Peygamber Efendimiz’in Şem ail-i Şerifesi
Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, yaratılış ve ahlâk bakımından insanların en mükemmelidir. Bütün peygamberlerin uzuvları tamam ve güzel yüzlü olup, Habîb-i Huda onların en güzeli idi.
Mübarek cismi güzel, bütün âzâsı mütenâsib, endamı gâyet matbû (boy ve bedeni çok uygun), sakalı uzun değildi ve bir tutamdan fazlasını alırdı.
Vefatlarında saç ve sakalı henüz ağarmağa başlayıp başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl var idi. Cismi nazif (temiz), kokusu lâtif (güzel) idi. Koku sürünsün, sürünmesin, teni ve teri en güzel kokulardan âlâ kokardı. Bir kimse onunla musâfaha etse bütün gün onun güzel ve hoş kokusunu duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başına dokunsa, güzel kokusuyla o çocuk, diğerleri arasında bilinir idi. Doğduğu vakit dahi nazif ve pâk idi. Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuştu.
Havâssı (duyuları) fevkalâde kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görür idi.
Bütün hareketleri mutedil (ölçülü) idi. Bir yere giderken acele etmez ve sağa sola meyletmeyip gayet vakar ile doğru yoluna gider; fakat sürat ve kolaylıkla yürürdü. Şöyle ki; âdetâ (normal) yürür gibi görünür, lâkin yanında gidenler, sürat ile yürüdükleri halde geri kalırlar idi.
Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye fena söz söylemez ve kimseye kötü muamele eylemez ve kimsenin sözünü kesmez, mülayim ve mütevazı idi. Haşin ve galiz değil idi. Fakat heybetli ve vakûr idi. Beyhude söz söylemezdi. Gülmesi dahi tebessüm idi.
Onu ansızın gören kimseyi heybeti kaplar ve onunla ülfet ve sohbet eyleyen kimse, onu cân u gönülden sever ve âşık olurdu. Fazilet sahiplerine derecelerine göre ihtiram gösterirdi. Akrabasına dahi pek ziyade ikram eylerdi. Lâkin onları kendilerinden daha üstün olanların üzerine takdim etmezdi.
Hizmetkârlarım pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse onlara dahi onu yedirir ve onu giydirirdi.
Gayet cömert ve kerim, şefkatli ve merhametli, cesur ve halîm (yumuşak huylu) idi. Vaadinde sabit, sözünde sâdık idi. Elhâsıl hüsn-i ahlâk ve akıl ve zekâ bakımından bütün insanlara faik ve her türlü medh ü senaya lâyık idi.
Kitap okumamış, yazı yazmamış olduğu halde avam ve havassın dış ve iç işlerindeki tedbir ve tasarrufunu bir adam düşünse, o hazretin ne mertebe anlayış ve zekâsı olduğunu derhal anlar. Cehalet karanlıklarında kalmış Arab kabileleri arasında büyüyüp ve Arab Yarımadası gibi bir hücra mahalde zuhur eyleyip de ümmî (okuyup yazma öğrenmeyen) olduğu halde enfüs ve âfâkı, zahir ve batını ilim ve irfan nurlarıyla aydınlattığını bir akıl sahibi düşünse, tereddüdsüz onun peygamberliğini kat’î olarak tasdik eyler.
Yemede, giymede zaruret miktarıyla iktifâ eder ve fazlasından sakmırdı. Hazır olanı yerdi, bulduğunu giyerdi. Tam doyuncaya ve karnı doluncaya kadar yemezdi. Üzerinde yatıp uyuduğu döşek, deriden mamul olup içi dahi hurma lifi idi.
Az vakit içinde bunca fetihlere mazhar olmuş ve Müslümanlığın gelirleri çoğalmış iken dünya malına asla iltifat eylemezdi ve ganimetlerden kendisine ait olan malların çoğunu sadaka verip kendi geçimi için pek az şey alıkordu. Bu sebeple bazen borç almağa mecbur olurdu.
Ehl-i beytinin ekseriya yedikleri arpa ekmeği yahut hurma idi. Vefatlarında en sevgili zevcesi olan Aişe radıyallahü anhâ hazretlerinin hücresinde az bir arpadan başka yiyecek yok idi. Zırhı bir Yahudi elinde rehin idi ki, ıyâlinin nafakası için biraz arpa ödünç alıp zırhını rehin etmişti. Sallallâhü Aleyhi ve Sellem…
Kaynak: Ahmed Cevdet Paşa, Peygamber Efendimiz’in Hayatı, (Haz. Kemal Erkan, İbrahim Coşkun), Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2011.