Çok ilginç Bilgiler Var dostar
DÂMEN veya DAMAN i. (fars. dâmen veya dâmân). Esk. Elbise eteği: Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye (Yahya Kemal). Pir Sultan Abdal’ım destim dümende I ismim Koca Haydar, neslim Yemen’de (Pir Sultan Abdal). Dağ eteği: Dâmânına bir nehr-i hayalî uzatır leb Üstünde uyur gölgeli bir gayş-ı
mükevkeb (Ahmed Hâşim). Esk. Dâmen-i afv ile setr buyurulmak, affedilmek. Dâmen-âlûde («eteği bulaşmış»), iffetsiz kadın. Dâmen-âlûdegi, iffetsizlik. Dâmen-bûs, etek öpen. Dâmen-bûsi, etek öpme töreni. Dâmen-çîn («etek toplayan»), naz eden. Dâmen-dermeyan, («eteği belinde»), işe hazır. Dâmen-derme-yan-ı gayret olmak, bir işe canla
başla girişmek. Dâmen-gîr («etek tutan»), yalvaran. Dava eden. Dâmen-keş («etek çeken»), hiç bir şeye karışmayan: Dâmen-keş-i vefadır madem ki senden ol şuh (Re-caizade Ekrem). Dâmen-zen, etek sallayan. Dâmen-zenî, etek ile yelpazeleme.
Dâmene i. Esk. Dağ eteği. Dâmeni i. Esk. Eteklik. Kadın başörtüsü.
DAMER (Ed-)> Sudan’da kasaba. Kuzey ilinin merkezi, Atbara’nın Nil ile birleştiği yer yakınında; 7 000 nüf. — Yakınında Meroe piramitleri ve kalıntıları.
D AMERİNİ (Adelmo), İtalyan müzikolog, besteci ve miizik tenkitçisi (Carmignano, Floransa yakım 1880-?) feologne konservatu-varında ogrenım gördü, Palermo konserva-tuvarında ders verdi. Parma ve Floransa konservatuvarlarında kütüphane müdürlüğü yaptı. Eserleri: Origine e svolgimento Delta Sinfonia (Senfoninin Kökleri ve Gelişimi) [1919], Classicismo e Romanticisnıo nella Musica (Müzikte Klasik ve Romantik Eğilimler) [1942], L. Perosi (1953), Boris Godunov (1922), Ren Altını (1944). Ayrıca R. Strauss’un Salome’si üzerine (1948) eserler yazdı.
DAMEROW (Heinrich Philipp August), alman akıl hastalıkları hekimi (Stettin 1798-Halle 1866). Halle’deki geçici Akıl hastalıkları enstitüsü müdürü. Bugün de yararlanılan, akıl hastalıklarının sınıflanması sistemini burada uyguladı. 1844’te «Genel Psi-kiatri Dergisi»ni kurdu.
Dames barışı. Bk. CAMBRA t BARIŞI. Dames de Saint-Maur. Bk. saint mai’K (DAMES DE).
Dames du bois de Boulogne (LES) [Boulogne Ormanı Soylu Hanımları], fransız rejisörü Robert Bresson’un yönettiği fransız filmi; Diderot’nun Jacques le Fataliste’indeki (Kaderci Jacques) bir olayı konu alan bu filmin diyaloglarını Jean Costeau yazmıştır. Bu filimde Bresson’un üslûp özelliği kesinlikle belirir. Karakterler araştırılmış ve derinlemesine incelenmiştir. Sinemada çevre ve kişilerin bu ölçüde titizlikle incelendiği pek az görülmüştür.
DAMET i. Bk. DÂME.
DAMGA i. (esk. türk. tamğa’dan), işareti, nişanı basan âlet, mühür: Bu damganın tok ve soğuk sesi kürsünün üstünden aksettiği anda, o üye için her ¡ey bitmişti (Ş.S. Aydemir). Âletin bastığı işaret: Dur, daha damgası kurumamış! Teşm. yol. iz: İnsanın yüzünde at nalı kadar damga bırakırdı (R. N. Güntekin). Mec. Herkesçe bilinen kötü özellik, leke: öc almasını bilirim, hele kendimi şu deli damgasından kurtarayım (R.
H. Karay). Esk. Bir canlıyı veya eşyayı benzerlerinden ayırmak için kullanılan işaret: Oğuzlardan her boyun kendisine mahsus bir damgası, bir ongun’u […] vardır (Z. Gökalp). Soğuk damga, baskı ile kabartma olarak yapılan damga.
ÇEŞ. DEY. Damga basmak (vurmak), hakkında belli bir hüküm vermek: Deli damgası vurarak onu da şu bina içinde alıkoymaları… (R.H. Karay). İz bırakmak: Yahya Kemal’in bugünkü şiirimize vurduğu damgayı, onun yaratıcı etkisini… (N. Ataç). |j Damga yemek, olumsuz bir özellik atfedilmek: Bir kitap yüzünden hem kızıl bir damga yemiş, hem de sıkıyönetim mahkemesi kararı ile altı ay ceza (Y.Z. Ortaç). Arkeol. Mühür veya kaşe yardımıyle, pişirme işleminden önce kil üzerine basılmış marka. (Bk. ANSİKL.) Damga mühür, üzerine resim, yazı kazılmış daire veya kare tabanlı mühür. Bk. ANSiKL Atçılık. Ateş damgası, beygirin sağrısına kızgın demirle vurulan işaret. Bibliyo. Bk. ANSiKL. Huk. Damga vergisi. Bk. ANSiKL. Kasaplık. Kesilmiş hayvanların gövdesine, sağlık kontrolundan sonra vurulan mühür. (Kesimden sonra etler, kontrol memurları tarafından silindir biçimindeki bir âlet yardımıyle damgalanır; her mezbahanın kendine has damgası vardır.) Kuyumc. Değerli madenleri işleyerek eser ortaya koyan kuyumcunun veya bağlı bulunduğu birliğin özel işareti. Altın veya gümüş ayarının doğruluğunu sağlayan işaret. Nümism. Sikkeler üzerine, değerlerini değiştirmek veya basıldıkları yer dışında, yani başka bir memlekette tedavül hakkı sağlamak amacıyle sonradan basılan yuvarlak veya dört köşe baskılara verilen ad. (Eskiçağ sikkelerinde damga olarak ya bir sayı veya kullanılacağı yeni şehrin arması veya baş harfleri bulunurdu.) Postacılık. Bir posta pulunun üzerine yapılmış ek baskı. (Genellikle pulun değerini değiştirmek için yapılır.) Pulc. Damga pulu, resmî evraka ve makbuzlara yapıştırılan pul: Ayrıca bin beş yüz otuz dört lira on beş kuruşluk da damga pulu (K. Tahir).
Vet. Salgın vakalarında, sağlık durumunu göstermek için hayvana konulan işaret. Zootekn. Bk. ANSiKL. ANSiKL. Arkeol. Eskiçağda damga pişmiş topraktan yapılmış vazoların, kiremit ve tuğlaların tarih ve yapılma yeri hakkında bilgi veren bir çeşit imalât işaretidir. Damgalar, toprak eşya üzerine (önceleri çizgi, daha sonra da daire biçiminde) kilin çıkarıldığı ve biçimlendirildiği yeri (genellikle askerî bir atelye), bazen de ticarî bir tarihi belirtmek amacıyle konurdu. İtalya’da «bolli laterizi» adı verilen bu işaretlerin, Roma belediye tarihi açısından büyük önemi vardır. Vazolardaki damgalar, çoğu zaman yapanın imzasını taşır ve genellikle dip tarafta bulunur. İsim, Augustus devrinden itibaren genellikle ayak biçiminde bir kaşe içindedir. Bu yazılar damganın bölgesel tarihini izlemeğe yarar.