Seni yeneceğim ey zaman!
Zaman herkes için eşit…
Günde 24 saat,haftada 168 saat var…
Aranızda zamanın akışını durdurabilecek olan var mı? Ya da ben bu zamanı istediğim gibi evirir çeviririm, istersem zamanda geriye bile gidebilirim diyen? Hatta ve hatta ben geleceğe bile giderim diyen?
Hani vardır ya benim hiçbir zaman anlayamadığım hatta beni depresyona sokan, tembel olduğum hissini uyandıran, “çok yoğunum”cular. Bu kişilere nasıl gidiyor işier diye sorarsanız cevapları hazırdır: “Çok yoğunum inan var ya başımı kaşıyacak vaktim yok… Patron bir şey der, müdür bir şey der, resmi evraklar yetişecek bir taraftan…” Oofff yeter, derim, artık yeter…
Beyin öyle bir hizmetkârdır ki ona ruhî benliğinizle ne gösterirseniz onu yapmaya çalışır. Yani beyin sizin gösterdiğiniz yolu doğrulama eğilimindedir. Siz ‘ ondanz bir ‘ şey
yapmasını istediğinizde, o şeyi o an yapamasa da sizin için uğraşmaya devam eder ve beklemediğiniz bir anda size cevabı sunar. Bu nedenle beyninize sürekli “yoğunum” teraneleri okuyarak yanlış kodlamalar yapmayın. Buna rağmen zamanın yetmediği, işin yetişmediği zamanlar elbette olabilir, insanız, her isteneni, her istenen zamanda, mükemmel bir şekilde yapmamız imkânsız, öyle değil mi?
Zaman herkes için eşit. Günde 24 saat, haftada 168 saat var. Aynı işi yapan iki kişinin birinin zamanı yeterken, birinin zamanı yetmiyorsa orada kişinin zaman planlamasında gözden geçirmesi gereken durumlar var demektir.
Zamanın, yani yapılacak işlerin planlanması bize hem zamanın yetmesini sağlayacak hem de yaşanacak olan stresi azaltacaktır. Öncelikle bizim bir durum değerlendirmesi, tespiti yapmamız gerekir. Neler yapıyorum, neler yapmıyorum da zaman yetmiyor gibi. Durum değerlendirmesi yaparken zarurî İhtiyaçlarımız olan yeme içme, uyku, şahsî bakım ve temizlik gibi vakitleri çıktıktan sonra, elde kalan vakitler için bir plan yapmak gerekir. Eğer yönetici konumunda iseniz, her işe mutlaka siz yetişmeye çalışmayın. Çevrenizdeki insanlara görev ve sorumluluklar verin. Moda tabirle “delege” (yetki devri) etmeye çalışın. Bu hem onların özgüvenlerinin gelişmesini sağlayacak, hem işe olan aidiyet duygularını artıracak, hem de işi öğrenmelerini
kolaylaştıracaktır. İstanbul’un karmaşasında söylenen meşhur tabirle “Seni yeneceğim İstanbul!” dendiği gibi “Seni yeneceğim ey zaman!” demeye gerek yok…
İYİ OKUYUCU
*En çok satanlardan çok en faydalı olanlara yönelir.
٠ Kitap seçerken, güvenilir tavsiyeleri göz önünde bulundurur.
٠ Sadece gündemdekilerin değil, her zaman nitelikli eserlerin takipçisidir.
٠ Her şeyi okumaz, seçerek okur.
٠ Her zaman muhakkak kendine okuyacak faydalı bir kitap bulur.
٠ Okuma onun için bir davranış olmuştur.
٠ Okumayı hayat boyu devam eden bir faaliyet olarak görür.
٠ Kitap okumadan önce eseri ve yazarı hakkında araştırma yapar.
٠ Seçici okuma yapar; kendi fikirlerini de yazar.
*Bilgi hamalı değildir;yazan anlatan, yeniden üreten faal bir okurdur.
٠ Disiplinler arası bilgi geçişini iyi yapar.
. Bilginin nereden gelip nereye gideceğini görür.
٠ Okurken, şüpheye düşülen bilgilerde, araştırılabilecek sorularda notlar alır
. ٠ Eserin ideolojik kaynağını bilir.
٠ Kitabın sonunda “ne aradım, ne buldum” sorusunu cevaplamaya çalışır.
٠ Okuduğu kitaplardan okunması gerekenlerin listesini yapar ve başkalarıyla paylaşır.