Kandinsky

Kandinsky, Wassily, Rusça tam adı va-

sIly vasİlyevİç kandİnsky (d. 16 Aralık 1866, Moskova, Rus Çarlığı – ö. 13 Aralık 1944, Neuilly-sur-Seine, Fransa), modem resmin en önemli temsilcilerinden. Bazı sanat tarihçilerince salt soyut resmin yaratıcısı olarak kabul edilir. 1911’de dışavurumcu Der Blaue Reiter(*) grubunu kurduktan sonra bütünüyle soyuta yönelmiş, önceleri
“Doğaçlama No. 30”, VVassily Kandinsky’nin bir yağlıboya çalışması, Chicago Sanat Enstitüsü

Art Institute of Chicago, Arthur Jerome Eddy Memorıal Collectıon
organik olan biçimleri gittikçe geometrik, en sonunda da piktografik bir nitelik kazanmıştır.

Gençliği. Annesi Rus, büyükannelerinden birinin annesi Moğol prensesi, babası da Sibirya’nın Çin sınırı yakınlarında bulunan Kyakhta’nm yerlisi idi. Kandinsky bu nedenle hem Avrupa, hem de Asya kültüründen etkilenen bir ortamda yetişti. Soylu ve varlıklı ailesinin olanaklarıyla daha çocukken Venedik, Roma, Floransa, Kafkasya ve Kırım’ı gezdi. Ortaöğrenimini 1871’de ailesinin yerleştiği Odessa’da tamamladı. Lise yıllarında resim yapıyor, aynca amatör bir piyanist ve viyolonselci olarak konserler veriyordu. Daha o dönemde her rengin kendine özgü bir gizemi olduğuna inanan Kandinsky, sonraları soyuta yönelmesini bu ilk sezgilerine bağlar. 1886’da Moskova Üniversitesi’nde hukuk ve ekonomi öğrenimine başladı. Kentin mimarisi ve gördüğü ikon koleksiyonlan onda büyük bir coşku uyandırdı. Bir kez, sanatının köklerinin bu ikonlarda olduğunu bile söylemişti. 1889’da etnografik bir araştırma için kuzeydeki ormanlık Vologda bölgesine gitti. Örada gördüğü Rus halk resimlerinin parlak renklerinden ve gerçekdışı anlatımlarından büyük ölçüde etkilendi. Aynı yıl Petersburg’ daki Ermitaj’da Rembrandt’ın yapıtlarını gördü. O yıllarda bir yandan sanat bilgisini
geliştirirken, bir yandan da mesleki çalışmalarını başarıyla sürdürüyordu, 1893’te doktoraya denk bir akademik unvan kazandı. Bir süre üniversitede ders verdikten sonra, aldığı bir öneri üzerine Moskova’daki bir yayın kuruluşunun fotoğraf bölümü yöneticisi oldu. 1896’da, Estonya’daki Dorpat (sonradan Tartu) Devlet Üniversitesi’nden aldığı profesörlük önerisi yaşamına ilişkin kesin kararını vermesinde önemli bir etken oldu; öneriyi geri çevirdi ve ressam olmak amacıyla Almanya’ya gitti.

Münih dönemi. Münih’te iki yıl Anton Azbe’nin yönetimindeki özel bir okulda öğrenim gördükten sonra Münih Akademi-si’nde Franz von Stuck’un atölyesine girdi. 1900’de akademiden mezun oldu ve sonraki birkaç yıl içinde çağdaş akımlan izleyen bir ressam olarak tanındı. 19. yüzyıl gerçekçiliğini temel alarak izlenimcilikten, art nouve-au’nun kıvrımlı çizgilerinden ve bezemeci eğiliminden, yeni-izlenimciliğin divizyonizm tekniğinden ve Orta Avrupa dışavurumculuğu ile Fransız fovizminin güçlü ve gerçekçi olmayan renklerinden etkilendi. Aynca Moskova’da gördüğü ikonların ve Vologda bölgesi halk sanatının izlerini taşıyan resimler yaptı; zaman zaman Asya sanatına özgü göz alıcı renkler kullandı. Münih’te Phalanx (1902’de bu grubun başkanı oldu), Berlin’de Sezession, Dresden’de de Die Brücke gibi öncü gruplarla sergiler açtı; Paris Salon d’Automne (Güz Salonu) ve Salon des Independants’da (Bağımsızlar Salonu) açılan akademi dışı sergilere katıldı. 1903’te Moskova’da ilk kişisel sergisini açtı, ertesi yıl Polonya’da iki kişisel sergi daha düzenledi. 1903-08 arasında Hollanda’dan Tunus’a ve Paris’ten Rusya’ya kadar pek çok yeri gezdi.

1909’da, yedi yıldır birlikte yaşadığı Alman ressam Gabriele Münter ile Bavyera” nın güneyindeki küçük Murnau kentinde bir ev satın aldı. Üslubundaki salt soyutla sonuçlanacak olan gelişme süreci de bu yıllarda başladı. Etkilendiği bütün öğeleri resimlerinde gittikçe daha çok birbirleriyle kaynaştırıyor, kompozisyonlarında konuyu bütünüyle yok etmeye yöneliyordu. Estetik değerleri önemsiyor ve “sanat için sanat” ilkesini savunuyordu. Ona göre renk, çizgi ve biçim, tanınabilir nesnelere dönüşmekten kurtarılmalı, bir düşünceyi ya da bir duyguyu yansıtan görsel bir “dil” oluşturulmalıydı. Resmi, bir anlamda müziğin soyut “dil”i gibi düşünüyordu.

Onun bu yaklaşımı kuşkusuz bütünüyle yeni değildi. Eskiden beri resimle müzik arasında benzerlikler kurulmuş, pek çok düşünür renklerin, çizgilerin ve biçimlerin varsayılan anlamlarını belli kurallara bağlamaya çalışmış ve bunun sonucunda soyut resim olarak nitelenebilecek örnekler üretilmişti. Ayrıca I. Dünya Savaşı öncesinde Kandinsky’den başka ressamlar da figüratif resme karşı çıkmışlardı. Kübistler sıradan izleyiciyi şaşırtacak bir soyutlama, anlayışı geliştirmiş, 1910-14 arasında birçok öncü ressam soyut örnekler üretmişti. Dolayısıyla Kandinsky’yi figüratif olmayan (non-figüra-tif) salt soyut resmin tek yaratıcısı olarak nitelemek pek doğru olmaz. Ama bu gerçek göz önünde tutularak bir değerlendirme yapıldığında, Kandinsky soyut resmin başlıca öncülerinden biri olarak görülebilir.

Kandinsky’ye ilk soyut ressam niteliğini kazandıran yapıtı 1910 tarihli adsız bir çalışmadır. Bu yapıt sonradan “İlk Soyut Suluboya” (Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine) adıyla anılmıştır. 1950’ lerde yürütülen

kova) adlı resmin bir ön çalışması olduğu düşüncesini doğurmuştur. Bugün bu restsin, Kandinsky’nin salt soyutla sonuçlanan gelişim süreci içinde pek de önemli bir yeri almadığı düşünülmektedir. Kandinsky’nin soyuta yönelişinin ilk izleri biçimlerin şematik, renklerin doğaya aykırı, genel etkinin ie düşsel olduğu “Mavi Dağ” (1908, Guggenheim Müzesi, New York) adlı resimde görülür. Kandinsky’nin ertesi yıl gerçekleştirdiği “Çan Kuleli Manzara”da da (1909, Modern Sanat Müzesi, Paris) benzer eğilenlerin yanı sıra kompozisyonda bir patlarca duygusu izlenir. 1910’da gerçekleştirdiği “Doğaçlama XIV”, adından da anlaşılacağı gibi neredeyse tam anlamıyla soyuttur. Bu gelişim çizgisi içinde, 1911 tarihli “Çevreleme” (Nina Kandinsky Koleksiyonu) adlı resimde ise tanınabilen nesneler artık iyiden iyiye yok olmuştur. Pek çok sanat tarihçisinin Kandinsky’nin sanatının doruğu olarak ritelediği “Siyah Kemer İle” (1912, Nina Kandinsky Koleksiyonu), “Siyah Çizgiler”

1913, Guggenheim Müzesi, New York) ve “Sonbahar” (1914, Guggenheim Müzesi, New York) gibi yapıtlar, boya sıçratmaları, ;’zikler ve uyandırdıkları dramatik etkiyle 1950’lerin soyut dışavurumculuğunun habercisidir.

Kandinsky 1909’da Yeni Sanatçılar Derne-sj’nin kurucuları arasında yer alarak Mü-iih’te avant-garde hareketin canlanmasında rol oynadı. Bu grupla anlaşmazlığa düşünce 191 l’de Franz Marc ile birlikte Der Blaue Reiter grubunu kurdu. Grubun adı Kan-iinsky’nin aynı adlı resminden (“Mavi At-i”, 1903, Ernst Bührle Koleksiyonu, Zürich) geliyordu.

Rusya dönemi. Kandinsky 1914’te I. Dünya Savaşı’nm başlaması üzerine Rusya’ya döndü. (Daha önce kuzeniyle yapmış olduğu evlilik, uzun bir ayrılıktan sonra 1910’da 5oşanmayla sonuçlanmıştı.) 1917’de bir yıl-iır tanıdığı MoskovalI Nina Andreevskaya _le evlendi. Rusya’da Sovyet Devrimi’nden sonraki yaşama uyum sağlayabilmek için Moskova’ya yerleşti. Sovyet hükümeti de o dönemde avant-garde sanatçıların desteğini kazanmaya ve onların hizmetlerinden yararlanmaya yönelik bir politika güdüyordu. Kandinsky İ918’de Moskova Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlüğe ve Halk Eğitim Komiserliği’nin (NARKOMPROS) sanat bölümü üyeliğine getirildi. Otobiyografik çalışması Rückblicke (1913; Anılar) Rusçaya çevrildi ve yayımlandı. 1919’da Sanat Kültürü Enstitüsü’yle (INKHUK) Sanat Kültürü Müzesi’ni kuran Kandinsky, Sovyetler Birliği’nin çeşitli kentlerinde 22 müzenin açılmasında yardımcı oldu. 1920’de Moskova Üniversitesi’nde profesörlüğe getirildi ve devlet tarafından kişisel bir sergisi düzenlenerek onurlandırıldı. 1921’de Bilimler Akademisi’nde Güzel Sanatlar Bö-lümü’nü kurdu. Ama Sovyet hükümetinin toplumcu gerçekçiliğe doğru yönelmesiyle öncü sanat Sovyetler’de etkili konumunu yitirmeye başlamıştı. Aynı yılın son aylarında Kandinsky karısı ile birlikte Berlin’e gitti.

Moskova’da bulunduğu yıllarda Kandinsky’nin üslubunda köklü değişiklikler oldu. 1914’ten önceki Münih çalışmalarında, yer yer de olsa manzarayı sezinlemek olanağı vardı. Ama Moskova’daki yağlıboya ve suluboya resimleri artık bütünüyle soyut hale gelmişti. Ayrıca daha önceki resimlerinde izlenen kendiliğindenliğin, lirik ve organik öğelerin yerini, önceden tasarlanan, akılcı ve yapımcı bir yaklaşım almıştı. “Beyaz Çizgi” (1920, Nina Kandinsky Koleksiyonu) ve “Mavi Daire Dilimi” (1921, Guggenheim Müzesi, New York) bu döneminin tipik ürünleridir.
Bauhaus dönemi. Ressam olarak uluslararası bir ün kazandıktan sonra, 1922’de Weimar’daki ünlü tasarım okulu Bauhaus’ ta ders vermesi için yapılan öneriyi hemen kabul etti. Bu konuda deneyimi vardı ve öğretmenliğe ilgi duyuyordu. Bauhaus temelde “ressam” yetiştiren bir kurum değildi. Kandinsky bu nedenle önceleri kişisel çalışmalarından biraz uzak kaldı. Renk ve biçim konusunda ders verdi, duvar resmi atölyesini yönetti. Ama okulun Weimar’dan Dessau’ya taşındığı 1925 yılına değin yalnızca resme ilişkin ders verme olanağı bulamadı.

Kandinsky Bauhaus döneminde geometrik soyutlama doğrultusunda ilerlerken, önceki döneminin soyut-dışavurumcu anlatımını çağrıştıran ayrıntı dolu resimsel mekân anlayışını ve dinamizmini de sürdürdü. Bu yıllarda sanat kuramları üzerinde de çalışmaya başladı. İlk kitabı Über das Geistige in der Kunst’ta (1912; Sanatta Tinsellik Üzerine) özellikle renklerin var olduğunu kabul ettiği anlamlan üzerinde durmuş ve örneğin sanyı bir trompetin saldırgan dünyevi sesine, maviyi ise bir orgun ilahi sesine benzetmişti. Bauhaus’ta ders verdiği yıllarda yazdığı ikinci kitabında da, aynı yaklaşımla yatay bir çizgiyi soğuk, dikey bir çizgiyi de sıcak olarak niteleyerek çizimin soyut öğelerinin etkilerini de ortaya koymaya çalıştı. Bu kitap Punkt und Linie zur Flache başlığıyla (Düzleme Göre Nokta ve Çizgi) 1926’da yayımlandı.

Paris dönemi. Kandinsky, 1928’de Alman uyruğuna geçmiş olmakla birlikte, Gesta-po’nun Bauhaus’u kapanmaya zorlaması üzerine 1933’te Fransa’ya göç etti. Almanya’da yaptığı resimlerin sonuncusu ve en iyilerinden biri “Kahverengide Gelişim”dir (1933, Ulusal Modern Sanat Müzesi, Paris). Bu resmin adı büyük bir olasılıkla, soyut sanatı “yoz” olarak değerlendiren Sturmab-teilung’u (SA) çağrıştırmak için konmuştu (SA üyeleri kahverengi gömlek giyiyorlardı). Kandinsky 1939’da Fransız uyruğuna geçti ve yaşamının geri kalan 5 yılını 1933’ten beri yaşadığı Paris’in banliyölerinden Neuilly-sur-Seine’de geçirdi.

Kendisinin “soyut”tan çok “somut” olarak nitelemeyi yeğlediği bu son dönem resimleri, bir anlamda Münih döneminin organik anlayışı ile Bauhaus döneminin geometrik anlayışının bir bireşimiydi. En azından 1910’dan beri amaçladığı görsel dil, resim-yazı ve hiyeroglifle yazılmış, neredeyse anlaşılabilir mesajlar ileten bir dizi işarete dönüşmüştü. Bu işaretlerin birçoğu suda yaşayan larvalara, bazen de figüratif bir ele ya da Ay’ı anımsatan insan yüzüne benziyordu. “Başat Mor” (1934, Maeght Vakfı, Saint-Paul), “Başat Eğri” (1936, Guggenheim Müzesi, New York), “On Beş” (1938, Nina Kandinsky Koleksiyonu) ve “İlımlılık” (1940, Guggenheim Müzesi, New York) bu dönemin tipik yapıtlarıydı. Bu yapıtlara eşlik edecek biçimde yazdığı bir dizi denemede Kandinsky, çağdaş bilimsel olguculuğun başansızlığmı ve “fiziksel maddelerin simgesel niteliği” olarak adlandırdığı şeyi anlamanın gerekliliğini vurguladı.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. “Savak” (1901, Yeni Pinakotek, Münih), “Holland’da Plaj Sepetleri” (1904, Yeni Pinakotek, Münih), “Gece” (1907, Yeni Pinakotek, Münih), “Murnau’daki Bir Sokakta Kadınlar” (1908, Ulusal Modern Sanat Müzesi, Paris), “Tüm Azizler Resmi II” (1911, Yeni Pinakotek, Münih), “Doğaçlama No.30” (1913, Chicago Sanat Enstitüsü), “Uç Noktalı Resim” (1914, Guggenheim Müzesi, Nevv York), “Siyah Daire İçinde” (1923, Maeght Vakfı, Saint-Paul), “Tek Merkez” (1924, Guggenheim Müzesi, New York), “Sarı-Kırmızı-Mavi” (1925, Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine), “Birkaç Daire” (1926, Guggenheim Müzesi, Nevv York), “Üç Ses” (1926, Guggenheim
Müzesi, Nevv York), “Güçbela (Kaum)” (1930, Boymans-von-Beuningen Müzesi, Rotterdam), “Onaylanmış Pembe” (1932, Guggenheim Müzesi, Nevv York), “Miras” (1935, Phillips Koleksiyonu, Washington, D.C.), “Gerginlikler Yok Oldu” (1937, W. Gidvvizt Koleksiyonu, Chicago), “Tatlı Oyalamalar” (1937, Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine), “Kompozisyon X” (1939, Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine), “Çeşitli Hareketler” (1941, Guggenheim Müzesi, Nevv York), “Bölünme-Birlik” (1943, Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine), “Daire ve Kare” (1943, Nina Kandinsky Koleksiyonu, Neuilly-sur-Seine), “Yedi” (1943, Max Bili Koleksiyonu, Zürich), “Beyaz Dengeli Hareket” (1944, W. Löffler Koleksiyonu, Zürich).

kandiru (Vandellia cirrhosa), Siluriformes takımının Trichomycteridae familyasından Amazon Irmağı havzasında yaşayan balık türü. Yaklaşık 2,5 cm uzunluğunda, yarı-saydam ve pulsuz olan bu asalak balıklar kanla beslenir ve genellikle öbür balıkların solungaç boşluklarında bulunur.

Konak olarak bazen insanlan da seçebilen bu balıkların yüzen insanlara ve hayvanlara idrar kanallarından girdiği bilinmektedir. Kandirular vücuda girdikten sonra solungaç kapakları üstündeki kısa dikenleri dikleştirerek ölümle sonuçlanabilecek iltihaplanmalara ve kanamalara neden olabilir.

Kandiye bak. İrâklion

Kandla, Hindistan’ın ortabatı kesimindeki Gucerat eyaletinin kuzeybatısında, Kuç (Kaç) iline bağlı liman kenti. Umman Denizindeki Kuç Körfezi kıyısında yer alır. Gucerat’tan çok daha geniş bir hinterlanda hizmet amacıyla tasarlanan ve 1930’larda açılan liman daha sonraları geliştirilmiştir. Limana gelen başlıca ithal malları petrol, demir ve çelikten makineler ve kimyasal maddelerdir; limandan ihraç edilen maddeler ise tahıl, dokuma ve tuzdur. Bir ana karayolu ile bir demiryolu hattının geçtiği kentte bir de havalimanı vardır. Nüfus (1981) 23.978.

Kândler, Johann Joachim (d. 1706, Fischbach, Saksonya – ö. 18 Mayıs 1775, Meissen), Avrupa’da porselen biblo konu

ki porselen imalathanesinin kalıplama bölümünü yeniden düzenlemekle görevlendirildi. Kırk dört yıl bu imalathanede hizmet etti. Üretkenliği ve hayal gücü olağanüstüydü; Meissen’in dünya çapında ün kazanmasında Kândler’in büyük rolü oldu.

Rokoko döneminin en ünlü seramik ustalarından üçü olan J.F. Eberlein, F.E. Meyer ve P. Reinicke gerek tasarım, gerekse uygulamada Kândler’in yardımcısı olarak çalıştılar. Avrupa’da Kândler dönemine ait Meissen biblolarının, yemek takımlarının, vazoların ya da başka ürünlerin bulunmadığı bir saraya rastlamak neredeyse olanaksızdır. Kândler’in en tanınmış yapıtları arasında çoğunlukla 1738-40 arasında yapılmış commedia dell’arte tiplerinin bibloları, 1731-35 arasında Dresden’deki Japon Sarayı için yaptığı kuş figürleri ve 1737’den 1741’e değin Heinrich Graf von Brühl için gerçekleştirdiği ve üstü kuğu ve su perisi figürleriyle bezeli 2.200 parçalık yemek takımı yer almaktadır.

Kandy, Sri Lanka’mn (eskiden Seylan), Orta bölgesinin merkezi kent. Kandy Platosunda (488 m), Mahaweli Irmağı kıyısında, son Kandy kralının yaptırdığı (1806) yapay bir gölün yakınında yer alır. 1592’de Seylan krallarının başkenti oldu. 16. yüzyılda Por-
Kandy’de Diş Tapmağı, Sri Lanka

Evving Gallovvay
tekizlilerin, 1763’te de Felemenklilerin geçici işgalleri dışında uzun süre bağımsızlıklarını koruyan bu kralların sonuncusu, 1815’te İngilizlerce devrildi.

Kandy, çevresindeki yoğun nüfuslu tarım bölgelerinin ticari merkezi durumundadır. Seylan çayının büyük bölümü burada üretilir; ayrıca pirinç gibi başka ürünler de yetiştirilir. Kent yakınlarında kireçtaşı ocakları ile tuğla ve kiremit fabrikası vardır. Ülkenin pek çok bölgesiyle kara ve demir yolu bağlantısı olan kentteki tarihsel yapılar arasında Kandy krallarının sarayı ile Buda’ mn dişi olduğu söylenen kutsal emanetin korunduğu Diş Tapmağı (Dalada Maligava) yer alır. Seylan Üniversitesi ve Kraliyet Botanik Bahçeleri kent yakınlarındadır. Nüfus (1988

araştırmalar, bu resmin 1910’dan sonra yapıldığı ve “Kompozisyon VII” (1913, Tretyakov Galerisi, Mosmüdahale etmelerini istemişti. Dolayısıyla antlaşmada, devrilen kralın yetkileri Ingiliz tahtına devredilmekle birlikte, şeflerin geleneksel hak ve yetkileri büyük ölçüde korundu. Aynca Kandy’lilerin geleneklerinin, göreneklerinin ve toplumsal kurumlarının da korunarak yerel yetkililerin denetiminde kalması hükme bağlandı. Çok geçmeden antlaşmanın sonuçlanndan hoşnutsuzluk duymaya başlayan Kandy’liler 1817’de ayaklandılar. 1818’de ayaklanma bastırıldı ve Kandy Antlaşması ile verilmiş olan hak-lann çoğu İngilizlerce geri alındı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*