İSTANBUL ’UN FETHİYLE İLGİLİ OLAYLARIN ÖZETİ
Paskalya’dan sonra, 1453 yılı Nisan ayının birinci gününe ve H. 857 yılı Rebiülevvelinin yirmi yedisine tesadüf eden bir Cuma günü İstanbul surları üzerinde etrafı gözetleyen Bizanslılar, Topkapı dışındaki tepelerin kırmızı yeşil bayraklarla, beyaz sarıklarla dolduğunu gördüler. O gün, mezkur yer mahşer gününün heybetini taşıyordu. Bazı tarihçilere göre kuşatma 1453 yılı Nisan ayının altısında başladı. İlk top 6 Nisan 1453 günü şafakla beraber patlamıştır. Hücuma başlamadan evvel padişah, daha sonraları veziriazam olan Mahmud Paşa’yı elçi sıfatıyla imparatorun huzuruna gönderip kan dökülmeksizin şehrin teslimini istediyse de Konstantin reddedince ilk top atılmıştır. Takvîmü’t-Tevârîh’te “Kostantiniye’nin fethi, Rebiülevvel ayının yarısından itibaren elli bir günlük muhasara” deniliyor. Nisanın yirmi yedisinde Zeytinburnu açıklarında meydana gelen deniz muharebesinde, Osmanlı donanması, Çanakkale’den içeri giren Ceneviz ve Venedik gemilerinin limana girmelerine engel olamadı. Osmanlı gemilerinin mağlûbiyetini gören Fatih’in, sinirlenerek atını denize sürdüğü ve sahile yakın düşen bir Osmanlı askerine tekrar savaş meydanına girmesi için bağırdığı söylenir. Osmanlı askerinin manevî kuvvetinin sarsılmış olduğu bu sırada İmparator, yıllık bir vergi vermek şartıyla barış anlaşması için Padişah’ın huzuruna bir elçi göndermişse de, kurulan Divan-ı Âlî’de, Sultan Mehmed Han’ın kayınpederi Zağanos Paşa, Molla Güranî ve Akşemseddin Hazretleri gibi zatların ısrarları üzerine savaşa devam etme kararı alındı. Sadrazam Halil Paşa ise, bundan sonra da Bizans’a yardım getirecek gemilerin gelme ihtimalinden bahsederek İmparator’dan tarafından gelen teklifin kabul edilmesini istedi. Kuşatmanın dokuzuncu günü olan 15 Nisan Pazar günü yetmiş kadar küçük gemi, Dolmabahçe’den Taksim Kışlası’na ve oradan da Kasımpaşa deresine tahtadan kızaklı yollar yapılarak ve bunların üzerine yağ dökülerek bir gecede Haliç’e indirildi.1453 yılı Mayıs ayının yirmi dokuzuncu günü (Pazartesi) akşamı, ertesi gün toyekûn hücumun tekrar başlayacağını bildiren Padişah’ın emri ilân edildi. Bu hücum emrinden önce İsfendiyar Beyzade, Padişah tarafından görevli olarak şehre girdi. Fakat memur olduğunu bildirmeyerek ve İmparatorla olan hukukuna ve dostluğuna dayanarak, Tekfur Sarayı denilen yerde, İmparatorla görüşerek son durumu geniş ve derin bir biçimde sundu. Padişahın merhamet ve adaletine müracaat etmesinin daha uygun ve hayırlı olacağını söyledi. Fakat bu başvurudan bir sonuç alınamadı. İmparator, “… Bu felâket bizim yaptıklarımızın cezasıdır; ölünceye kadar müdafaa makamında bulunmak bize gerekli oldu” diyerek İsfendiyar Beyzade’yi geri gönderdi. 1453 yılı Mayıs ayının yirmi dokuzuncu Salı gecesi hücum başladı. Her tarafta davullar, kösler, nakkareler* çalınıyordu. Ordugahta meşaleler yakılmış, “Allah Allah!” sesleri işitiliyor, cemaatle dualar okunuyordu. İstanbul’un bütün çanları çalınıyor, halk gruplar hâlinde kiliselere koşuyor, üzgün ve ümitsiz bir şekilde öteye beriye kaçışıyordu. O gün Kostantiniye’de Büyük Ayasofya mabedinde büyük bir dinî merasim yapılıyordu. İmparator zırhını giyinmiş olduğu hâlde, Edirnekapı civarındaki Tekfur Sarayı’nda bulunuyordu. Bu esnada Ulu- batlı Haşan, Tekfur Sarayı yakınlarındaki surun üzerine ilk defa çıkmayı başaran kişidir; fakat yukarıdan atılan büyük bir taşla aşağı yuvarlanmış, yaralı olarak tekrar sura tırmanmış, bu sefer diğer burçlardan birinden atılan büyük bir taşla şehit olmuştur. Bu sırada, Rumların, kendisine büyük önem verdikleri Jus- tiniani vurularak mücadeleden çekilir. Elli dört günlük muhasara ve muharebeden sonra milâdî 1453 yılı Mayıs ayının yirmi dokuzuncu ve hicretin 857. yılı Cemaziyelevvel ayının yirminci Salı günü fetih nasip oldu ve böylece bir çağa son verilip; ilim, irfan ve medeniyetle süslenmiş yeni bir çağ açıldı. O tarihten beri Rumlar, Salı gününü uğursuz sayarlar. O gün, Galata’daki Cenevizlere elçiler gönderilerek yeni bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma gereğince Cenevizliler, Galata’nın surlarını yıkacaklardı. İstanbul tekrar sükûnete ve huzura kavuştuktan sonra, Karıştıran Süleyman Bey şehre subaşı tayin edilir. Büyük Fatih, Okmeydanı’nda İslâm ordusuna büyük bir ziyafet verdi. Ziyafet esnasında Fatih, vezirlerine, ulemasına, şeyh ve hocalarına bizzat hizmet ve ikramda bulunarak “Kavmin efendisi, onların hizmetkarıdır” hadisinin icrasını bilfiil yerine getirdi. Bu eğlence ve neşe günlerce devam etti.