Refah Gemisi Neden Battı?
23 Haziran 1941 Pazartesi günü 17.30 sularında Mersin Limanı’ndan hareket eden Refah şilebi, önce Mısır’a oradan da İngiltere’ye gidecek ve 4 denizaltı ile uçak filosunu getirecekti. Ne var ki işler yolunda gitmemiş ve gemi limandan ayrılışından beş saat sonra esrarını hâlâ koruyan bir sebeple batmıştır…
Ilık bir haziran akşamında tatlı bir rüzgar esiyordu Akdeniz ufuklarında. Gecenin karanlığında âşinâ olduğu istikamette dalgalan yararak ilerleyen bir gemi. Mersin Limam’ndan ayrılalı henüz birkaç saat olmuştu. 2oo mürettebatı, vazifesinin başındaydı. Bu güzel yaz akşamında mehtabın tadını da çıkarmıyor değillerdi. O gece her şey normaldi aslında. Ama deniz her zaman sürprizlerle doludur, bunu denizciler herkesten iyi bilir. Ne zaman ne olacağını kimse kestiremez. Asırlardır Akdeniz onlara, onlar Akdeniz’e âşinâ ve âşıktır ama az ilerde, gecenin bilinmezliğinde kendilerini neyin beklediğini yalnız bu eski âşinâ biliyordu: Biraz sonra onlarca sevdalısını kucaklayacak olan Akdeniz’in kara suları.
1939-1945 arasında, altı sene boyunca dünyayı adeta kan gölüne çeviren ikinci Dünya Savaşı milyonlarca insanın canına mâl oldu. Savaşan askerlerden çok, masum halkın yaşadığı şehirler bombalanarak suçsuz günahsız milyonlar can verdi. Birçok savaş gemisinin yanında yüzlerce yolcu ve ticaret gemisi sebepsiz yere meçhul uçaklar ve denizaltılar tarafından batırıldı. Alman U-Boat’ları o kadar dehşet saçtı ki yaptıkları işlerden “Sürek Avı” diye bahsedilir oldu.
İşte bu netameli zamanda tarafsızlığını ilk günden beri kornyan ve ne Müttefiklerin ne de Mihver devletlerin }’anında yer alan Türkiye, bir müddettir tedirgindi. Çünkü savaş kendi hudutlarına kadar dayanmıştı. Bu sıralarda Tarsus Yenice’de İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile İsmet İnönü’nün bir tren vagonunda yaptıkları görüşme neticesinde Ingiltere Türkiye’ye savaş yardımı yapmaya kararar verdi.
Reis sımfı olmak üzere İngiltere’nin vermeyi taahhüd ettiği Burak Reis, Mum، Reis. Oruç Reis, ve Uluç Ali Reis adlı gemilerimizi ve uçak filosunu teslim alıp yurdumuza getirmek üzere, Yarbay Zeki İşın komutasında. 200 askeri taşıyacak olan ve Barzilay Bcnjaıneıı firmasından kiralanan Refah Şilebifyük gemisi) o zaman İngiliz işgalinde bulunan Mısır limanlarından Port Said’e, oradan da Ingilizler’in refakatiyle İngiltere’ye gidecekti. 23 Haziran 1941 Pazartesi günü saat 17.30 sularında Mersin’den hareket eden Refah şilebi, ertesi gün Karataş mevkiinden bin bir güçlükle karaya çıkan gemi mürettebatının verdiği bilgilere göre, meçhul bir denizaltı tarafından atılan torpidolarla veya mayın patlaması sonucu batırılmıştır. Mürettebattan 19’u subay. 63’ü astsubay. 68’i bahriyeli er. Hava Kuvvetlerine mensup l’i subay, 20 Hava Harp Okulu öğrencisi ve 28 gemi mürettebatı olmak üzere toplam 167 vatan evladı boğularak can vermiştir. Faciadan kurtulanlar ise 4 deniz subayı. 1 hava subayı, 15 astsubay, 4 Hava Harp Okulu öğrencisi, 5 bahriyeli er ve 3 gemi personeli olmak üzere 32 kişidir.
Haber -bir süre sansüre takılsa da- üç gün sonra memleketin yegâne yayını olan Anadolu Ajansı tarafından radyolar vasıtasıyla bildirilmiş ve vatanda derin bir hüzne sebep olmuştur. Deniz ve Hava Kuvvetlerinin yetişmiş güzide elemanlarının kaybedilmesi hakikaten hadiseyi bir faciaya dönüştürmüş ve memlekette mâtem havası oluşturmuştur.
İkinci Dünya Savaşının hararetli bir zamanında baştan beri tarafsızlığını ilan ve bunu korumaya gayret eden Türkiye’ye yapılan bu saldırı, dış basında geniş yer buldu. İngiliz Büyükelçisi Sir Huggessen, Anadolu Ajansından bir gün sonra, “Bu saldırıyı Akdeniz’de bulunan Alman ya da Italyan denizaltıları yapmıştır.” demişti. Alman resmî ajansı DNB ise, “Bu sinsi saldırıyı düzenleyenler İngilizlerdir. Ingilizler Türklerle aramızı açmak için böyle sinsice bir planı uyguladılar. Çünkü İngilizlerTürklerden kuşkulanıyorlar…” seklinde beyanatta bulundu. Türkiye Büyük Millet Meclisi facianın cereyanından on bir gün sonra toplandı. Milli Müdafaa (Savunma) Bakam Saffet Arıkan, Meclis’te:
“ Hepimizi millî máteme gark eden bu facianın hangi sebeplerden ileri geldiğini tahkike başlamış bulunuyoruz. Tahkikat, en ufak teferruatına kadar derinleştirilerek, bu meyanda bilhassa geminin nasıl intihab edildiği (seçildiği), bu seferi yapmaya müsait olup olmadığı, emniyet ve kurtarma bakımından alâkalı makamlarca tedbir alınıp alınmadığı. Mersin’e vardıktan ve kafilenin hareketi kararlaştıktan sonra emııiy’et tedbirlerinin vazifeliler tarafından kontrol ve takviye edilip edilmediği, velhasıl geminin sefer yapabilir bir halde yola çıkarılıp çıkarılmadığı tahkik heyetlerince İncelenmektedir. Mesuller kayıtsız şartşız kanun hükmüne teslim olunacaktır.” şeklinde beyanatta bulunmuş ve 12 Kasım 1941 tarihinde de soruşturmanın selaırreti ve cereyanım sağlama amacıyla Milli Müdafaa (Savunma) Bakanı Saffet Arıkan ve Münâkalat (Ulaştırma) Bakanı Cevdet Kerim Incedayı bakanlıktan istifa etmişlerdir.
Açılan davalar 1 Mart 1944 tarihinde bütün sanıkların beraatıyla neticelenmiş ve Türk denizcilik tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan Refah faciası. Akdeniz’in sularında kaybolan vatan evlatları gibi. Türkiye’ye has bir garabetle, tarihin meçhul çukurlarına gömülmüştür. Refah faciasında hayatlarını kaybedenler, aradan tam on yıl geçtikten sonra, 27 Haziran 1951’de 5795 sayılı kanunla şehit sayılmışlardır.
Refah’ı kim batırdı? Bu soruya aradan geçen 71 yıla rağmen net bir cevap bulunamadı. Bulunamadı çünkü ilgili makamlar bu soruya cevap aramadılar. Sadece vatan evlatlarının ardından gözyaşı döküp, hadisenin aydınlatılması için çaba gösteren gönüllülerin ve Refah’tan kurtulanların karınca kararınca yaptıkları araştırmalar ve değerlendirmeler ışığında birtakım sonuçlara varılabildi.
Refah Niye Battı veya Onu Kim Batırdı?
Mısır’ın Por Said limanına kadar denizaltıların cirit attığı koca Akdeniz’i aşacak 45 yaşındaki bu yük gemisi. hem çok eskiydi hem de bu kadar insanı taşıyabilecek kapasitede ve donanımda deeğildi. Nitekim gemide mürettebatın oturabilmesi için sandalye bile mevcut değildi. Alabilenler şahsen şezlong temin etmişti. Gemiden sağ kurtulanlardan Yüzbaşı Reşat Ersel’iır Millî Müdafaa Vekaleti Hava Müsteşarlıgı’na yazdığı 2 Temmuz 1941 tarihli yazı, geminin içler acısı Iralıııı ortaya koymaktadır:
. .Saat 19’da geminin üçüncü -kıçtan ikinci- ambarının üstüne tahtalar koymak ve brandadan güneşlik ve yağmurluk germek sureliyle talebe için münasip bir yer ihzar edildi. Bana da kaptan köprüsü civarında bir yer gösterildi ise de ben talebe ile beraber bulunmayı tercih ettim. Talebeden ikisi kendi şahsî şezlongları olduğundan kıç güvertede yatmak için müsaade istediler ben de verdim…”
Görüldüğü üzere gemide yatak bile mevcut değildir. Bu eksiklerin yanında çok daha hayatî eksikler mevcuttu. Nitekim bu duruma vâkıf olan gemi komutanı Yarbay Zeki İşın yola çıkmadan önce amirale: “Bizi ölüme gönderiyorsunuz.” dediği halde, “Aldığınız emre uyun!” cevabım almıştı.
Bunların yanında, muhtemel bir faciada yolcularını karaya sevk edebileceği sadece iki filikası mevcuttu ki bu yeterli değildi. Hatta gemi battıktan sonra 15 kişilik filikalardan birisi kullanılarak 28 kişiyi kurtarabilmişti. Geriye kalan askerlerden bazıları köpekbalıklarına yem olmuştu… Bunun yanında Refaha ne bir savaş uçağı ne de bir savaş gemisi eşlik ediyordu. Hava ve Deviz Kuvvetleri nin bu çekirdek kadrosu adeta bile bile ölüme gönderiliyordu.
Gemide muhabereyi temin edecek telsiz ise çoktan miadını doldurmuştu ve yedeği yoktu. Bu sebeple gemiye ancak 36 saat sonunda ulaşabilmek mümkün olmuştu. Peki. Refahı kim batırdı? Bu soruya aradan geçen 71 yıla rağmen net bir cevap bulunamadı. Bulunamadı çünkü ilgili makamlar bu soruya cevap aramadılar. Sadece vatan evlatlarının ardından gözyaşı döküp, hadisenin aydınlatılması için çaba gösteren gönüllülerin ve Refah’tan kurtulanların karınca kararınca Î yaptıkları araştırmalar ve değerlendirmeler ışığında birtakım sonuçlara varılabildi. Refah’ı Almanların batırdığı iddia edildiği gibi, Fransızların, İngilizlerin ve İtalyanların batırdığını iddia edenler de oldu. Refah’tan kurtulanlardan Hava Albay Haydar Gürsan’a göre Refah’ı Fransızlar batırdı. Çünkü daha Mersin’deyken Fransız uçakları keşif uçuşları yapmaya başlamışlardı. Faciadan sonraki gün ise denizde kurtarılmayı bekleyen Gürsan, bir uçağın yaklaştığını gördü. Kurtulma ümidi bir nebze olsun arttı ama biraz sonra bu ümit yerini hayal kırıklığına bıraktı. Çünkü bu bir Fransız uçağıydı ve kontrolünü ıtajıyla Refah ı yaptıktan sonra semada kaybolup gitti.
Refah’ı Balıkadam Ferraro mu Batırdı?
En dikkat çekici iddia ise gizemli Italyan sualtı komandosu Luigi Ferraro hakkındakilerdir. SavaS esnasında İskenderun’daki Italyan konsolosluğuna diplomatlık vazifesiyle, zengin bir ailenin evlatlarını savaştan korumak için iltimasla gönderdiği süsü verilen ve bu suretle yabancı ajanların dikkatlerinden kurtulması sağlanan Ferraro, esasında yüzbaşı rütbesinde bir sualtı komandosu ve deyim yerindeyse bir balıkadamdı.
Savaş sonrasında İtalya’da kahraman ilan edilen bu yüzbaşı, İskenderun ve Mersin limanlarında mıknatıslı mayınlarla yük gemilerini batırmakla meşhur olmuştu. Sabotajcı Luigi Ferraro ve yardımcısı Giovanni Roccardi tarafından Refah ın batırılışından iki yıl sonra Mersin ve İskenderun limanlarında Refah gibi dört gemi daha batırıldı. Dört gemi de mıknatıslı su altı mayınlarıyla patlatılıp batırıldılar.
O zamanlar bu gemilerin batışı da Alman marifeti sanılırken bu gemilerden Kaituna isimli geminin saldırıdan sonra su üstünde kalması bu işin bir sabotaj ve bunu yapanların Mersin’de veya buraya yakın bir yerde olduklarını akla getirdi. Hayatını “Un Italiano” ismiyle kitaplaştıran Ferraro’nun Tunus, İskenderun ve Mersin’de gerçekleştirdiği sabotajlar kendi danışmanlığında çekilen “Mizar- Denizde Sabotaj” isimli filmle beyaz perdeye aktarılmıştır. Gariptir ki gözü kara balıkadam Ferraro’nun Mersin ve İskenderun kıyılarında çirit attığı ve gemilerin batırıldığı zaman diliminde bu bölgede herhangi bir denizaltı trafiği bilinmemekledir.
Sonuç Yerine
İngiltere’nin vaat ettiği denizaltılar ve uçak filosu verilmedi. Savaşta ingilizler tarafından kullanıldı. Şayet Refah batırılmasaydı ve sağ salim İngiltere’ye ulaşsaydı yine de dönüş yolunda denizaltılarımız batırılacak ve uçak filomuz da muhtemelen düşürülecekti. Yani her halükarda bize yâr olmayacaklardı. Şu bir gerçek ki Refah Faciası, cevap bekleyen muamma dolu sorularla ve koline bir gemiye doldurularak bile bile ölüme gönderilen vatan evlatlarının hüznüyle, tarihimize nisyana terk edilııüş acı bir şayfa olarak geçmiştir.
Kaynaklar: Deniz Mccmuası (Fevkalâde nû$has). Deniz Matbaası 1941: Fahri Çöker. Bahrivemizin Yakın Tarihinden Kesitler. D/.K.K.lıgı Karargah Basımevi. Ankara 1994: Osman .؟ednö Refahı Kini Batırdı. Denizler Kilabevi. İstanbul 2006.
Hava Albayı Haydar Gürsan anlatıyor:
.. Fransız uçakları gerekli keşfi yaptıktan sonra olay yerini terk ettiler. Eğer hemen Türk yetkililere haber verilseydi ölenlerin çoğu kurtulabilirdi. Bizden önce kömür taşınmıştı. Vapurun her tarafında kömür tozu vardı. Mecburen bindik… Vapur hareket ettikten 4-5 saat sonra önce bir sarsıntıyla adeta savrulduk. Müthiş bir infilak olmuştu. Her yer cehennemi bir bağırışla inliyordu. Bir sevk-i tabii ile yolda alıp cebime koyduğum çakıyı çıkarıp can simidinin iplerini kesmeye başlamıştım. Derken gemi ikinci bir infilakla yeniden çatırdadı. O sırada ben can simidini iplerden kurtarıp olanca gücümle sarılmış bir hâlde kendimi denize fırlattım.
“Akdeniz’in ortasında bir can pazarı yaşanıyordu. Can simidiyle ben ne kadar ؛midrilibanayad Refah, sonunda ikiye bölünerek battı. Ben çaresizlik içinde ama yasamak için bütün gücümü kullanarak suyun yüzünde kalmaya gayret ettimse de birinci günün sonunda zaten hasarlı olan can simidi parçalandı.
Suyun üzerinde cesetler, gemiden arta kalmış bir sürü tahta parçası yüzüyordu. Çaresizlik içinde yakınımdaki şişmiş bir cesede tutundum. Ne acıdır ki o benim çok yakın arkadaşlarımdan biri olan İbrahim Saygıner’in cesediydi. Bir cesetle saatlerce el ele tutuşurcasına denizin ortasında kalmak nasıl bir ıstıraptır, bunu kimse hayal bile edemez. Bir damla içecek suyum yoktu. Denizin içinde kalan vücudum giderek soğuğun etkisinde kalarak uyuşuyordu.
“Demek ki daha içecek suyum, hayat için müsaadem varmış. Tam kırk beş saat boyunca nereye sürüklendiğimi bilemeden denizde ölüm-kalım mücadelesi verdim. Dalgalar beni bir sahile sürükledi. Karaya çıktığımda hâlsizlikten oraya yığılıp kaldım. Kurtuluşumu Mersinli yaşlı adama, kör çakıya, arkadaşım İbrahim’e ve patlıcana borçluyum. Sonraki günlerde beni Mersin’deki hastaneye kaldırdılar. Orada iki filikanın da sahile ulaştığını ve sayılarının elli civarında olduğunu öğrendim.” (Refah’ı Kim Batırdı?, s.209-210)
Anıt 31 Yıl Sonra Yapıldı Ama Şehitlik Yapılamadı!..
Mersin sahilinde yer alan Refah Şehitleri Anıtı, hadiseden 31 yıl sonra 23 Haziran 1972 yılında Mersin’e dikildi. Anıt sadece Refah şehidlerine değil, Japonya’da 1890 yılında batan Ertuğrul Firkateyni şehidlerine de ithaf edilerek inşa edilmişti. Anıtın 31 yıl sonra inşa edilmesi bir tarafa, devrin hükümeti tarafından Mersin Asri Mezarlığına sadece şehid kabirlerinin bulunduğu şehitlik yaptırılma talimatı henüz gerçekleştirilmiş değil… Sadece mezarlığın girişinde, şehitler anıtı diye bilinen bir anıt var. Ama bunun üzerinde herhangi bir kitabe yerine, sadece üzerinde 1950 tarihli mermer levhası bulunuyor.