Çin topraklarına günümüzden 1,7 milyon yıl önce yerleşildiği
Çin’in güneybatısında “Yuanmu insanı” diye
adlandırılan, günümüz insanının atalarına oldukça yakın
Tarihöncesi insanının fosillerinin bulunmasıyla kanıtlanmıştır.
“Pekin insanı” diye adlandırılmış tür de, günümüzden 500 000 yıl önce Kuzey Çin’de yaşamıştır.
İ.Ö. 25 000’e doğru gene Pekin dolaylarında, bazı uzmanların
“Üst Mağara adamı” diye tanımladıkları tam
gelişmiş bir insan soyunun avlandığı, balıkçılık yaptığı,
deniz kabuklarından ve kemikten bazı araçlar ürettiği
de kanıtlanmıştır.
İlk insanlarla ilgili fosil kalıntılarına Çin’in başka birçok
yerinde de rastlanmasına karşın, Çin’in kuzey kesimi,
özellikle de Huang Hı’nın (Sarı Irmak) suladığı verimli
bölge, Eskiçağ’daki Çin uygarlığının beşiğidir. Avcılık
ve toplayıcılıktan tarıma geçiş Çin’de ilk olarak Kuzey
kesimde güneydoğu kıyısı boyunca, İ.Ö. VI. binyıl –
V. binyıldajolmuştur. Bilim adamları bu büyükgelişmenin,
Yakındoğu’daki “Cilalıtaş devrimi”nden bağımsız
olarak ortaya çıktığını düşünmektedirler.
Cilalıtaş devrinin Yangşao diye adlandırılan ilk evresinde
(İ.Ö. 5000- İ.Ö. 2500), çiftçiler ilkel tarım yöntemleri
uygulayarak, toprakları verimsizleştikçe yer değiştirmişler,
günümüzde Şensi, güneybatı Şansi ve batı
Hınan topraklarının bulundukları bölgede, yarısına kadar
toprağa gömülü evlerde yaşamışlardır. Bu insanların
el yapımı boyalı çanak ve çömlekleri, Çin yazısının
habercisi olabilecek bazı işaretlerle süslüdür.
Dönemin Lungşan diye adlandırılan ikinci evresinde
(İ.Ö. 2500-İ.Ö. 1000), tarım daha da ilerlemiş, daha kalıcı
yerleşme yerlerinde yaşayan çiftçiler, doğu ovaları,
Mançurya, Orta Çin ve Güney Çin doğrultusunda geniş
bir kültür yayılması hareketini başlatmışlardır (Lungşan
çiftçileri atalarına taparlardı; bu, Çin’de hâlâ yaşayan
bir gelenektir).
ŞANG SÜLALESİ
Yangşao ve Lungşan kültürleri, gerçek Çin uygarlığının
temellerini attı. Söz konusu uygarlık, Kuzey Çin’de Hınan
bölgesinde, İ.Ö. XVI. yy’dan İ.Ö. 1027’ye kadar
yerleşim gruplarından oluşan gevşek bir konfederasyonu
denetimi altında tutan Şang sülalesi (ya da Şanglar)doğmuşdöneminde
gelişmiştir. Gelişmiş bir yazı sistemi, tunçtan
dökülmüş çeşitli eşya, ilk Çin takvimi ve gerçek anlamda
kentlerin ortaya çıkması, Şang uygarlığının başlıca
özellikleridir. Bir rahip sınıfının desteklediği Şang
kralları, atalarının ruhlarına ve tahıl ürününün iyi olması
için, yağmur getirmesi için dua ettikleri tanrı Şangdi, vb.
tanrılara tapınışlardır. Bu tanrısal güçlerin gerçekleştirdiği
mucizelerle ilgili efsaneler, günümüze kalmıştır.ÇOU SÜLALESİ VE SAVAŞÇI KRALLIKLAR DÖNEMİ
İ.Ö. 1027’ye doğru, Şang sülalesi Cou sülalesi tarafından
devrilmiştir. Erken dönem ya da Batı Coular döneminde
(İ.Ö. 1027-İ.Ö. 771), yakın geçmişle kesin bir
kopma olmamış, Şangların en büyük tanrısı Şangdi’ye
hâlâ güçlü bir tanrı olarak tapılmıştır. Ama Şangdi’nin
oturduğu yer olan gökyüzüne (tien) daha çok önem verilmeye
başlanmıştır. Batı Coularından bir devlet adamı,
Couların zaferini açıklarken, “Tanrısal egemenliğin
kötü kalpli Şanglar’dan erdemli Coulara geçtiğini” söyleyerek,
tanrıların her zaman iyiliksever sülalelerin yanında
olduğunu belirten Çin inancını vurgulamıştır.
Cou kralı ya da “tanrının oğlu”, Şanglar gibi, geniş
toprakları aile üyeleri arasında parsellemiş, kendisine
bağlı olanları ödüllendirmiştir. Bu dönemde kişisel bağlılıklar
kesin kurallara bağlanmış, toprakların başındaki
aileler, sonradan Avrupa’da feodalite döneminde görüleceği
gibi, hükümdara karşı askerî görevleri yerine
getirmekle yükümlü kılınmıştır. Bu kurallar, sivil yaşama
da aktarılmış, “li” adı verilen toplumsal kuralları uygulayanlar
uygar, uygulamayanlarsa (Cou toprakları dışında
kalan halklar) barbar diye nitelendirilmiştir.baskısı
sonucunda başkentlerini İ.Ö. 771 ‘de doğudaki Loyang’a
(günümüzde Hınan ili) taşımak zorunda kalmalarıyla
Doğu Couları dönemi başlamış (İ.Ö. 770-İ.Ö.
256), o tarihten başlayarak Cou kralları, yarı özerk bağımlı
beyler üstündeki siyasal ve askerî baskıları azaltmışlardır.
İ.Ö. V. yy’dan başlayarak, yerel beyler arasında
savaş salgın bir hastalık gibi yaygınlaşmış, ancak
en güçlüsü ayakta kalabileceği için, her birinin toprakları
da iyice merkezileşmiş gerçek krallıklara dönüşmüştür.
Savaşçı Krallıklar döneminde (İ.Ö. 403I-İ.Ö. 221),
aynı zamanda da önemli görevlere getirilmede soyluluk
değil, kişisel yetenekler ağır basmaya başlamış, dolayısıyla,
bu büyük kargaşa döneminde, kişisel feodal
ilişkiler tarihe karışırken, sözleşmeli ilişkilere dayanan
bir sistem ortaya çıkmış, Çin’i yöneten üst düzey yetkililer
sınıfı oluşmuş, bürokratlar aylığa bağlanırken, köylülere
de kiraladıkları topraklar için vergi ödeme zorunluluğu
getirilmiştir. Öküzle çekilen demir sabanın ortaya
çıkması ve sulama sisteminin gelişmesi, tarım üretimini
artırırken, nüfusun da artmasına yol açmış, ayrıca, ulaşımın
düzenlenmesinin, ticareti artırması sonucu para
ekonomisi gelişmeye başlamıştır. Kısacası, Doğu Couları
ve Savaşçı Krallıklar dönemi, kanlı, bitmek bilmez
savaşlara karşın, aynı zamanda da, ticaret, ekonomi ve
kültürde bir canlanma süreci olmuştur. Çin’in en eski
yaşayan edebiyatı olan “klasikler” bu dönemde üretilmiş,
Çin’in “felsefede altın çağı” bu dönemde doğmuştur: Konfüçyüsçülük, taoculuk ve yasalar okulu.
ÇİN SÜLALESİ
Savaşçı yönetici sınıfı yasalar okulunun otoriter felsefesini
benimsemiş batı sınır krallıklarından birini yöneten
Çin sülalesi (ya da Çinler), Savaşçı Krallıklar dönemine
son verdi. Çinler, İ.Ö. 221-İ.Ö. 206 arasında bütün
Çin’e egemen olmayı başardılar. Şi Huangdi (“Birinci
Egemen İmparator”) adını alan kralları, Doğu Coularının
yarı bağımsız devletlerinin yerini alan, merkezci bir
yönetim sisteminin başına geçerek, uyruklarını denetim
altına almak ve devlet otoritesini sağlam biçimde
yerleştirmek için bir önlemler dizisi başlattı. Ağırlık ölçüleri,
uzunluk ölçüleri ve Çin yazı sistemi standartlaştırıldı.
Kuzey sınır duvarlarındaki gedikler doldurularak
savunma hatları güçlendirildi (böylece Çin Şeddi ortaya
çıkmış oldu). Kuzeydeki ve güneydeki halklara karşı
saldırgan bir dış siyaset izlenmesi sonucu, ilk Çin İmparatorluğu
oluştu. Bu arada eski soylularla ilgili dönemleri
anlatan klasik kitapların yakılmasını buyuran Kitapları
Yakma Yasası’nın uygulanması sonucunda, Çinler öncesi
dönemin, yasalar okuluna bağlı olmayan edebiyat
ürünlerinin büyük bölümü yok edildi.HAN SÜLALESİ
Çin sülalesinin yönetimi merkezîleştirme ve bütünlüğü
sağlama önlemlerine ve sürekli savaşma eğilimine karşı
muhalefetin artması, sonunda Han sülalesi (ya da Hanlar)
tarafından devrilmesine yol açtı. Han sülalesi (İ.Ö.
202-İ.S. 220). Çin sülalesi modeline dayalı, sağlam ve
iyice merkezileşmiş bir yönetim kurdu. Han İmparatorluğu
Han Vudi (Savaşçı İmparator) döneminde (İ.Ö.
140-87) gücünün doruğuna erişti. Kuzeyde Hunlara
karşı savaşan Han Vudi, daha sonra batıya, Orta Asya’ya
doğru ilerleyerek İpek Yolu’nun denetimini ele
geçirdi ve Kuzey Kore’de bir Çin kolonisi kurdu.
Hanlar göçebe komşularıyla ilişkilerini haraç sistemi
içinde sürdürüyorlardı. Bu sisteme göre Çin, haraç ödeyerek
üstünlüğünü kabul eden devletlere ve halklara ticari
ayrıcalıklar bağışlıyordu. Çinler’in yönetim düzeninin
yasalar okulu kuralları üstüne kurulmuş olmasına
karşılık, Hanlar’ın yönetim düzeni de Konfüçyüs öğretim
temeline dayalıydı. Bürokrat adayları Konfüçyüs
felsefesine dayalı bir sınavdan geçirildikten sonra sarayda
ya da yönetimin çeşitli aşamalarında görevlendiriliyorlardı.
Hanlar döneminde Çin, dünyadaki öbür uygarlıkları
teknoloji alanında geride bırakmaya başladı:
İlk gerçek kâğıt, ilk porselenler ve ilkel bir depremölçer
üretildi.
Ne var ki, ekonomik bunalımın gün geçtikçe artması
imparatorluk sarayında yoğun siyasal çekişmeler başlaması,
Han sülalesinin, yavaş yavaş çökmesine yol açtı.
Güçlü toprak sahiplerinin alabildiğince verimli toprakları
ele geçirerek yoksul çiftçilere ekmeleri ve geçinmeleri
için toprak bırakmamalarının yol açtığı ekonomik
güçlükler ve hükümetin aldırmazlığı, büyük bir köylü
ayaklanmasına ve imparatorluğun çökmesine yol açtı.
Hanlardan sonra, 300 yıl sürecek ve Çözülme Dönemi
(220-589) diye adlandırılacak siyasal bölünmeler ve hizipleşmeler
süreci başladı. Bu dönemde Kuzey Çin bir
dizi yarı çinlileşmiş göçebe halkın egemenliğine girerken,
güneyde de Çinli koloni rejimleri yerleşti.
Bu dönem, yönetimde büyük bir düşüşün gözlendiwi,
şiddetli etnik gerginliklerin egemen olduğu, sık sık
anlı çatışmaların gerçekleştiği bir dönem olmasına
karşın, kültürel ve kuramsal gelişmeler bakımından da
ilgi çekici bir dönemdi. Özellikle Hint buddhacılığı ülkede
bu dönemde yaygınlaştı. Ayrıca, tekerlekli el arabasının,
barutun bulunması, vb. teknoloji gelişmeleri
gerçekleştirildi.
SUY VE TANG SÜLALELERİ
Han sülalesi yıkılmış, ama merkezden yönetilen imparatorluk
düşüncesi ortadan kalkmamıştı. Nitekim yerli
bir sülale olan Suy sülalesi (581 -618), ülkede bütünlüğü
yeniden sağladı. Ama Çin Seddi’nin yeniden yapılması
ve kuzeydeki başkent bölgesini Yangdzı ırmağı vadisinin
zengin tarım merkezlerine bağlayan Büyük Kanal’ın
açılması gibi dev boyutlu bayındırlık işlerinin getirdiği
vergi yükü, Kuzey Kore’ye karşı girişilen yıpratıcı askerî
harekâtlarla birleşince, halk ayaklandı ve Suy sülalesi
kısa sürede çöktü.
Suyların temellerini atmış oldukları parlak gelişme,
Tang sülalesi (618-906) döneminde gerçekleşti. Gücünün
doruğunda bulunduğu dönemde Tang sülalesi,
Kore’den Pers İmparatorluğu sınırlarına kadar uzanan
uçsuz bucaksız bir Asya İmparatorluğu’nu denetimi altında
tuttu. Surları içinde 1 milyon kişiyi, surları dışındaki
kenar semtlerde de 1 milyon kişiyi barındıran başkentleri
Şian, Asya’nın en büyük kenti haline geldi. Ayrıca,
bu dönemde buddhacılık Çin tarihindeki en parlak
dönemini yaşarken İslâm, Zerdüşt dini,’musevilik ve
nesturi hıristiyanlık da Çin’de yayılmaya başladılar.Bu arada, yeniden merkezden yönetilen bir devlete
dönüştürülen imparatorlukta, konfüçyüsçülük de yeni
bir parlak dönem yaşadı. Suylar döneminde geçerli
olan devlet memurları için sınavlar, önemli ölçüde genişletilerek,
yeniden uygulamaya kondu. İkinci Tang
imparatoru Tayzong (ya daLi Şimin)döneminde (627-
649) çok sayıda konfüçyüsçü bilim adamı çeşitli saray
görevlerine atandı. Şüenzong döneminde (712-756),
Tang sülalesinin gücü ve saygınlığı doruğuna ulaştı. Bu
arada Çin lirik şiiri en parlak dönemini yaşarken, Çin’de
dünyanın ilk basılı kitabı yayınlandı.
Ama çok geçmeden askerî zaferlerin yerini, yenilgiler
aldı. Özellikle 751 ‘de Araplar karşısında Çin ordusu
tam bir bozguna uğradı. Bunun üstüne, Tangların hizmetinde
çalışan göçebe halklardan bir komutan olan
Pekin bölgesi valisi An Luşan, 755’te merkezden yönetime
karşı ayaklandı. Bu ayaklanma güçlükle de olsa
bastırıldıysa da, sülale için bir daha kendini toparlayamayacağı
büyük bir darbe oldu. İç savaşın boşalttığı hâzineyi
doldurmak için halka yeni vergiler yüklenmesi ve
vergi bağışıklığı tanınmış tapınak topraklarını devlete
geri vermeleri için buddhacılara ağır baskılar uygulanması
(841-845) hoşnutsuzluğu daha da artırdı ve
881’de patlak veren köylü ayaklanmasıyla Tang sülalesi
yıkıldı. O tarihten sonra Çin’de büyük bir anarşi dönemi
başladı.
Çİn (tarih)
09
Eki