wiki

DNA

DNA; Alın. Deutscher Normenausschuss. Fr.
Acide desoxyribonucleique, İng. Desoxyribonucleic
asid. Kalıtımda rol oynayan organik bir molekül.
Bir nükleik asit çeşidi. “Deoksiribo niikleik
asit” adını alır. Kısaca “DNA” olarak gösterilir.
Canlılarda yönetici bir moleküldür. Hücrenin pro*
tein ve enzim sentezinde rol oynar. Ayrıca yeni bir
hücre meydana getirecek gerekli elemanları taşıdığından
hücre bölünmesinin esasını teşkil eder.Uzun çift helezon molekülünü teşkil eden Deoksiribo
nükleik asit (DNA) üç ana unsurdan meydana gelir.
Uzun zincir teşkil eden yanlardaki parçalar, kıvrık
bir ip merdiveni görünümünde olup, dönüşümlü olarak
şeker grupları ile fosfat gruplarından teşkil edilmiştir.
Merdivenin her basamağı, Adenin, Timin, Sitozin
veya Guaninden ibaret olmak üzere azot ihtiva
eden bozlardan meydana gelmiştir. Basamağın ortasında
bazlar, zayıf hidrojen bağlarıyla bağlanmıştır.
DNA, her hücrenin kalıtım (veraset) materyalini
teşkil eder ve hücre çekirdeğindeki kromozomlarda
bulunur.İlk defâ A.F.Miescwer adlı bir araştırıcı 19.
yüzyılın sonlarında hücre çekirdeğini incelerken bu
maddeleri fark etmiştir.
Ökaryotik hücrelerde DNA başlıca çekirdekte
bulunmakla berâber az olarak mitokondri ve
kloroplastlarda da vardır. Hücre çekirdeğinde bulunan
kromatin, DNA ve buna bağlı proteinlerden
yapılmıştır.
1953 senesinde Watson ve Crick adlı araştırıcılar
hazırladıkları modeller üzerine DNA yapısını
açıklamaya çalışmışlardır. Buna göre; DNA teorik
olarak sonsuz uzunlukta ve birbirine sarmal
olarak dolanmış yanyana iki molekül zinciridir. Bu,
hayâlî bir eksene sarılı bir ip merdivenine benzetilebilir.
Merdivenin kenarları bir şeker molekülü
(deoksiriboz) ile fosforlu bir molekülden meydana
gelir. Merdiven basamaklarının arasında gevşek
hidrojen bağlarıyla birbirini çeken pürin ve pirimidin
denilen azotlu bazlar bulunur. Bu basamaklar
merdivenin kenarındaki şeker moleküllerine
bağlıdır.
DNA’daki azotlu bazlar iki gruptur: Pürin bazları
adenin ve guanin; pirimidin bazları ise sitozin ve
timindir. Bunların molekül durumları şöyledir ki, bir
adenin ancak bir timinle ve bir sitozin ancak bir
guaninle birleşebilir. Bunlar pratikte baş harfleri ile
gösterilir. Bu duruma göre her kademede ancak 4 çift
baz bulunabilir. A-T, T-A, G-S, S-G. Her DNA molekülünde;
adenin (A) molekül sayısı, timin (T) molekül
sayısına eşittir ve ancak birbirleriyle karşılıklı
bağ yapabilirler. Birbiriyle oranlan l’dir (A/T=l).
Aynı durumlar guanin (G) ile sitozin (S) arasında da
mevcuttur (G/S=l). Ancak (G+S)/(A+T) oranı l ?e
eşit değildir. Bu oran bütün DNA’larda farklı olabilmektedir.
Adeninle timin arasında çift hidrojen bağı
(A == = T) bulunur. Sitozinle guanin arasında ise
üç hidrojen bağı (S ” ” ” G) mevcuttur. Bir baz çifti,
yapısı îtibâriyle yakınındaki baz çiftlerini etkilemez.
Bu azotlu baz-şeker-fosfat topluluğuna “nükleotit”
denir. DNA, bir nükleik asit olup, temel birimi
“nükleotit”tir. DNA’nın bütün nükleotitlerinde şeker
ve fosfor gruplan aynıdır. Nükleotitlerin farklılığı taşıdıkları
bazlardan kaynaklanır. Nükleotitler taşıdıkları
azotlu bazlara göre adlandırılırlar: Adenin
nükleotit, guanin nükleotit, timin nükleotit, sitozin
nükleotit.
Bu DNA molekülünü yapan nükleotitlerin belirli
bir sıra ve düzenle dizilmeleriyle molekül boyunca
gen blokları meydana gelir. Sâdece şeker ve
bazdan oluşan birleşime ise nükleosit denir. DNA
molekülündeki sarmallık sağa doğrudur, her on
çift nükleotitte tam bir tur tamamlanır.
DNA genetik bilgi deposudur. Mikroskopla
bile görülemeyen bu sayılamayacak kadar bilgiler,
gâyet muntazam olarak yerleştirilmiştir. İnsan vücudunun
plânını içinde taşıyan bu muhteşem yapıkendisini inceleyen ilim adamlarını hayretler içinde
bırakmakta ve DNA’dan bahseden İlmî eserlerin
pek çoğunda bunu yaratanın azâmet ve büyüklüğü
dile getirilmektedir.
DNA’nın iki görevi vardır: Birincisi hücre bölünmesinin
hazırlıkları sırasında kendi kopyasını
yapmasıdır. Kromozomların ikiye bölünmesi sırasında
DNA molekülü kendisinin bir kopyasını
yapar, buna replikasyon veya duplikasyon denir.
Bu olay yavru kromozomda aynı kısımların bulunabilmesi
için gereklidir. DNA’nın kendini eşlemesi
esnâsmda, iki sarmal ipliği bir arada tutan hidrojen
bağları adetâ bir fermuar gibi açılır. Açıkta
kalan pürin ve pirimidin nükleotitlerin uçları, hücrede
önceden sentezlenmiş nükleotitlerle tamamlanır.
Böylece birbirinin aynı olan iki DNA meydana
gelmiş olur. Hücre bölünmesinde her biri bir
hücreye gider. İkinci görevi, kendinde toplanmış
olan bilgiyi RNA’ya (Ribonükleik asit) vermesidir.Bu işleme transkripsiyon denir. Transkripsiyonun
esâsı DNA kalıbı üzerinden RNA’nm direkt olarak
sentezlenmesidir. Böylece DNA’daki bilgi RNA’ya
aktarılmış olur. RNA’daki toplanan bilgi ribozomlarda
tercüme edilerek protein, enzim gibi
maddelerin sentezinde kullanılır.
Kromozomlarda bulunan genler DNA yapısındadır.
Her canlı bireyin ve neslinin hayat plânı
hücre hâfızasmı meydana getirir. DNA molekülleri
şifrelerle kodlanmıştır. DNA’nın yapısına giren
bazların (A,T,G,S) her biri şifre sembolü olarak
kullanılır. Hayâtın dili bu dört harfli alfabeyle
DNA moleküllerinde yazılmaktadır. DNA’nın ipliklerinde
ard arda gelen üç nükleotit bazı bir mânâ
(şifre) ifâde eder. Dört farklı nükleotitle arka arkaya
64 şifre kodlanabilir (AAA, A AS, AAG,
AGS, vb.). Şifrelerin DNA’daki sıralanışlarının
değişmesiyle ise binlerce mânâ ifâde edilebilir.
DNA’lar, kendilerinin kopyalarını yaparak,
üreme hücreleriyle hayat şifrelerini nesilden nesile
iletirler. Canlıların vücut yapılarının ve karakterlerinin
(mâvi gözlülük, kıvırcık saçlılık, çekik
gözlülük vs.) cansız bir molekülde şifrelenmesi ve
bu molekülün otomatik olarak kendisinin kopyasını
yapabilmesi, daha açık bir ifâdeyle hayat sırrını
kendinde kapsaması özelliğine fen adamları
hayretle bakmakta ve bunların ancak İlâhî bir kudretle
mümkün olabileceğini ifâde etmektedirler.
Bâzı sebeplerden dolayı DNA’daki genlerde
yapı değişiklikleri görülebilmektedir. Bu değişmeler
yavru hücrelere de aynen geçer. Bu durum
bâzan kansere sebeb olabilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir