İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 3 yıl boyunca alamadığım bursunu 4. yıl Ak Parti’ye yakın bir arkadaşımın bana yardımları sayesinde almaya hak kazanmıştım, (sonrasında iptal oldu) çok iyi hatırlıyorum.
Bir de o kızlı-erkekli kaldığımız evlerde, yemek yapmayı seven bir okul arkadaşımdan çok lezzetli patates topları öğrendiğimi…
Bunun dışında olanlarsa hep annemle babamın hatırladıklarıdır herhalde!.. İlk yılımda, devlet yurdu çıkmadığı için 400 lira emekli maaşının 200 lirasını yurda, 200 lirasını da bana aylık harcamalarım için gönderip kendilerinin sabah kahvaltılarında bulgur pilavı yediği ya da ikinci yılımda parasız kalıp çalışmak zorunda olduğumu aileme söyleyemediğimden, sabah 6 mesaisiyle Simit Sarayı’nda çalıştığımı mesela…Bunu en iyi babam hatırlar; çünkü telefonuma ulaşamayınca, arkadaşlarıma tek tek sorup İstanbul’da simit tezgahının arkasından toplamıştı beni…
Son yılımda ise, yokluktan okula bile gidememiştim de arkadaşımın kargoyla gönderdiği ders notlarıyla bitirmiştim okulu…Kargo parasını ödeyebildim mi, işte onu hatırlamıyorum!
Bütün bunlar olurken, bana, sırf İzmirli bir ailenin tek çocuğu olduğum için burs vermeyen iktidar, şimdi benim namusuma, ahlakıma(!) sahip çıkıyor. Yani bir bakıma, babam 3 kuruş emekli maaşıyla beni okuturken gıkı çıkmayan devlet, şimdi onun hakkını gasp ediyor. Eğitimimde tek kuruş devlet bütçesinden bana koklatmayan başbakan, şimdi özel hayatıma benim adıma karar veriyor.
Neden peki? Namus için… Ahlak adına… Yani, yurttaşına eşit haklarda eğitim vermeyen bir devletin “ahlakı” adına… Çocuğunu üniversitede açlık sınırının çok altında bir maaşla okutmayan çalışan babanın “namusu” için… Öyle mi?..
Peki! Siz düşünün gerisini!..
Kızlı-Erkekli Bir Üniversite Hikayesi
14
Kas