Genel

ÖYLE sıf. (o ve ife’den Ö-y-le).

ÖYLE sıf. (o ve ife’den Ö-y-le). Onun gibi, ona benzer: Cezayir” dekiler, Fas’taki-ler, Tunus’lakller, Sudan’dakiler, hattâ Mı-sır’dakiler de öyle … (Ömer Seyfeddin). nurda hiç öyle bir iş yaptılar mi (Kemal Tahir). ]| Zf. O şekilde, o tarzda: Hepsinin almlarının karayazısı ne ise öyle hareket ediyorlar (Yahya Kemal). Yaptığım şeyin iyi olmadığını biliyorum, fakat ne yapayını, içimden öyle geldi (R, N. Güntekin), || Anlatılan şeyin hoş karşılanmadığını veya hayret uyandırdığını belirtir: O ne kötü şey Öyle!
— çes. dey. (Birine) öyle gelmek, öyle sanmak: Haberler çak iyi işler yolunda. «— Bana hiç de öyle gelmiyor* (S. Ko-cagöz). Fakat bu aksam bana öyle geldi ki,
o bu sözlerle * Artık yetmedi mi?* demek İstiyor (R. N. Güntekin). |j öyle ise (veya öyleyse), madem ki, o halde: öyle ise artık size ne diyelim? (Ömer Seyfeddin). öyle ise gel Köprüyü geçelim de tüneUe çıkarız (B. Felek). || öyle olsun, «pekâlâ, kabul» anlamında kullanılır. || öyle şey (veya yağma) yok!, «olmaz, buna razı olamam» anlamında kullanılır. || öyle ya, tabiî: öyle ya, bu kadar zaman açıkta kalmıştım (R, N. Güntekin).
+ öyle öyle zf. O şekilde. || Yavaş yavaş; Öyle öyle alıştı.
4 öylelikle zf. O yoldan, o şekilde: öylelikle siz de kurtulmuş olursunuz.
+ öylesi i. Ona benzer: öylesi kolay kolay bulunmaz, («öylemin iyelik şekli olan bu kelime zamir yerine kullanılır.) [M]
— Bot. Bazı etli meyvelerde hemen de meyvenin tamamını meydana getiren, olgunlaşınca genellikle tatlı olan özekdoku.
— Fels. Bir nesneyi o nesne yapan, özel ve zorunlu mahiyet; bu kurucu özelliklerin tümü. (Bk. ANStKL.) || Bir nesnenin iç yapısını ve ayırt edici özelliğini meydana getiren şey.
— Gıda sanay. öz giderme, bir ham yağdaki özlerin yok edilmesi. Bk. ANS1KL.
— Patol. Çıbanların ortasında B1U dokularla irinden meydana gelmiş kısım, (öz, nebdeleşme başlamadan önce dışarı atıbr.)
— Şarapçılık. Şarap özü (hulâsası) veya kuru öz, şarabın içindeki uçucu olmayan maddeler. Bk. ANStKL.
— ANSİKL. Fels. 1. Eskiçağ felsefesinde, varlığın kurucusu olan öz, geçici ve yüzeysel olan ilineğin karşıtıdır. Aristoteles e gör e, bir nesnenin özü, yani usia, ilk felsefenin konusudur; herhangi bir özneye asla atfedilemeyen (yüklemlenemeyen) şeydir; «Metafiziksin VIII. kitabında sözü geçen
io hypokheimenon eskhaton’daı. öze iki türlü ilinek bağlı olabilir: özün kendisinden ileri gelen ve özsel sayılabilecek özellikler ve önceden kestirilemeyen salt ilinekler. öz, her şeyden önce ferdîdir; ama türlere tekabül eden «ikincil özler» de vardır. Çünkü öz, biçimdir (formdur) ve tür, cinse göre biçimdir. Nitekim* fert de türe göre biçimdir. Aristoteles, «usia»yı «to tı en einaba, yani varlığın gerçekleştireceği forma, son ereğine benzetir. Demek ki, Aristoteles için öz ve cevher aynı şeydir.
2. Descartes ve Spinoza’ya göre öz ve cevher ayrıdır, öz. varoluşa sahip olmaması dolayısıyle cevherden ayrılır, özün varoluşla olan bağıntısı, olabiür’in gerçekle olan bağıntısı gibidir, öz, varlığı belirler; oysa varoluş, varolma olgusudur; özün meydana getirdiği olabilirliğin gerçekleşmesidir. Spinoza söz, bir şeyin olabilirliğine ait her şeyin ilk iç ilkesidir) der. Bu filozoflar, tanrısal zihnin düşündüğü özlere varlık kazandıran şeyin tanrısal yaratış olduğunu kabul ederler.
3. Çağdaş felsefede Öz, fenomenin karşıtıdır. Fenomen, nesnenin edindiğimiz tasavvurudur; öz ise, kendlnde-şey’dir. Öz ile fenomen arasındaki bu karşıtlık, çeşitli teorilerin ortaya çıkmasına yol açtı, idealizm ve özellikle Kant’ın tenkitçi idealizmi, ancak fenomenleri bilebileceğimizi ve özü veya kendinde-sey’in bilgisini asla edıneme-yeceğlmizi ileri sürer. Oysa gerçekçiliğe göre fenomenler aracılığıyle, onlarm yansıttıkları özleri biliriz ve fenomenleri derinleştirerek özleri de derinleştiririz (bilimsel bilgide olduğu gibi). Böylece öz ve fenomen arasındaki fark, bilinmeyen ile bilinen arasındaki farka indirgenmiş olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir