Osmanlımıızdan Kalan Eserler Bakalım Neymiş

Osmanlımıızdan Kalan Eserler Bakalım Neymiş

osmanlı sanatları

osmanlı sanatları

İnsan denen varlık, yaratılışından bu yana iç dünyasından yükselen şiddetli bir arayışla, hep en güzel olana erişebilmenin hasretini çekegelmiştir. Bu hâl onda köklü bir sevdaya dönüşmüş ve insan, aradığı güzeli dış dünyada bulabilmek için sonsuz bir çaba sarfetmiştir.Âdeta kara sevdaya dönüşen bu arayış, insanın dış dünyayı daha bir dikkatli seyretmesini ve iç âleminde en güzelin farklı bir tecellisiyle karşılaşmasını beraberinde getirmiştir.

Bilim adamı, bu olguların nesnellik payını yakalamaya çalışırken; daha öteleri sezerek başka dünyaların sonsuz boyutlarına ulaşabilmek, sanatçının vazgeçilmez tutkusu olmuştur. nBöylece sanatçı; iç dünyasında barındırdığı en güzeli, doğruyu ve gerçeği toplumla paylaşmakta, büyük bir iftiharla beğenisine sunmaktadır.

Kimi sanatçı eline tuvalini alarak en güzelin manzarasını resmetmekte, kimi de küçücük kağıda, ipek kumaşa incecik fırçayla minyatürler çizerek son derece gerçek bir dünyayı, rüyalar ülkesinin en güzelini bir anda bize hediye etmektedir. Geleneksel Türk sanatlarının en önemli türlerinden biri olan minyatür; bize yüzyıllardan beri çok boyutlu güzellikler sunan, nakkaşlarını çok uzun bir zaman diliminde yetiştiren, mükemmeli aramada çok büyük ve görkemli bir saha, sanatkârın engin ruh dünyasından alınan muhteşem bir kitaptır. Eski el yazması kitaplara boya ve yaldızla gayet dikkatli ve ince olarak eski usulde yapılan küçük ebattaki resimlere ve ayrıntıları renkli olarak gösterilen küçük boy portrelere minyatür denir. Minyatür, hikaye, şiir ve tarihin canlı bir türemesidir. Bir minyatüre bakıldığında, o eseri ortaya koymuş olan sanatkarın içinden yetiştiği cemiyetin ahlâk ve medeniyetini, o devir insanının giyiniş tarzını ve tarihi hadiseleri günümüze kadar getirdiği görülür.

Minyatür denilince resim sanatında olduğu gibi aklımıza portre, manzara vs. kavramlar gelmektedir. Minyatürün en önemli özelliği perspektifin olmamasıdır. Minyatür ustası, ön planda tutmak istediği figürü daha büyük bir şekilde ve daha detaylı olarak boyayabilir. Minyatürün ortaya çıkışın Minyatür sanatı Orta Asyada ortaya çıkmıştır.Tarihi, Türklerin Orta Asyada dünya sahnesine çıktıkları devirlere kadar uzanmaktadır. Minyatürün öz kaynağı ve temsilcileri ise Uygur Türkleridir. Orta Asyada yapılan kazı ve araştırmalar, Uygur-Türk şehirlerinde bulunmuş fresk, resimli ve minyatürlü kitaplar, 8-9. yüzyılda bu sanatın Uygur Türklerinde ne derecede ilerlemiş olduğunu açıkça gösterir.

Orta Asyada, özellikle Turfan bölgesinde 8. yüzyıldan kalma Uygur duvar resimlerinden başka minyatürler de bulunmuştu. Bu minyatürlerdeki üslup Türkler aracılığıyla birçok İslam minyatürüne de geçtmiş ve etkilerini 15. yüzyıla değin sürdürmüştür. Büyük Selçuklu Devleti döneminde minyatürlü yazmaların hazırlanışı hız kazandı ve klasik bir minyatür sanatı ortaya çıktı. Büyük Selçukluların dağılması üzerine Mezopotamya çevresinde ortaya çıkan bölgesel devletlerde ve Anadolu Selçuklularının egemen olduğu yörelerde de minyatürlü el yazmaları hazırlandı. Konya, Diyarbakır, Musul ve Bağdat gibi kentler bu dönem minyatür sanatının korunduğu önemli sanat merkezleri oldu. Anadolu Selçuklu minyatürlerinin bir bölümü, Abbasiler dönemi kaynaklardan derlenmiş ya da doğrudan Arapçaya çevrilmiş tıp, botanik, astronomi gibi bilimsel konulu yapıtlarda yer alıyordu. Bunların yanı sıra mesnevi ve öykü kitapları gibi edebi yapıtlar da resimlendi. Bu dönem minyatürüne genellikle İslam düşüncesine uygun soyut bir üslup egemendi.

Anadolu Selçukluları zamanında verilen eserler günümüze kadar gelememiştir. Selçuklu mektebinin en eski meyvesi: Varka vü GülşahnAnadolu Selçuklu minyatür sanatının en ilgi çekici ve tipik örnekleri, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde korunan Varka vü Gülşah adlı mesnevide yer alır. Ufak boyda 71 minyatürden oluşan, Varka vü Gülşah, 13. yüzyılın başından günümüze kalan Selçuklu mektebinin en eski ve tek örneği olup kendi kıyafetleriyle Türk tiplerini yansıtmaktadır. Eser bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Bu Farsça mesnevi, aslen Azerbaycanın Hay şehrinden gelen Nakkaş Mehmed ibn Abdülmümin tarafından Konyada 13. yüzyılın ilk yarısında minyatürlenmiştir. Yapıtın minyatürlerinde çizgi ve renk, erken İslam minyatür sanatının diğer örneklerinde olduğu gibi soyutlayıcı biçimde kullanılmıştır. Figürlerin bulunduğu mekânlar ve doğa, simgesel olarak belirtilmiş, zemin kırmızı ve mavi renklerle boyanmış ve Selçuklu yapıtlarında da görülen öğelerle bezenmiştir. nAnadolu Selçuklu minyatür okulunun son örnekleri, gene Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan ve 13. yüzyıl sonlarına doğru hazırlandığı sanılan Kelile ve Dimne adlı yapıtta yer alır.nOsmanlı döneminde minyatürnOsmanlı İmparatorluğu döneminde minyatür, Fatih ile kendini göstermeye başlar. Çünkü Fatihin İstanbulu fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu her yönden olduğu gibi sanat bakımından da bir yükselme dönemine girmiştir.

Minyatürün Osmanlı İmparatorluğu içinde gelişmesi de bu dönemde başlamıştır. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğu döneminden, ancak Fatih Sultan Mehmet zamanından itibaren yapılan eserler günümüze kadar gelebilmiştir.nFatih devrinin nakış esaslarını belirten kitaplar oldukça fazladır. Fatih Sultan Mehmet; eski ve iyi tashih edilmiş nüshaların en önemlilerini kendi hattatlarına yazdırıp müzehhip ve mücellitlerine nakışlarını ve ciltlerini yaptırdıktan sonra asıllarını Fatih Camii kütüphanesine, medreselere, özellikle Semaniye medreselerine veriyordu. Yalnız ilimden değil, sanattan da anlayan bir hükümdarın himayesiyle çok dikkate değer eserler ortaya çıkmıştır. Fatihin gül koklarken yapılmış olan portresi, onun sanatının ne kadar kuvvetli olduğunu bize gösteriyor. Zaten portre sanatı da Fatih devrinde gelişen önemli bir olaydır.nİleri bir resim sanatının geliştiği Fatih devrinden minyatürlü yazma ne yazık ki yoktur.nOsmanlı devri Türk minyatüründe Fatihle başlayan gelişme Kanuni zamanında tam bir olgunluğa ulaşmıştır. II. Beyazıt döneminde ise önemli gelişmeler olmuştur. Sultan II. Beyazıt zamanında etkisi daha kuvvetli Türkmen üslubu Türk zevkine uygun olarak devam etmiştir. Edebi konular dışında tarihi konular ve sultan için hayatını, saltanatını anlatan minyatürlü yazmalar ilk defa görülür. Yuvarlak yüzler, badem gözler Türkmen üslubuna uygundur. II Beyazıt zamanında, Uzun Firdevsi diye tanınan Bursalı Şerafettinin yazdığı iki tam sayfa başlık minyatürlü Süleymanname, 1500 tarihlerinde gelişmekte olan Osmanlı minyatürüne bir dönüm noktası olmuştur. Kanuni Sultan Süleymanın ilk yıllarından başlayan gelişme sonunda, Klasik Osmanlı minyatürcülüğü en parlak devrini yaşamış, bol sayıda eser meydana getirilmiştir.nKanuni ve hayret uyandıran portrelernKanuni Sultan Süleyman zamanında gelişen orjinal portre resmi tek bir nakkaşa bağlanır.

Nigâri adı ile tanınan ve İstanbullu olan seksen yaşındaki Haydar Reise. Onun Topkapı Sarayında bulunan 30×45 cm ölçüsüne varan büyük boy minyatürleri, çok koyu bir fon üzerine yapılmış olup, baş ve yüzlerdeki ifade kuvveti ve portre benzerliği ile hayret uyandırmaktadır. Kanuni Sultan Süleymanı yaşlı haliyle canlandıran minyatürü, en karakteristik eserlerinden biridir. Kanuninin bu minyatürüne baktığımızda şunu görüyoruz: Tasvir edilen büyük hükümdar sade görünüş altında yalnız çok ince yüz hatları ile haşmetli bir etki yapmaktadır. Anatomi çalışmalarına, el ve ayaklara önem verilmediğinden bunlar ihmalkâr şekilde çizilmiş vücut ve kol elbiseler altında ustalıkla kapanmıştır.nGenel olarak minyatür sahasında Osmanlı dönemini üçe ayırabiliriz. Kuruluşundan 21. yüzyılın ortalarına kadar olan süre birinci dönemdir. Bu da Fatih dönemidir. Fatihle birlikte her konuda eser verilmeye başlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bütün kaynaklar artık, her sahada yazma eserlerin hazırlandığını, minyatürlendiğini bildirmektedir. Edebiyattan tıp ve hatırlara, dini konulardan, coğrafi eserlere yani tüm konularda çok güzel minyatürler ortaya çıkmıştır.nİkinci olarak hemen şu noktayı dile getirebiliriz, üsluplaşma denemeleri de artık kesin bir şekilde göze çarpmaktadır. Fatihle başlayan batı etkisi, Yavuzun Tebrizi almasıyla birlikte kendisini, Orta Asyanın esrarlı üslubuna bırakmıştır. Üçüncü özellik olarak da bu dönemde bağımsız üslupların ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. Artık bu dönemde bir Sinan Beyi, bir Matrakçı Nasuhu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Osmanlının kültür dokusun Osmanlının ikinci dönem minyatürleri ise 16. yüzyılın ikinci yarısında Sultan II. Ahmet saltanatının, yani 1730lu yılların bitişine kadarki zaman diliminde meydana gelmiştir.nBu dönemdeki Osmanlı minyatürlerini artık rahatlıkla tanımaktayız. Çünkü bu sahada eser vermiş ülkelerin minyatürlerinden çok farklı özellikler göstermektedir. Osmanlının kültür dokusunu, ilim seviyesini hatta ilerleme hızını rahatlıkla görebiliriz.nBu zaman dönemindeki nakkaşların en önemlisi Levnidir. Birçok kitapçıda, kartpostal olarak minyatürlerini bulabilmekteyiz.nSultan Genç Osmanın kısa saltanat yıllarında hazırlanan minyatürlere baktığımızda çok kaliteli minyatürler olduğunu hemen görebiliriz.nYok olan bir sanat: MinyatürnDevrin sosyal hayatı hakkında detaylı bilgi veren, 16. yüzyılda hazırlanmış bulunan Sümame-i Hümayundan örnekler vermeden geçmeyelim. Sultan III. Murat, oğlu şehzade III. Mehmedin sünnet düğünün 1582 yılında yapar.

Dönemin ünlü nakkaşı Osman Usta idaresindeki bir ekip ise bu düğünü minyatürler. Eserdeki minyatür sayısı 472dir. Birbirinden güzel minyatürler o dönemin toplumsal dokusunu bütün inceliği ile yansıtmaktadır.Üçüncü döneme gelince, Nakkaş Levninin devrinin bitmesiyle birlikte başlayan bu dönem için söylenecek pek fazla bir şey yoktur. Zira, artık Osmanlı kültürüne batının girdiğini ve nakış sanatının da kendini, bu tesire kaptırdığını görmekteyiz. Minyatüre klasik resim unsurları olan gölge ışık oyunları, perspektif vs. girmeye başladığında minyatür unutulmuş, yerini klasik resim almıştır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*