ECEL; ömrün sonu, ölüm için takdir edilen (yazılan)
zaman. Dünyâ hayâtının bittiği vakit. Her
canlının Allahü teâlâ tarafından takdir olunmuş bir
eceli vardır. Herkes, eceli gelince ölür. A’raf sûresi,
33. âyetinin meâl-i şerîfi şöyledir: “Ecelleri geldiği
zaman, onu bir saat ileri ve geri alamazlar.”
“İnsan doğmadan önce; ne kadar yaşar, nerede
ölür, tövbe ile mi, tövbesiz mi ve hangi hastalıklardan,
îmân ile mi, yoksa îmânsız mı gider?”
cümlesi ezelde takdir edilmiş, ezelde (sonsuz öncelerde)
yazılmıştır.
Ecel, İslâm dîninde iki kısım olarak bildirilmiştir.
Bunlardan birine “ecel-i müsemmâ”, diğerine
“ecel-i kazâ” denilmiştir.
Ecel-i müsemmâ: Bu ecel, hiç değişmez. Herkesin
bir ecel-i müsemmâsı vardır ve ecel hâzır olduğu
vakit, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez.
Canlı, takdir edilen o anda ölümü tadar. Bu
ecelden kaçmak, kurtulmak mümkün değildir. Bu bakımdan,
meselâ harplerden kaçanlar ölümden kaçtıkları
için değil, ecelleri henüz gelmediği için kurtulmuşlardır.
Aynı şekilde tâun (vebâ) gibi bulaşıcı
hastalık bulunan yerlerden uzaklaşanlar da henüz
ecelleri gelmediği için yaşamaya devâm ederler.
Buralardan kaçmayıp sabredenlerden ölenler ise
ecelleri geldiği için ölmüşler, yaşamaya devâm edenler
de ecelleri gelmediği için ölmemişlerdir. Afrika’da
açlıktan ölenler, ecelleri geldiği için ölmüşlerdir.
Trafik kazâlan gibi, onların da ölüm sebebi açlık olmuştur.
Onlara yardımcı olmak çok iyidir ve sevaptır.
İntihâr eden, başkası tarafından öldürülen
veya kazâ neticesinde ölen kimseler için halk arasında
“Eceli ile ölmedi!” denilmesi yanlıştır.
Çok tehlikeli hallerden sağ sâlim kurtulanların
yanında ufacık ve değersiz görünen sebeplerle
ölüp gidenler düşünülürse ecel-i müsemmâ’nın
anlaşılması kolaylaşabilir. O halde, ecel vakti Allahü
teâlânm takdiri iledir. Bu konuda çok meşhur
olmuş bir beyt şöyledir:
Ecel geldi cihâne
Baş ağrısı bahâne
Ecel-i kazâ: Bir sebebe bağlı olarak değiştirilmesi
takdir edilmiş eceldir. Bir kimse, Allahüteâlânm beğendiği iyi işi yapar, yâhut sadaka verir,
hac ederse, ömrü 60 sene, bunları yapmazsa 40 sene
diye takdir edilmesidir. Allahü teâlânm beğendiği
iyi işler, kabul olan duâlar, takdir edilen kazânm değişmesine,
yâni artmasına sebeb olur. Bu husus hadîs-
i şerîflerde ve çeşitli haberlerde bildirilmiştir.
“Kader, tedbir ile sakınmakla değişmez. Fakat
kabul olan duâ, o belâ gelirken korur.”, “Kazâi
muallakı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız duâ değiştirir.
Yalnız ihsân, iyilik artırır.” ve “Sadaka
ömrü uzatır.” hadîs-i şerifleri bunun delîlidir.
Dâvûd aleyhisselâmın yanma iki kişi gelip,
birbirinden şikâyet etti. Dinleyip, karar verip giderken
Azrâil aleyhisselâm gelip; “Bu iki kişiden
birincisinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü
de, bir hafta önce bitmişti. Fakat, ölmedi.” dedi.
Dâvûd aleyhisselâm şaşıp, sebebini sorunca;
“İkincisinin bir akrabâsı vardı. Buna dargındı. Gidip,
onun gönlünü aldı. Bundan dolayı Allahü teâlâ
buna yirmi yıl ömür takdir buyurdu.” dedi.
Bir başka misâl de şöyle verilebilir. Birinin 3
gün ömrü kalmışken, akrabâsım Allah rızâsı için
ziyâret etmesi ile ömrü 30 sene uzar. 30 yıl ömrü
kalmış olanın da akrabâsım terk ettiği için ömrü üç
güne iner.
Bu değişiklikler Allahü teâlânm ezelî ilmine
uygun olarak meydana gelir. Yoksa Allahü teâlânm
takdir ettiği (yazdığı) şey asla değişmez. Herhangi
bir şekilde öldürülen kimsenin ömrü, o anda,
ortadan kesilmiş, yarım kalmış değildir. O anda
eceli gelmiştir. Doktor bulmak, ilâç bulmak,
organ nakli ve öteki sebepler de Allahü teâlânm
takdirine bağlı olup, ecel gelmemiş ise ölünmez ve
gelmiş ise kurtulunmaz. (Bkz. Kazâ ve Kader)
ECEL
19
Eki