Tevazu ve alçak gönüllülük insanı daima
yücelttir. Kibir ve böbürlenmek, “hep benim, ben bilirim!” demek
insanı küçültür, zillete sokar. Bakınız, şu ibret verici iki örnek olay
bunu bize nasıl doğruluyor.
Allah (c.c.) DOSTLARININ DERECESİ BÜYÜKTÜR
Allah (c.c.) dostlarından biri Mısır’a ziyarete gider ve bir ihtiyarın
abdest aldığını görür. Fakat ihtiyar abdesti hiç intizamlı almaz.
Ona, şeyh şöyle söyler: “Sen bir ihtiyarsın, aynı zamanda Mısır
gibi büyük ve İslâmî bir şehirde yaşıyorsun. Niçin böyle abdest
alırsın?” dedi. İhtiyar şeyhe: “Ey insan, sen Mısır’a ne zaman geldin?”
der. Şeyh: “Şimdi geldim!” der. İhtiyar: “Sence en mukaddes
mekân hangisidir?” diye sorar. Şeyh: “Mekke’dir!” der. İhtiyar
“Mekke ne taraftadır?” diye sorar. Şeyh, parmağı ile olduğu tarafı
gösterir. İhtiyar perdeyi kaldırır ve Mekke’yi şeyh efendiye gösterir.
O zaman şeyh: “Anlayamadım!” diyerek ihtiyardan özür diler ve
onun yanında on iki sene kalır. Ona hizmet yapar ve onun kerametini
kazanır. İhtiyar öleceği zaman şeyhe, “Şu parayı al, beni
filan yere göm ve bana şu kadar para masraf et!” der. Şeyh aynen
dediği gibi yapar ve cenazesini götürürken bir bakar ki, gökyüzünde
kuşlar uçmakta… Ve kanatlarıyla yeryüzünü doldurmuş vaziyette
gökten bir şahıs yeryüzüne iner. Şeyh hayretler içinde kalır.
Gökten inen ona “Hayret etme, şu gördüğün kuşlar, şehitlerin
ruhlarıdır. Kılıç şehitleri ve bir de tasavvuf şehitleri vardır. Bunların
cesetleri Cennet, ruhları ise arşı âlâ’dadır.” der.