wiki

MEVLİD

ekran-alintisiMEVLİD; Süleymân Çelebi’nin meşhûr eseri. Mevlid, lügatte “doğmak, doğum zamânı, doğum yeri” mânâlarına gelir. Mevlid’in asıl adı Vesîlet- ün-Necât (Kurtuluş Vesîlesi)tır. Muhammed aley- hisselâmın doğumunu kutlamak için yapılan tören mânâsına da kullanılmaktadır. Süleymân Çelebi’nin 15. asırda yazılan Mev- lid’inden başka 14. asırda yaşamış Erzurumlu Mustafa Darîr’in Tercümetü’d-Darîr’i vardır. Bunu İbn-i İshâk’ın Sîretü’n-Nebî’sinden çevirmiştir. Bir diğer mevlid de Fâtih Sultan Mehmed zamâ- nında yaşamış Ahmed’in yazdığıdır. Mevlid, yalnızca Müslüman Türkler arasında, değil, bütün İslâm dünyâsında çok beğenilmiştir. Arnavutça, Rumca ve İngilizceye de tercüme edilmiştir. Asırlar boyunca bütün İslâm dünyâsında mübârek gün ve gecelerde, sünnet, düğün gibi toplantılarda ve diğer vesilelerle sevilerek okunmuş ve dinlenmiştir. Müslümanların Muhammed aleyhisselâma olan aşk ve muhabbetlerine tercüman olmuştur. Mevlid’in yazılış sebebi de Süleymân Çelebi’nin Peygamber efendimize duyduğu engin muhabbettir. Süleymân Çelebi’nin Bursa Ulu Câmideki imâmlık yıllarında, İranlı bir vâiz, kürsüde Bakara sûresinin 285. âyetini kendi bilgisine göre tefsir etti. Allahü teâlânm gönderdiği peygamberler arasında hiçbir fark görmediğini ve Muhammed aley- hisselâmın hazret-i Isâ peygamberden daha üstün tutulmayacağını söyledi. İranlı vâizin bu bozuk ve hakikatlere uymayan şahsî düşünceleri, Süleymân Çelebi’nin Muhammed aleyhisselâm için gönlünde duyduğu aşk ve muhabbete ziyâdesiyle tesir etti. Bu türlü iddiaları cevaplandırmak ve sâhiplerini susturmak, Muhammed aleyhisselâmm bütün diğer peygamberlere üstün, son peygamber olduğunu is- batlamak için Mevlid’ini yazdı. Mevlid; baştan sona kadar Ehl-i sünnet îtikâdım, Allahü teâlânm mutlak irâdesini, âlemi yoktan var ettiğini ve Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir mahlûkta bulunmayan üstün, yüksek ve em- sâlsiz vasıflarını anlatır. Her kelimesinde gönlü Resûlullah aşkı ile yanan bir müminin engin aşk ve muhabbet kokuları vardır. Diğer peygamberlere olan bütün üstünlükler de en güzel ve en veciz kelime ve ifâdelerle anlatılmıştır. Mevlid; “münâcât” (Allahü teâlâya yalvarma), “vilâdet” (Peygamber efendimizin doğumu), “risâlet” (Peygamber oluşu), “mîrâc” (göklere çıkışı, Cenneti ve Cehennemi görmesi), “nhlet” (Peygamberimizin vefâtı) ve “duâ” bölümlerinden ibârettir.Söze Allahü teâlânın ism-i şerîfi ile başlayan Süleymân Çelebi, Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bütün peygamberlerin alınla- rında nur parladığını ve bu nurun Muhammed aley- hisselâma intikâl ettiğini anlatır. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) doğuşuna geniş bir yer ayırarak, O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu anda bütün varlıkların engin bir neşe içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O’nu büyük neşe içinde karşıladığım söyler. Mevlid’de bundan sonra, Muhammed aleyhisselâma peygamberliğin nasıl geldiğini ve mîrâc hâdisesinin nasıl olduğunu anlatır. Derin üzüntü içinde yazdığı rıhlet ve daha sonra duâ ile mevlidini bitirmiştir. Muhammed aleyhisselâmın her varlığın yaratılış sebebi, bütün yaratılmışların en şereflisi olduğunu ifâde ederken, O’nu bütün peygamberlere üstün kılan Allahü teâlâya şükürler etmektedir. Eserde çok olgun fikirler ve kompozisyon bütünlüğü vardır. Mevlid, mesnevî, nazım şekliyle yazılmıştır. Ancak her bendin sonunda yer alan; Ger dilersiz bulasız oddan necât Işk ila derd ile eydün esselât beyti eseri bir nevi terci-i bend durumuna düşürmüştür. Aruz vezniyle yazılmış, “fâilâtün, fâilâtün, fâilün” kalıbı kullanılmıştır. Yalnız bir yerde “Mef û- lü, fâilâtü mefâîlü fâilün” kalıbına yer verilmiştir.
Kâfiyeler güzel ve sağlamdır. Süleymân Çelebi, Mevlid’in mısraının mükemmel olması için çok titizlik göstermiş, bu sebeple, Mevlid üstün sanat sâhibi divan şâirleri tarafından da sevilip beğenilmiştir. Mevlid’de olayların ve düşüncelerin anlatıldığı yerlerde, en kısa, en uygun ve mümkün olan en sâde anlatım şekli kullanılmıştır. Mevlid’de hemen her türlü söz ve ifâde sanatına rastlanır. En çok cinas, teşbih ve tekrir gibi sanatlara yer verilmiştir. Bölümlerin ve kitâbın bütünlüğüne titizlik gösterildiği kadar, her mısranm ayrı ayrı güzelliği de gözden kaçmamaktadır. Mevlid lirizm (içlilik) ve öğreticiliği (didaktizm) iyice kaynaştırmış bir şiir kitabıdır. Kuruluktan uzak olduğu gibi, sırf coşkunluktan da ibâret değildir. Görünüşte kolay, fakat denendiğinde benzerinin yazılmasının çok zor olduğu görülür. İran edebiyâtında mevlid türünde eser yazılmamıştır. Mevlid, Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) medh ve senâ ederek, Müslümanların gönlünde O’nun sevgisini harekete geçirdiğinden ve dîne bağlılıklarını arttırdığından bunu okumak ve dinlemek, nâfile bir ibâdet olup, çok sevaptır. Ancak İslâmiyetin haram ve yasak ettiği şekillerde ve şarkı söyler gibi veya çalgı âletleriyle berâber okunması yasaklanmıştır.
MEVLİD-İ ŞERİFTEN BÖLÜMLER (Münâcât bölümünden)
Allah âdın zikr idelüm evvelâ Vâcib oldur, cümle işte her kula
Allah adın her kim ol evvel ana Her işi âsân eder Allah ona
Allah adı olsa her işin önü Hergiz ebter olmaya anın sonu
Allah adın her nefeste di müdâm Allah adıyla olur her iş temâm
Bir kez Allah dise aşk ile lisân Dökülür cümle günâh misl-i hazân
İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen Her murâda irişür Allah diyen
(Velâdet bölümünden) Âmine Hâtûn Muhammed ânesi Ol sadefden doğdu ol dür dânesi
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn Çok alâmetler belürdü gelmeden Ol gice kim doğdu ol Hayr-ül-beşer Anası anda neler gördü neler
Didi: Gördüm, ol Habîb’in ânesi Bir acep nûr kim, güneş pervânesi
Berk urup çıktı evimden nâgehân Göklere dek nûr ile doldu cihân
Gökler açıldı vü feth oldu zulem Üç melek gördüm elinde üç alem
Biri maşrık, biri mağribde anın Biri damında dikildi Kâbe’nin
İndiler gökden melekler saf saf Kâbe gibi kıldılar evim tavaf
Hem havâ üzre döşendi bir döşek Adı sündüs döşeyen anı melek
İndi hûrîler bölük bölük buğur Yüzleri nûrından evim doldu nûr
Çevre yanıma gelip oturdular Mustafa’yı birbirine muştular
Didiler: Oğlun gibi hiçbir oğul Yaradılalı cihan gelmiş değül
Bu gelen tevhid-i irfân kâmdır Bu gelen ilm-i ledün sultânıdır
Âmine eydür çü vakt oldu tamam Kim vücûda gele ol Hayrü’l-enâm
Susadım gâyet hâraretten kati Sundular bir câm dolusu şerbeti
Kardan ak idi ve hem soğuk idi Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçdim anı oldu cismim nûra gark İdemezdim nûrdan kendimi fark
Geldi bir ak kuş kanadıyla revân Arkamı sığadı kuvvetle hemân
Doğdu ol sâatde ol sultân-ı din Nûra gark oldu semâvât ü zemin
(Mîrâc bölümünden) İşit imdi Mustafa mîrâcını Nice urındı saâdet tâcını
Göklere hem nice seyrân kıldı ol Hak teâlâ hazretine buldu yol
Anda ol gördüğin âdem görmedi Kimse hem, ol irdüğine irmedi
Enbiyâ ervâhına indi nidâ Kim kılınız Mustafa’ya ikdidâ
Önüne düştü, ona oldu delil Aldı gitti Mustafâ’yı Cebreil
Gördüler nurdan örülmüş nerdübân Nerdübândan oldular göğe revân
Ol gök ehli cümle karşı geldiler Mustafa’ya hayli ikram kıldılar
Ey Habibim, dâvet et kullarımı Tâ gelip de, göreler didârımı!
Sen ki, mi’râc eyleyip, etdin niyâz Ümmetün mîrâc eyleyip, kıldım namaz
Her zaman ki, bu namazı kılalar Cümle gök ehli sevâbın bulalar
Çünki her türlü ibâdet bundadır. Hakka kürbiyyetle vuslat bundadır
Sıdk-ile beş vakt oldukça edâ Elli vaktin ecrini eyler hak atâ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir