YASSI LEVHALI TV ALICISI

Bir TV alıcısının büyük hacimli ve ağır olmasına yol açan kısmı, katot ışınlı resim tüpü v© onun çalışması için gereken yüksek gerilimi sağlayan ünitedir. Resmi yassı bir levhanın üzerinde oluşturma fikri bu noktadan kaynaklanmıştır^. Alıcının elektronik devrelerini ileri düzeyde tümleşik devreler kullanarak küçük bir alana sığdırmak mümkün olabildiğinden, resim tüpünün yerine yüksek gerilim gerektirmeyen yassı bir levha koymakla, TV alıcısını duvara tablo gibi asılan bir cihaz durumuna getirmek mümkün olabilecektir.
Japonya’da sürdürülen araştırmalarda, doğru gerilimle ışıma yapan maddeler incelenmiş ve söz konusu maksada en uygun olanının ZnS olduğu belirlenmiştir. Deneysel olarak gerçekleştirilen 13 inç çapındaki levhada % 0,1 -0,5 oranında manganez ve % 0,25-0,35 oranında bakır kaplanmış ZnS kullanılmıştır. Söz konusu levha şu katmanlardan oluşmaktadır :
1) Düşey şeffaf elektrotları
2) Işıma yapan elektro-lüminesan malzeme.
3) Yatay elektrotlar,
4) Taşıyıcı malzeme ve ışıyan madde karışımı. (Bkz. Şekil 1)
Elektro-lüminesan maddeli levhanın hazırlanması: Toz halindeki ZnS manganez ile 950°C de fırınlanarak aktif hale getirilmekte ve sonra bu zerreciklerin üstü bakır kaplanmaktadır. “Oluşturma İşlemi” adı verilen bu aşamalardan sonra yüzeyde p tipi bir yarı iletken meydana gelmektedir. (Bkz. Şekil 2)
Oluşturma işlemi sırasında levhaya gerilim uygulanmaktadır. Başlangıçta, düşük direnç nedeniyle yüksek bir akım akmakta fakat p tipi yarı iletken yüzeyin meydana gelmesiyle akım düşmektedir. Levhanın son direnci ileride ge-rilim- ışık karakteristiğini belirleyen önemli etmenlerden birisi olmaktadır.
Yatay elektrotlar vakumda buharlaştırma yoluyla oluşturulmuş alüminyum şeritlerden oluşmaktadır. 224 yatay ve 224 dikey elektrot-
* Elektronik Yük. Müh.
Günümüzde teknoloji bütün cihazların boyutlarını küçültme konusunda büyük bir çaba sarfetmek-tedir. TV aiıcısı, çok uzun zamandır boyutları pek değişmemiş olan ender cihazlardandır. Bu nedenle, son yıllarda bu konudaki çalışmalara ağırlık verilmiştir.
M. Güneş SAHİLLİOĞLU *
ların kesişme noktalarında resim elemanları (noktacıklar) bulunmaktadır. Deneysel olarak imal edilmiş olan bu levhada 50.176 resim elemanı bulunmaktadır. Katot ışınlı, siyah-beyaz bir tüpte 500.000 resim elemanı olduğu düşünüldüğünde bu yeni levhanın çözümlenmesinin (ayırma gücünürr) henüz istenilen düzeye ulaşamamış olduğu görülmektedir. Bu yöntemin giderilememiş bir eksikliği de normal TV’de kullanılan “Geçmeli tarama” sisteminin mümkün olmamasıdır. Kırpışmayı önlemek için her satır 2 kez taranmaktadır. Bu nedenle bir satırın taranması 64^ yerine 128fiS de olmaktadır.
Karışımdaki Mn miktarı arttırılınca parlaklık artmakta fakat levhanın delinme gerilimi düşmektedir. Bu yüzden Mn miktarı % 0.3’le sınırlı tutulmuştur. Bakır sülfit kaplamanın kalınlığı da parlaklık düzeyini belirleyen faktörlerdendir. Şekil 3’de parlaklığın ve direncin bakır sülfit miktarı ile değişimi verilmiştir.
Katmanları taşıyan cam levhanın seçiminde de dikkat edilmesi gereken noktalar vardır.
Şekil 1 : Elektrolüminesan levhanın yapısı.
21
Şekil 2 : a) Oluşturma işleminden önce levha ve elektriksel eşdeğeri,
b) Oluşturma işleminden sonra levha ve elektriksel eşdeğeri.
Çeşitli fırınlama işlemleri yapıldığından camın ısıya dayanıklı, genleşme katsayısının küçük ve yapısının tam homojen olması gerekmektedir.
Levha oluşturulduktan sonra, her resim elemanında, uygulanan doğru gerilimle orantılı bir parlaklık elde edilir. Bu ilişki, B : Parlaklık,
V : Gerilim, k ve y sabitler olmak üzere :
B = k. Vy şeklinde ifade edilir.
Ölçüler y’nın 6-8 arası bir değer aldığını göstermiştir. Katot ışınlı tüplerde y’nın 1,5-2 mertebesinde olduğu düşünülürse söz konusu levhanın kontrast oranın ne kadar büyük olduğu görülür.
Deneysel olarak üretilmiş olan levha, nor-
Yassı levhalı TV alıcısında görüntü.
—-_-
Hissedebileceğimiz en güzel şey, hayatın esrarengiz yanıdır. Bu, güzel sanatların ve gerçek bilimin beşiğinde bulunan derin duygudur.
A. EINSTEIN
Şekil 3 : Bakır kaplama miktarı
mal kullanımla direncin daha da büyüdüğü zamanla ışık veriminin düştüğü gözlenmiş Başka bir tehlike de aşırı gerilim sebebi i levhanın delinmesidir.
Elektro-lüminesan levhanın katot ışınlı res tüpüne oranla en önemli üstünlüklerinden biri de geometrik distorsiyonun hiç bulunmamasıd: Saptırma bobinlerinin yerine kullanılan elektr nik adresleme ile hatasız bir şekilde ilgili n~ talar bulunup karşı düşen gerilim uygulanma tadır.
Levhanın üretiminde karşılaşılan teknoloji güçlükler nedeniyle levhanın boyutları sınır1 kalmıştır. Komşu resim elemanları (noktacıkla^ arasındaki mesafe yeterince küçültülemediğind çözümleme (Ayırma gücü) henüz istenilen d* zeye varamamıştır. Bir başka eksiklik de levh-nın tek renk olmasıdır. Üç temel rengi vere noktacıklardan oluşan tabakaları bir araya ge“ rebilecek teknolojik düzeye gelindiğinde, y” sek çözümleme özelliğine sahip, renkli ve h: tasız levhalar elde edilecektir. Araştırmaları ne denli yoğunlaştınIdığı düşünüldüğünde günlerin pek uzakta olmadığı anlaşılmaktadır.
22
j nsanoğlu çağlar boyunca, altının parlaklık, kolay şekillendirilebilme ve korozyona karşı olağanüstü dayanma gibi fiziksel özellikerine saygı ve hayranlık duymuşlardır. Ona sahip olabilme fikri, simya diye adlandırılan ve altının diğer metallerden yapılabileceği inancına dayalı eski bir “bilimin” doğmasına ve sonuçta modern kimyanın oluşumuna neden olmuştur.
Bilim ve gizemciliğin bir karışımı olarak ortaya çıkan simya, Milattan sonraki ilk yüzyılda, Mısır’ın liman şehri olan İskenderiye’de kendini göstermiştir. Mısır metalürjisi ile Yunan felsefi düşüncesinin bir karışımı olan simyanın önünde Aristo düşüncesi yatmaktadır. Bu düşünceye göre, bütün maddeler toprak, hava, ateş ve su olan dört ana elementten meydana gelmişlerdir. Altın, bütün elementleri dengeliyen bir simge olarak, mükemmelliğin özünü oluşturmaktaydı.
Simyacılar, esas maddeyi “öldürerek” yerine yeni bir element koymakla, bir metalin yapısını değiştirebileceklerine inanırlardı. Simyacı, eskilerden aktarılan reçeteleri kullanarak, ergimiş metal kazanı içine kendi gizli iksirini veya filozof taşını (genellikle civa, kükürt veya arsenik) ilave ederdi. Fakat renk gerçekten değişirdi. Örneğin, bakıra katılan arsenik, gümüş görünüşlü beyaz bakırın oluşumuna yol açar, az miktardaki altın tozu, ana metalin rengini, altına benziyen parlak sarı renge dönüştürürdü.
Göz boyayıcı görünüşe rağmen, simya aslında modern kimyanın temelim atmıştır. Biyokim-yacı İsaac Asimov “Simya, kimyanın kendisidir.
Eski kimyacıların çılgınlık ve akibetleri bu kavramın kötüye kullanılmasına neden olmuştur” demektedir. Asimov şöyle devam etmektedir: “Ortaçağın akıllı simyacıları, kimyasal reaksiyonlar için gerekli (O zamana kadar bilinen en kuvvetli asit sirke idi) mineral asitlerini ve arsenik, fosfor gibi bir kaç elementi keşfetmişlerdi.
Eski simyacılar, biraz değişikliğe uğratılarak bu gün bile kimyacılar tarafından kullanılan beher, balon, su banyosu, imbik gibi laboratuvar araç ve gereçlerini yaratmışlardı.
Simyacıların hayalleri nihayet 1936 yılında gerçekleşti. Kaliforniya Üniversitesi nükleer fizikçileri, iridyum ve platinyumu yüksek enerjili nötron akımları ile bombardıman ederek, altını elde ettiler. Fakat bu altın, hemen anında bo-zunmaya uğradı. Daha sonra Kolombiya Üniversitesi bilim adamları, platinyumu radyumun yanına yerleştirmeyi başardılar. Radyum bombardımanı sağlıyan atomik parçacıkları açığa çıkartarak, platinyumu radyoaktif altına dönüştürdü.
Science Digest’ten Çev.: Metalıırji Yük. Müh. Feridun GÖRGÜLÜ
Yaşamın büyük kederleri için cesaret, küçük kederleri için ise sabır gereklidir. V. HUGO
Cl FT MOTORLU MINI UCAK
Spor uçakların arasında durduğunda dikkatli bakmazsanız, büyük bir olasalıkla “Cricri”yi göre» miyebilirsiniz.
Fransız Michael Colcrrbsn 10 yıllık çalınmasının 72 kg’lık ürünü ile birlikte.
Bay Michael Colomban, ufak arabasıyla gez-l meye gidenlerin rahatlığı ile özel uçağınıf kullanarak, istediği yere gidebilen şanslı kişilerden biridir. Canı uçmak istediğinde, garajın da katlanmış biçimde duran “kuş” unu alır, ka natlarını ve motorlarını taktıktan sonra özel ta şıyıcısıyla en yakın pistin yolunu tutar.
Michael Colomban’ın “Cricri” (cırcır bö ceği) adını verdiği uçağın görünüşü oldukça sa de. Kanat uçları elle tutulabilecek gibi; 2 m.| uzaklıkta. Uçağın burunundan kuyruk kısmına kadar boyu ise 3.90 m.
Gövdenin üstü ise tümüne yakın bir biçin de, pleksiglastan bir bölmeyle kaplanmış. Bu bölmeden dışarıya bakıldığında, normal bitj Cessna insana bir Jurnbo jet büyüklüğünde go-| zükebiliyor. On yıldan fazla bir zamandır uçağın oluşturulmasına çalışan Colomban, belirli baz ilkelere sıkı sıkıya sadık kalmış :
1) Uçak küçük, hafif ve ucuz olacak,
2) Hızı 200 km/saat’e ulaşacak^
3) 100 km.’de 4 litreden fazla yakıt tüket-J meyecek,
İki motorun sağladığı 23 Beygirgücü, saatte 200 krn’lik bir hız için yeterli oluyor.
24
Birisinden iyilik gören kişi, bu iyiliği hiç unutmamalıdır, birisine iyilik yapan kişi ise, bu yaptığı iyiliği hemen unutmalıdır. CHARRON
“Cricri” nirt pilot kabini ve donanımı : Altimetre, takometre, lövye ve gerekli pedallar.
Özel taşıyıcıdan alınıp monte edilmesi ve inişten sonra tekrar “paketlenmesi” için geçen süre en fazla 10 dakika
4) En fazla 18 BG’de olacak,
5) Eli yatkın bir teknisyen tarafından, 1.500-2.000 saatte yapılabilecek,
6) Herşeyden önce kolayca kullanılabilecek.
Bu noktalardan hareketle yaptığı çalışma
sonucu aerodinamikçi Colomban, 72 kg. ağırlığında, 3 kişinin rahatça sol elleriyle taşıyabileceği, 6500-7000 DM’a malolan “cricn”yi meydana getirdi. Ancak plânlanan 18 BG. yeterli olmadığı için, burnun iki yanına pervaneleriyle birlikte İsveç malı birer Valmet-SM-160 motor yerleştirerek gücü 23 BG’ne çıkarttı. Bu da 6.500 devir/dakika ile uçağı 4.000 m. yüksekliğe çıkarıp, saatte 200 km’lik bir hız için yeterli oldu.
Yapımcıyı üzerinde çok çalışmaya iten olgu ise, 2 motorun arasındaki senkronizasyonun tam gerçekleşmemiş olması. Bu nedenle, uçak havadayken hafif eğik durabiliyor.
Buna karşılık uçağın, özel taşıyıcıdan indirilip kalkışa hazır duruma getirilmesi 10 dakikayı geçmiyor. Normal bir yeşil alan rahatlıkla pist görevini görebiliyor. “Cricri” 150 m. katettikten sonra 90 km. hızla kalkarak, 130 km/saat hızla saniyede 5 m. yükseklik kazanıyor. (Dakikada 300 m. ile tek motorlu bir Cessna 172’den 2 kat daha hızlı tırmanabiliyor). Tam depo yakıt ile 50 dakika havada kalabilen uçağa 150 m’lik bir pist yeterli oluyor. 10 dakika içinde sökülerek taşıyıcıya yüklenebilen “Cricri” için Fransa, da izin şimdiden çıkmış durumda.
Kobby’den
Çeviren: Kimya Y. Müh. Osman OKTAR.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*