığı önlemek en mantıklısıdır.

Bayanlar erkeklere göre daha hassas, duygusal oldukları için daha kolay hipnotize edilirler. Dikkat edilirse reklamların çoğu bayanlarm tüketim alışkanlıkları üzerinde yoğunlaşmış durumdadır. Çünkü bayanları ikna etmek erkeldere göre daha kolaydır. Onların tüketim toplumunun önde gelen aktörleri olduğunu tüm ticarî şirketler bilmektedir.

Sujelerin mesleği, hipnoza yatkınlıklarında önemlidir. Genellikle emir komuta zinciri içinde çalışan, amir-memur ilişkisi, alt-üst ilişkisi, öğretmen-öğrenci ilişkisi bulunan mesleklerde daha etkindir. Bunlar bir üstün emirlerini her zaman için itirazsız kabul etmeleri nedeniyle emir ve telkinlere karşı bir yatkınlık duyarlar. Bu tip kişiler daha çok sağ beyin ağırlıklı düşünen kişilerdir. Sol beyin ağırlıklı düşünenlerin yaklaşımları eleştirel ve acımasız olur. Onlar daha ziyade olaylara mantıksal ve analitik yaklaştıkları için farldı bulunurlar. Genelde millet olarak daha çok sağ beyin ağırlıklı düşünmeye ve davranışlarımızı bu şekilde düzenlemeye alışkınız.

İçine kapanık astenik tipler, diğer vücut tiplerine göre hipnoza daha fazla eğilimlidirler. Bu kişilerin içsel konuşma süreçleri sürekli yoğun bir şekilde devam eder. Bu yüzden negatif enerjileri çoğunlukla fazladır. Birikmiş bu fazla negatif enerji, onların bu tedavi yöntemine yatkın olmalarını sağlar.

Sujelerin fizyolojik ihtiyaçları giderilmiş olmalı, karınları tok ve tuvalet ihtiyaçları görülmüş olmalıdır. Bu tip ihtiyaçları olan sujelerin hipnotize edilebilmeleri güçtür. Sujelerin yorgun olması ve giydikleri kıyafetlerin rahat ve takılarından arındırılmış durumda bulunması hipnotize olmalarını kolaylaştırır. Sujelere soluk alış verişleri öğretilmelidir. Derin bir nefes alınmalı, göğüste bu bir süre tutulmalı ve sonra belirli bir sürede verilmelidir. Bunun sürelerinin 1., 4., 2. zaman birimlerine uyması sağlanmalıdır. 2 saniyede nefes alıyorsa 8 saniye bu nefesi içinde tutmalı ve 4 saniyede iki kısım olacak şekilde vermelidir. Bu nefes egzersizi çeşitli psikomotor yollardan gevşemeyi ve zihinsel rahatlamayı sağlar.

b) HİPNOTİZÖRE AİT FAKTÖRLER

Hipnozitör açısından psişik faktörler daha az önemli olmasına rağmen, karşısındaki sujenin ruh dünyasındaki fırtınaları ve kaygıları sezebilen bir yapıda olması, onun gücünü daha verimli kullanmasını sağlayacaktır. Hastanın o anki ruh durumu, tedavinin gelişmekte olan sürecinin belirlenmesinden hastaya yapılacak uygulamaya kadar değişen farklılıklar için çok önemlidir. Hipnozitörün arzu ve isteğinin olması önemlidir. Dost sohbetlerinde zorlamayla yapılan seansların etkinliği az olabilir. Elit bir kadro önünde kendini ispatlamaya çalışan bir hipnozitörün arzu ve etkisi belki her zamankinden güçlü olacaktır. İnsanın bu uygulamaları gurur meselesi yaparak herkesi tedavi etme yoluna başvurması da doğru değildir. Hipnozitörün kendine aşırı güven ve inanç duyması da gereklidir. Tereddüt ve korkularla başlayan seans elbette ki başarılı olamaz. Hakimane bir tavırla ve ciddiyet içinde yapılan seanslarda başarı daha belirgindir. Tüm yaşamda zaten geçerli olan kural da budur. Yapamayacağınıza inanıyorsanız, evet gerçekten de yapamazsınız. Hipnozitörün kendi heyecanını yüksek tutması, konsantrasyon ve dikkat kabiliyetini arttırması, etkili ve güzel konuşma yeteneğini geliştirmesi ve ses tonunu ayarlamaktaki ustalığı seanslarındaki başarı oranını olumlu yönde etkilemektedir. Hipnozitörün kıyafeti, yaşı, bakışlarının sabit ve etkili olabilmesi de önemlidir. Cinsiyet olarak bayan hipnozitöre literatürlerde henüz rastlanılmamıştır. Bu durum bayanların bu uygulamayı yapamayacakları şeklinde anlaşılmamalıdır. Kuralları uygulayan ve eğitim alan herkes bu uygulamayı gerçekleştirebilme yeteneğine sahiptir.

c) ÇEVREYE AİT FAKTÖRLER

Hipnotizma seansında çevre şartları da olumlu veya olumsuz etki yapmaktadır. Hipnotizma odası sessiz olmalıdır. Zaman zaman da olsa, dışarıdan gelen gürültü olmamalıdır. Seansı seyredenlerin de gürültü yapmamaları gerekir. Seans esnasında dikkati bölecek nitelikte, anî, alışılmışın dışında olan sesler rahatsızlık verir. Alışılmış ve sürekli devam eden seslerin olumsuz etkisi çoğu kez yoktur. Ana cadde güzergâhları bu tip uygulamaların yapılması için uygun olmayabilir. Trafik yoğunluğunun az olduğu caddeler için durum farklıdır. Tam bir sessizliğin temin edildiği ortamı meydana getirmek artık günümüz kent hayatında mümkün değildir.

Dikkati kendine çeken ışık kaynağı (floresan lamba gibi) olumsuz etki yapar. Odadaki ışık kaynağı maskelenmiş olmalı, loş bir ışık vermeli ve sujeye arkadan gelmelidir. Loş ortamlar uygulamanın gizemi açısından da önem taşımaktadır.

Ortamdaki oda sıcaklığı ılık, nem oranı ve hava akımı dengeli olmalıdır. Sıcaklığın fazla ya da az olması da yapılan uygulamayı mutlaka olumsuz yönde etkileyeceğinden, ısı kontrolünün yapılması önem taşır. Odada ilgi çekici obje veya duvarlara asılmış fotoğraf, tablo gibi eserler bulundurulmamalıdır. Bu obje ya da duvarlardaki fotoğraflar dikkatin dağılmasına sebep olacağı için kesinlikle tavsiye edilmez.

Odanın aydınlanmasında beyaz, mavi veya mor renkler kullanılmalıdır. Yapılan araştırmalara göre aydınlanmada kullanılan renklerin suje üzerinde etkileri farklılıklar göstermektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

2

Hipnoz seansının zamanlaması için kesin bir zaman aralığı tavsiye edilmemektedir. Her ne kadar bazı araştırmacılar sabahleyin 09:00’da yapılmasının uygun olacağını söyleseler de, bazıları gece yapılmasını özellikle tavsiye etmektedirler. Saatlerin hipnoz seansları için etkinlik düzeyleri ile ilgili yapılmış herhangi bir bilimsel çalışma yoktur. Elini havada tutmaya devam eden sujeler ise muhtemelen transa girmiştir, fakat bir müddet daha beklemek, durumu kesin değerlendirmek açısından gereklidir.

Hipnozla İlgili Yanlış İnanışlar

Hipnozla ilgili yanlış inanışlar tahmin edilenin çok üzerindedir. İnsanların zihninde bu yanlış inanışların nasıl oluştuğu önemli bir araştırma konusu olabilir. Çok basitçe ve özetle ifade etmeliyiz İd; insanlar kendileri istemedikleri sürece, bir başkasının hipnozu ve kontrolü altına tam olarak giremez. Hipnoterapinin yapılışı tam olarak insanın kendisini kaybetmesi şeklinde kesinlikle gerçekleşmez. Hafif bir uykuyla uyanıklık hali arasında ve tamamen kendinize hâkim bir şekilde iken uygulanmaktadır. Bu yüzden insanlardaki bu korkular anlamsızdır. Bu tedavilerde kişilik özellikleri ve rahatsızlığın boyutları hekim tarafından değerlendirilir ve bunlara hasta ile hekim birlikte çözüm bulur.

1

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*