TRUVA DOĞAL ÇEVRESİNİN SON 15000 YILDAKİ DEĞİŞMELERİ “1 St™,
Prof. Dr. Oğuz EROL
MARMARA
DENİZİ
KUZEYDOĞU EGE’NİN JEOMORFOLOJİK ANA BİRİMLE
0 20 AO km
103 DAĞLIK ALANLAR PLATOLAR M EGE ADALARI (DAĞLIK-TEPELİK)
EH ALÜVYAL DÜZLÜKLER TtgS DİK VAMAÇLAR
>^- AKARSULAR samothraki
250 YÜKSELTİ VE DERİNLİKLER (m
…..15000 YIL ÖNCEKİ KIYI
—10000 YIL ÖNCEKİ KIYI
Yrer tarihinin yaklaşık olarak son iki milyon yıllık dönemine Dördüncü Zaman veya Kua-terner adı verilir. Bu dönem önemli iklim değişiklikleriyle tanınır. Kuaterner’de dört ana buzul çağı ve bunlar arasında da buzularası çağlar saptanmıştır. Buzul çağlarında iklim koşulları kötüleşmiş, kutup bölgelerinden orta enlemlere, yüksek dağlardan alçak yerlere doğru buzul örtülerinin ve bunları çevreleyen soğuk iklim bölgelerinin alanları genişlemiştir. Böyle dönemlerde denizlerden buharlaşan sular kar şeklinde karalarda birikip buzul örtüleri oluşturduğundan denizlerin seviyesi alçalmıştır, buna karşılık bu-zularası çağlarda sıcaklık artmış, sıcak iklim bölgeleri genişlemiş, buzullar eriyerek alanları daralmış ve deniz seviyesi yeniden yükselmiştir.
Türkiyenin de içinde bulunduğu orta enlemler buzul çağlarında buzul örtüleri meydana
gelecek kadar soğumamıştır. Bununla birlikte
buralarda da iklim değişmeleri olmuş, fakat bu değişme daha çok yağmurlu ve serin dönemler şeklinde belirmiştir. Buzularası çağlarda ise orta enlemlerde daha sıcak ve kurak iklim özellikleri meydana gelmiştir.
Orta enlemlerin kıyı bölgelerinde, buzul çağlarında bir yandan deniz seviyesinin alçalması, bir yandan yağışların çoğalması akarsuların aşındırma gücünü artırmış, böylece vadiler hızla derinleşmiştir. Buzularası çağlarda ise yüksek enlemlerdeki buzulların erimesi ve suların tekrar denizlere dönmesiyle deniz seviyesi yükselmiş, deniz sularının buzul çağlarında derinleşen vadilere doğru sokulmasıyla ria’Iı veya haliç’li kıyılar meydana gelmiştir.
Son buzul çağından (VVürm’den) günümüze kadar geçen zamana, Kuaterner’in bir bölümü
olarak Holosen adlı verilir. Yaklaşık 15.000 yıl önce VVürm buzul çağının en soğuk dönemi sona ermiş, o zamandan günümüze doğru iklim koşullan düzelerek buzul alanları daralmış ve denizlerin seviyesi yükselmiştir. Bu nedenle Holosen’e buzulsonrası (Postglasyal) çağ da denir. Gerçekte Holosen’de de küçük bazı iklim salınımları olmuştur, örneğin Holosen’in en sıcak dönemi günümüzden 6000 yıl kadar önce
Anadolu’nun özellikle Ege kıyıları Holosen’de
meydana gelen kıyı değişmeleri bakımından büyük önem taşır. Burada tarihin eski çağlarında kurulmuş bulunan yerleşme merkezleri kıyı değişmelerinden etkilenmiş, bunlardan çoğu zamanla kıyı kenti olma özelliğini kaybederek sönükleşmiş ve silinmişlerdir. Milet, Efes, Truva bunun en ünlü örneklerindendir. Bu kentlerle ilgili tarihi bilgiler, kentlerin çevresinde değişen coğrafi özelliklerin kronolojik olarak izlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu yazıda, tarihi Truva kenti çevresinde holosen’de meydana gelen kıyı değişmeleri ve kıyı ovasının oluşumu, elde ettiğimiz yeni bilgilerin ışığı altında özetlenmeye çalışılacaktır.
meydana gelmiş ve bu dönemde deniz seviyesi bugünkünden 2 m. kadar yüksekte bulunmuştur. Bu döneme Klimatik Optimum adı verilir. O zamandan günümüze doğru da hafif bir serinleme ve deniz seviyesinde 2 m. lik bir alçalma saptanmıştır.
Holosen’de meydana gelen değişmeler yeryüzünün çeşitli bölgelerinde değişik yönleriyle incelenmiş, çok yerde ortak sonuçlara varılmıştır.
Truva kentinin kalıntıları Biga yarımadasının
kuzeybatı köşesinde, Çanakkale Boğazının Ege
Denizine açılan ağzı güneyinde bulunur (Şekil 1 ve 2). Burası bugünkü kıyıdan 5 km. kadar içeride, Karamenderes çayı taşkın-delta ovasının doğu kenarındadır.
Biga yarımadasının en büyük akarsuyu olan Karamenderes çayı, yarımadanın orta kesiminin sularını topladıktan sonra Ezine yakınında kuzeye yönelir (Şekil 1). Burada Karamenderes, 200-250 m. yükseklikteki bir plato yüzeyine sert kayaçları aşındırıp dar ve dik yamaçlı bir vadi kazarak gömülmüştür. Araplar boğazı adı verilen bu kesimden sonra Karamenderes çayı Pınarbaşı yakınlarında geniş bir alüvyal düzlüğe çıkar.
Burası Karamenderes çayının kıyı ovası olarak gelişmiştir (Şekil 2). Ova bütünüyle, ortalama 60 m. kadar yükseklikte, üstleri düz veya hafif dalgalı geniş sırtlar arasında uzanır. Burada yapı nisbeten kolay aşınabilen kalker, marn ve kum-taşlarından oluşur. Ovanın kenarları girintili çıkıntılı olmakla birlikte, ortalama 4 km. kadar genişliktedir. Pınarbaşı’ndan kıyıya kadar olan uzunluğu ise 15 km. dolayındadır.
Karamenderes ovasının doğusunda, batı -doğu doğrultusunda, üstleri düzce iki geniş sırt uzanır (Şekil 2). Bunlardan biri kuzeydeki Yenikumkale sırtı, diğeri güneydeki Tevfikiye sırtıdır. Truva kentinin kalıntıları güneydeki sırtın batı ucunda bulunur, iki sırtın arasına Karamen-deres’in büyük kollarından biri olan Dümrek çayının vadisi yerleşmiştir. Karamenderes ovasının kıyı yakını bölümünün oluşumunda Dümrek çayının getirdiği alüvyonların da önemli katkısı olmuştur.
Karamenderes ovasının batısında kuzey-güney doğrultusunda uzanan üstü yine düzce, fakat dar bir sırt bulunur. Bu sırt ovayı Ege Denizinden ayırır. Çevrenin önemli tarihi yerleşmelerinden olan Kumtepe ve Sigeum da bu sırtın kuzey ucunda bulunmaktadır.
Karamenderes çayı Araplar boğazından çıktıktan sonra alüvyal ovada önce kuzeybatıya, sonra kuzeye doğru menderesler çizerek akar (Şekil 2], Ovanın en yüksek kesimi akarsu yatağının uzandığı orta kısmıdır. Kenarlara doğru yüzey hafifçe çukurlaşır ve buralarda bataklıklar bulunur. Özellikle güneybatı kenarda Pınarbaşı kaynaklarıyla beslenen geniş bataklıklar vardır. Bütün ova yüzeyinde akarsu yataklarında iri çakıl ve kum birikintilerinin, yatak yakını kenarlarda kumlu-siltli birikintilerin, ovanın yataklardan uzak kenar kısımlarındaki bataklıklarda ise siltli-killi çökellerin oranı daha fazladır.
Karamenderes çayı doğal olarak kış ve ilkbahar aylarında taşkınları olan bir akarsudur. Ancak, günümüzde ovadaki akarsu yatakları kanallar içine alınarak taşkınlar önlenmiştir. Ayrıca plânlı bir kurutma çalışmasıyla bataklıklar büyük ölçüde kurutulmuş, düzenli bir sulama sağlanmıştır. Bu nedenle taşkınların etkileri ve her seferinde ovaya yayılan suların alüvyal gelişmeye olan katkıları günümüzde pek göze çarpmaz olmuştur.
Karamenderes ve Dümrek çaylarının birlikte oluşturdukları delta Çanakkale boğazının güney kıyısı ile sınırlanmaktadır. Zaman zaman değişmeler göstermiş bulunan ağızlar önündeki küçük çıkıntılar dışında, bu deltada denize, yani Çanakkale Boğazına doğru büyük bir uzantı yoktur (Şekil 2], Bunun en önemli nedeni,
kuşkusuz boğazda Ege Denizine doğru olan akıntıdır. Böylece denize kadar ulaşabilen sürün-tüler (kum, silt, kil) boğazın akıntılarıyla taşınıp götürülmekte, boğazda birikememektedir. Bunun yanında, ovada son yıllarda yapılan sulama çalışmaları nedeniyle denize ulaşabilen su miktarı ve dolayısıyla sürüntü miktarının azalmış bulunması da deltanın artık daha fazla büyümesine engel olmaktadır.
Karamenderes ovasının yukarıda özetlenen yüzeysel özellikleri, alüvyal morfoloji çalışmaları ve hava fotoğrafları yardımıyla saptanabilmek-tedir. Ancak, ovanın Holosen’deki jeomorfolojik oluşumunun aydınlatılması, yüzeyaltı tortulanma ortamlarının tanınmasıyla mümkün olabilmiştir. Bu amaçla ovada, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün “Biga Yarımadasının Jeomorfolojisi” projesi ile ilişkili olarak yedi sondaj yapılmıştır. Bu sondajlardan elde edilen örnekler tarafımızdan çeşitli yönleriyle incelenmiş, değerlendirilmiştir. Sedimentolojik ve paleontolojik analizlerle ova dolgularının hangi ortamlarda biriktikleri, bu ortamların ova yüzeyi altındaki üç boyutlu geometrisi saptanmıştır. Uygun organik madde kalıntısı içeren seviyelerden alınan örneklerin karbon 14 yöntemi ile yaşları saptanmış ve böylece hangi ortamların hangi tarihlerde nerelerde bulundukları belirlenmiştir. Çeşitli ortamlarda biriken çökellerin bugünkü yüzeyaltında dağılışları Şekil 3 deki kesitte gösterilmiştir. Burada günümüzden 7000, 4500, 3250 ve 2000 yıl önceki kıyı düzlükleri kesik çizgilerle belirlenmiş, bunlar üzerinde o dönemlerdeki kıyı çizgilerinin yerleri işaretlenmiştir. Bütün bu bilgilere dayanılarak Karamenderes ovasının son 10.000 yıllık jeomorfolojik gelişimi paleocoğrafya haritalarında gösterilmiştir (Şekil: 4). Bu gelişmenin son
5.000 yıllık dönemi Truva’da yapılan arkeolojik çalışmalardan sağlanan bilgilerle karşılaştırılmış, böylece tarihi olayların kendi dönemlerindeki coğrafi çevre koşulları içinde gözönüne alınması olanağı doğmuştur.
Karamenderes ovasındaki T2 sondajında yüzeyden 70 m. derinlere kadar hep denizel birikintiler katedilmiştir (Şekil 3). Burada —55 m. derinlerden sağlanan organik maddeler karbon 14 analizlerinde 30.000 yıldan, —40 m. den sağlanan organik maddeler ise 20.000 yıldan eskiye ait bulunmuştur. Buna karşılık T5 sondajında
— 40 m. dolayındaki organik maddelerin yaşı
10.000 yıl olarak saptanmıştır. Bu durum son deniz ilerlemesinden önceki dönemde meydana gelen deniz seviyesi oynamalarının sonucudur ve Karamenderes vadi dolgularının derinlerinde denizel birikintilerin depolandığı birden fazla sayıda deniz ilerlemesi döneminin varlığını
FLUVİAL
•2000 Y.Ö, J*-
FLUVIAL
,8547
göstermektedir.
T5 sondajında —40 m. de bulunan denizel çökellerin 10.000 yıl kadar öncesine ait olduğu saptanmıştır. Buna göre Holosen’de yükselen deniz 10.000 yıl önce Karamenderes vadisine ulaşmıştır. T6 ve T7 sondajlarından sağlanan veriler ise daha sonra denizin Karamenderes vadisi içine bugünkü kıyıdan 15 km. güneye kadar hızla sokulduğunu göstermektedir (Şekil 3). Buna göre Karamenderes ovasının Holosen’-deki jeomorfolojik gelişimi şöyle olmuştur:
K
KARAMENDERES TAŞKIN – DELTA
Günümüzden 15.000 yıl kadar önce deniz seviyesi —100 M. de bulunurken kıyı çizgisi Şekil
1 de görüldüğü gibi Limnos, Cökçeada ve Bozcaada’yı bugünkü Gelibolu ve Biga yarımadalarına bağlayacak şekilde uzanıyordu. Bu sırada Çanakkale Boğazının yerinde bir akarsu vardı ve Karamenderes çayı da onun güneyden gelen bir kolu durumunda bulunuyordu. Kuşkusuz bu dönemde Karamenderes bugünkü ovanın altında derin bir vadide akıyordu.
10.000 yıl kadar önce deniz seviyesi —40 m.
G
OVASININ BOYUNA KESİTİ
TRUVA T7
(2km doğuda) T6
ÇANAKKALE
BOĞAZI
7000
YC
10 000 Y0
Şekil: 3.
I::::::l KUMLU denizel çökeller MM KİLLİ DENİZEL ÇÖKELLER I’jU’1 BATAKLIK ÇÖKELLERİ
• KRAFT – EROL 1980
12 3 4
WÜRM ARASI VE ÖNCESİ DENİZEL ÇÖKELLER a C« İLE SAPTANAN. 5730 YIL YARILANMA SÜRESİNE GÖRE 9775 DÜZELTİLMİŞ TARİHLER ( GÜNÜMÜZDEN YIL ÖNCE )
-► ESKİ DENİZ SEVİYELERİ
• ESKİ YÜZEYLER VE KIYI ÇİZGİLERİNİN YERLERİ (Y.Ö. : YIL ÖNCE. T1-7 : SONDAJ KUYULARI )
ye yükselmişti. Bu dönemde artık deniz Çanakkale Boğazındaki vadiye sokulmuş, Ege ve Marmara denizleri birbirine bağlanmıştı. Ancak, deniz ilerlemesi henüz Karamenderes vadisini fazla etkilememişti. Karamenderes —30 m. deki vadi tabanında akmakta ve Çanakkale Boğazında denize dökülmekteydi (Şekil 4A).
Günümüzden 7000 yıl kadar önce deniz seviyesi —20 m. ye ulaşmıştır. Bu dönem denizin en çok ilerlediği dönemdir. Deniz, Karamenderes vadisinde 15 km. içerilere kadar sokulmuştur (Şekil 4B). Bu sırada bu yeni körfezin kenarlarında kumlu, ortalarında daha çok killi çökeller birikmiştir.
Günümüzden 7000-6000 yıl önceki dönem dünyanın Postglasyal’de en çok ısındığı Klimatik Optimum’a rastlamaktadır. Klimatik Optimum sonlarında deniz seviyesi hızlı bir yükselmeyle + 2 m. ye ulaşmıştır. Ancak, bir yandan da Karamenderes çayının getirdiği alüvyonlar kör-
fezi doldurmaya, bugünkü ovanın en güneyinde küçük bir delta oluşturmaya başlamıştır. Günümüzden 5000 yıl kadafc. önce buraya gelen insanlar bilinen en eski yerleşme merkezlerini Karamenderes körfezinin (!) batısındaki Kumte-pe’de ve doğusundaki Truva’da (Truva l-ll dönemleri) kurmuşlardır. Şekil 4C de körfezin 4500 yıl önceki durumu görülmektedir.
3250 yıl kadar önce (Truva VI -VII dönemleri) artık deniz seviyesi bugünküne çok yakın bulunuyordu. Karamenderes’in deltakıyı ovası ise güneyden kuzeye doğru körfezi doldurarak büyümekteydi. Bu dönemde kıyı çizgisinin Truva güneyinde, kente yakın bir konumda olduğu anlaşılmaktadır (Şekil 4D). Muhtemelen bu dönemde kentin çevresinde bataklıklar oluşmaya başlamıştı. Fakat kentin güneybatısındaki çukurluk hâlâ körfez suları altında bulunuyordu. Bu dönem hakkında Homeros’un lliad ve Odyssey destanlarından gözleme dayanan bilgiler elde
edilmiştir. Homeros lliad destanında Truvalıla-rın ünlü 10 yıllık savaşlarını anlatmakta ve bu arada kent çevresinin coğrafi özelliklerini tanıtmaktadır. Bu bilgileri yorumlayan günümüz arkeologlarından bazıları, Truva’ya saldıran Spar-ta’lı Achaean’ın donanmasını Karamenderes Körfezi içinde demirlediği görüşündedirler. Bazıları da Ege Denizi kıyısındaki Beşik düzünün o tarihlerde sığınmaya elverişli bir koy olduğunu ve Achaean’ın burada karargâh kurduğunu kabul ederler. Gerçekten Beşik düzünde yapılan araştırmalar buranın önceleri bir koy durumunda bulunduğunu göstermiştir. Akıntıların kuzeyden getirdiği kumlu birikintilerin zamanla burada birikmesiyle günümüzdeki küçük kıyı düzlüğü oluşmuştur (Şekil 4D ve E).
2000 yıl kadar önce, yani Milat yıllarında Truva batısındaki kesim artık karalaşmıştı. Ancak, Karamenderes çayının ağzında bugünkü kıyıdan 3 km. güneye kadar sokulan sığ bir körfez hâlâ varlığını sürdürüyordu (Şekil 4E). Burası kumlu çökellerin biriktiği bir alandı. Bu döneme ait gözleme dayanan bilgiler de Strabo’nun yazdıklarından öğrenilmektedir. Strabo’nun deltadaki azmaklar ve akarsu ağızlarında denize doğru uzanan bataklıklar üzerine olan açıklama-
ları çok ilginçtir. Bu çalışmadan elde edilen veriler Strabo’nun aktardığı bilgilere tamamen uymaktadır.
Strabo döneminden günümüze kadar geçen zamanda da deltadaki ve ovadaki alüvyal gelişme sürmüştür. Böylece Karamenderes ağzındaki körfez tamamen dolarak bugün kıyı çizgisi Çanakkale Boğazına dayanmıştır. Günümüz koşulları devam ettiği sürece, Çanakkale Boğazındaki akıntılar Karamenderesin getirdiği sürüntü maddelerinin boğazda birikmesine engel olacağından, bundan sonra deltanın artık daha fazla ilerleyemeyeceği ve uzun zaman jeomorfolojik görünümün pek değişmeyeceği anlaşılmaktadır.
SEÇİLMİŞ KAYNAKLAR:
BİLGİN, T. 1969 : Biga Yarımadası Güneybatı Kısmının Jeomorfolojisi, İstanbul Üni. Yay. No. 1433, İstanbul.
COOK.J. M. 1973: TheTroad, An Archaeological and Topographical Study, Oxford At The Clarendon Press. London.
EROL, O. 1972: Truva Çevresinin Foto-Jeomorfolojik Haritası, Jeomorfoloji Der. Sayı: 4, Ankara.
Geçmişten Geleceğe İnsan, Çevre ve Anadolu
GEÇMİŞTEN BUGÜNE ANADOLU’NUN HAYVAN TOPLULUĞU
Prof. Dr. Ali DEMİRSOY
Hacettepe Üniversitesi Zooloji Bölümü; Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim ve Danışma Kurulu Sekreteri
ı
U”’ çüncü Zaman’da (yaklaşık 60 milyon yıl önce) Alp kıvrımları ile yükselen Anadolu, çeşitli iklim kuşaklarını bünyesinde bulunduruyordu: Kuzeyde yağışlı ve nemli ılıman (arboreal); güneyde, sıcak ve kurak çöl iklimi (eremial iklim); doğuda, özellikle kışları soğuk ve kurak Sibirya türü iklimi (step türü); batıda yazlar sıcak ve kurak Akdeniz iklimi. Anadolu’nun hayvanlarının bu süre içindeki gelişmesini açıklamak için ise, bugünkü bilgilerimiz yeterli değildir. Ancak buzul çağında kuzeyden gelen birçok hayvanın sığınak (refigium) olarak Anadolu’yu bulması ve birçoğunun günümüzde de ülkemizde görülmesi konunun açıklanmasını zorunlu kılmaktadır.
Anadolu’nun hayvan topluluğu (faunası) üzerinde çalışanların ve çalışmaların sayısı çoğaldıkça konu daha bir açıklık kazanmaktadır, bu sayı şimdilik parmakla sayılacak kadar azdır.
Anadolu’da yaşıyan hayvanların kökeni ve dağılışı, dünyanın jeolojik çağlarda geçirdiği değişiklikler, kıtaların oluşumu ve kayması, denizlerin ortaya çıkması ve kurumasının yanında, birbirleriyle olan ilişkilerini ve iklimde ortaya çıkan değişiklikleri gözönüne alarak zaman içerisinde dört evrede incelenir.
1) Perm-Trias (270 milyon yıl önce): Bu zamanda yeryüzünde tek bir kara parçası vardır. Yer solucanları, bazı kabuklular tüm yeryüzüne bu çağda yayılmıştır. Bazı uzun antenli çekirgelerin en yakın akrabalarının Avustralya’da, bazı kırkayakların en yakın akrabalarının Amerika’da bulunması, Anadolu’nun bu kıtalarla çok eskiden olan ilişkilerini açıklıyabilir.
2) Oligosen (50 milyon yıl önce): Kıtalar bu çağda oluşmuştur. Hint Okyanusu, Tethys Denizi aracılığiyle bugünkü Akdeniz ve Avrupa