Bilimsel bir gerçektir. Tıbbi yöntemlerle (ilaç tedavisi, cerrahi vb.) alınan sonuçlar, bu işler için harcanan paralarla karşılaştırıldığında hiçte yih güldürücü değildir. Oysa her gün eg-rersiılere ayrılacak 10-15 dakika ile sağlık giderlerinHe mil-vonlarca liralık harcamaların önlenmesi mümkündür dayan ha birçok özelliklerimiz geremi’ye eğilim ™ sermektedir Genç yaşlarda hastalıklara karşı daha dırençii) izdir, otobüse yetişmek için koşabiliriz, asansörü beklemek /erine merdivenlerden çıkmayı yeğleyebiliriz. Sonraları ise otobüsü ya da asansörü beklemek daha kolayımıza gelir. Değişik ülkelerde ayrı adlar alan fiziksel güç uyumu (kondisyon, fiziksel uygunluk) organizmanın türp sistemleriyle günlük yaşamımızdaki işlerimiz için hazırlıklı olması anlamına gelmektedir. Şöyle ki, postacılar kilometrelerce yürüyebilir, hamallar kilolarca yük kaldırabilir, sporcular ise saatlerce antrenman yapacak gücü kendilerinde bulabilirler. Temel olarak kuvvet, dayanıklılık, sürat, esneklik, beceri gibi özelliklerin tümü fiziksel güç uyumumuzu oluşturmaktadır.
İnsanoğlu yüzyıllar önce kendi bedenini kullanarak iş görürken, şimdilerde teknolojinin kendisine sunduğu olanaklarla hareketliliğini yitirmiştir. Bugün birçok ülkede hareketliliği tekrar kazanmak artık bir devlet politikası olmuştur Çünkü, egzersizlerle sağlığı korumanın mümkün olduğu bi-
ııwa, uy JVf’
“T>antzmanın, dm:, hastalıklardan uzak, fiziksel ve dışünsel Jarak uyum içince olmasını sağlamak da gerekiyor. Sorun, cpora ya da antrenmanlara başlamak >çin dürtüyü bulab’lmekte görülüyor. Hareketsizlik alışkanlığını kırmak ise biraz güç. Kanada’da yarlan bir araştırmada halkın %40’ının haftada IS saatin üzerinde, %13’ünün ise 30 saatin üzerinde TV seyrettiği bulunmuş. Her 10 kişiden ise yalnızca 2’sinin aktif yaşamı, spor yapmayı yeğlediği saptanmış. 60 yaşındaki bir İsveçli’nin 30 yaşındaki bir Kanadalı kadar kondisyonlu ve sağlıklı olmasını sağlayanların başında gelen egzersiz fızyoloğu Per Olaf Astrand “Bir ülkenin sağlık durumu ancak bireylerinin yaşam kalitesi ile doğru olarak ölçülebilir ve değerlendirilebilir.” demektedir.
Londra’da 31.000 belediye otobüsü şoförü ve biletçisi üzerinde yapılan bir araştırmada, şoförlerin, sürekli olarak oturduklarından ve trafikte sürekli olarak strese maruz kaldıklarından, bu iki katlı otobüslerde yukarı kata inip çıkmak zorunda olan biletçilerden daha büyük oranda kalp ve da
kısaca özetlemekte yarar var. Bir nefes çektiğinizde sıcaklığı neredeyseIOO°C kadarolan ve içinde 2.000’in üzerinde değişik maddeyi taşıyan (bunlardan bazıları kanser yapıcıdır) duman 200-250 km/saat hızla önce dudaklara sonra dile ve yutağa çarpıp akciğerlere doğru yol alır. Bu hızla ağız boşluğundaki hücrelere çarpmanın yapacağı yıpratıcı etkiyi (travma), bozulan hücrelere kansere yol açan maddelerin nas’i daha kolay yerleşebileceğini rahatça gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Sigara dumanındaki CO ise oksijene oranla kırmızı kan hücrelerine daha fazla ;!g: gösterir. (200 -250 kez fazla). Böylece sigara içen birisi kırmızı kan hücrelerinin yaklaşık %5’ini hiç kullanmamış olur. Ayrıca kanser yapmayan ancak böbreküstü bezinden adrenalin dediğimiz ve damarları daraltan bir etkiye sahip olan nikotini de sigara dumanıyla almaktayız. Bu nedenlerle (damar daralması ve kanın oksijen taşıma kapasitesinin azalması) kalbin görevi artar, bir dakikada daha fazla kan pompalamak zorunda kalır ve her dakikada 10-20 kez daha fazla atmaya başlar. Bu ise hiç ekonomik bir çalışma değildir.
Yürüyüş, jogging, koşu, bisiklet, yüzme, kayak gibi büyük kas gruplarının hareket olayına katıldığı dayanıklılık sporları sırasında kaslar, aktif olarak kanın kalbe geri dönüşüne
katkıda bulunurlar. Kendisine daha fazla kan geldiğinden ek
nir yükle çalışan kalp ise her seferinde daha fazla kani çevre-
•y/snm/ioslır Atına -ramanla »virp alışır ve DOm-
rin uzaklaştırılmak üzere kana geçişi kolaylaşacaktır. Kalbin daha iyi iş görmesi, kanı bolca pompalayabilmesi genişleyen damarlarla dokuya bol besin gelmesi hücrelerde de değişikliklere yo! açar, daha çok enerji ortaya çıkması için yağların ve karbonhidratların yanmasını kolaylaştırmak üzere enzim; lerde artış olur. Özellikle vücuttaki yağların egzersizlere katılmakla düşüş gösterdiği gözlenmiştir. Damar sertliğine yol açan ve kalp-damar hastalıklarından sorumlu olan yağların egzersizlerle azaltılması mümkündür. Bu arada “iyi huylu” diyebileceğimiz ve diğer yağlı maddelere karşı savaş vererek damar sertliğini önlemeye çalışan bir madde olan HDL (yüksek yoğunluktaki lipoprotein) ise egzersizlerle artırılabilir. Organizma fiziksel yük altındayken, depolanmış yağlar bulundukları yerlerden serbestleşirler. Fiziksel aktiviteyi bitirip din-lenmeve geçtikten sonra hile vapların yanması ile enerii sağ-
• ‘ ‘ / O T ‘ ı O s t
lanması saatlerce sürer. Bu, zaymamaK isteyenlerin unuıma-
çtlentlıgınden ve ¡rııestıpınaen. ay .y ndcıııı ¿en ^¡khi
‘Udi üİİİİCiiir. üuiuiMViüpviı wí\.¡v¡¡¡~ -.-.ü-
..iti ÜUtCitıl vui:
sında bu kılcal damarlar görev yapmak üzere açılır ve çalışmalar düzenli sürdürülürse, gerektiğinde kanı iletmek üzere
i/ııibruma Karır Hunımda kalırlar, Avni sey kale kası için de
edebiliriz.
Kullanılmayan kapının menteşeleri gibi eklemlerimizde
de zamanla hareketler kısıtlanmaya başlar. Ağrılar sızılar olur.
kuya besin ve oksijen geçişi, dokuda kullanılan artık ürünle- önemli bir parçası da esnekliktir. Sürekli yapılan antrenman-
BİLİM ve TEKNİK
Ayrıca 800 kadının (400 sporcu, 400 spor yapmayan) hamilelik dönemleri incelenmiş ve spor yapanların yapmayanlara oranla gebelik döneminde daha az sorunla karşılaştığı, doğumda daha az komplikasyon olduğu ve doğum sonrasında günlük yaşama dönüşlerinin daha kolay olduğu gözlenmiştir. Gebeliğin ilk aylarında egzersizlere katılmanın sakıncalı olmadığı da bulunmuştur. 1956 Melbum Olimpiyat Oyunları’nda madalya kazanan 10 bayan atletin, yarışmalarını anne adayı olarak tamamladıkları öğrenilmiştir. Diğer bir gözlem ise bayan atletlerin, doğum yaptıktan sonra daha üstün performanslar gösterebildikleridir.
Çocukların büyümesinin, genelde kalıtsal özelliklerine, biyolojik saata, beslenme ve ortam gibi dış etkenlere bağlı olmakla birlikte biraz da fiziksel aktiviteye göre değişim gösterdiği bulunmuştur. Hiç spora katılmayan çocukların kas yapılarının az geliştiği, boylarının biraz daha kısa, aşırı ya da yetersiz beslenme nedeniyle şişman ya da zayıf bir vücut yapısına sahip oldukları, algılama – öğrenme yeteneklerinin yavaş olduğu söylenmektedir.
Sporun biyolojik etkilerinin yanında psikolojik ve sosyal yönlerden de çocuğun gelişimi üzerine etkileri vardır. Arkadaş edinme, yardım, paylaşma, kendine güven gibi duyguları gelişir.
Minnesota’da 86,838 erkek üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre çalışma yaşamında ne kadar çok fiziksel aktivite içindeysek ve ne kadar çok kas grubu çalışmaya katılıyorsa kansere yakalanma olasılığı o kadar az olmaktadır. Kesin kanıtlar bulunmamakla birlikte egzersizle kanser
34 Pî MA •
Kardeşler 7,10 ve 16 yaşındadır. Problem «ondan başlıyarak geriye dogrıı daiu kolay çte&lftr. Örnefia «on paylaşııad«» ünce an büyük Irardışin 16 etme» vardır. Yananı kardeşlerine dağıtınca 8 elman kainceit-tır. vb. Aşağıdaki tablo ber kardeşin başlangıç ve «en–da kaçar elman oldağana göstermektedir.
En kaçak Ortanca En büyük
Başlangıç 4
1) Paylaşma 2
2) Paylaşma 4;
3) Paylaşma g
MANKEN ADAYLARI: Cemil manken olarak alınacaktır:
Ali nzun boyluda. Bülent uzan boyludur, Cemil uzun boylu, eunet’ ve yakışıklıdır. Deniz emerdir.
E HARFİ:
kas kuvveti azalır, esneklik bozulur, metabolizma hızı düşer; vücut yağ miktarı artar vb. Birçok deneysel çalışmada 60 yaş ve üzerindeki bireylerin antrenmanlarla solunum ve
Egzersizle»” n sonra bî«” ra*- ık. uyuşukluk >■ sederi:
malar fİ7llfCAİ i» ıvıtAlPr cıncmr>> twwmna m* s/s» mm* w*»
tışuncı etkisi oıan maddelerin ıtndortınier = endojen moç-finler) salınımının arttığını göstermiştir. Bu huzurlu ve sakin-
I bırakmak.istemektedlr. Yanı ofrlu. karnından iki I | mitli daha fâzla pay alacaktır. Aynı şekilde, kızı |
III I
13
14 16 8
SEKİZ YILDIZ:
Muueieıtimı uuyuıırc 111^.111111 ¿¿diuıgı »dimııuiMduıı.-
Selye isimli bir araştırmacı ise mikroorganizmaların neden olduğu ba» bulaşıcı hastalıklara karşı antremanlı kimselerin daha dirençli olduğunu belirtmektedir. Beyaz kan hücrelerinin (lökosit) mikroorganizmalarla savaşlarının spor ya-