MİNÂ; Mekke’nin doğusundaki dağların eteğinde ve buradan Arafat’a giden yol üzerinde bulunan bir yerin adı. Hac ibâdetini yaparken, kurban kesmek ve Cemre yerini gösteren duvarın dibine taş atmak için gidilen yer. Peygamber İb- râhim Halîlullah’m oğlu İsmail’i (aleyhisselâm) kurban etmek üzere götürdüğü yer. Mina, Mekke’nin; Müzdelife Mina’nm; Arafat da Müzdeli- fe’nin kuzey tarafmdadır. Mina ile Mekke arası 6 km, Safâ ile Merve arası 319 m, Safâ Tepesindeki Kemer ile Kâbe arası 70 m kadardır. Minâ, İbrâhim aleyhisselâmm oğlu İsmâil’i (aleyhisselâm) kurban etmek için götürdüğü yerdir. Burada taş atmak da, onun zamânından kalma bir iş olup, Peygamber efendimizin getirdiği İslâm dîninde de emredilmiştir. Hazret-i Âdem’den beri bütün peygamberler insanlara hep aynı îmân esaslarını bildirmişlerdir. Bu arada, ibâdet şekillerinden bâzıları da aynı kalmıştır. Namazda, oruçta, hacda vs. ibâdetlerde böyle olanlar vardır. İbrâhim aleyhisselâm, oğlunu kurban etmesi ile imtihan olundu. Bunu Kur’ân-ı kerîm haber vermektedir. Önce rüyasında bildirilen bu emrin, artık Hak teâlânın emri olduğuna şüphesi kalmayınca, hanımı Hâcer’in yanma geldi ve; “İsmâil’i yıka, temiz elbiselerini giydir, gözlerine sürme çek ve güzel koku sür! Zîrâ bir dostumuzu ziyârete gideceğiz.” dedi. İsmâil’e de; “Yanma bıçak ile ip al!” dedi. Oğlu; “Bunları ne yaparız?” diye sordu, o da; “Allah rızâsı için kurban keseriz.” buyurdu. Yola koyuldular. O sırada şeytan fırsat bilip, ihtiyar kılığında Hâcer’in yanma geldi. Ona; “İbrâhim aleyhisselâm oğlunu nereye götürdü?” dedi. “Bir dostunu ziyârete!” diye cevap verince; “Hayır, boğazlamaya götürdü!” diye karşılık verdi. Hâcer; “Baba oğlunu boğazlamaz. Şefkat buna mânidir.” dedi. Şeytan; “Öyle zannederim ki, Allah emretmiştir.” dedi. Hâcer; “Allahü teâlânın emrine elbette uymak lâzımdır. O’nun emriyse canu gönülden kabul ederiz.” dedi. Şeytan yüz bulamayıp ayrıldı. “Halil’e söyleyeyim, belki pişman olur?” dedi. Halbuki şeytanın peygamberlere eli uzanamaz. Böyle iken, İbrâhim aleyhisselâma; “İsmâil’i nereye götürüyorsun?” dedi. O da; “Ziyârete götürüyorum.” buyurdu. “Sen onu kurban etmeye götürüyorsun,
bundan vazgeç ki, o rüyâyı sana şeytan gösterdi.” dedi. İbrâhim aleyhisselâm dedi ki: “Ey mel’ûn! Sen bilmiyor musun, o rüyâ şeytânî değil, rahmânî idi.” Bunun üzerine şeytan; “Gönlün, böyle bir oğlunu kesmene müsâde ediyor mu?” dedi. İbrâhim aleyhisselâm; “Ey mel’ûn! Şunu yakînen bil ki, eğer doğudan batıya kadar hepsi benim evlâdım olsa ve dost hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kendi elimle kurban ederim.” buyurdu. O mel’ûn, İbrâhim’den (aleyhisselâm) ümidini kesip, İsmâil’in (aleyhisselâm) yanma geldi. “Küçüktür, bunu aldatabilirim” diyerek; “Ey İsmâil, baban seni nereye götürüyor?” dedi. “Ziyârete götürüyor.” diye cevap verince; “Nasihatimi kabûl et ve babanla gitme ki, seni kesmeye götürüyor.” dedi. “Beni niçin öldürecek?” buyurdu. O, Rabbim bana böyle emretti diyor.” dedi. “Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun!” buyurdu. Çünkü Allahü teâlâya dost olanın ölüm endişesi olamaz. İblis (Şeytan) vesveseye başladı. Dağın içine saklanarak, oradan; “Ey İsmâil, şimdi senin kanın akacak. Kabrin benim içimde olacak” diye söylenirdi. İsmâil aleyhisselâm; “Ey babam! Bu ihtiyar beni rahatsız ediyor, kalbime vesvese vermek istiyor.” dedi. Babası; “Ona taş at, uzaklaşsın! Köpeğe taş atılır.” buyurdu. İsmâil aleyhisselâm şeytanı taşladı. Bu iş, böylece hacılara da ibâdet olarak emir olundu. (Bkz. İbrâhim Aleyhisselâm)
MİNÂ
16
Eki