Genel

Neşet Ertaş’ın Aramızdan Ayrılalı Bugün 3. yılı

Neşet Ertaş’ın Aramızdan Ayrılalı Bugün 3. yılı2

Bugün 25 Eylül 2015. Büyük üstadın aramızdan ayrılışının 3. yılı.

Ama kim diyebilir ki o öldü?

Neşet Ertaş ölmez, kimse beklemesin böyle bir şey.

Neşet Ertaş’ın Gençliği

Büyük üstat Neşet Ertaş’ın doğum tarihi halen kesin olarak bilinmiyor.

5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan temin eden Ertaş’lar, birlikte 8 yıl il il gezerek bu işi sürdürdüler.

Neşet Ertaş, bu seyahatler yüzünden okula da gitmemiş, gidememiştir.

Neşet Ertaş’ın Kendi Ağzından İstanbul’a Gelişi

Cebimde iki buçuk liram vardı. Kırşehir’den Ankara’ya kadar da otobüs iki buçuk lira, ben İstanbul’a gidiyorum. Ankara’da otobüsten indim, çığırtkanın birine gittim dedim ki “ben İstanbul’a gideceğim, param yok”. Elimde sazım var ya, “çal” dedi ben başladım çalmaya… Sırası gelince çığırmaya gidiyor, geri geldiği zaman çal demesine gerek yok, alıştım çalıyorum. 

Ne zaman vardıysam, ta gece yarısına kadar saz çaldım. En son otobüsün arkasında şöyle bir oyuk yer vardı beni oraya verdi, İstanbul’a kadar ayakta geldim..

Mütevazı Kişiliği

Hiçbir zaman ben demeyen bir karakteri vardı. Devlet sanatçılığını kabul etmemesi, ayrımcılık olarak görmesi onun mütevazılığını ve karakterini ortaya koymaya yeterli oldu. Nil Karaibrahimgil’in: ” Neşet Ertaş’ı tanımıyorum, dinlemedim.” Sözlerinden sonra: Biz yaşlı adamız, kızımız henüz genç dinlemeyebilir, duymamış olabilir bu normal, bunda yanlış bir şey yok diyerek mütevazı kişiliğinden ödün vermemiştir. Bu açıklamalar sonrası Nil Karaibrahimgil’in özrü gecikmemiştir.

BirGün gazetesi yazarı Hakan Demir de bu konuda, şu tweeti atmıştı: ‘’Kimse kimsenin önünde eğilmesin diyerek el öptürmeyen, devlet sanatçılığını ayrıcalık olmasın diye reddeden insanlık ustasıdır Neşet Ertaş..”

İstanbul Teknik Üniversitesi Kendisine Fahri Doktora Unvanı Verdi

Neşet Ertaş, İTÜ’den fahri doktora unvanı almış ve fahri doktora unvanı aldığı günün akşamı Can Dündar’ın “evet Neşet Usta, tebrik ederim. Önce heykeliniz dikildi, şimdi doktora aldınız. Ne hissettiniz bugün sahnede?” sorusuna;

“Efendim, dikilen bir heykel bir gün olur sökülür, ama ekilen emek hiçbir zaman sökülemez. O koparılsa bile yine devamı gelir.” diye cevap vermiştir.

Türkülerinde İşlediği Aşk ve Özlem

Neşet Ertaş önceki bestelerinin çoğunda sevgiliye duyulan aşk ve özlem konularını işlemişti. Son kasetlerindeki bestelerinde ise insanlara belli mesajlar veriyor: Allah aşkı, insan hakkı ve sevgisi, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti, ölüm gibi. Sanatçı bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Aşık Veysel‘in de dediği gibi benim sadık yarim gara topraktır. Gözünen görülen, e! İnen tutulan, yediğimiz içtiğimiz, canımız topraktır. Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yarimizdir. İnsanı seven insan; hakkı sever, biz de o hakkın aşığıyız. Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah’ tır. Allah hepimizi eşit yaratmış. Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın. Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz. Cehalete hatırlatabildimse mutluyum. ”

Neşet Ertaş’ın Kendi Kaleminden Hayatı

Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama muharrem, anama döne
Dediysen atayı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile hakka niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi ibikliye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam döne ibiklide ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgatın Kırıksoku Köyüne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköyüne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköyden Kırıkkaleye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehire varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehirde yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankaraya gider yolun dediler

Ankarada (sünnetçi) Veysel Ustayı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulmazsan öldün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Bunu da içeriye alın dediler

“Adının öyle olduğuna bakmayın, biz onu; 

neşe 

dert 

aşk 

olarak bilirdik”

Nur içinde yat Bozkırın Tezenesi..

Neşet Ertaş – Zülüf Dökülmüş Yüze

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir