NÜFUS çoğl. i. (ar. nefs’ten nüfûs). Bir şehir, bir bölge veya bir memlekette oturanların tümii; Türkiye’nin nüfusu. [| Kimse, kişi; Altt nüfusa bakıyor. Nüfus başına düşen milli gelir. || Özel bir kategori meydana getiren bireylerin tümü: Tarım nüfusu. Şehir nüfusu. |j Nüfus cüzdanı (veya kâğıdı), bir ülkenin vatandaşlanna doğumlarından hemen sonra verilen, kimlikleriyle şahsî hallerini gösterir, önemli değişiklikleri kayda yarar resmî belge. Bk. ANSiKL, tda. huk. bölümü.
— Esk. Ruhlar, canlar. || Nüfus-t kudsiye, kutsal melekler. |] Nüfus-i zekiyet temiz ruhlar. || Kesafet-i nüfus, nüfus yoğunluğu.
Nüfus artışı.Nüfus baskısı,
bir ülkenin bütün yaşayışını ve buradan da milletlerarası hayatı etkileyen güç; artan bir nüfus veya yoğun bir nüfus yahul hem yoğun hem de artmakta olan bir nüfus. (Gençliğin nüfus baskısından ancak artan bir nüfus ortasında söz edilebilir. Böylece yıldan yıla çoğalan ve birbirinin arkasından gelişen nesiller, milletin düşünce ve yapısında bir yenileşme etkeni olur.) II Nüfus fazlalığı. Bk. ANSİKL. || Nüfuz fazialığt kaynakları, halkın ihtiyaçlarını karşılamayan ülkelerin durumu. [| Nüfus planlaması, ailelere, sahip olmak istedikleri ve yetiştirebilecekleri çocuk sayısı konusunda karar verebilme ve bunu gerçekleştirecek metotları kullanabilme imkânlarının verilmesi. |] Nüfus yoğunluğu, yüzey birimi başına (genellikle km2 veya miP) kişi sayısı.
— Nüfus coğrafyası. insanların yeryüzündeki dağılımının tasvirini, toplamnüfusu meydana getiren kütlelerin ve hareketlerinin çevreleriyle ilişkileri bakımından (ekoloji) analizini kapsar. Coğrafyacının elinde bu iş için İki usul vardır. Birinci usulde istatistik bilgilere dayanarak hazırlanan dağılım haritalarının analizi yapılır. Her çevrede her biri sabit bir insan topluluğunu temsil eden noktalann bulunduğu bu haritalar, en kesin ve doğru bilgileri elde etmeyi sağlar ve gerçeğin somut bir görüntüsünü yansıtır. Gerçekten bu haritalarla gözlemci arasında pek az yoruma ihtiyaç vardır. Analizi daha ilerletmek için nüfus yoğunluğu kavramı, yani belirli bir arazideki nüfus ile bu arazinin kilometre kare veya mil kare cinsinden (şehir nüfusları için hektar cinsinden) ifade edilen yüzeyi arasındaki ilişki hesaba katılır. Böylece, nüfusun dağılımını etkileyebilecek faktörlerden olan yüzey farklan bir yana bırakılmış ve farklı büyüklükte arazileri kıyaslama imkânı elde edilmiş olur. Nüfus yoğunluğu haritalarının kullanımı her şeyden önce kabul edilen bir kalıba ve uzlaşmaya dayanır: bu uzlaşmaya göre incelenen toprağa nüfusun düzenli olarak dağıldığı kabul edilir. Bu uzlaşma aslında keyfî bir uzlaşmadır. Bu yüzden nüfus yoğunluğu kavramı ski sık tenkide uğrar. Hesaba temel otan yüzeylerin tanımı da birtakım uygulama zorluklannı ortaya çıkarır: geniş göllerin ve ormanların dahil edilmesi gibi. Hiç bir alan çok küçük bile olsa kesinlikle homogen sayılamaz. Bununla beraber nüfus yoğunluğu kavramından vaz geçmek imkânsızdır. Hareket noktası olarak ele alınan alanlar ne kadar sınırlı, do layısıyle de az farklı olursa yanılma ihtimalleri o kadar azalır. Sonuç olarak diyebiliriz ki nüfus yoğunluklarını incelemenin bilimsel bir değeri vardır, fakat bu inceleme bizi hiç bir zaman mutlak değerleri gözönünde bulundurmaktan alıkoymamalı-dır. Yoğunluk haritaları «ekumene»nin kesikliğini ortaya koyar. Mutlak çöl denilen boş alanların sayısı pek azdır. Ama nüfusun kma’ye 5 kişiden az olduğu nispî boşluklar (ekvator ormanı, çöl ve yarı çöl) yaygındır. Bazı yerler ise insanlann büyük bir kısmının bulunduğu aşın toplaşma alanla-ndır: musonlar Asyası’nın her yerinde kır nüfusu yoğunlukları çok yüksek sayılara ulaşmış (km2’ye 1 000 kişiden çok); modern sanayide çok yoğun nüfus toplaşmalanna yol açmıştır (Avrupa’nın kuzeyi; A. B.D.’nin kuzeybatı kenarı). En yüksek sayılar büyük şehir merkezlerinde görülür: bu şehirlerin merkezlerinde hektar başına ortalama yoğunluk 300 kişinin üstündedir. Büyük blok apartmanların bulunduğu semtlerde bu sayılar daha da artar. Mesken ve işyeri ayrımı yüzünden, bu durumda, bir gece, bir de gündüz için yoğunluk hesaplamak gerekir.
• Nüfus tarihi’nin ortaya koyduğu olgular, bütün canlı türlerde olduğu gibi doğum ve ölüm oranına, göç hareketlerine, ama aynı zamanda da bütün bu olayları etkileyen ve evliliği, aile yapısını tanımlayan medeniyete bağlıdır.
Açıklama faktörleri, coğrafî çevrenin sağladığı, çağlara göre değişen hayat şartla-rındadır. Meselâ nüfus değişmelerini açıklamak için kısmen iklim değişikliklerinden yararlanılmıştır. Geleneksel olarak besin kaynaklarının bolluğu veya azlığı üstünde de durulur. XVII. yy. sonunda Malthus, insanların besinden hızlı çoğalmasının kötü sonuçlarını ortaya koyup bu artışı manevî bakımdan sınırlamağa davet ederek, bu veriyi nüfus gelişmesinin ana kuralı haline getirmek bile istemişti (bk. MALTHUS’ÇULUK). Malthus’tan önce de birçok defa böyle bir kaygı ortaya çıkmıştı ve insanları besin üretimini artırmağa da yöneltmişti.
Ama gelişmenin tek temel faktörü bu değildir. İnançlarına, çeşitli menfaatlerine bağlı olarak hareket eden insanlar, ne bütün besinlerden yararlanmış (vejetaryenler), ne üreme içgüdüsünü serbest bırakmış, ne de bütün çocukları yetiştirmeyi kabul etmişlerdir. İnsanlık bütünüyle ele alınınca aslında halklar, devletler, sosyal sınıflar ve medeniyetler diye bölünen tarihe yanlış bir anlam verilmiş olur. Birtakım teknik imkânları, İktisadî, sosyal, aklî yapıları, gelenekleri ve dinleri kapsayan medeniyet hem besin kaynaklarının işletilmesini, hem ölüm ve hayat karşısındaki tutumu, hem arzulanan nüfus yoğunluğunu, hem de yaşama seviyesini etkiler.
Yani, nüfus durumu medeniyetlerin birbirini takip edişini tanımlamağa, gelişmelerini veya gerilemelerini desteklemeğe, rekabetlerini etkilemeğe katkıda bulunur; kısacası, tarihîdir.
Tarihöncesi. İnsanın menşei meselesi, ilk insanların sayısı ve coğrafî dağılımı meselesini ortaya koyar, öte yandan Tarihöncesi açısından demografi çok büyük zorluklarla karşılaşır. İskelet ve atelyele-rin incelenmesi ve çağlara göre nispî bollukları, besin kaynaklarının incelenmesi birtakım varsayımların ortaya atılması-
na imkân verir. Karşılaştırmalı tarih bugün de yaşayan «ilkel» kavimlere dayanarak bu varsayımları kesinleştirmiştir. Bu metoda başvurarak devşirmecilik, avcılık ve balıkçılıkla geçinen halkların nüfusu anlaşılabilir. Paleocoğrafya da, buzullaşma bölgelerini ve değişikliklerini, toprakların ve flora’nın cinsini belirleyerek insanların yaşamasına ve gelişmesine elverişli veya karşı faktörleri ortaya koyar. Elde edilen büyüklük basamağında geniş bir belirsizlik alanı vardır; fakat geniş alandaki yanılma payı, o da sadece bazı bölgelerde, km2 başına yüz kişi on kişi arasında oynar. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç, insan sayısının o devirlerde az olduğu, zor şartlar altında az yaşadıkları, fakat çok erken tarihlerde bütün kıtalara yayıldıklarıdır.
Taş devriyle birlikte besin tarımı ve gerekli hayvanların evcilleştirilmesi, bazı bölgelerde çok önemli bir düzelmeye yol açtı: yeni bir çağ başlamıştı. O tarihten sonra, halklar, toprağın niteliğine göre hiç değilse birkaç yıl için yerleşik yaşayabildiler; gelir kaynaklarının değişikliğine daha iyi katlandılar; ölüm oranı azaldı; ortalama ömür uzadı; nüfus yoğunluğu çoğaldı. Hindistan, Güneydoğu Asya, Kuzey Afrika gibi bazı bölgeler bunu ortaya koyar. Aynı zamanda teknik gelişmeler daha çok sayıda insanın birarada yaşamasını sağladı ve bu artış da tekniğin düzelmesine yol açtı. Ama bu durum, nüfusun her yere düzenli bir şekilde yayıldığı ve sürekli olarak arttığı anlamına gelmez. Nüfus tarihinde duraklama ve gerileme örneklerine sık sık rastlanır; bunların birçok fizikî ve sosyal sebepleri vardır.
IV. Binyıldan itibaren sulama tesislerinin kurulması, sulanacak kesimlerin seçilmesi, büyük insan topluluklarının biraraya gelmesine ve birtakım siteler kurmalarına yol açtı. Bu durum Mezopotamya’da, Nil vâ-disinde, İndus ve Sarıırmak ovalarında görülür.
Böylece eskiçağ medeniyetlerinin doğduğu imtiyazlı bölgeler meydana geliyordu; Yukarıda saydığımız bölgelere az sonra Orta Amerika da katıldı, öbür bölgeler hâlâ, gelişmemiştir.
Eskiçağ. Siyasî ve sosyal teşkilâtlanmanın yanı sıra medeniyetin daha karmaşık hal almasıyle yeni gelişmeler geçiren nüfus, el sanatları ve ticari mübadelelerle birlikte farklılaştı.
İndus bölgesinde ortaya çıkan şehir medeniyeti, daha sonra klasik eskiçağın alanı olan Akdeniz bölgesinde görüldü. M.ö. 2000’e doğru Knossos’un nüfusunun 100
000 kişi olduğu hesaplanmıştır. Mezopotamya’nın M.ö. VIII.-VII. yy.da toplam nüfusu
5 milyon kişi, M.ö. XIII. yy.da Mısır’- nübyeliler mki 7 milyon, M.ö. IV. yy.da Yunanis-tan’mki 2 milyon kadardı. Atina’da yaklaşık olarak 100 000 hür kişi ve 400 000 kadar köle yaşadığı sanılır.
Roma imparatorluğunun toplam nüfusu hakkında ilk tahmin Milâdın başlangıcında yapıldı. Bu istatistiklerde verilen rakamların kesinliği, bu rakamların doğru olduğunu göstermez. Ama hiç değilse nüfusun çeşitli bölgelerdeki kaynaklara ve faaliyetlere göre farklılığı anlaşılabilir; nüfus yoğunluğu Tuna ve Galya eyaletlerinde km2’-ye 5-6 kişi arasında değişirken Mısır’da 179’a ulaşır. O devirde şehirler önemli bir yer tutuyordu; Roma dev bir başkentti.
Roma’nın nüfusunun eski bir tarihten beri 100 000 kişiden, Milâdın başında 500 000 kişiden ve II. yy. ortasına doğru bir milyon kişiden çok olduğu sanılır; o tarihten sonra şehrin nüfusu imparatorluğun geri kalan kısmiyle birlikte gerilemiştir.
Milâdın başlangıcına doğru Hanlar sülâlesi zamanında Çin’de Roma imparatorluğundaki kadar inşân yaşadığı sanılır.
Bu eskiçağ dünyasında savaşın sonucu olarak kölelik hüküm sürüyordu; bu kölelere çocuk yapma imkânları pek tanınmadığından savaşın kayıplarına bir de büyük bir insan kütlesinin üretime katılmamasından doğan bir eksilme ekleniyordu, öte yandan gerek Doğu gerek Batı’da yeni doğan veya küçük yaştaki çocukları terk etmek gibi bir âdet de vardı; ayrıca bekârlık ve doğum kontrolü da önemli yer tutuyordu. Bu faktörler besin kaynaklarının kıtlıklara yol açan değişmelerine eklenerek nüfus gelişmesini sınırlıyor, hattâ geriletiyordu. Daha o tarihte Doğu’da Kon-fuçius, Batı’da Aristoteles ve Eflatun, insan sayılarını, besin kaynaklarını, devletin refahını ve gücünü mukayese ediyorlar ve bazı hükümdarlar, insan sayısındaki azalmanın önünü almağa çalışıyorlardı.
Büyük istilâlardan, büyük buluşlara. V. yy.daki meşhur göçler değildir; çünkü göç olayı nüfus tarihinde ve hattâ ta-rihöncesinde belli aralıklarla ortaya çıkan bir unsurdu; kapsamı ölçülememekle beraber izlerine her yerde rastlanır. Yunan göçleri, yunan medeniyetinin yayılmasında önemli rol oynamıştır. V. yy .dan sonra asyalı halkların (Hunlar, Moğollar, Türkler
v.b.) sık sık istilâsına uğrayan Avrupa, ayrıca Normanlar ve Araplar tarafından da istilâ edildi. Birçok melezleşmeden, insanların ve kaynakların yok edilmesinden, hayat tarzının, yani nüfus yoğunluklarının bozulmasından sonra, coğrafî bir yerleşmeyle sona eren bu hareketlerin sonuçlarını, avrupa milletlerinin bugünkü dağılımı
NÜFUS
solda, nüfus artış oranı en yüksek ülkelerden Hindistan; sağda, bir zenci çiftçi ailesi (Güney Karolina, A.B.D.)
yansıtır. İnsanların yerleşmesi ve nispeten istikrarlı düzenin kurulmasıyle, gelir kaynakları ve nüfus yeniden çoğaldı. XI. yy.da uzun bir düzenleme, tarla açma ve yol açma çalışması, mübadelelere yeniden başlanması ve batı şehirlerinin kalkınmasını sağladı.
O sırada dünyanın geri kalan kısmında, Asya ve Amerika’da, nüfus geçici gerile melere rağmen çoğalmağa devam ediyordu. Müslüman ve lııristiyan düşünürler nüfus meselesi üstünde titizlikle duruyorlardı. Hıristiyan ilâhiyatçı ve ahlâkçıları çocuk düşürmeyi, yeni doğan çocukların terk edilmesini suçluyor, halkı çocuk yapmağa teşvik ediyorlardı. Islâm dini de çoğalmayı, müslümanlarm sayısının artması bakımından yararlı buluyor ve yeni doğan çocukların sağlık bakımından ne durumda olursa olsun terk edilmelerini günah sayıyordu. Her iki dünyada da doğum oranı genellikle yüksekti, ama kıtlıklar, salgınlar ve savaşlar yüzünden ölüm oranı da çok fazlaydı. Yanlız birkaç düşünür batı nüfusunun beslenme imkânlarını aşmaması i çin uyarmalarda bulunuyordu. XIV. yy.da İbni Haldun bir çeşit çevrimsel nazariye ortaya koyarak, insan azlığı ve gelir azlığının almaşmasmı açıkladı Eldeki belgelere bakılırsa, istatistiklerin çok az ve şüpheli olmakla beraber hiç değilse avrupa nüfusunun eşit olmayan ve sarsıntılı bir şekilde çoğaldığına işaret ettikleri görülür. Meselâ Domesday-Book, 1090’da britanya halkının 1 100 000 kişi kadar, yani Roma çağındaki kadar olduğunu hesaplama imkânını verir. XIV. yy. ortasında bu nüfus 3 700 000 kişiye yükseldi; ama kara vebadan büyük zarar gördü ve XV. yy. başında 2 100 000 kişiye düştü. XVI. yy.’da gelişme, özellikle büyük şehirlerde yeniden başladı. Venedik ve Napoli’nin nüfusu 100 000 kişiyi aşıyordu; Paris ve An-vers’inki 200 000 kişiydi; Roma’nmki ise azalmıştı ve 1526’da 50 000 kişiyi bile bulmuyordu.
Aynı dönemde, Orta ve Doğu Avrupa’da devam eden sömürgeleştirme önce Elbe’yi, sonra Vistül’ü aştı. XVI. yy. başında Almanya’nın nüfusiı yaklş. 12 milyon, Rusya’nın nüfusu 10 milyon, Osmanlı imparatorluğunun nüfusu ise 60 milyon kişiye yükseldi.
Büyük buluşlardan sanayi devrimiııe. AvrupalIların Tropikal Amerika’ya ayak basmasının ilk sonucu kolomböncesi halkla nn büyük kısmının ortadan kalkması oldu; oysa bu halklar kıta halkının büyük kısmını meydana getiriyordu: Maya, Az-tek ve Keçua imparatorlarında 20 mil yondan çok insan vardı. Ama bu halklar tamamıyle ortadan kalkmadı; sağ kalanla-
rın bir kısmı melezleşti, bir kısmı da ırkın devamını sağladı. İkinci sonuç avrupalıla-rm Güney ve Kuzey Amerika’ya yerleşmesi oldu. Kuzey Amerika hemen hemen ıssızdı: av peşinde koşan kabilelerin toplam nüfusunun 1 milyonu bile bulmadığı sanılır.
Kıtaya göç yavaş yavaş gerçekleşti; bununla birlikte İspanyol, Portekiz, İngiliz, Fransızların ve köle olarak getirilen zencilerin Yeni Dünya’da avrupalıların yaşadığı bölgeler kurmalarına yetti: ilk sömürge yüzyılının (1492-1592) sonunda Güney Amerika’ya göçen İspanyolların 100 000 kişi olduğu sanılır. XVII. yy.da Orta ve Güney Amerika’ya yaklaşık olarak 900 000 zenci getirildi ve toplam nüfus, 1650’den sonra özellikle Atlas okyanusu kıyısına dağılmış 7 milyon kişiye yükseldi. Kuzey Amerika’da, kölelik rejiminin hüküm sürdüğü güney kısım dışında beyaz bir halk yerleşiyordu. Kanada Fransızlarmın nüfusunun artmasında göçlerden çok, tabiî artış rol oynadı; İngiliz kolonileri çok daha kalabalıktı: 1715’te yaklaşık olarak 375 000 beyaz ve 58 000 zenci. Bu toprakların ve zengin Doğu Hint adaları toprakların. . değerlendirilmesi, avrupa medeniyetinin gelişmesini ve nüfusun çoğalmasını destekledi. Meselâ İngiltere’nin nüfusu 1500’de 2,5 milyondan 1700’de 5 milyona çıktı. Amsterdam’da
XVI. yy. başında 40 000 kişi, XVII. yy. sonunda 185 000 kişi yaşıyordu. Ama gelişme genel değildi: İtalya’da düşüktü. OsmanlI imparatorluğu XVI. yy.daki nüfusunu muhafaza ediyordu. Ispanya’da ve O-tuzyıl savaşından zarar gören Almanya’da gerilemişti.
Batı Avrupa’nın nüfusu, şehirler, liman-
lar, ticaret ve imalât merkezleri lehine gelişmekteydi. Avrupa’nın önünde aynı zamanda afrika, amerika ve asya nüfuslarını sarsan bir genişleme ve işletme alanı açılmıştı. Bununla birlikte gelişmeler hâlâ mahallîydi. Sadece Avrupa’nın bir kısmı gelişiyor, burada bile köylüler gelişmeden pek az yararlanıyordu. Gelişmenin artması, özellikle sanayi devriminden sonra kesinleşti ve yaşama şartlarında köklü bir değişme oldu.
Birinci sanayi devriminden bugüne. Sanayi devrimi adı verilen üretim ve mübadele tekniğinin değişmesiyle birlikte, devletin gücü ile gelir kaynaklarının ve insanların sayımını yapmak kaygısı da arttı. İstatistik bilimi bundan yararlandı ve o tarihten sonra nüfus tarihine yararlı bir destek oldu. Yapılan şey henüz kesin sayımlar değil, tahminî değerlendirmelerdi; ama başlıca devletlerin, kıtaların, hattâ dünyanın nüfusu üstüne kabataslak bir fikir vermeğe yeterliydi.
XVII. yy.m ortası hareket noktası kabul edilerek, bugüne kadar devam eden gelişme belirtilebilir.
Üç yüzyıl içinde dünya nüfusu beş kattan çok artmış ve bu nüfus içinde avrupa asıllıların oranı yüzde 24’ten 38’e yükselmiştir. Bu değişikliği meydana getiren Batı’-dır: dünya nüfusu 1650-1750 arasında binde 4, 1900-1950 arasında binde 9 çoğalırken, avrupa asıllılarınki binde 3’ten binde 10’a çıktı.
Batı’da insan sayısının yanı sıra ortalama ömrü ve doğum oranını da değiştiren gerçek bir nüfus değişmesi oluyordu. Başlangıçta yüksek doğum oranıyle bağdaştırılan düşük ölüm oranı gelişmeyi sağlıyordu; ikinci dönemde ise doğum kontrolü genelleştiğinden doğum oranı azalıyor, ama ölümlerin günden güne azaltılması yüzünden doğumlar gene de ölümlerden fazla oluyordu. Bir anda yaşların dağılımı değişti ve nüfus yaşlanmağa başladı.
Bu nüfus devrimi hekimliğin, sağlık şartlarının, hayat seviyesinin ve tekniklerin ilerlemesine bağlı olduğu için, önce, İktisadî bakımdan dünyanın geri kalan kısmından ileri olan Batı’da gerçekleşti.
Büyük Britanya, bu gelişmeyi gösteren en iyi örneklerden biridir. 1750’ye doğru ölüm oranı binde 33 ikenl850’ye doğru 22,4’e düştü; bu arada doğum oranı binde 36,9’-dan binde 35,2’ye düşmüş, sadece bir ara 37,7’ye yükselmişti. Toplam nüfus da 7,8 milyondan 20 milyona çıkmıştı. Yüz yıl sonra, 1950’ye doğru, ölüm oranı ancak binde 12 kadardı ama doğum oranı binde 15’i aşmıyordu; toplam nüfus 48,8 milyonu bulmuştu ve halkın yüzde 80’i 2 000 kişiden kalabalık merkezlerde yaşıyordu. Oysa Büyük Britanya’dan 1881-1890 arasında 2 500 090 kişi göç etmişti.
A.B.D. ile Rusya’nın durumu, yerleşmecin ve tabiî kaynakların işletilmesinin genişliği yüzünden farklıdır: yoğunluklar daha azdı ama kütleler daha çoktu. XVIII. yy. ortasında Amerika’daki İngiliz kolonları 1 milyon kişiydi; 1850’de A.B.D. nüfusu 23 milyon, 1950’de 150 milyon’du. XVII. yy. ortasında Rusya’nın nüfusu 18 milyondu;
NÜFUS
üçüncü sayım ise ancak 1884’te gerçekleştirildi; imparatorluk nüfusu 28,9 milyon olarak tespit edildi.
Cumhuriyet döneminde ilk nüfus sayımı 1927’de yapıldı ve nüfus 13 648 270 olarak tespit edildi. İkinci sayımın (1935) sonucu
16 158 018 idi. Bundan sonra her beş yılda bir sayım yapıldı.
Tablo 1 yıllar nüfus yittik artış oranı
1927 . . . 13 648 270 , . (binde ile)
1935 . . . 16158 018 . , , 21,3
1940 , . . 17 820 950 19,8
1945 . . . 18 790 174 10,6
1950 . . . 20 947 188 . . . 21,7
1955 . . . 24 064 763 27,8
1%0 . . . 27 754 820 28,5
1965 . . . 31 391 421 . . . . . 24,6
1970 . . . 35 6« 549 (geçici sonuç) 25,5
Bugün Türkiye’de nüfus sayımlan «hazır nüfus» (de facto) esasına göre yapılır; sayım günü yalnız ülke sınırlan içindeki kişilerin, bulunduklan yerde sayımı yapılır; ülke dışında bulunanlar sayımın içine alınmaz. Bu yüzden, 1963’ten itibaren çalışmak için yurt dışına giden vatandaşlar sayım kapsamı içensine alınmadı. 1960 -1965 Sayım döneminde yıllık nüfus artış hızı biraz yavaşladı ve yaklaşık olarak binde 25’e düştü. Buna sebep olarak çalışmak üzere yurt dışına giden işçi sayımının yapılmaması, 1940-1945 arasında doğumların düşük olması sebebiyle, 1960 -1965 arasında doğurgan duruma gelenlerin azhğı, kuvvetlenen sanayileşme ve şehirlileşme eğiliminin kaba doğum oranını (1 000 kişiye düşen doğumlar) düşürmesi gösterilir.
Türkiye’de, 1927’den itibaren yapılan sayımlarda nüfusun çeşitli nitelikleri tespit edildi. 1927 Sayımına göre, Türkiye’de her l 000 kadına 1 032 erkek düşüyordu. Bu oran, şehir ve köylere göre de değişir. 1965 Sayımında şehirlerde yaşayan nüfusta her
l 000 kadına 1 032 erkek düşüyordu. Bu oran, şehir ve köylere göre de değişir. 1965 Sayımına göre şehirlerde yaşayan nüfusta her 1 000 kadına 1 157 erkek; köylerde yaşayan nüfusta ise 983 erkek düşüyordu. Nüfusun yaş bakımından dağılımının, Türkiye’de okuryazar oranının düşük olması ve yaşların genellikle yuvarlaklaştırılarak söylenmesi yüzünden kesin tespiti yapılamadı. Genç neslin kalabalık olduğu Türkiye nüfusunda, 1965 sayımına göre, 0 –
19 yaşlan arasında bulunanlann sayısı 16 058 679 kişiydi (yüzd$ 51). 20-59 Yaş arasında bulunanların sayısı daha düşüktü: 1965’te 13 089 590 kişi (yüzde 42). ihtiyarlar grubunu meydana getiren 60 ve daha yukarı yaştaki nüfus 2 116 730’du (yüzde 7). İhtiyar nüfusun azlığı, Türkiye’de ortalama
Foto. Knotclopettítr Americana ; Histoirc de I’Humanitó
1850’de Avrasya’da 67 milyonu, 1950’de 200 milyonu astı. Her iki Ülkede de nüfus yeni topraklara yerleşilmesine paralel olarak arttı.
Avrupa devletlerinin sömürgeleştirme hareketi bazen boş veya hemen hemen ıssız bölgeleri kalabalıklaştırdı; ama genellikle daha önce yerleşilmiş bölgeler sömürgeleştirildi. Bununla birlikte her iki durumda da sömürgeleştirme nüfusun artmasına yol açtı. Çünkü halkın yerleşmediği yerlere sömürgeciler yeni kaynaklar, yeni istihdam imkânları, özellikle de salgınlara karşı tıbbî tedbirler getiriyorlardı. Meselâ İngiliz Hindistanlında 1870’e doğru 256 milyon kişi yaşıyordu; elli yıl sonra nüfus
305 milyon oldu ve 1951’de Hindistan birliği ve Pakistan’ın nüfusu 423 milyona yükseldi. Bunun sebebi ölüm oranının binde 45’ten 35’e düşmesi, doğum oranının ise yüksekliğini muhafaza etmesidir (yaklş. binde 45).
özet olarak diyebiliriz ki yüz yıldan beri dünyanın hemen her yerinde nüfus çok arttı, ama yaşların dağılımının da gösterdiği gibi farklılaştı. Bugünkü duruma azgelişmiş ülkelerdeki anî nüfus devrimi hâkimdir: Batı ile oranlanabilecek bir İktisadî gelişme gerçekleşmediği halde, doğum oranı artmıştır; nüfus art işiyle, özellikle beslenmeyle ilgili kaynakların artışının çelişmesi bir dengesizlik doğurmuştur. Bu yüzden çoğalma potansiyeli bölgelere göre hiç eşit değildir; ekonomilerini henüz modernleştirmemiş ülkelerde bu potansiyelin çok yüksek olması iç alanda ve milletlerarası planda Önemli bir güçlüğe yol açar. Bu yüzden sayı meselesi XX. yy.da yeniden, ama durumlara göre çok değişik bir şekilde ortaya çıktı. Üstelik Ö-nemıi ölçüde artan devlet gücü, bu alanda bile kendini gösterir: nüfus siyasetleri, doğumu az çok desteklemek, Ölümlerle mücadele etmek, göç hareketlerini kolaylaştırmak veya yasaklamak için malî veya hukukî yollara baş vurur. Güdümlü ekonomi çağında bir de güdümlü nüfus ortaya çıkmaktadır; İki Dünya savaşı arasında totaliter devletlerde bu konuda Önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Bugüne kadar meseleler bölgesel veya millî olduğu için tamamıyle sunî görünen dün-
ya nüfusu kavramı,, bir gerçek halini aldı; kullanılabilecek boş alanlar azalmaktadır: kaynaklar ve yardımlar artık dünya ölçüsünde hesaplanıyor. Ayrıca dünya nüfusunun artış hızı günden güne yükselmektedir: 197Ö*te 1 800 milyonu azgelişmiş ülkelerde olmak ii7ere 3 milyar kişiyi asıyordu. (Bk, EK CpjTj
Türkiye’de Osmanlı devletinin kuruluşundan XIX. yy.a kadarki dönemde, çeşitli arazi tahrirleri yapılmasına ve istatistik defterleri tutulmasına rağmen, nüfus hareketleri hakkında kesin bilgi yoktur. Bu defterlere göre, 1520-1530 arasında, Osmanlı delvetinin, Mısır, Irak ve Tuna ötesindeki avrupa bölgeleri dışında nüfusu tahminî olarak 11 357 365’ti. İlk nüfus sayımı 1831’-de Rumeli ve Anadolu sancaklan dışında ve yalnız erkekleri kapsamak üzere yapıldı ve nüfusun 3 753 643 olduğu tespit edildi. 1844’te kadınlan da kapsayan ikinci bir sayım sonucu ve imparatorluk sınırları içinde nüfus, yaklaşık olarak 36.5 milyondu.
Han s
Ernİ’ntn
«Çalışma
veya
Açlık»
adlı
af¡}¡
(1942)
25
modern bir nüfus sayımı bürosunda istatistik kayıt yapan kompüter (A.B.D.)
NÜFUS
26
KANADA
18,000.000 ~rwm
A.B.D.
1.7%
S.S.C.B.
| 212,000,000 ımm
JAPONYA
94.000,000 İMİ
2 8%
ORTA AMERİKA
f 2.7%
AFRİKA
236,000,000 1B1
INPONEIYA
V | 93,ööâööo ‘İKH
;
OKYANUSYA
16,000,000
GUNEYD06U ASYA
60,000,000
ORTADOĞU
75,000,000
Siyah sekliler nüfusu gösterir Beyaz sekliler yıllık nüfus artışı % sini gösterir
DÜNYA’NIN BELLİ BAŞLI BÖLGELERİNDE NÜFUS ARTIŞI
■ Ortalamanın üstünde ■ yılda ortalma -‘”‘TlfiWl
artan nüfus I % 1.7 artan nüfus
Ortalamanın altında artan nüfus
BELLt BAŞLI YERLEŞME MERKEZLERİNDE NÜFUS
Her nokta 750 000 kişiyi gösterir
Leningrad #### Detroit *•*•* Philadelphia***«*« Moskova ••••••
Paris ••••••
Chicago ••••••
Şanghay # Los Angele* Tokyo * Londra • New York •
DÜNYA’DA NÜFUS DAĞILIMI
LEJANT)
Her nokta 750 000 kişiyi gösterir
[•V 3) yerleşme bölgeleri
□Boş veya seyrek yerleşilmiş bölgeler
NÜFUS
yaşama süresinin düşük olmasındandır. 1927’den sonra yapılmış olan sayımlarda medenî hallerin genel nüfus içindeki dağılımı da tespit edildi. 1965 Sayımına göre 15 ve daha yukarı yaşlardakiler, medenî hal bakımından bekârlar 3 745 000, evliler
13 052 000, dullar 1 275 000, boşanmışlar 148 000 ve bilinmeyen 13 000 olarak bölünür. Türkiye’nin özelliği dolayısıyle, yapılan nüfus sayımlarında kültür seviyesinin tespiti için, okuyup da yazamayanlar ve yazıp da okuyamayanlar ayrı ayrı kaydedilir. 1965 Sayımına göre okuma yazma bilmeyenlerin 4 689 000’i erkek, 8 450 000’i kadındı. Okuma yazma bilenlerden 8 372 000’i (yüzde 67,2) erkek, 4 133 000’i (yüzde 32,8) kadındı. 1927’de 6 yaştan yukarı nüfusun yüzde 89,4’ü okuma yazma bilmiyordu; bu oran 1965’te yüzde 51,2*ye düştü.
Türkiye’de 1927’de km*’ye 18 kişi düşüyordu; bu sayı 1965’te 41’e yükseldi. Nüfus yoğunluğu bölgelere göre değişir; en yoğun nüfuslu il olan İstanbul’da km2’ye 401 kişi düşer. Kıyı bölgelerinde iç bölgelere göre yoğunluk daha fazladır. Marmara ve Ege denizi kıyılarında km2’ye 56, yoğunluğun en düşük olduğu Doğu Andolu’da
20 kişi düşer. 1927’de nüfusun yüzde 25’i şehirlerde, yüzde 75’i ise köylerde yaşarken, bu oran zamanla şehirler lehine arttı; 1965’te nüfusun yüzde 34’ü şehirlerde, vüzde 66^srisfcköylerde yaşamaktaydı.
İRk. EK CİLT) ‘ , , , . . Türkiye’de ıo yadından yukarı olanlar faal nüfus kapsamına alınır. Buna göre 1927’de faal erkek nüfusu 3 976 000 idi; 1965’te 9 170 000’e yükseldi. Faal kadın nüfusu da aynı süre içinde 4 854 000’den 9 073 000’e yükseldi. Bundan da 1927’de nüfusun yüzde 65’i faal olduğu halde, bu oranın 1965’te yüzde 58’e düştüğü anlaşıldı. Fakat bu düşüş son yıllarda genç nüfusun kuvvetli bir artış kaydetmesinden ileri gelmektedir. 1965’te faal nüfusun yü2de 71,9’u tarım alanında, yüzde 6,2’si hizmetler kesiminde, yüzde 15,5’i çeşitli İktisadî mesleklerde, yüzde 6,4’ü belirsiz işlerde çalışıyordu. Faal nüfustaki işsizlerin tespitine ancak son yıllarda başlandı. 1965 Nüfus sayımına göre faal nüfusun 55 720*sinin iş aradığı, yani İktisadî kıstaslara göre «işsiz» bulunduğu görüldü; dolayısıyle faal nüfus içinde, işsiz oranının yüzde 0,4 olduğu anla şildi. (Bk. EK CİLT)
• Nüfus artışı. Dünya nüfusunun bugünkü artışı, dünyanın birçok yerinde ritminin günden güne hızlanması yüzünden ciddî kaygılara yol açmaktadır. 1960’t a 3 milyarı bulan dünya nüfusu, 1967’de 3,4 milyara yükseldi. Aynı hız devam ederse bu sayı 1975’-te 4 milyarı, 1985’te 5 milyarı, çağın sonundaysa 7 milyarı bulacaktır. Dünya ölçüsünde nüfus artışı yüzdesi yılda yüzde
2, ortalama doğum oranı binde 35, ölüm oranı ise binde 15’tir. Yıllık artış oranı Avrupa’da yüzde l’den, Kuzey Amerika ve
S.S.C.B.’de 1,5’ten aşağıdır, ama Afrika’da ve Güney Asya’da yüzde 2,5’tir (Çin’deki nüfus artışının kesinlikle bilinmemesi yüzünden kıtanın bütünü için tahmin yapılamamaktadır) ve Latin Amerika’da yüzde 3’e yaklaşmaktadır (Orta Amerika’da daha yüksektir). Bu son büyük bölgelerde, doğum oranında azalmadan çok, ölüm oranında düşme olacağından, hızın kısa süre sonra artması düşünülebilir.
Nüfusun tabiî bîr şeklide arttığı ülkelerin genellikle gerikalmış ülkeler olması, bu artışın tehlikesini daha iyi ortaya koyar.
Yalnız besin ihtiyacının karşılanması alanında bile (üstelik tek amaç bu değildir) dünya üretimi nüfusun artış hızına güçlükle ayak uydurabilmektedir. Ayrıca üretimdeki artışla nüfus artışı arasında coğrafî bakımdan genel bir uyuşmazlık olduğu gibi, çeşitli güçlükler tarım ürünlerinin serbest bir şekilde dağıtılmasını engellemektedir. Büyük kıtlıklar devri sona ermiş olsa bile, insanların günden güne çoğalan büyük bir kısmı yeterince beslenememek-tedir. Bk. BESLENME.
Nüfus artışıyle besin maddeleri üretimi arasındaki oranı, dünyanın Uç büyük Ülkesinde karşılaştırmak ilgi çekici sonuçlar verir. 1960-1965 Arası Hindistan’ın nüfusu 430 milyondan 480 milyona çıkmış, yani yüzde 10’dan çok artmıştır. Aynı süre İçinde ülkede besin maddeleri üretimi artışı ise yüzde 5’i bile bulamamıştır. Gene bu sü-Tede lndonezya’da nüfus yüzde 10 artmış, besin maddesi üretimi artışı ise yiizde 2’den az olmuştur. Bugün hemen yalnız tarımla uğraşılan Cava’da ortalama 65 milyon insan yaşar ve bu nüfusa her yıl 1,5 milyon kişi eklenir. Brezilya’da 1960 – 1964 arası nüfus yüzde 12, besin maddeleri üretimiyse yüzde 6 oranında artmıştır. Bu devletlerde, tamamlayıcı besin maddeleri ithalinin yanı sıra toplam ihracatta bunu dengeleyecek bir artış görülmediğinden, nüfus artışı ekonominin günden güne kötü duruma düşmesine yol açmaktadır; üçüncü Dünya’-daki bu nüfus artışının ne gibi sonuçlar doğuracağı düşünülmelidir.
Nüfus artışındaki yavaşlama uzun bir vadede iktisadi gelişme mekanizmalarını tıkayabilir; bununla birlikte kısa süre içinde değişecek gibi görünmeyen tanm üretiminin bugünkü gelişmesi göz önünde tutulursa bu yavaşlatma şarttır. Ama çözüm yolu olan doğum kontrolü siyasetinde genellikle azgelişmiş ülkelerde eğitimin geriliğine dayanan çeşitli uygulama güçlükleriyle karşılaşılmaktadır. Bu yüzden nüfus artışı meselesinin çözümü, azgelişmiş ülkeler meselesine bağlıdır.
Türkiye’de nüfus, yüksek oranda artmaktadır. Bu artış, millî gelirin kişi başına düşen kısmına olumsuz etki ettiğinden, nüfus planlaması çalışmalarına başlanmıştır. Ancak mevcut kliniklerin yansından fazlasının şehirlerde oluşu, programın az nüfuslu ve doğurganlık seviyesi yüksek toplum gruplarına yönelme oranını sınırlamaktadır. Buna rağmen, hizmette olan sağlık ocaklarının yüzde 20’sinden fazlasında nüfus planlaması çalışmaları vardır. Birbirini tamamlayıcı nitelikte olan nüfus planlaması ve ana çocuk sağlığı teşkilâtlarının birleşmesi, hizmetin daha etkili görülmesini sağlamıştır. Programın uygulanmasında görülen en önemli güçlük personel yetersizliğidir. Askerî, resmî ve gönüllü kuruluşlar, sağlık teşkilâtlarına yardımcı olarak halkın bu konuda eğitilmesine çalışmaktadır. Gebeliği önleyici metotlar, ilâç ve araçlar halka tanıtılmakta ve kullanılma imkânları sağlanmaktadır.
# Nüfus fazlalığı, ya ölüm oranına göre yüksek bir doğum oranı dolayısıyle nüfus artışından veya göç yahut ek ve tamamlayıcı faaliyetlerin azalması veya yok olması yüzünden kaynakların zayıflamasından ileri gelebilir. Bu durum açlık ve yetersiz beslenme dolayısıyle ölüm oranının artmasına ve daha zengin veya daha az nüfuslu ülkelere göç edilmesine yol açabilir. Nüfus fazlalığı olan yerler özellikle
1840 -1970 DÜNYA NÜFUSU
Hindistan gibi güney ve güneydoğu asya ülkeleri ve Afrika’nın bazı yerleriyle Güney Amerika’nın bazı bölgeleridir. Bazı-avrupa devletleri XIX. yy.uı sonlarında ve hattâ bugün nüfus fazlalığı göstermektedirler (Balkanlar* Güney İtalya). Hayat seviyesinin yükseltilmesi yeterli derecede yararlanılmayan bölgelerin değerlendirilmesi, tekniğin modernleştirilmesi, sanayileşme, toprak mülkiyeti düzeninin değişikliğe uğratılması, nüfus fazlalığını Önleyici tedbirlerdir.
m Nüfus yoğunluğu beşerî coğrafyanın en önemli verilerinden biridir: insanların yerküre Üzerindeki dağılımının ana hatları ona dayanarak tanımlanır. Ama nüfus yoğunluğu, coğrafî bölge çerçevesinde, hattâ şehir çerçevesinde de birçok önemli gözleme imkân verir. Bir diizlemküre. Kuzey yarıküredeki çok kalabalık bir şeritle (20°-50° enlemi arasında) nllfus yoğunluklarının km* başına 20 kişiyi pek az geçtiği, dünyanın geri kalan kısmı arasındaki çelişkiyi hemen ortaya koyar. Afrika, Güney Amerika ve Avustralya’da çok geniş bölgelerin nüfus yoğunluğu, km2’ye 1 kişiden azdır; Sahra’da yoğunluk 0,3, Amazon bölgesinde yaklaşık olarak 0,2 kişidir; Kanada artik topraklarında küçük, birbirinden ayrı eskimo topluluklarının toplam olarak yoğunluğu km3’-ye 0,0077 kişidir; ayrıca birkaç bilim adamı dışında Antarktika’da hemen hiç kimse yaşamaz. Kuzey yarıküredeki çok kalabalık kuşakta aşırı insan yoğunlaşmalarının tamamıyle tarıma dayanan medeniyetlerin gelişmesinin sonucu olduğu bölgelerle (Çin, Çinhindi ve Hindistan, İndonez-ya) yüksek nüfus yoğunluğunun canlı sanayi bölgelerinin gelişmesinin sonucu olduğu bölgeleri (Kuzeybatı Avrupa, A.B.D. nin doğu kıyısı) birbirinden ayırmak gerekir. Bütünüyle ele alındığında Asya’nın nüfus yoğunluğu km**ye 41 kişi (yüksek olmayan bir sayı) iken, kırlık bazı tarım bölgelerinde 200 kişiyi (Huang-ho vâdisi), hattâ 460 kişiyi (Malezya’nın bazı ovalarında, Bengal deltasında, Cava’da) geçer; tamamıyle en yüksek kır nüfusu yoğunluğu Cava kıyı ovasındaki bir idare bölgesinde kaydedilmiştir: km2?ye 1 638 kişi.
Büyük yüzeylerde bu gibi insan yığtşma-ları, ancak sanayi gelişmesinin, şehirlerin ve geniş şehircilik bölgelerinin gelişmesiyle birlikte yürüdüğü yerlerde aşılır. Burada sayılar pek bir şey ifade etmez. Buna karşılık halkın varlıklı sınıfının oturduğu büyük apartmanlardan meydana gelen semt-
toplam KUZEY GVNEY OKYA-
YIL DVNYA NÜFUSU AFRİKA ASYA’ AVRUPA’ AMERİKA> AMERİKA NUSYAt
1650 545 000 000 100 000 000 330 000 000 100 000 000 7 000 000 6 000 000 2 000 000
1750 728 000 000 95 000 000 479 000 000 140 000 000 6 000 000 6 000 000 2 000 000
1800 906 000 000 90 000 000 602 000 000 187 000 000 16 000 000 9000 000 2 000 000
1850 1 171 000 000 95 000 000 749 000 000 266 000 000 39 000 000 20 000 000 2 000 000
1900 1 608 000 000 120 000 000 937 000 000 401 000 000 106 000 000 38 000 000 6 000 000
1920 1 811 000 000 141 000 000 988 000 000 465 000 000 147 000 000 61 000 000 9 000 000
1930 2 015 000 000 157 000 000 1098 000 000 506 000 000 169 000 000 75 000 000 10 000 000
1940 2 249 000 000 176 000 000 1 242 000 000 ‘ 543 000 000 187 000 000 90 000 000 11000 000
1950 2 509 000 000 207 000 000 1 414 000 000 546 000 000 218 000 000 111000 000 13 000 000
1960 3 010 000 000 257 000 000 L 733 000 000 591000 000 267 000 000 145 000 000 17 000 000
1965 3 295 000 000 311 000 000 1 885 000 000 621000 000 294 000 000 166 000 000 18 000 000
1 Rusya’nın Asya bölümü de dahil, ^Rusya’nın Avrupa bölümü de dahil, aOrta Amerika ve Batı Hint adaları da
dahil, ^Avustralya, Yeni Zelanda, Yeni Gine’nin doğu kısmı, Melanezya, Mikronezya, Polinezya’yı içine alır.
Sovyet nükleer buzktrcm «Lenin»
nükleer başlık taşıyabilen, karadan karaya, katı yakıtlı (Sergeant* güdümlü mermisi
Oak Rİdge laboratu var ında homogen reaktörü deseninin perspektif kesiti
ler gelişerek, zanaatçıların atelyelerini ve sağlığa zararlı meskenleri kapsayan semtle-rinkinden yUksek nüfus yoğunlukları toplayabilir, Yani nüfus yoğunluğu kavramı, nüfus üstüne incelemelerde ancak bir başlangıç adımıdır. (BKEKCIUD
— tda. Nüfus memurluğu. Türkiye’de nüfus işleri İçişleri bakanlığı tarafından yürütülür. Bakanlığın kuruluş kanununa göre, merkezde bir Nüfus İşleri Genel müdürlüğü vardır. Bu genel müdürlük üç şube halinde çalışır. Birinci şube, nüfus ya* zım hazırlıkları, istatistikleriyle meşgul olur. İkinci şube nüfus işlem ve yazışmala* rıyle tescil işlerini yürütür, üçüncü şube ise, vatandaşlık kanununun uygulanması, vatandaşlığa alınma veya vatandaşlıktan çıkarılma konularıyle ilgilidir. Bakanlığın, illerde nüfus müdürlükleri, ilçe ve bucaklarda nüfus memurlukları bulunur.
Türkiye’de, nüfus sayımı ve istatistikleri konusunda asıl görevli olan Devlet İstatis-
tik enstitüsüdür. Kuruluş kanununa göre, bu enstitünün temel görevlerinden biri de nüfus hareketlerini izlemek ve tespit etmektir. Bu amaçla, genel nüfus sayımı yapma yetki ve görevi Devlet İstatistik enstitüsüne verilmiştir. Enstitü, sayımlardan önce deneme sayım ve anketleri de yapabilir. Sayım için il ve ilçelerde, en büyük mülkî âmirin (vali veya kaymakam) başkanlığında birer sayım komitesi kurulur. Genel nüfus sayımlarında okuryazar her vatandaşı, bir özrü olmadıkça sayım komiteleri ve bunların bulunmadığı yerlerde yerin en büyük idare üstü tarafından verilecek nüfus sayımı ve denetleme memurluğu işini kabul etmek zorundadır. Nüfus sayımına ilişkin ayrıntılı hususlar, Bakanlar kurulu kararlarıyle tespit olunur. Ancak, kanun, nüfus sayımlarında geçerli bir özre dayanmaksızın görev yapmaktan kaçınanlarla başka sayım kurallarına uymayanlara verilecek cezaları göstermiştir.
— tda. huk. Bir ülkede, özellikle o ülke vatandaşlarının doğum, ölüm, askerlik, evlilik gibi, varlık ve özlük durumlarına i-tişkin değişikliklerin tespiti zorunludur. Vatandaşlara ait bu nüfus işlemlerine önce, nüfus yazımı ile başlanır. 7 Temmuz 1939 tarihli ve 3201 Sayılı Nüfus Yazımı Deneme kanunu bu amaçla yürürlüğe konuldu. Kanuna göre İçişleri bakanlığı, ülkenin çeşitli kısımlarında nüfus yazımları yaptırabilir. Vali, kaymakam ve bucak müdürleri, okuryazar kişilerden gerekli gördüklerini yazım işlerinde görevlendirebilir. Görevlendirilen bu kişiler, geçerli bir özürleri olmadıkça, çalışmak zorundadırlar; idare, bu yüküme uymayanları para cezasına carptırabilir.
• Nüfus cüzaanı. rsuius kütüğüne kaydolan her vatandaşa bir nüfus cüzdanı verilir. Değerli Kâğıtlar kanununa göre, nüfus hüviyet cüzdanı da değerli kâğıtlardandır; nüfus cüzdanları, ilgili bakanlık ve dairelere, yani İçişleri bakanlığına ve nüfus memurluğuna danışılarak Maliye bakanlığınca hazırlanır ve bastırılır. Ancak Maliye bakanlığı uygun görürse, ilgili bakanlık ve daireler de basım işini yapabilirler. Nüfus cüzdanının satış fiyatı da kanunda gösterilmiştir. Nüfus cüzdanı verilmesi, harçlar kanunynuna göre, harca bağlı değildir. (Bk. EK CÎLT)
♦ Nüfuslu sıf. NüTusu (…) olan: On beş yirmi bin nüfuslu bir kasabayı on kişiyle bassanız da baskın basanın mı olur? (Kemal Tahir). Eyvah! Beş nüfuslu bir aileyi misafir edeceğiz (B. Felek). [LM]
NÜFUZ i. (ar. niifüs). tçe geçme, içe işleme. ¡I Mec. Bir kimsenin veya topluluğun söz geçirme, otorite kurma gücü: 31 Marttan sonra Osmanlıcılık fikri eski nüfuzunu kaybetmeğe başladı (Ziya Gökalp). Fırat ve Dicle mabeyni ehl-i İslâm m nüfuzu altında kaldı (Cevdet Paşa). |] Nüfuz etmek, bir şeyin içine işlemek, geçmek:
Hâlâ bir menekşe rayihası ciğerlerine nüfuz ediyordu (H. Z. Uşaklıgil), Girmek, yayılmak: Ruhuma fena haller yent yeni nüfuz ediyor, beni yavaş yavaş yaralıyordu (Ahmed Rasim). Aruz vezni denilen bir vezin halk arasına nüfuz edememiştir (Ziya Gökalp). Etkili olmak: Bu kız oyuncu diye saraya verilmiş, Maksat onun vasıtasıyle Padişaha yakından nüfuz etmek (H. E. A-dıvar). İçine işlemek, dokunaklı olmak: Ruha nüfuz eden sözler. Anlayabilmek: Bir yazarın fikirlerine nüfuz etmek. || Nüfuz sahibi, etkili, güçlü, itibarlı kişi.
— DEV. Nüfuz ticareti yapmak, nüfuzuna dayanarak özel çıkar sağlamak. (M) NÜFUZLU sıf. («M/ıu’dan nüfuz lu). Etkisi ve itibarı olan, sözü geçen, önemli (kimse): Şehirde bir onu tanıyorum. Nüfuzlu, becerikli ve çok iyi ahlâklı aynt zamanda rind bir adamdı (R. H. Karay.) Sarayda ikinci padişah gibi yaşayan nüfuzlu heriflerden birine büyük yararlıklar göstererek kendini sevdirebilmek gerçekten güç işti (H. R. Gürpınar). [M]