Falıma Cinnah

Falıma Cinnah
î©yh Mucibürrahman
Hindistan-Pakistan çatılması (temmuz 1965)
PAKISTAN
396
&*yh Mucibürrahman’ın serbest bırakılması İçin gösteri yapan Bengafdejliler (Doğu Pakistan)
Zülfikâr Alı Butto seçim kampanyasında
önce altı yüzyıla yakın süre müslüman asker gelen büyük göçmen akını kontrol altına ave yöneticilerin hüküm sürmüş olması ger- İmdi ve düzenlendi. Bu işte orta ve yukarı çeğı vardır. Müslümanlar büyük çoğunluğu sınıflardan pakistanlı kadınların büyük yar-hındu olan bir nüfusa hükmediyorlardı. Yal- dımları oldu: peçelerini ve örtülerini atarak nız; Doğu Pakistan (bugün Bengaldeş) gibi sosyal hizmetleri teşkilâtlandırmağa, acıla-ıktısadı açıdan geri toplumlarda halk kütle rı azaltmağa çalıştılar. Fakat göçmen me-halınde Müslümanlığı kabul etmiş ve ço- selesi geçici bir dönem değildi. Doğu Pa-ğunıuk, Hındulardan müslümanlara geçmiş- kistan ve Bengal’de 1950’de ve 1950’den son-ti. Müslüman hâkimiyetinin yerini İngiliz raki yıllarda kütlelerin göçü büyük ölçüde hâkimiyeti alınca, bu imparatorluk gelene- devam etti, ği toplumun yeni duruma uymasını güçleş
tirdi. Oysa Hindular yeni durumu daha ko lay kabul ettiler. Fakat 1857 ayaklanmaları nın bastırılmasıyle müslümanların hâkimiyetlerini yeniden sağlamak umutları sön
Eski Hindistan ordusu Hindistan ve Pakistan arasında bölündükten sonra Pakistan Silâhlı kuvvetleri yeniden düzenlendi ve kabilelerin yaşadığı bölgelerden çekildi. Bu, kabilelere itimat edildiğini gösteren bir
dü. Daha sonra, Hindular Hint Millî mee- slyâsetin be irtis^di Pak stanhükümeti
yaptıkları sırada, müslümanlar da güven İiklerini sağlayacak yollar aradılar ve sonunda 1906’da Dakka’da siyasî teşkilâtlarını
madan, ekonomi ve eğitim alanında kolaylıklar tanıdığı kabilelerin güvenini kazan-
kürdular- B i i n H i n rl i et an M i i cT i i ■ 1 n it ° * dl’ 10 Yl1 kadar SOnra bU SİyaSet eskiden
® son derece huzursuz olan sınır bölgesinde
birliği. Birinci Dünya savaşından sonra in* barış ve nisnî bir refah çafilariı Avm
bir Zs üre” 1 cin “liîl c il s te* Mil i m ifn 1 al hhrulr eskiden Çitral’a bağlı olan eyaletlerle Gilb g1.™ Baltbtan’da da uygulandı. Gilgit
birbirine yaklaştırdıysa da, İngilizlerin niye tinin Hindistan’a İngiliz parlamenter demok
Baltistan’da Keşmir’deki savaşlar sonunda Srinagar yönetimi yıkılmış ve eyaletler Pa-
rasisi çizgisinde kendi kendini yönetme hak- katılmış / Hükümet Azad iBa
kın» «anımat- «iri,.5,, anıae.ı,nr-a *1Man a Kammışu, nuKumet, Azad (Ha
devlet yatırımları ancak özel sektörün gelişemediği yerlerde veya Özel sektöre örnek olması için yapılmaktadır.
• Hava ulaşımı. Karaçi coğrafî konumu sayesinde önemli bir havayolu merkezi haline geldi. Pisti ağır jet uçaklarının inip kalkmasına uygundur. Orta boy jetler de Lahor, Ravalpindi, Dakka ve Çittagong havaalanlarından yararlanır. 1954’te kurulan Pakistan Milletlerarası havayolları, bir devlet kurumudur. Yakındoğu’ya, Avrupa’ya A.B.D.’ye düzenli seferleri vardır. Ayrıca ülkenin iki kısmını bağlamak açısından önemlidir. 1963’te Çin Halk cumhuriyeti ile de havayolu bağlantısı kuruldu.
• Deniz ulaşımı. 1960’ların ortalarında Pakistan’ın ticaret gemileri az ve eskiydi. Bu gemiler ancak yakın yerlere gidebiliyor, dış ticaretin büyük kısmı için yabancı şirketlere baş vuruluyor, bunun sonucu olarak da, değerli dövizlerin bir kısmı harcanıyordu. Bu yüzden hükümet gemi sayısını artırma siyasetini benimsedi. Pakistan’ın birçok limanı vardır. Bu limanların cn büyükleri olan Karaçi ve Çittagong onarıldı ve geliştirildi. Karaçi limanından yılda 5 000 000 tondan çok, Çittagong’dan 3 000 000 ton yük yüklenir. Çittagong eskiden okyanusa açılan gemilerin Doğu Pakistan’daki tek limanıydı, bugün Pusur ırmağı ağzında Çalna’da, bir demirleme yeri düzenlenmiş ve Çittagong’un yükü biraz hafiflemiştir. Çalna’dan yılda 1 000 000 ton yük vüklenir (cofcu iüt).
(Bk. EK CİLT: PAKİSTAN. BANGLADEŞ) tarih
Hindistan ile Pakistan’ın ayrılmasından önce bölgede müslümanlar tarafından başlatılan ve ayrı bir Pakistan devletinin kurulmasına yol açan hareketlerin gerisinde, tngilizlerin burada tam hâkimiyet kurmalarından
kını tanımak olduğu anlaşılınca, müslüman lar Hinduların çoğunlukta olmasından do ğacak bir siyasî baskı meselesiyle karşı kar şıya kaldılar, önceleri İngiliz hâkimiyetine
ğımsız) Keşmir denilen bölgeyi de ilhak etmemekle birlikte himayesine aldı. Hindistan’ın Cammu – Keşmir vâdisi ve Ladakh*ı
lîîn vZ V unS Knİiin işgaline karşı olanlar, bu bölgede Birleşmiş
m h ¡J Milletlerin denetiminde yapılacak plebisite
Tıî rinnih fMmer ka<*ar geçici bir hükümet kurmuşlardı. Pa-
n-hJt’In İÜs? ™IV ! 0/(° kistan Keşmirlilerin kendi kaderlerini tayin,
ıffint mü^ümanlannı ifinduların S*®“ sağlayacak olan bu plebisit. için
sıyası
İktisadî ve kültürel hâkimiyetinden kurtar-
baskı yapmaktan hiç vaz geçmedi. 1947 -1948’de Bahavalpur ve Hairpur gibi çoğu
yrU T ^ mUslüman devleti St^ni? r ı®ı i(i?ı f ■ 1? ıX® •”*’ Sa yol açmadan Pakistan’a katıldı. Aynı
?ıı?ıımi/ • S1 s ve Î î,™ dönemde yeni devletin iktisadi ve idari me-
tutum arının bd ünmemış, bagımsiz bir Hin- sclclcfi ustaılkıa eıe alındı. Yeni dış tica-dıstan da müslümanlara “güneşin altında ret lmkânıarl bulundu, hint pazarlarının hiç yer bırakmayacağı» görüşünü savunu- kaybının yol açtıiı buhranı gidermek için yordu Sonunda Müslümanlar b^l^ını siya- eski iktisadî yapllar tamamıyle değiştirildi, şî bir teşkilât halme getirerek müslüman- yabanel yatırımlar desteklendi. Yeni sana-rS; bLr*„JÎ[f*ket ?°îüîf: ^iitr vergi sisteminde reiorm ya-
ÎSÜl’to Ití. Paíilí1!.« ^ f í tft • î pılması ve bütçenin denkleştirilmesi için ya-^maS1 bancı uzmanlar getirildi; gerek iç. gerek dış
siyasetin ana hatları çizildi. Pakistan bu dönemde komünizme kapalı batı demokrasileri çizgisinde olduğunu ortaya koydu. Cinnah’ın çok sevilen ve inandırıcı kişiliği ve Liyakat Ali Hanın aralıksız çalışmaları sayesinde Doğu ve Batı Pakistan gibi fizikî özellikleri, kültür gelenekleri ve etnik yapısı birbirinden tamamıyle farklı iki bölge
_______________-p — H11)aıulllB1I aj- birarada tutulabiliyordu. İki kısım arasm-
rı bir ülkede güven duyacaklarında ısrar da bağlantı geniş bir havayolu şebekesiyle ■* * —…… — – sağlandı. Üstün yetenekli bir yönetici kad-
ro hiç yoktan yeni bir ülke yaratmıştı. Fakat birkaç yıl içinde görüleceği gibi ülke-
iyice benimsetmiş ve yaymıştı.
Hindu milliyetçi hareketinin de desteklediği İngiliz siyaseti, İngiliz hâkimiyeti sırasında kurulan İktisadî ve siyasî birliğin parçalanmaması için çok çalıştıysa daT Pakistan için ileri sürülen çarelerin hiç biri Cin nah’ı memnun etmedi. Cinnah müslüman ların ihtiyaç ve isteklerini yakından bili yor, müslümanların ancak müslüman ve ay
ediyordu. Topluluğu yöneten Cinnah’ın rakibi olmadığı gibi, işbirliği yapmadığı tak dirde Hindistan’ın bağımsızlığı da gerçek
leşemeyecekti. Sonunda Cinnah’ın cesareti yönet*ci*er V€ milliyetçi hal
ve kararlılığı başarıya ulaştı ve bu işbirliği- km desteğıydı.
nin karşılığı Pakistan oldu. Yeni bir devletin doğuşu
Pakistan’ın en büyük felâketi, kurucusu w Yeni devlet Cinnah’ın eylülünde ölmesi oldu. Cin-
1947’de Commonvvealth’ın çerçevesinde bir “ah aslında kurucu bir genel vali olmakla sömürge olarak kuruldu. Cinnah genel va- birlikte, her yere yetişmiş, her şeyi yönet-li, en yetenekli meslektaşı Liyakat Ali Han cesaretlendirmişti. Hattâ Do
başbakan oldu. Pakistan’ın iki yarısı arastada 1 700 km’lik Hindistan toprağı olması ve ingilizlerden kalan servet ve kaynakların büyük kısmının Hindistan topraklarında bulunması, Pakistan’ın geleceği açısından kaygı uyandırıyordu. İngiliz Hindista-nı’nın iyi-teşkilâtlanmış eyaletlerinden yalnız nispeten geri otan Sind, Bülucistan ve kuzeybatı sınırı bölgesi parçalanmadan Pakistan’a geçmiş, Pencab ve Bengal bölün
ğu Pakistan’da siyasî bilince erişmiş Ben-galliler bile aslında eli kılıçlı zorbalar olarak gördükleri Batı PakistanlIları fazla tutmamakla birlikte Cinnah’m önderliğini kabul ediyorlardı. Cinnah’m siyaset sahnesinden uzaklaşması iki kanat arasındaki fark ların artmasına yol açabilirdi. Fakat Liyakat Ali Han da zamanla iyi bir siyasetçi olmuştu. Hükümetin gerek iç gerek dış si-yasetıni en ince ayrıntılarına kadar denet-
müş, Keşmlrlse tarüşmalıbirhaTeS- !^vr’rbav^fVar’ abÜ>Ük bİrri f,3“1“’ de*iş’ ti. İktisadî bakımdan ise durum ümitsizdi. £”1 b.şü», görev dağıtımı yapıyor,
yeni anayasayı yapmakla görevli kurucu
Sınır Pakistan’ın hammaddeleriyle Hindis tan’ın fabrikaları arasına girmiş, sanayi, ti
meclisi yöneliyordu. Başarılı yönetimi sıra-
^et ve toim ^tUrt obnuştu. Aynlma ve ’2« İTIT’
göçmenler meselesini, iki topluluğun da so- jjîîfrıda sayılan bir ülke oldu. Fakat Hin-
rumlusu olduğu katliamlar takip etti. Düş- fJstan ? £?r5′. tutumunda yumuşama gos-
manlıüım açıkça ortaya koyan Hindistan’- h -f cibad »çınak isteyen
in İktisadî üstünlüğü, yaptığı abluka ile İîîiîîiiiilH* ÎTir * L,yakat
iö. ^^a^çökmesine yol ««ak
£®^™™°^^ta^İrvehSÎa™n6kUİ’
silâhlarından’ biriydi._ İngiliz ««’smdan ka- ^
bolunememesı, Pakistan’ın meselelerinin çözülmesini büsbütün güçleştirdi.
yetenekli, fakat düşüncesiz bir maliye uzmanı olan Gulam Muhammed getirildi. Mevkiin-_ den ötürü kendini Cinnah ile bir tutan Gu-
Mülıyetçı duyguların artışıyle desteklenen lam Muhammed, 1953 ekiminde Nâzimuddin yeni hükümet bütün güçlükleri cesaretle ile çatıştı ve Nâzimuddİn’in yerine Bog-karşıladı ve çareler buldu. Hindistan’dan ra’h Muhammed Ali’yi tayin etti. Muham-
Foto. Hürriyet arşivi [M EY D AK)
med Ali çok zeki olmakla birlikte, siyasî bîr önderden çok bir diplomattı. Kurucu meclis, yetkilerini kısıtlamak isteyince, Gu~ lam Muhammed meclisi feshetti. Bunun üzerine iki taraf da mahkemeye başvurdu ve uzun bir tartışma başladı. Sonunda 1955 temmuzunda genel vali yeni bir meclis toplamakla görevlendirildi. Kısa süre sonra sağlığı bozulan genel valinin yerine 1955 eylülünde tuğgeneral İskender Mirza tayin edildi.
Yeni kurucu meclis, başbakanlığa Çaudhuri Muhammed Ali’yi getirdi. 1956 Eylülünde ise Çaudhuri’nin yerine parlamento oyunlarını çok iyi bilen H. S. Suhravardy geçti; fakat yanlış bîr siyasî hesap sonunda yerini
1957 ekiminde 1.1. Çundrigar’a bırakmak zorunda kaldı. Parti entrikalarının kurbanı olan Çundrigar’ın yerine getirilen Melik Firuz Han Nun da iç şartların devamlı olarak kötüleşmesini önleyemedi.
1951 * 1958 Arasında Pakistan, bağımsız bir ülke gibi davrandı. Birleşmiş Milletlerin çalışmalarına katıldı; Kolombo planının üyesi oldu. Commonwealth ülkeleri, A.
B.D. ile ve Afganistan dışındaki İslâm ülkeleriyle iyi ilişkiler kurdu; A.B.D. ile ortak bir savunma antlaşması yaptı; Güneydoğu Asya ve CENTO (Bağdat paktı) teşkilâtlarına girdi; Hindistan ile daha iyi ilişkiler kurmağa çalıştı: Keşmir meselesi, göçmen malları, sınır düzenlemeleri, ticarî anlaşmalar, Indus’un kaynak sularının paylaşılması ve daha birçok Önemli konuda görüşmeler yaptı. 1956 Martında Common-wealth’tan ayrılmadan bağımsız bir cumhuriyet oldu.
Fakat iç şartlar çok kötüydü; siyaset adamları ve memurlar «büyük zenginledin ve Batı Pakistan’a hâkim olan yarı feodal toprak ağalarının rüşvet yoluyle yaptıkları baskılara dayanamıyorlardı. 1955’te Batı Pakistan da, Doğu Pakistan gibi tek bir eyalet haline gelmiş, Doğu’da yolsuzluk ve entrika kamu hayatına hâkim olmuştu.
• Askerî hükümet. Halkın gözünde yönetimin başlıca kusurları şunlardır: tarım reformunun gerçekleştirilememesi, anayasanın yerleşememesİ, göçmenlerin yerleştirilmemesi, ciddî enflasyon, besin maddelerinin paha-iılanması, malî düzensizlik, sterlin dengesinin hızla bozulması, hükümetlerin kısa ömürlü olması ve işbaşında kalabilmekten başka şey düşünmeyerek ülkenin menfaat ve ihtiyaçlarıyle ilgilenmemeleri. Bütün bunların biraraya gelmesi tehlikeli bir huzursuzluğa yol açtı. 1958 Ekiminde silâhlı kuvvetler başkumandanı general Muhammed Eyüp Han, başkan İskender Mirza’-dan, yakın görünen kanlı ayaklanmayı önlemek için sıkıyönetim ilân etmesini istedi. Bunun üzerine ordu yönetimi ele aldı. İskender Mirza çekildi ve yerine Eyüp Han geçti. Eyüp Han kısa zamanda liberal görüşlü ve ülkesine hizmet etmek isteyen bir siyasetçi olduğunu ortaya koydu.
Eyüp Hanın ilk işlerinden biri, başkenti Karaçi’den Ravalpindi’ye nakletmek oldu. Bu arada Ravalpindi yakınında yeni başkent olması tasarlanan lslâmâbâd tamamlanıyordu. Huzursuzluklar giderildi; tarıma reformlar uygulandı; derebeylik kalıntıları temizlendi; göçmenler yeniden yerleştirildi; malî istikrar sağlandı; sanayi desteklendi; yabancı yatırımlar arttı. Bütün bunların sonucu olarak ülke ekonomisi büyük ölçüde gelişti. 1960-1966 Arasında tarım üretimi yılda yüzde 3,5 arttı. Bu sonuç asya ülkelerinde görülen en yüksek orandı. Aynı zamanda 1960’ta 100 olarak kabul edilen sanayi üretimi indisi de 18Û’e yaklaştı. Tü* ketim malları ithali azaldı, buna karşılık gerekli mallarla, hammadde ithali arttı. 1966’da Pakistan 110 000 000 rupilik bir bütçeyle sterlin alanı içinde iyi bir yer tutuyordu. ödemeler bilânçosunda ise 13 100 000 rupilik bir fazlalık vardı. 1959-1960’ta Eyüp Han her pakistanlıyı ülkesinin çıkarlarını düşünmeye zorlayarak «temel demokrasiler» (basic democracies) sistemini uygulamağa çalıştı.
Bu sistem bir meclisler zinciriydi. Nüfusu 800 ve 1 000 arasında olan köylerde birlik meclisi, şehirlerde ise birlik komitesi adını taşıyan meclisler, ilk basamağı meydana getiriyordu. Üyelerini reşit vatandaşların seçtiği bu meclisler, mahallî işlerle uğraşıyordu ve yetkileri oldukça fazlaydı. Ayrı-
ca bu meclislerin temsilcileri bir üst mecliste memurlarla yan yana yer alıyordu. 1960’ta Batı ve Doğu Pakistan’da 80 000 temsilcinin katıldığı bir referandumla, aynı yıl kurulan anayasa komisyonunun hazırlayacağı anayasa ne olursa olsun, Eyüp Hanın başkan olmasına karar verildi. «Temel demokrasiler» yalnız kamu hizmetlerini geliştirmek ve Cinnah’ın ölümünden sonra ilk defa halk ve hükümeti yakınlaştırmakla kalmadı; medenî hak ve sorumluluklar konusunda kitleleri eğiten önemli bir kurumdu. Seçilen «temel demokratlar», görev* leriyle ilgili bir kurs görüyor, kendilerine verilen yetkileri tam olarak kullanmaları için cesaretlendiriliyordu. Zamanla bunlara adlî görevler, evlenme ve boşanma yasalarında yapılan reformların uygulanması gibi ek işler de verildi. Bu durum sonucunda siyasî etkinlik yavaş yavaş şehir aydınlarından nüfusun yüzde 90’ını meydana getiren köylü kitlelerine kaydı. 1962’de Eyüp Han sıkıyönetimi kaldırdı ve başkanlığa dayanan bir anayasa rejimi kurdu. Temel demokrasilerin seçmen rolü oynadığı iki meclis {Millet meclisi ve Eyalet meclisleri) açıl’ dı. Sıkıyönetimin kalkmasıyle Eyüp Hanı destekleyen, teşkilâtlanmış hiç bir siyasî parti kalmamıştı. Eyüp Han, Müslümanlar birliğinin yeniden canlanan bir kısmı kendisini desteklemeğe başlayıncaya kadar meclislerde muhalefetle karşılaştı. Eyüp Hanı destekleyen ve «Anayasa partisi» adı verilen Müslüman birliği çoğunluğuna karı, beş parti muhalefet etmekteydi. Bunar, «birlik»teki azınlıktan başka, aşırı sosyalizmden, Pakistan’daki bütün laikleştirme çabalarına karşı çıkan dinci hareketlere kadar yayılan bir yelpaze meydana getirdiler. Mahallî özelliklerin etkisiyle daha da büyüyen ideolojik ayrılıklarına rağmen, bu beş partinin ortak yanı, Anayasaya karşı olmalarıydı. Haziran 1964 anayasası «temel demokrasilerden gelme, aynı zamanda devlet başkanı seçimiyle de görevli, 80 000 üyelik bir ikinci seçmen kitlesine Millî meclisi seçme görevini veriyordu; beş muhalif parti tek dereceli genel seçim usulünün yeniden çıkarılmasına bu yüzden taraftardı. Hareketli bir seçim kampanyası sırasında, Cinnah’ın kızkardeşi Fatima Cinnah’ı, Eyüp Hana karşı çıkardılar. Eyüp Han, oyların üçte ikisini alarak (2 ocak İ%5) tekrar seçildi. Muhalefet partileri, değişik yapılarının sınırladığı imkânlarla, birleşik siyasî bir konsey kurdu; ama mart 1965 seçimlerinde, 150 milletvekilliğinden 37’sini kazanabildiler. Bununla birlikte, Pakistan’da hitap ettikleri kitle, ülkenin içinde bulunduğu derin huzursuzluğu ortaya koyacak nitelikteydi (1966 kargaşalıkları). Muhtariyet isteklerini önlemek amacıyle, hükümet birçok tedbir aldı: urdu dili veya İngilizce gibi, bengali dilinin de millî dil olarak tanınması, Millî meclisin Dakka’ya taşınması, Batı ve Doğu eyaletleri arasında zenginliklerin daha iyi bölüşülmesini sağlamak için teşebbüsler (temmuz 1965’te uygulanmağa başlanan üçüncü beş yıllık planın öngördüğü yatırımların yüzde 50’si Doğu Pakistan’a ayrıldı) v.b.
Mâliyenin yeniden düzenlenmesi (1959-1960) ve desimal bölümlü yeni bir paranın kabulü (1961), yatırımları ve yabancı ülkelerden alınan yardımları arttırarak, ikinci beş yıllık planın (1960-1965) tamamlanmasını sağladı. Tarım reformuyle toprak mülkiyeti
1 000 akr (sulanabilir topraklarda 500 akr) olarak sınırlandı; büyük toprak sahiplerinden meydana gelen baskı grupları, şehir burjuvazisi lehine ortadan kaldırıldı; ama hukuk reformunun uygulanması ve sıkıyönetim zamanında birden fazla evliliğin ve on altı yaşından küçük kızların evlenmesinin yasaklanması, gelenekçi unsurların muhalefetiyle karşılaştı.
Çin’in Ladakh ve Kuzeydoğu Sınır bölgesine müdahale etmesi üzerine batı devletlerinin Hindistan’a askerî yardım yapması Pakistan tarafından büyük protestolarla karşılandı. Pakistan Hindistan’ın askerî açıdan güçlenmesini kendi güvenliği bakımından tehlikeli buluyordu. 1963 Martında Pakistan ve Çin, Keşmir’deki ortak sınırlarıy-le ilgili yeni bir antlaşma yaptılar ve iki ülke arasındaki ilişkiler gittikçe daha dostça bir hal aldı. Ama bu durum Pakistan -Hindistan ilişkilerini daha da kötüleştirdi. 1965 Nisanında Kuç Rann’ındaki sınır anlaşmazlığı mahallî çarpışmalara yol açtı.
İngiliz hükümeti iki tarafı zararı paylaşarak ödemeye güçlükle razı edebildi. 1964-1965 Arasında Hindistan özel statü tanıdığı Keşmir’e Öbür eyaletleri gibi davranmağa başladı. Ama ateşkes hattındaki olaylar ve gerilim arttı. Hint birlikleri Kargıl hattmı geçerek iki pakistan karakolunu işgal ettiler. Pakistan bu durumu protesto etti. Hindistan, Birleşmiş Milletlerin baskısıyle çekildiyse de daha sonra bu noktaları yeniden işgal etti. 1965’te Azad Keşmir’den yola çıkan çeteciler ateşkes hattını geçerek Keşmir’in Hindistan’ın elindeki kesimine girdiler. Kısa süre sonra iki tarafın da nizamî ordusu işe karıştı ve eylülde savaş karada, havada ve denizde olmak üzere ansızın başladı. Hint kuvvetleri Batı Pakistan’ın iç kısmına doğru ilerliyordu.
İngiltere ve Commonwealth savaşı durdurmayı başaramayınca, Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi, A.B.D.’nin ve S.S.C.B.*-nin desteğiyle ateşkes için baskı yaptı (23 eylül). Sovyet başbakanı Aleksey. Kosigin, Eyüp Han ile Cavaharlal Nehru’nun yerine geçen Lal Bahadur Şastri’nin Taşkent’te buluşmalarını (ocak İ966) sağladı. Bu görüşmede taraflar anlaşmazlık durumunda silâha başvurmayacaklarına söz verdiler. Şastri’nin ölümü üzerine antlaşmayı Hindistan’ın yeni başbakanı bayan tndira Gandhi imzaladı. Birlikler işgal edilen topraklardan çekildi ve savaş durdu. Fakat Keşmir kavgası bitmemişti; iki taraf da birbirini Taşkent anlaşmasını çiğnemekle suçluyordu.
• özel meseleler. Bağımsızlığın ilk yıllarında Pakistan, Keşmir dışında iki önemli meseleyle karşılaştı: Indus havzasında suların bölüşülmesi yüzünden Hindistan ile çıkan anlaşmazlık; Afganistan’ın, daha sonra da S.S.C.B.’nin üstünde durduğu ayrı bir Patan devleti kurulması meselesi (bu devletin adı Peİştunistan veya Patanistan olacaktı). Indus havzası suları anlaşmazlığına Indus sisteminin doğu kesimindeki üç ırmağın (Satlec, Ravi ve Beas) sulama amacıyle kullanılması yol açtı. Bu üç ırmaktan iki ülke de yararlanıyordu. 1952’de anlaşmazlığı çözümlemek için başvuran Milletlerarası Yapım ve Gelişim bankasının (International Bank For Reconstruction and Development) teklifi kabul edildi. 1960’ta imzalanan Indus Suları antlaşmasjyle üç batı ırmağı (Indus, Cihlam ve Çenab) Pakistan’a, üç. doğu suyu da Hindistan’a veriliyordu. Sulama harcamaları konusunda Milletlerarası banka, Pakistan’a malî yardım yaptı. Afganistan, Patan’da bağımsız bir devlet kurulması fikrini ilk olarak 1949’da ortaya attı. Patanistan eski Kuzeybatı Sınır Bölgeleri eyaletini ve Patan’lann aslında çoğunlukta olduğu bazı topraklan kapsayacaktı. Pakistan’ın içinde olmanın kendilerine birçok avantaj sağladığı Patan’lar ise bu tasarıya pek bir ilgi göstermiyorlardı. AfganlIlar Pakistan aleyhindeki propagandayı gittikçe yoğunlaştırdılar. 1961 Eylülünde iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesildi. Fakat İran şahmın işe karışması ve afgan başbakanının değişmesi 1963’te diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasını sağladı. Her ne kadar Patanistan fikrinden vaz geçildiği resmen açıklanmadıksa da, iki ülke ticarî ve siyasî alanda birbirine yaklaştı. Pakistan’ın dış siyasetinde (Hindistan’dan farklı olarak) 1962’den sonra bazı yeni eğilimler ortaya çıktı. Batı ülkeleriyle yaptığı sıkı işbirliği gevşedi. Commonwealth ile olan bağların yanı sıra S.S.C.B. ve Çin ile dostça ilişkiler kuruldu. Ayrıca mahalli kalkınma programları çerçevesinde Iran ve Türkiye ile siyasî ve iktisadı işbirliğine gidildi. Hindistan’da Hindular ile müslümanlar arasındaki çatışmaların 1967 ağustosundan sonra artması üzerine Pakistan dışişleri bakanı Arşad Hüseyin, Hindistan hükümetine 1967’de 37, 1968’de de 11 nota verildiğini açıkladı; Hindistan bu notalardan ikisini cevaplandırmamış ve Yeni Delhi’deki Pakistan Yüksek komisyonunun müslüman aleyh-tan gösterilere gözlemci olarak katılmasına izin vermemişti. Hüseyin 1950’den beri patlak veren 700 çatışmada 900 müslümanın öldürüldüğünü, 2 500’ünün yaralandığını ve 1967’de milyonlarca rupilik zarar olduğunu bildirdi.
1965’te kurulan Hint – Pakistan Batı Sınırı mahkemesi, 1967 ve 1968 yıllarında yaptığı 170 oturumdan sonra Kuç Rann’ı anlaşmazlığını çözdü (19 şubat 1968). Pakistan, bu
bölgenin 24. paralelin kuzeyinde kalan ve yaklaşık olarak yarısını kaplayan 8 500 km2’lık kısmını istiyordu. Mahkeme, bu alanın 7 800 km2’lik kısmını Hindistan’a, geri kalan bölgenin de Pakistan’a verilmesini kararlaştırdı. Bu sonucu iki ülke de kabul etti (Hindistan daha önce bütün Kuç Rann’ı bölgesinde hak iddia ediyordu). Muhalefetteki bazı sosyalistler bu karara karşı çıktılar ve açtıkları kampanya yüzünden bazı üyeleri tutuklandı. İki ülkenin temsilcileri mahkeme kararı uyarınca 4 mart 1968’de sınırda buluştular ve sınır tespiti İşinin başlamasına karar verdiler.
Bir pakistan askeri heyetinin Moskova’yı ziyaretinden sonra S.S.C.B.’nin Pakistan’a silâh vermek istediği açıklandı. Bu durum Hindistan’da sert bir tepkiyle karşılandı. Bazı çevreler A.B.D.’nin Batı Almanya’ya verdiği askerî malzemelerin İran yoluyle Pakistan’a gittiğini ileri sürdüler. Batı Almanya hükümeti bunu yalanladı. Pakistan bir yandan da İtalya ve Belçika’dan NATO’-nun stok fazlasından 100 tank satın almağa çalıştı. A.B.D. ise Hindistan ve Pakistan’a silâh satmama kararının devam ettiğini açıkladı.
Pakistan ve Çin’i bağlayan Gİlgit-Sinkiang yolu 1968 sonunda açıldı. Hindistan hükümeti bu yolun yapılmasını protesto etti ve Pakistan’ın bu yolla Keşmir’deki hindistan hâkimiyetini kaldırmayı denediğini ileri sürdü.
Türkiye cumhurbaşkanı Sunay 7 * 12 ekim 1966’da Pakistan’ı ziyaret etti. Yayımlanan ortak bildiride Keşmir meselesinin, burada yaşayan halkın isteği ve Birleşmiş Milletler kararları göz önünde tutularak çözümlenmesi temenni edildi. Sunay, Kıbrıs meselesinde Pakistan’ın devamlı olarak Türkiye’yi desteklemesine teşekkür etti.
Türkiye başbakanı Demirel de 26 nisan –
1 mayıs 1967 tarihleri arasında Pakistan’ı ziyaret etti.
1968 Ekim ayında Batı Pakistan’da eğitim reformu isteyen öğrencilerin geliştirdiği karışıklıklar siyasî bir buhrana yol açtı. Eski dışişleri bakanı ve 1967’de kurulan solcu Halk partisinin başkanı Zülfikâr Ali Butto’nun, karışıklıkları kışkırttığı ileri sürülerek tutuklanması üzerine olaylar arttı ve Doğu Pakistan’a da sıçradı. 1969 Ocak ayında kurulan Demokratik Hareket komitesi, 8 muhalefet partisini içine aldı; bunlar, iki dereceli seçim sisteminin değiştirilmesini, Hindistan’a karşı yapılan savaş sırasında konulan olağanüstü durumun kaldırılmasını, Doğu Pakistan’a tam muhtariyet verilmesini v.b. istediler. Cumhurbaşkanı Eyüp Han
1 şubatta anayasanın değiştirilmesi için muhalefetle görüşme teklif etti; 17 şubatta olağanüstü durumu kaldırdı ve Butto ile öteki siyasî tutukluların serbest bırakılmasını emretti. 21 Şubatta da yeni seçimlerde başkanlığa adaylığını koymayacağını açıkladı. Muhalefetle yapılan görüşmeler sonunda Eyüp Han, seçimler ve parlamento hükümeti konularında istenen anayasa değişikliklerini kabul etti; fakat gösteriler, grevler ve özellikle Doğu Pakistan’daki köylü ayaklanmaları durmadı. Bu arada rejim taraftarı birçok kişi öldürüldü. Bunun üzerine Eyüp Han 25 martta istifa etti ve aynı gün genel kurmay başkanı general Yahya Hana gönderdiği mektupta yönetimi orduya bıraktığım bildirdi. Yahya Han hemen sıkıyönetim ilân ederek sıkıyönetim kumandanlığını üstüne aldı. 31 Martta cumhurbaşkanlığı görevini de aldığını bildirdi. Yeni cumhurbaşkanı 4 nisanda geçici bir anayasa düzeni kurulduğunu açıkladı; buna göre 1962 Anayasasındaki temel haklar kaldırılıyordu. 28 Temmuz 1969’da Yahya Han, seçimlerin 12-18 ay sonra yapılacağını açıkladı. Hükümet, iç hizmetler, emniyet, işçi sendikaları ve eğitim reformları yapılacağını, İngilizce yerine ordu ve bengali dillerinin resmî dil olması için bir program hazırlandığını bildirdi. Yeni Sıkıyönetim^ kararnamesi çıkarılarak döviz kaçakçılığı, karaborsa gibi suçlara ağır cezalar getirildi. Görevini kötüye kullandığı ileri sürülen birçok memurun yargılanacağı açıklandı. Bu arada anayasa değişikliği için hazırlık yapılarak yeni bir seçim sistemi getirilmesi ve Batı Pakistan’ın Pencab, Sind, Bülucis-tan ve Kuzeybatı Sınır eyaleti olmak üzere dört eyalete bölünmesi kararlaştırıldı. Doğu Pakistan’da meydana gelen sel felâ-
ketleri yüzünden seçimler aralık 1970’e ertelendi.
7 Aralık 1970’te yapılan seçimleri Doğu Pakistan’da Şeyh Mucibürrahman’ın Avamı Birliği partisi, Batı Pakistan’da da Zül-fikâr Ali Butto’nun Pakistan Halk partisi kazandı. Fakat iki parti başkanının Doğu Pakistan’a muhtariyet verilmesi konusunda kesin bir anlaşmazlığa düşmesi üzerine, 1 martta açılması gereken parlamento çalışmalara başlayamadı. Yahya Han, sıkıyönetim yetkilileriyle görüşerek kabineyi feshetti. Parlamentonun açılmaması üzerine Dakka’da karışıklıklar çıktı. Şeyh Mucibür-rahman, Dakka’ya gelen Butto ve Yahya Han İle yapılan görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine halkı bağımsızlık mücadelesine çağırdı. Gösteriler sırasında batı pakistan birlikleri birçok doğu pakistanhyı öldürdü. 26 Mart 1971’de Doğu Pakistan radyosunun bağımsızlık ilân edildiğini bildirmesi üzerine ülkede iç savaş başladı. Yahya Han, Avami partisini, aynı gün kanun dışı ilân ederek bütün Pakistan’da siyasî faaliyetleri yasakladı. Mucibürrahman ve partisini düşman ilân etti. Ülkede bütün yayın ve haberlere sansür konuldu. Bunun üzerine iç savaşın gelişmesini kesin olarak öğrenmek mümkün olmadı. Hükümet, 27 martta durumun normale döndüğünü İleri sürdü. Bununla birlikte çatışmalar devam etti; nisanda pakistan ordu birlikleri bütün cephelerde saldırıya geçerek duruma hâkim oldu. 11 Nisanda gizli bir radyo, Mucibürrahman başkanlığında bağımsız bir Ben-gaîdeş hükümeti kurulduğunu bildirdi. 21 Nisanda Hint hükümeti, iç savaşın başlangıcından beri Doğu Pakistan’dan 258 734 mültecinin Hindistan’a sığındığını açıkladı.
12 – 13 Kasım 1970’te Doğu Pakistan’da tarihinin en büyük tabiî âfetlerden biri oldu; saatte 200 km hızla esen bir siklonun meydana getirdiği deniz kabarması sonucu en az 200 000 kişi öldü. Hükümetin ve dış ülkelerin yardımları yetersiz kaldı.
Hindistan’dan kalkan bir hint yolcu uçağı iki keşmirli tarafından 30 ocak 1971’de kaçırıldı ve karşılık olarak hint yetkililerince tutuklanan keşmirlilerin serbest bırakılması istendi. Yolcular serbest bırakıldı, fakat iki keşmirli uçağı yaktılar. Bunun üzerine Hint hükümeti, pakistan uçaklarının Hindistan üstünden uçmasını yasakladı. Pakistan hükümeti, Hindistan’ı iç savaşa karışmakla suçladı. Hindistan-Doğu Bengal sınırında iki ülkenin birlikleri arasında çatışmalar oldu. Çin başbakanı Çu En-lay; iç savaşta Pakistan hükümetini desteklediğini bildirerek Hindistan’a ihtarda bulundu. Sınırı geçerek Hindistan’a sığman doğu pakistanlıların sayısı, haziranda 6 000 000’u buldu. Mülteciler arasında açlık ve kolera başladı; Birleşmiş Milletlerin yardımıyle hastalık kısmen önlenebildi. 21 Mayısta Yahya Han, mültecileri Pakistan’a dönmeğe çağırdı ve dönecekler için af ilân edildiğini bildirdi. Buna rağmen mültecilerin sayısı ağustosta 7 500 000’e çıktı. Birleşmiş Milletler kanalıyle bunlara 100 milyon dolar yardım yapıldı. Birleşmiş Milletlerin sınır* da sığınma olaylarıyle ilgili gözlemciler bulundurma teklifini Pakistan kabul, Hindistan ise reddetti. İki ülke arasındaki sınır çatışmaları artarak Pakistan – Hindistan ilişkilerini bir savaş tehlikesine götürecek kadar gerginleştirdi. Bk. pakîstan-hjNDis-TAN SAVAŞI.
Doğu Pakistan buhranı devam ederken cumhurbaşkanı Yahya Han, 28 haziran 1971 ‘de, bütün Pakistan’da dört aya kadar sivil yönetime dönüleceğini umduğuı.u belirtti. Yahya Han bu arada, yeni anayasanın önceden açıklandığı gibi, Millet meclisince değil, fakat bir grup uzman tarafından hazırlanacağını bildirdi. Buna karşılık Ben-galdeş sözcüsü, şeyh Mucibürrahman’ın A-vami Birliği partisi milletvekillerinin Millî meclise katılmayacağını, ara seçimleri de boykot edeceğini açıkladı. Yahya Han, 26 martta konulan basın sansürünü 2 eylülde kaldırdı; yine Bengaldeş olayları dolayısıy-le yasaklanmış olan siyasî faaliyetler de 10 ekimde yeniden serbest bırakıldı.
Yaz aylarında görülen nispî sükûn, kasım ortalarında yerini, bir iç savaş tehlikesine bıraktı. 21 Kasımda Bengaldeş gerillaları (Mukhti Bahini), Doğu Pakistan’da bulunan pakistan ordusuna karşı şiddetli bir ta-
arruza girişti. Pakistan ordusu ile gerillalar arasındaki çarpışmalar, büyük bir savaş halini aldı. Pakistan hükümeti, mukhti bahini (kurtuluş ordusu) gerillalarının Hindistan tarafından desteklendiğini öne sürünce, iki ülke arasında zaten bozuk olan ilişkiler büsbütün gerginleşti. 23 Kasım 1971’-de Yahya Han bütün Pakistan’da olağanüstü hal ilân etti. Hindistan başbakanı İndira Gandhi, 30 kasımda bir demeç vererek Doğu Pakistan’da bulunan bütün Pakistan birliklerinin geri çekilmesini istedi ve Hindistan’ın, Doğu Pakistan’daki silâhsız halkın yok edilmesinden kaygı duyduğunu ifade etti. İki ülke arasındaki gerginlik, Çin Halk cumhuriyetinin Pakistan’ı, S.S.C.B.*-nin de Hindistan’ı desteklemesi üzerine, milletlerarası bir nitelik kazandı. A.B.D. dışişleri bakanı Rogers, Washington’daki Hindistan ve Pakistan yüksek komiserleriyle görüşerek (24 kasım), her iki ülkenin sınırdaki birliklerini geri çekmesini istedi; başkan Nixon da Hindistan ile Pakistan’a Hint yarımadasında büyük bir savaşa mani olunması için, ellerinden geleni yapma çağrısında bulundu.
16 Aralık 1971 günü, Doğu Pakistan’da bulunan Pakistan Silâhlı kuvvetleri «kayıtsız şartsız» teslim oldu. Batı Pakistan sınırında hindistan birlikleriyle çarpışan pakistan ordusu da, bir gün sonra, ateşkes’i kabul etti. Pakistan ordusunun her iki cephede yenilgisi, Batı Pakistan’da büyük bir sarsıntıya yol açtı. Yahya Han yönetimi aleyhinde nümayişler yapıldı. Peşaver’de binlerce pakistanlı, Yahya Hanın evini yakmak istedi; Lahor’da binalar ateşe verildi; Karaçi’de de işçiler genel greve başladı. Batı Pakistan’daki bu büyük karışıklıklar üzerine Yahya Han cumhurbaşkanlığından istifa etmek zorunda kaldı (20 aralık 1971). Halk partisi başkanı Zülfikâr Ali Butto cumhurbaşkanı, Nurulemin başbakan oldular. Butto, demokratik bir yönetimin kurulacağını, siyasî ve sosyal reformların gerçekleştirileceğini vaat etti.
22 Aralık 1971’de Bengaldeş geçici hükümeti Dakka’da yönetimi ele aldığını açıkladı. Doğu Pakistan olayları sırasında tutuklanan şeyh Mucibürrahman, 8 ocak 1972’-de serbest bırakıldı. Cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada Bengaldeş cumhurbaşkanlığına seçilmiş olan Mucibürrahman, Dakka’da büyük sevgi gösterileriyle karşılandı. Mucibürrahman, yeni devlet için başkanlık sisteminden çok, parlamenter demokratik hükümet sistemini uygun gördüğü için cumhurbaşkanlığını bıraktı, başbakan oldu.
11 Ocakta Bengaldeş geçici anayasası açıklandı; aynı gün Dogu Almanya ve Bulgaristan, Bengaldeş hükümetini tanıdı. 17 Ocak Mucibürrahman, mukhti bahini gerillalarını on gün içinde silâhlarını bırakmağa çağırdı,
Pakistan cumhurbaşkanı Zülfikâr Ali Butto, İngiltere de dahil olmak üzere Pakistan’ın Bengaldeş rejimini tanıyan bütün ülkelerle diplomatik ilişkilerini keseceğini bildirdi. Bununla birlikte Bengaldeş hükümetini tanıyan ülkelerin sayısı 11 ocakla
4 şubat arasında 36’yı buldu ve Butto, bir önceki demecini değiştirerek «Pakistan’ın Hallstein doktrinini (bk. HALLSTEIN) uygulayabilecek kadar büyük bir ülke olmadığını» belirtti ve Bengaldeş’i tanıyan ülkelerle diplomatik ilişkileri kesmekten vaz geçti. 24 Nisan 1972’de de Butto, Bengaldeş başbakanı şeyh Mucibürrahman ve Hindistan başbakanı tndira Gandhi ile görüşmeğe hazır olduğunu açıkladı. Butto, ayrıca Mucibürrahman ile üçlü görüşmelerden önce de temas edebileceğini bildirdi. Böy-lece, hint yarımadası ülkeleri arasındaki gerginlikte yatışma umutları belirmiş oldu. (Rk F.K CİLT: PAKİSTAN. BANGLADEŞ) Askeri tarih
Pakistan 1954’te A.B.D. ile bir karşılıklı askerî yardım antlaşması imzalandı. Ayrıca Bağdat paktının yerini alan CENTO’ya ve SEATO’ya da katıldı.
• Kara ordusu. 1960’ların başında ordu 8 piyade alayı, 6 zırhlı birlik, 8 topçu alayı ve 34 motorlu birlikten meydana geliyordu. Askerlerin hepsi gönüllüdür. Bütün subaylar Kakul’daki askerî akademide öğrenim görür. Ayrıca Kuetta’da bir kurmay koleji vardır.
PAKİSTAN
• Deniz kuvvetleri, 1 kruvazör, 5 destroyer
2 firkateyn, 6 mayın tarayıcı ve yardımcı birkaç birlikten meydana gelir. Hepsi gönüllü olan 700 subayı ve 7 000 eri kapsar. Deniz kuvvetlerinin Karaçi ve Çittagong’da kendi eğitim merkezleri vardır.
• Hava kuvvetleri, Canberra tipi jet bombardıman uçakları, Sabre tipi avcı uçakları ve Bristol tipi ulaşım uçakları filolarından meydana gelir. Hepsi gönüllü olan hava kuvvetleri toplam olarak 15 000 kişidir. Ri-salpur’da bir havacılık okulu, Karangi’de de uçuş talim okulu vardır. Hava kuvvetlerinin merkezi Peşaver’dedir.
• Sivil savunma. Sivil bir savunma gücü kurmak için tedbirler alındı. Bu tedbirlerin başlıcaları herkesi kendisine ve ailesine bakabilecek şekilde eğitmek, sivil savunma işlerinde teşkilâtlı olarak çalışabilecek gönüllü işçileri yetiştirmek ve gerek savaşta gerek barışta meydana gelebilecek herhangi bir olay için iyi yetiştirilmiş ve donatılmış bir kitleyi hazır bulundurmaktır. Çeşitli şehirlerde eğitim kursları açıldı, ayrıca bu konularda aralarında bir de sivil savunma dergisi bulunan İngilizce, urdu ve bengali dillerinde birçok yayın dağıtıldı.
• Eğitim. 1961’de Pakistan’da okuryazar o-lanlarm sayısı 14 335 809’du. 45 yaşından büyük nüfusta okuma yazma oranı bütün ülkede yüzde 19,2, Batı’da yüzde 16,3, Do-ğu’da yüzde 21,5’ti. 1960’larm başında Pakistan’da ilköğretim mecburî değildi ve paralıydı. Gene 1960’larm başında ilköğretim kurumlanndaki kız ve erkek çocuk sayısı
5 000 000’du. Ortaöğretimdeki öğrenci sayısı ise 1 500 000’di. ülkede 6 üniversite, 204 sanat ve bilim koleji, 13 tıp koleji, 7 mühendislik koleji, hukuk, ticaret, tarım v.b. alanlarda öğretim yapan 42 çeşitli kolej vardır. Üniversiteler Dakka (kuruluşu 1921), Karaçi (1950), Pencab (Lahor, 1882), Pe-şaver (1950), Raçşahi (1953) ve Sind (Hay-darâbâd, 1947) üniversiteleridir. 1960’larm ortalarında eğitim komisyonunun çalışmaları uygulanmağa başlandı. Bunların başında ilköğretim meselesi geliyordu. İlköğretim 18 yılı kapsayan iki döneme ayrıldı. İkinci beş yıllık planda eğitime 1 323 000 000 rupi ayrılması öngörüldü. Planda üniversitelerin seviyelerinin yükseltilmesi, ayrıca iki tarım üniversitesi, millî arşivler ve bir millî kütüphane açılması ileri sürüldü. Kadınların eğitiminde ise şaşırtıcı bir gelişme oldu. Bütün eğitim kurumlan ka, dınlara açıldı, özellikle tıp dalma gösterdikleri ilgiden dolayı kadınlar için tıp kolejleri açmak gerekti (tıp öğrencilerinin çoğu kadındır).

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*